Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 4776
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| You actually think he's innocent. | Onun masum olduğunu düşünüyorsun gerçekten de? Birileri düşünüyor. Hayır, teşekkürler. Ne demek. | Arrow-1 | 2012 | |
| So you said, | Bunu söylemiştin zaten ama kim olduğunu söylemedin. | Arrow-1 | 2012 | |
| The guardian angel. | Koruyucu melek dediğimiz vardı ya. Şu kukuletalı adam mı? | Arrow-1 | 2012 | |
| Look, you're you're kidding. | Şaka yapıyor olmalısın. | Arrow-1 | 2012 | |
| He tracked me down and asked me to look into the Declan case. | Bir şekilde yaşadığım yeri buldu ve benden Declan davasına bakmamı istedi. | Arrow-1 | 2012 | |
| But you've met him? | Onunla tanıştın yani? Kalmana karar verdiğimizde benim yöntemlerimi kullanma konusunda anlaşmıştık. | Arrow-1 | 2012 | |
| But he goes against everything | Benim edindiğim tüm prensiplere aykırı davranıyor ama. | Arrow-1 | 2012 | |
| He breaks the law and God knows what else. | Kanunları ve Tanrı bilir başka neleri çiğniyordur. | Arrow-1 | 2012 | |
| How are you not afraid that he is gonna do | Peki sana insanın aklına bile gelmeyecek şeyler yapmayacağını nereden biliyorsun? | Arrow-1 | 2012 | |
| He won't. | Yapmayacak. Bilemiyorum. Hissediyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| You know, when I told you to meet someone, | Ben sana birileriyle tanışman gerektiğini söyleyince... | Arrow-1 | 2012 | |
| this is far, far away from what I meant. | ...bunu kesinlikle kastetmiyordum. | Arrow-1 | 2012 | |
| I got your message. | Mesajını aldım. | Arrow-1 | 2012 | |
| Is there a reason we can't do this face to face? | Bunu yüzyüze konuşmamamızın bir nedeni var mı? | Arrow-1 | 2012 | |
| You've met with Peter Declan. | Peter Declan'la görüşmüşsün. Haklıymışsın. | Arrow-1 | 2012 | |
| He might be innocent. | Adam masum olabilir. | Arrow-1 | 2012 | |
| Declan said his wife blew the whistle on Brodeur | Declan, karısının öldürüldüğü gün, Brodeur'a onu ihbar edeceğini bildirdiğini söyledi. | Arrow-1 | 2012 | |
| Then we need to get whoever | O zaman Brodeur'u şikayet etmeye çalıştığı adamı bulmamız gerek. | Arrow-1 | 2012 | |
| He already has. | Bulduk bile. | Arrow-1 | 2012 | |
| Matt Istook, Camille's supervisor. | Matt Istook. Camille'nin denetmeni. | Arrow-1 | 2012 | |
| Only, he says that she didn't say a word to him. | Camille'nin ona bir şey söylemediğini iddia ediyor ama. Yalan söylüyordur. | Arrow-1 | 2012 | |
| Well, if he is, then he's very convincing. | Yalan söylüyor bile olsa, oldukça ikna edici birisi. | Arrow-1 | 2012 | |
| He had the jury and police believing him. | Hem jürinin hem de polisin ona inanmasını sağladı. Onu ben sorgulamadım ama. | Arrow-1 | 2012 | |
| I didn't become a lawyer | Kanunu çiğnemek ya da birilerine zarar vermek için avukat olmadım ben. | Arrow-1 | 2012 | |
| I do what's necessary, | Yapmam gerekeni, Peter Declan gibi insanların ihtiyacı olan şeyleri yapıyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| If what you're doing isn't wrong... | Eğer yaptığın şey gerçekten de yanlış değilse... Ürün hakkında ne biliyoruz? | Arrow-1 | 2012 | |
| Then why are you hiding your face with a hood? | ...neden bir kukuletanın ardında saklanıyorsun? | Arrow-1 | 2012 | |
| To protect the ones I care about. | Değer verdiğim insanları koruyabilmek için. | Arrow-1 | 2012 | |
| That sounds lonely. | Yalnız kalmana neden olabilecek bir şey gibi. | Arrow-1 | 2012 | |
| It can be. | Bazen olabilir. | Arrow-1 | 2012 | |
| I've got one question. | Sadece tek bir sorum olacaktı. Neden beni kovuyorsunuz? | Arrow-1 | 2012 | |
| Ms. Smoak, isn't it? Yes. | Bayan Smoak'tı, değil mi? Evet ve şüphesiz ki... | Arrow-1 | 2012 | |
| the single most valuable member of your technical division. | ...bu şirkette yer alan bilgisayar bölümündeki en değerli çalışanımdır. | Arrow-1 | 2012 | |
| That's including my so called "supervisor." | Bunlar arasında sözde yöneticim de var. | Arrow-1 | 2012 | |
| Letting me go would be a major error for this company. | Beni kovmak bu şirket adına büyük bir hata olur. | Arrow-1 | 2012 | |
| I agree, which is why you're not being fired. | Katılıyorum, bu yüzden de kovulmayacaksın. | Arrow-1 | 2012 | |
| Uh, I assumed when you brought me up here, | Beni buraya çağırdığınızda, ben beni şey yapacağınızı düşünmüştüm, hani... | Arrow-1 | 2012 | |
| It's because I wanted you to look into something for me. | Benim için bir şeye bakmanı istediğim için çağırdım. | Arrow-1 | 2012 | |
| A variance of $2.6 million | Üç sene önce başarısız bir yatırımdan sonra oluşan 2,6 milyon dolarlık bir uyuşmazlık. | Arrow-1 | 2012 | |
| It was authorized by my wife. | Yatırımın sorumlusu da karımdı. | Arrow-1 | 2012 | |
| I was hoping you could find out | Benim için anlaşma işleminin detaylarını bulmanı umuyordum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Find out... | Neyi bulmamı? İhtiyatlı bir şekilde araştır. | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm your girl. | Aradığınız kız benim. | Arrow-1 | 2012 | |
| I mean, I'm not your girl. | Yani aradığınız kız tabii ben değilim. Size kesinlikle asılmıyordum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Thank you for not firing me. | Beni kovmadığınız için teşekkürler. | Arrow-1 | 2012 | |
| What the... | Neler oluyor be? | Arrow-1 | 2012 | |
| Matt Istook. | Matt Istook. Brick, bugün birini öldürdü. | Arrow-1 | 2012 | |
| You're him, that hood guy. | Sen osun, şu kukuletalı herif. Hani tüm şehirde terör estiren adam. | Arrow-1 | 2012 | |
| Peter Declan, | Peter Declan, yalanların onun idam almasına yardımcı oldu. | Arrow-1 | 2012 | |
| Now, either it's time to tell me the truth, | Ya bana doğruyu söylersin... | Arrow-1 | 2012 | |
| or it's time for the 10:15 to Blüdhaven. | ...ya da trenle kan cennetine yolculuk yaparsın. | Arrow-1 | 2012 | |
| O ok. | Tamam, tamam. Brodeur bana, Camille'nin... | Arrow-1 | 2012 | |
| to say that Camille never spoke to me, | ...benimle konuşmadığını polise söylememi istedi... | Arrow-1 | 2012 | |
| but I didn't have anything to do with her death. | ...ama onun ölümüyle kesinlikle bir alâkam yok. | Arrow-1 | 2012 | |
| Oh, God, please. I'll do anything. | Tanrı'm lütfen. İstediğini yaparım. Hatta istersen dosyayı da alabilirsin. Dostumuz da değilsiniz. Dostumuz da değilsiniz. | Arrow-1 | 2012 | |
| What file? Camille gave me a file | Ne dosyası? Camille, Jason Brodeur'in suçlu olduğunu kanıtlayan dosyayı verdi. | Arrow-1 | 2012 | |
| Where is it?! Let me go, | Dosya nerede? Beni bırakınca sana söylerim. | Arrow-1 | 2012 | |
| Wait! Wait! Wait! Wait! Don't go! It's in my desk! | Bekle! Bekle! Bekle! Bekle! Gitme lütfen. Masamın üzerinde. | Arrow-1 | 2012 | |
| The file, it's in my desk at the office! | Dosyayı diyorum, masamın üzerinde. Alabilirsin! Lütfen beni bırak! | Arrow-1 | 2012 | |
| You can have it! Get me out of here! | Ve de oldukça küçük birinin. Ve de oldukça küçük birinin. | Arrow-1 | 2012 | |
| What is that? | Bu ne böyle? O kadar açım ki! | Arrow-1 | 2012 | |
| It smells really good. | Çok da güzel kokuyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| Hey, fine. Don't share. | İyi be. Paylaşma o zaman. | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm not gonna kill the bird. | Kuşu öldürmeyeceğim herhâlde. | Arrow-1 | 2012 | |
| Compliments of Matt Istook. | Matt Istook sayesinde. | Arrow-1 | 2012 | |
| What's in here? | İçinde ne var? Slade Wilson olduğuna emin misin? Slade Wilson olduğuna emin misin? | Arrow-1 | 2012 | |
| Leverage on Jason Brodeur, | Jason Brodeur'a karşı bir koz, Peter Declan'ın hayatını kurtaracak kadar. | Arrow-1 | 2012 | |
| As an attorney, I never would have gotten a file like this. | Avukat olarak, asla böyle bir dosyayı bulamazdım. | Arrow-1 | 2012 | |
| I always thought the law was sacred, I it fixed everything. | Her zaman kanunun mukaddes olduğunu düşünmüşümdür. Her şeyi düzelteceğini. | Arrow-1 | 2012 | |
| And now, Laurel? | Peki şimdi, Laurel? Şimdi ne düşünüyorsun? | Arrow-1 | 2012 | |
| I think there's too many people in this city | Bu şehirde bir sürü insanın yalnızca kendilerini düşündüğünü düşünüyorum... | Arrow-1 | 2012 | |
| people who are selfish. | ...bencil insanların olduğunu düşünüyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| I think they need someone who cares | Diğer insanların hayatına önem veren birine ihtiyaçları var diye düşünüyorum... | Arrow-1 | 2012 | |
| someone like you. | ...senin gibi birine. | Arrow-1 | 2012 | |
| Oh, my God. | Aman Tanrı'm. Yüzünün nesi var böyle? | Arrow-1 | 2012 | |
| There's something really weird on it, | Üzerinde çok garip bir şey var, şu ağzınla yaptığın şey mesela. | Arrow-1 | 2012 | |
| It it looks like it's in the shape of a smile. | Bir gülüşe benziyor sanki. | Arrow-1 | 2012 | |
| That's cute. So why are you grinning? | Ne tatlısın öyle. Ee, ne diye sırıtıyorsun? | Arrow-1 | 2012 | |
| I took your advice with Laurel | Laurel'a karşı kendim gibi davranmam konusunda verdiğin öğütü dinledim. Benden ne istiyorsun? | Arrow-1 | 2012 | |
| And... | Ee? Yardımcı oldu gibi gibi. | Arrow-1 | 2012 | |
| Got mad relationship skills, bro. | İlişkiler konusunda benden ustası yoktur, kardeş. | Arrow-1 | 2012 | |
| Let me know if you need trendy places to propose. | Evlenme teklifi için güzel yerler ararsan haberim olsun. | Arrow-1 | 2012 | |
| I think you're getting a little bit ahead of yourself. | Biraz abartıyorsun sanki. Birazcık o da. | Arrow-1 | 2012 | |
| Rob. | Rob. Bana yetişmen gerek artık. | Arrow-1 | 2012 | |
| Hey, you look busy. | Meşgul görünüyorsun. Declan dosyası mı bu? | Arrow-1 | 2012 | |
| You know, it was a funny development on Matt Istook. | Matt Istook konusunda çok ilginç gelişmeler oldu. | Arrow-1 | 2012 | |
| He, uh, filed a police report. | Polis raporu doldurdu. Dün gece kukuletalı biri tarafından saldırıya uğradığını yazdı. | Arrow-1 | 2012 | |
| And that's funny, | Garip geldi çünkü ondan hemen önce öz kızıma Istook'un ismini vermiştim. | Arrow-1 | 2012 | |
| Dad He's a vigilante. | Baba Adam yasadışı. Lanet olası bir suçlu... | Arrow-1 | 2012 | |
| and you working with him, that makes you an accessory. | ...ve onunla çalışarak onun suç ortağı oluyorsun sen de. | Arrow-1 | 2012 | |
| I am trying to save an innocent man's life. | Masum bir adamın hayatını kurtarmaya çalışıyorum ben. Hayır. | Arrow-1 | 2012 | |
| You're breaking the law. | Kanunu çiğniyorsun sadece. Polis zamanında doğru işi yapsaydı... | Arrow-1 | 2012 | |
| would have done their job right in the first place. | ...böyle bir şeyi yapmak zorunda kalmazdım. | Arrow-1 | 2012 | |
| I asked you how you got this case. | Sana dosyayı nasıl bulduğunu sormuştum. Doğruca yüzüme karşı yalan söyledin demek? | Arrow-1 | 2012 | |
| I thought you and I didn't do that. | Artık bunu yapmayacağımızı sanıyordum. Sanırım yanılmışım. | Arrow-1 | 2012 | |
| The mere existence of the file | Bu dosyaya sahip olmam dahi... | Arrow-1 | 2012 | |
| proves that Mr. Istook perjured himself | ...bay Istook'un, Jason Brodeur'un yararına yalan söylediğini kanıtlıyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| That's slander. | Bu bir iftira. Ben Jares Swanstrom, sayın hakim. | Arrow-1 | 2012 | |
| I represent Jason Brodeur and Brodeur Chemical. | Jason Brodeur ve Brodeur kimyasalı temsil ediyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| The interest of justice requires you | Adaletin menfaati, yeni kanıtlar bulunduğu için... | Arrow-1 | 2012 |