Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 4664
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| whatever's going on with you and your wife. | ...altı saatin var. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Come on, people. | Gidelim, çocuklar. Hadi, çocuklar. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Thanks, ma. | Teşekkürler, anne. Sağ ol, anne. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Hey, baby. | Hey, bebeğim. Selam, bebeğim. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Brush your teeth and come downstairs. | Dişlerini fırçala ve aşağı gel. Dişlerini fırçala ve aşağıya gel. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I made breakfast. | Kahvaltı hazırladım. Kahvaltı hazırladım. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I'm not hungry. | Aç değilim. Aç değilim. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I know you're upset, baby. | Biliyorum üzgünsün bebeğim. Kızgın olduğunu biliyorum, bebeğim. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Just please, just come downstairs, please? | Sadece aşağıya gel, lütfen? Lütfen, gel hadi aşağıya? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| It's 9:00. | Saat 9:00. Saat 9. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Don't you have to be at work, Mr. President? | İşte olman gerekmiyor mu, Sayın Başkan? İşte olmanız gerekmiyor mu, Sayın Başkan? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| My compliments to the chef. | Aşçının ellerine sağlık. Şef'e saygılarımı sunuyorum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| You sure you don't want any? | İstemediğine emin misin? İstemediğine emin misin? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| No. | Evet. İstemiyorum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Problem solved. | Sorun çözüldü. Sorun çözüldü. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Why can't I do that with Suzanne? | Neden ben de Suzanne gibi yapmıyorum? Suzanne'a neden çözüm bulamıyorum? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| You can; You just got to treat your woman like a hard drive. | Yapabilirsin; karına sabit disk gibi davran. Buluyorsun. Ona hard diskmiş gibi davranıyorsun. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Do you want to explain that? | Ne demek istediğini açıklar mısın? Biraz açabilir misin? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| See, women possess all the information a man needs. | Bak, kadınlar, erkeklerin ihtiyacı olduğu tüm bilgilere sahiptirler. Bak, kadınlar erkeklerin tüm isteklerini bilirler. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| You just have to access the data. | Sen sadece o bilgilere erişmek zorundasın. Veri girişi yapmalısın. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Access the data. | Bilgiye erişmek. Ver girişi. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Dude, it's almost 10:00 A.M. | Dostum, saat neredeyse 10:00 olmuş. Dostum, saat 10'a geliyor. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Why didn't you say something? | Neden haber vermedin ki? Niye söylemiyorsun? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Because you have a watch on. | Çünkü kolunda saatin var. Çünkü saatin kolunda. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Dude, I got a date with this really hot chick. | Dostum, şu çok ateşli kadınla randevum var. Dostum, çok seksi bir fıstıkla randevum var. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| A date? It's 10:00 A.M. | Randevu mu? Saat 10:00 oldu bile. Randevu mu? Saat 10. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Yeah, see, she works the night shift, | Evet, gece vardiyasında çalışıyor... Evet, gece vardiyasında çalışıyor. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| so we hit up this coffeehouse. | ...ve kahvecide karşılaştık. Şu kahveci de tanıştık. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| But I'm telling you, man, | Söylüyorum adamım... Ama inan bana dostum... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| you get a couple mimosas in her, | ...kıza bir bardak mimoza içirirsen... ...ona birkaç tane mimoza götür... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| she's good to go. | ...kızı tavladın demektir. ..aranız düzelir. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| It's like happy hour. | Ucuz içki saatindeki gibi. Ucuz içki saati etkisi yapar. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Never underestimate what a woman will do | Hiç bir zaman, bir kadının öğleyin sarhoşken... Bir kadının kahvaltıda içtiğinde... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| when she is brunch drunk. | ...neler yapacağını küçümseme. ...neler yapabileceğini sakın küçümseme. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Brunch drunk. | Öğle sarhoşluğu mu? Kahvaltıda içki. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Oh, yeah. | Evet. Aynen. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| This woman plainly stated | Kadın açıkça, dakik olmayan biriyle... Bu kadın bana... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| that she can't sleep with a guy who can't be on time. | ...yatamayacağını ifade etti. ...vaktinde, bir adamla yatmadığını açıkça söyledi. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| See, when women tell me things, | Kadınlar bana anlatır... Bak, kadınlar bana bir şey dediğinde... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I believe them. | ...ben inanırım. ...onlara inanırım. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| See, Suzanne told you she doesn't do unplanned well. | Anladın mı? Suzanne sana plansız kötü olduğunu söylüyor. Suzanne sana plansız bir şey yapamayacağını söylemiş. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| She said she'd rather just go to work. | Daha doğrusu işe gitmeyi istiyor. İşe gitmeyi yeğlemiş. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Now, was she lying? | Şimdi, yalan mı söylüyor? Yalan mı söylüyordu? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| She told you the truth about herself, | Sana kendisi hakkında doğruyu söyledi... Sana gerçekten aklından geçeni söyledi. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| and you convinced her to do something different. | ...ve sen onu başka bir şey yapması konusunda ikna ettin. Sen de onu farklı bir şey yapmaya ikna ettin. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Sorry, buddy. | Üzgünüm, dostum. Üzgünüm dostum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| This one's on you. | Bu senin hatan. Top sende. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| But if it's any consolation, | Ama eğer bu iyi hissettirecekse... Teselli olur mu bilmem ama, | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| those were some kick ass waffles. | ...gözlemeler harikaydı. Gözlemeler çok güzelmiş. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| It's noon. | Öğlen vakti. Öğlen oldu. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| How come you're not at work? | Neden işte değilsin? Niye çalışmıyorsun? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Lunch. | Yemek arası. Öğle yemeği vakti. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I give myself 50 minutes. | Kendime 50 dakika izin verdim. Kendime 50 dakika mola verdim. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| What are you sorry for? | Ne için özür diliyorsun? Niye özür diliyorsun? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Whatever made you mad. | Seni kızdırdığım için. Seni kızdıran her ne ise işte. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| You know, I do work hard, | Biliyorsun, çok çalışıyorum. Sana öyle gelmese de... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| even though it may not seem like it to you. | Bu seni görememek olsa bile. ...çok çalıştığımı biliyorsun. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Honey, I understand. | Tatlım, anlıyorum. Tatlım, anlıyorum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Count Dooku is a menace to society | Kont Dooku toplum adına bir tehdit... Kont Dooku'nun halkıyla baş edebilmesi için... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| and needs to be dealt with. | ...ve durdurulması gerek. ...onlara gözdağı vermesi gerekiyor. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| The Empire is not gonna defeat itself. | İmparatorluk bunu tek başına yapamaz. İmpartorluk kendi kendine yok olamaz. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Honey... | Tatlım. Tatlım... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I'm glad that you have a job that you love. | Sevdiğin bir işin olduğu için mutluyum. Sevdiğin bir işi yaptığın için çok mutluyum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I guess I just wanted to feel more important. | Ben galiba senin için daha önemli olmak istemiştim. Galiba kendimi daha önemli hissetmek istedim. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Of course you are. | Elbette önemlisin. Elbette öylesin. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| You never said what you were sorry for. | Ne için özür dilediğini söylemedin? Niye özür dilediğini söylemedin. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I tried to make you do what I would do | Benim yaptığım şeyleri yapmanı istedim. Birkaç gün iznim olsaydı, | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| if I had a few days off | Eğer seni dinlemek yerine... seni dinlemek yerine... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| instead of listening to you. | ...bir kaç günüm boş olsaydı. ..seninle bir şeyler yapmaya çalışırdım. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I want you to respect the way I operate, | Senden, benim işime saygı göstermeni istiyorum... Senin yaptığın işe saygı duyduğum gibi... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| so I should respect the way you operate. | ...böylece ben de senin işine saygı göstereyim. ...senin de benim yaptığım işe saygı duymanı istedim. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I like that. | Bunu sevdim. Bu güzeldi. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| And I love you. | Ve seni seviyorum. Seni seviyorum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I love you too, baby. | Ben de seni seviyorum, bebeğim. Ben de seni bebeğim. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Anybody home? | Evde kimse var mı? Kimse var mı? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Because these kids are. | Çünkü çocuklar evde. Çünkü çocuklar geldi. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Damn. | Kahretsin. Kahretsin. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Why are you home so early? | Neden bu kadar erken geldiniz? Niye bu kadar erken geldiniz? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Because these are your kids, not mine. | Çünkü bu çocuklar sizin, benim değil. Çünkü onlar senin çocukların, benim değil. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| But you said you'd give me till 3:00. | Ama bana 3:00' e kadar zaman vereceğini söylemiştin. Ama bana 3'e kadar gelmeyeceğinizi söyledin. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Well, my nerves only gave me till now. | Sinirlerim fazlasını kaldırmadı. Sinirlerim şu ana kadar dayanabildi. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Ma, I never asked you for anything, right? | Anne, ben senden hiçbir şey istemedim, değil mi? Anne, senden hiçbir şey istemedim, değil mi? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Wrong; You asked me to take care of your kids | Yanlış. Çocuklara bakmamı istedin. Yanılıyorsun. İki gün ard arda... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| two days in a row. | İki gün art arda. ...çocuklarınla ilgilenmemi istedin. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I meant before that. | Bundan önce demek istedim. Bugüne kadar demek istedim. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Wait, don't try to guilt trip me. | Bekle, suçluymuşum gibi davranma. Dur bir dakika, sakın bana duygu sömürüsü yapma. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Just tell me what you want. | Ne istediğini söyle. Sadece derdini söyle. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I need you to stay here with the kids. | Burada çocuklarla kalmanı istiyorum. Çocuklarla evde kalmanı istiyorum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I want to spend some time with Suzanne. | Suzanne' la biraz zaman geçirmek istiyorum. Suzanne'la biraz vakit geçirmek istiyorum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I thought you had to work. | İşin olduğunu düşünmüştüm. Çalışman gerektiğini sanıyordum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Not today. | Bugün yok. Bugün çalışmıyorum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Where are you going? | Nereye gidiyorsunuz? Nereye gidiyorsun? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| To spend some time with the kids. | Çocuklarla birlikte zaman geçireceğiz. Çocuklarla takılacağız biraz. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I don't want to sit around for another day and a half, | Bir buçuk gün daha öylece evde oturamam. Bir buçuk gün daha evde oturmak istemiyorum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| and I don't want to bother you while you're working. | Ayrıca seni çalışırken daha fazla rahatsız etmek istemiyorum. Böylece, çalışırken seni rahatsız etmemiş olurum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I'm not working today. | Bugün çalışmıyorum. Bugün çalışmıyorum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I'm taking the day off. | Bugün izinliyim. Kendime izin verdim. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Mom's gonna stay home with the kids. | Annem evde çocuklarla kalacak. Annem çocuklarla evde kalacak. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Both: For real? | Gerçekten mi? Sahi mi? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Look, | Bakın, | Are We There Yet-1 | 2010 |