Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 1947
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| What am I to do with this money? | Ne yapayım ben bu parayı? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Take it and set me free | Parayı al ve beni azat et. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Free? Have I imprisoned you, Singhji? | Azat mı edeyim? Seni hapis mi ettim Singhji? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| In your debt, I'm not free | Sana borçluyken özgür değilim. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Singhji, sit down | Singhji, otur hele. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I'm too dusty | Üstüm başım tozlu. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What if it's dust or dirt? Dirt is our business | Tozlu veya kirli olsan ne yazar? Kir bizim işimiz. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Money is dirt and dirt is money | Para kirdir ve kir de para. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Sit down. You're so tall, I'll get a stiff neck looking up at you | Otur hadi. Çok uzunsun, sana bakarken boynum tutulacak. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Paramhamsa said it in a Bengali film: | Bir Bengal filminde Paramhamsa söylemişti bunu: | Abhijaan-1 | 1962 | |
| "Money is dirt and dirt is money" | "Para kirdir ve kir de para." | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What did you want to say? | Ne söylemek istiyordun? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What would you do if you were free? | Özgür olsan ne yapardın? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What I did before | Önceden ne yapıyorsam onu. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Is that all? A taxi driver to a taxi driver | Bu kadar mı? Taksi şoförlüğünden taksi şoförlüğüne. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Don't you want to do better? Have your own company? | Daha iyi bir iş istemez misin? Kendi şirketinin olmasını? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| A partner in a company, doesn't that appeal to you? | Bir şirkette ortak olmak çekici gelmiyor mu sana? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| You chug along decrepit old roads | Bazı günler para kazanıp bazılarında kazanmadan... | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Some days you make money, some you don't | ...eski püskü yollarda ağır ağır yol almaktansa... | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Wouldn't you prefer... | ...bir nakliye şirketine ortak olmayı yeğlemez misin? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I never said I didn't | İstemediğimi söylemedim ki. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Can you start a company on your own? | Şirketi kendi başına kurabilir misin? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Can I ask you something? What is it? | Sana bir soru sorabilir miyim? Neymiş? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| How long did setting up your Imambazar taxi service take? | İmambazar'da taksicilik işini kurman kaç yıl sürmüştü? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| About three years | Yaklaşık üç yıl. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What if I made you a partner in three months? | Peki ben seni üç ayda ortak yapacağım desem? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What company? | Ne şirketine? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| A new company, a monopoly service, rock solid | Yeni bir şirket, tekelci bir hizmet, çok sağlam iş. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Lawyer Mukherjee is in with me | Avukat Mukherjee bu işte benimle. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| How can I be a partner? As if I had the money | Ben nasıl ortak olabilirim ki? Sanki param var da. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Is money everything in this world? | Bu dünyada her şey para mıdır? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| In business, sometimes you need other things besides money | İş hayatında paranın yanı sıra bazen başka şeyler de gerekir. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I told the lawyer Singhji has something special in him | Avukata bu Singhji'de özel bir şey var dedim. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| And money has nothing to do with it | Paranın da bununla hiç bir ilgisi yok. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What are you thinking? | Ne düşünüyorsun bakalım? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I wonder why you do so much for me | Benim için neden bu kadar çok şey yaptığını merak ediyorum. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| You're warrior caste, aren't you? Yes | Savaşçı sınıfındansın, değil mi? Evet. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Warriors are brave, aren't they? | Savaşçılar cesur insanlardır, değil mi? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| They love the idea of an adventure | Macera fikrine aşıktırlar. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Sometimes they take risks, don't they? | Bazen risk alırlar, değil mi? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Yes, sometimes | Evet, bazen. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I'll give you an address | Sana bir adres vereceğim. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Deliver this tin for me, that's all | Bu kutuyu oraya teslim et, bu kadar. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Not every day, from time to time | Her gün değil, arada sırada. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Today, then again in a few days, occasionally | Bugün, sonra birkaç gün içinde tekrar, ara sıra. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What are the risks? | Riski nedir bu işin? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| None, if no one finds out | Kimse anlamazsa hiç riski yok. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| That's all. Now no more questions | Bu kadar. Başka soru sorma artık. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| In a few days we'll visit my lawyer | Birkaç gün içinde avukatımı ziyaret edeceğiz. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| You'll talk things over, sign a few papers... | Detayları konuşur birkaç kağıt imzalarsın... | Abhijaan-1 | 1962 | |
| ...then within three months we start our business that's it | ...sonra üç ay içinde işimize başlarız, bitti gitti. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Then we'll find you a nice woman, you'll get married... | Sonra sana güzel bir kadın buluruz, evlenirsin... | Abhijaan-1 | 1962 | |
| ...start a family, that's all, what else is there? | ...bir aile kurarsın, bu kadar işte, daha ne olsun? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What's in the tin? | Kutuda ne var? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Not ghee. Any fool knows that much | Yağ değil. Bu kadarını herkes anlar. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| If it were, I'd deliver it myself and say | Yağ olsa kendim teslim eder ve şöyle derdim... | Abhijaan-1 | 1962 | |
| "Here's the ghee, now fry some chappatis" | "Alın size yağ, haydi şimdi biraz ekmek kızartalım" | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Are the contents illegal? | İçindekiler yasadışı mı? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Sure, it's illegal | Tabiiki de yasadışı. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Singhji, there's something you should know | Singhji, şunu bilmelisin. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Some things are straight, some are crooked. That's the way of business | Bazı şeyler doğrudur, bazıları da yamuk. Ticaret böyle bir şeydir. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Any businessman who says he's always straight is lying | Hep doğru iş yaptığını söyleyen tüccar yalan söyler. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| When you drive, is the road always straight, or does it sometimes... | Sen araba kullanırken yol hep düzgün müdür yoksa bazen... | Abhijaan-1 | 1962 | |
| If you say it's straight, the deal's off | Hep düzgün dersen anlaşma iptal. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What's my share? | Payım ne olacak? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Full partnership, equal partners | Tam ortaklık, eşit ortaklar. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Shall I give you the address? | Adresi vereyim mi? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Will you deliver the tin? | Kutuyu götürecek misin? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Let me see the lawyer first | Önce avukat ile görüşeyim de. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Singhji, one more thing | Singhji, bir şey daha. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| You're a young man, I understand your needs | Genç adamsın, ihtiyaçların vardır. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| If you want something, tell me | Bir şey istersen bana söyle. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I have money and beautiful women | Bende para var bir de güzel kadınlar. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Very well | İyi peki. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I want to tell you something | Sana bir şey söylemek istiyorum. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| When you leave from here... | Buradan giderken... | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Leave for where? Home | Nereye gideceğim ki? Evine. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Who said I was leaving? | Buradan gittiğimi kim söyledi? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| A good man cannot stay here | İyi bir adam burada kalamaz. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| So I am a good man? | Ben iyi adam mıyım yani? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I spent the night in your room and you left me alone | Geceyi odanda geçirdim bana dokunmadın. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| You aren't just a good man. You are a god | Sadece iyi bir adam değilsin. Tanrısın. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What did you want to say? | Ne diyecektin? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| When you leave, take me with you | Giderken beni de yanına al. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Nonsense. Where can I take you? To your home, where else? | Saçmalama. Seni nereye götürebilirim? Evine, başka neresi olacak? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| On the way you can throw me to the wild dogs. That's better than this | Yolda vahşi köpeklere atabilirsin beni. Bu şekilde yaşamaktan iyidir. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| He's calling you | Seni çağırıyor. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Will you take me? | Beni de götürecek misin? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I'm not going anywhere. I'm staying right here | Hiç bir yere gittiğim yok. Burada kalıyorum. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What a strange world | Dünya ne garip. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| An ox cart overturns and there is an accident... | Bir öküz arabası kaza yapıp devriliyor... | Abhijaan-1 | 1962 | |
| ...and now we're at a circus together | ...ve şimdi beraber bir sirkteyiz. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Funny, isn't it? Lucky for me | Komik, değil mi? Benim şansıma. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| The day you came home and ate Neeli's cake... | Evimize gelip Neeli'nin kekini yediğin gün... | Abhijaan-1 | 1962 | |
| ...I knew I had found a friend at last | ...en sonunda kendime bir arkadaş bulduğumu anladım. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What I've had to put up with | Bu çektiğim çile nedir. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| You're a Hindu, I'm a Christian, he's a Muslim | Sen bir Hindu, ben Hıristiyan, o da Müslüman. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| You fast, you eat pork, you raise chickens | Sen hızlısın, sen domuz yersin sen tavuk yetiştirirsin. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Why squabble? Let's talk about our professions instead | Ağız münakaşası neden? Bunun yerine mesleklerimizden konuşsak ya. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| We're both drivers, Rashid Mian is a driver | İkimiz de şoförüz, Rashid Mian şoför. | Abhijaan-1 | 1962 |