Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 4796
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| I don't know where my husband is. | Kocamın nerede olduğunu bilmiyorum. Yemin ederim. | Arrow-1 | 2012 | |
| Do you know anything about the Undertaking? | Girişim hakkında herhangi bir şey biliyor musun? | Arrow-1 | 2012 | |
| I said don't move! | Sana kıpırdama dedim! | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm I'm a mother. | Ben...ben bir anneyim. | Arrow-1 | 2012 | |
| I have a son Oliver. | Bir oğlum var. Oliver. | Arrow-1 | 2012 | |
| A daughter, her name is Thea. | Bir de kızım, adı Thea. Henüz ergenlik çağında. | Arrow-1 | 2012 | |
| Please don't take me from my children. | Lütfen beni çocuklarımdan alma. | Arrow-1 | 2012 | |
| They lost their father. | Babalarını kaybettiler zaten. Beni de kaybedemezler. | Arrow-1 | 2012 | |
| Please, whoever you are, please. | Lütfen, her kimsen, lütfen. | Arrow-1 | 2012 | |
| This is Moira Queen, I'm on the 39th floor, | Ben Moira Queen. 39.Kattayım. Yardıma ihtiyacım var. | Arrow-1 | 2012 | |
| There's an intruder. | Bir mütecaviz var. Lütfen! | Arrow-1 | 2012 | |
| ODİSE | Arrow-1 | 2012 | ||
| I'm not going to hurt you, Felicity. | Sana zarar vermeyeceğim Felicity. | Arrow-1 | 2012 | |
| How do you know my name? | Adımı nereden biliyorsun? | Arrow-1 | 2012 | |
| Because you know my name. | Çünkü sen adımı biliyorsun. | Arrow-1 | 2012 | |
| Oliver, oh... | Oliver. | Arrow-1 | 2012 | |
| Everything about you just became so unbelievably clear. | Hakkındaki her şey birden inanılmaz biçimde netleşti. | Arrow-1 | 2012 | |
| You're bleeding. | Kanaman var. Söylemesen bilmeyecektim.*** | Arrow-1 | 2012 | |
| I don't need to be told that. | Bunun kişisel olduğunu söylediğini sanmıştım, işle alakalı değildi. Bunun kişisel olduğunu söylediğini sanmıştım, işle alakalı değildi. | Arrow-1 | 2012 | |
| You need a hospital. | Hastaneye gitmen lazım. | Arrow-1 | 2012 | |
| My my father's old factory, in the Glades. | Babam...babamın eski fabrikası. Glades'te. Starling'de sadece 86 bin Paco var. Aşağı yukarı beş bini takma isim. Starling'de sadece 86 bin Paco var. Aşağı yukarı beş bini takma isim. | Arrow-1 | 2012 | |
| No, you you need a doctor, not a steelworker. | Hayır, senin...senin bir doktora ihtiyacın var, çelik işçisine değil. | Arrow-1 | 2012 | |
| Felicity...You have to promise me | Felicity, beni başka bir yere değil... | Arrow-1 | 2012 | |
| that you are going to take me to my father's factory | ...babamın fabrikasına götüreceğine söz vermek zorundasın. | Arrow-1 | 2012 | |
| Yeah, promise. | Tamam, söz veriyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Something tells me blood stains are not covered under my lease. | İçimden bir ses kan lekelerinin kira sözleşmesine dahil olmadığını söylüyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| So far the police are unwilling to comment, | Polis şu ana kadar yorum yapmaktan kaçındı... | Arrow-1 | 2012 | |
| but unsubstantiated eyewitness reports | ...ancak doğrulanmamış görgü tanığı ifadeleri... | Arrow-1 | 2012 | |
| claims that the Starling City vigilante attacked Mrs. Queen | ...Starling City kanunsuzunun bu akşamın erken saatlerinde... | Arrow-1 | 2012 | |
| in her office earlier tonight. | ...Bayan Queen'e ofisinde saldırdığını ileri sürüyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| She was unharmed in the assault. | Bayan Queen saldırı sırasında zarar görmedi. | Arrow-1 | 2012 | |
| Excuse me. | Affedersiniz. Dig. Dig. | Arrow-1 | 2012 | |
| Can you help me? He's really heavy! | Yardım eder misiniz? Gerçekten çok ağır! | Arrow-1 | 2012 | |
| Oh, damn it. | Kahretsin! | Arrow-1 | 2012 | |
| He just missed a carotid. | Şah damarını kıl payı kaçırmış. | Arrow-1 | 2012 | |
| It's a zone two wound. Press there. | Bu bir ikinci bölge boyun yarası. Buraya bastır. | Arrow-1 | 2012 | |
| I should have taken him to a hospital. | Onu hastaneye götürmeliydim. | Arrow-1 | 2012 | |
| No, Felicity, that's why he asked you to bring him here. | Hayır Felicity, kendisini buraya getirmeni bu yüzden istedi. | Arrow-1 | 2012 | |
| Because he knew the police | Çünkü polisin nasıl ve neden yaralandığını soracağını biliyordu. | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm guessing how and why are Oliver Queen's | Sanırım nasıl ve niçin Oliver Queen'in hiç sevmediği sorular. | Arrow-1 | 2012 | |
| Yeah, well, there's also when and where, he's not too fond of. | Evet, şey, bir de ne zaman ve nerede de pek hoşlanmadıkları arasında yer alıyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| So if we can't bring him to the hospital... | Yani onu hastaneye götüremiyorsak... | Arrow-1 | 2012 | |
| We bring the hospital to him. | Hastaneyi ona getiririz. | Arrow-1 | 2012 | |
| Is that... | Bu şey... Evet. Onun kanı. Zor zamanlar için depolamıştı. | Arrow-1 | 2012 | |
| And I say right now, it's pouring. | Ve şu anda sel gibi akıyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| I got it. Over there. | Ben aldım. Oraya geç. Ne yaptığını biliyor musun? | Arrow-1 | 2012 | |
| Yeah, I had some medical training | Evet, orduda biraz tıbbi eğitim görmüştüm. | Arrow-1 | 2012 | |
| in the army. | Seni seviyorum, o yüzden bunu söylememişsin gibi davranıp... | Arrow-1 | 2012 | |
| I just hope it's enough. | Umarım yeterli gelir. | Arrow-1 | 2012 | |
| Remember playing "Operation" when you were a kid? | Çocukken "ameliyat" oyununu oynadığını hatırlıyor musun? | Arrow-1 | 2012 | |
| Yes. | Evet. Ama hiç kusmak istememe neden olmamıştı. | Arrow-1 | 2012 | |
| Hey, Felicity, listen, trust me. He'll be fine. | Hey, Felicity. Dinle, inan bana. İyileşecek. | Arrow-1 | 2012 | |
| He's been through a lot worse than this. | Bundan çok daha kötü durumlardan kurtuldu. | Arrow-1 | 2012 | |
| Ah, damn. | Öldün. | Arrow-1 | 2012 | |
| How did you survive here for six months? | Sen altı ay boyunca nasıl hayatta kaldın? | Arrow-1 | 2012 | |
| I know girl scouts who have more fight in them. 1 | Çok daha iyi dövüşen kız izciler biliyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Fighting girl scouts now, Slade, huh? | Şimdi de kız izcilerle mi dövüşüyorsun Slade, ha? | Arrow-1 | 2012 | |
| What the hell?! | Ne oluyor be? | Arrow-1 | 2012 | |
| Listen, kid. We have ten days | Dinle evlat. Erzak uçağı gelene kadar 10 günümüz var. | Arrow-1 | 2012 | |
| Ten days to turn you into at least half a soldier. | Sen en azından bir yarım asker yapmak için on gün. | Arrow-1 | 2012 | |
| So start taking it seriously. | Yani bunu ciddiye almaya başla. | Arrow-1 | 2012 | |
| What is the point of this?! | Ne yararı var ki bunun? | Arrow-1 | 2012 | |
| These soldiers don't carry bamboo! | Bu askerler bambu taşımıyor! | Arrow-1 | 2012 | |
| They have guns! So what am I supposed to do | Silahları var! Yani içlerinden biri suratıma... | Arrow-1 | 2012 | |
| if one them jams a gun in my face, huh? | ...silah dayadığında ne yapmam gerekiyor? | Arrow-1 | 2012 | |
| Threaten them with my stick?! | Onları sopamla mı tehdit edeyim? | Arrow-1 | 2012 | |
| Jam this in my face. | Suratım daya şunu. | Arrow-1 | 2012 | |
| I give up. I give up. | Pes ediyorum. Pes ediyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| There is no giving up to these guys! | Bu adamların gözünde pes etmek yok! | Arrow-1 | 2012 | |
| No crying, or buying your way out of it! | Ne ağlamak ne de rüşvet vermek seni kurtarmaz. | Arrow-1 | 2012 | |
| You have two choices | İki seçeneğin var... 1 ...malikâneden çıkıp bizzat kendim geldim. ...malikâneden çıkıp bizzat kendim geldim. | Arrow-1 | 2012 | |
| escape, or die. | ...kaç ya da öl. | Arrow-1 | 2012 | |
| So choose. | Seçimini yap. | Arrow-1 | 2012 | |
| Escape. | Kaçmak. | Arrow-1 | 2012 | |
| Lian Yu. | Lian Yu. Adanın ismi bu, biliyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| It's Mandarin for "Purgatory". | Araf'ın Çincedeki karşılığı. | Arrow-1 | 2012 | |
| It is? Wonderful. | Öyle mi? Harika. | Arrow-1 | 2012 | |
| Is that the air strip? | Oradaki uçak pisti mi? | Arrow-1 | 2012 | |
| A.S.I.S. took satellite images of the whole island. | Avustralya Gizli İstihbaratı tüm adanın uydu fotoğraflarını çekti. | Arrow-1 | 2012 | |
| This is Fyers' main camp, | Burası Fyers'ın ana kampı, orada neredeyse 1 yıl esir tutuldum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Do do you think that's where Yao Fei is now? | Sence...sence Yao Fei şimdi orada mıdır? | Arrow-1 | 2012 | |
| 'Cause we could get a message to him. | Çünkü ona bir mesaj gönderebiliriz. | Arrow-1 | 2012 | |
| We can tell him we found a way off the island. | Ona adadan gitmenin bir yolunu bulduğumuzu söyleyebiliriz. | Arrow-1 | 2012 | |
| Forget about him. | Unut onu. | Arrow-1 | 2012 | |
| This is the airstrip. | Şu da uçak pisti. | Arrow-1 | 2012 | |
| And these infrared images show | Ve bu kızılötesi resimler herhangi bir anda... | Arrow-1 | 2012 | |
| there are at last ten soldiers guarding | ...civarı koruyan en az on asker olduğunu gösteriyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| Too many of 'em for you? | Senin için çok mu kalabalıklar? | Arrow-1 | 2012 | |
| No. | Hayır. Benim sorunum buradaki, kuledeki adam. | Arrow-1 | 2012 | |
| It's a PTAC. A portable air traffic control tower. | Bu bir PTAC. Taşınabilir bir hava trafik kontrol kulesi. | Arrow-1 | 2012 | |
| The U.S. government set up these for disaster zones, | Tsunamiden sonra ABD hükümeti bunları Tayland gibi afet bölgelerine kurdu. | Arrow-1 | 2012 | |
| So what's the problem? | Peki sorun ne? | Arrow-1 | 2012 | |
| The glass is bulletproof. | Cam, kurşun geçirmez. | Arrow-1 | 2012 | |
| I can't take out the tower guard with my sniper rifle. | Kule nöbetçisini keskin nişancı tüfeğimle indiremem. | Arrow-1 | 2012 | |
| And if he suspects anything's wrong, | Ve o da herhangi bir şeyin ters olduğundan şüphelenirse... | Arrow-1 | 2012 | |
| he'll radio Fyers and we're cancelled. | ...Fyers'a telsizle haber verir ve biz iptal oluruz. | Arrow-1 | 2012 | |
| It'll be up to you to take him out. | Onu halletmek sana kalacak. | Arrow-1 | 2012 | |
| Up close and personal. | Oldukça yakından ve şahsen. | Arrow-1 | 2012 | |
| Are you ready for that? | Buna hazır mısın? Hazır olduğumu mu düşünüyorsun? | Arrow-1 | 2012 | |
| What I think is there's only one supply plane every 3 months. | Düşündüğüm şey her üç ayda bir sadece bir erzak uçağının geldiği. | Arrow-1 | 2012 |