Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 195
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
That's not what I meant... | Bunu kastetmemiştim... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
You don't need to feel sorry for them | Onlar için üzülmene gerek yok. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Yes sir | Evet efendim. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Can I ask you something? | Bir şey sorabilir miyim? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Why do you seem to hate teenagers so much? | Gençlerden neden bu kadar nefret ediyorsunuz? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
You're so strict on juveniles, even today | Delikanlılara karşı çok katısınız, şimdi bile. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Hey! Leave her alone! | Hey, bırakın onu! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Stop it! Don't! Leave her alone! | Kesin şunu! Yapmayın, rahat bırakın onu! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Leave her alone! | Bırakın onu! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
This stop is Mokpo, Mokpo station | Sıradaki durak Mokpo, Mokpo istasyonu. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Where are we? This air is so fresh | Neredeyiz? Hava çok temiz. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I always wanted to come to a place like this after I became a freshman | Üniversiteye girdikten sonra hep böyle bir yere gelmek isterdim. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
One person should look after the money | Birileri paraya göz kulak olmalı. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
No you do it, your father works at a bank | Hayır sen yap, baban bankada çalışıyor. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
But I'm not good at handling money, I get sick of looking at numbers | Ama ben para tutmada iyi değilim, rakamlara bakınca deli oluyorum. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
You're so lucky to be rich, you can buy whatever you want | Zengin olduğun için çok şanslısın, istediğin her şeyi alabilirsin. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Yeah, but I don't really need anything | Evet, ama hiçbir şeye ihtiyacım yok. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
You don't need anything?? | Hiçbir şeye ihtiyacın yok mu?! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
She gave us a large amount | Teyze tabağı iyi doldurmuş. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Hey! Slow it down | Hey, yavaşla! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I didn't know deokbokki was so delicious! | Dokbokkinin bu kadar lezzetli olduğunu bilmiyordum! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
You haven't had it? | Daha önce hiç yemedin mi? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
My mom said it's junk food, don't eat it | Annem bunun abur cubur olduğunu, yememen gerektiğini söyledi. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
You're joking? You do everything your mom says? | Şaka mı yapıyorsun? Annenin dediği her şeyi yapar mısın? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Because I'm repeating... | Sınavlara yeniden hazırlandığım için... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
You're on the run, do whatever you want | Kaçıştasın, istediğini yap. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
So what else haven't you done before? | Peki daha önce başka ne yapmadın? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
No you play, I don't want to... | Hayır sen oyna, istemiyorum... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
See that?! | Gördünüz mü?! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
We spent it, we were doing a lot | Hepsini harcadık, çok şey yaptık. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
You're supposed to be our treasurer | Haznedarımız olmakla yükümlüydün. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Just stop it | Kes şunu. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
We don't know how long we'll be running, you should have been careful with our spending | Ne kadar daha kaçacağız bilmiyoruz, harcamalarımıza dikkat etmelisin. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Don't go blaming me! You bought those sunglasses! | Beni suçlama, o güneş gözlüklerini sen satın aldın! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I'm sorry, it's my fault | Üzgünüm, benim hatam. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Stay out of this, let the men handle this... | Sen karışma, bırak erkekler halletsin... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Stop it you ugly... | Kes şunu, seni çirkin ş... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Ugly what?? What do I look like? Come back! Move! | Çirkin ne? Neye benziyorum? Geri dön! Sen de çekil önümden! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
What did you say to me?? | Ne dedin bana? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
You tiny little dwarf | Seni minik cüce! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
What'd you say? Dwarf? | Ne dedin sen, cüce mi? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I'm sorry, I was the treasurer | Üzgünüm, haznedar bendim. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
This is all my fault | Hepsi benim hatam. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
It's not, it's not your fault. Don't worry | Hayır, senin hatan değil. Endişelenme. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Do we have to have money? | Paramız olmak zorunda mı? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Of course, we need somewhere to sleep at night | Tabii ki, gece yatacak bir yer bulmalıyız. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Can't we just go to a hotel and send them the money later? | Bir otele gitsek, parayı da sonra göndersek olmuyor mu? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
This is the internet cafe, oh hi Jeonghun! | İnternet kafe burası, aa merhaba Jeonghun! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Are you okay? You safe? | İyi misin, güvende misin? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
...Yeah that's right, in the Gangwon province | ...Evet, doğru, Gangwon vilayetinde... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
My parents don't know that yet....you will? | Ailem daha bilmiyor... yapabilecek misin? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Thank you boss, see ya | Teşekkür ederim patron, görüşürüz. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Are you sure we can trust him? | Ona güvenebileceğimizden emin misin? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
We can trust him, he knew Yeongae too | Ona güvenebiliriz, hem Yeongae'yi de tanıyordu. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
That's good and all but do you think... | Çok iyi ama sence de... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
It's fine, don't worry | Sorun yok, endişelenme. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
What I mean is... | Demek istediğim... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Mr. Park I need to ask you about your son | Bay Park, size oğlunuz hakkında sormam gerekenler var. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
You took him to the station, did you have an arrest warrant? | Onu karakola götürdüğünüzde... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Taking someone without a warrant and questioning by force...isn't that illegal? | Elinizde yazılı emir olmadan birisini götürmek... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Yes, that's right | Evet, doğru diyorsunuz. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Conducting an investigation without court consent... | Mahkeme izni olmaksızın araştırma yürütmek... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
This is your son's camera, he visited that cafe everyday | Bu kamera oğlunuzun, o kafeye her gün gitmiş. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
He was taking pictures of her while hiding, take a look yourself | Saklanarak o kızın fotoğraflarını çekiyormuş, buyurun kendiniz bakın. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Your point being? | Ne demek istiyorsunuz? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
He was stalking her | Kızı gözetliyormuş. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
And that makes him a criminal? | Ve bu da onu suçlu mu yapıyor? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
He ran off while being investigated, of course we're suspicious | Sorgudayken kaçtı, tabii ki şüpheleneceğiz. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Those photos, do you have any proof my son actually took them? | Şu fotoğrafları oğlumun bizzat çektiğine dair kanıt var mı elinizde? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Jeonghun! Are you okay? | Jeonghun! İyi misin? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I heard you ran from the police, they came to see me | Polisten kaçtığını duydum, beni görmeye geldiler. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
It just sort of happened that way, but we're all innocent | Olaylar öyle gelişti ama hepimiz masumuz. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
We're going to stay on the run until they find the real murderer | Gerçek suçlu bulununcaya dek, kaçacağız. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Are they your friends? | Bunlar arkadaşın mı? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Boss, you believe me right? | Patron, bana inanıyorsun değil mi? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Yeongae and I weren't even that close, why would I kill her? | Yeongae ve ben o kadar yakın değildik, onu neden öldüreyim ki? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I know, this is so unfortunate | Biliyorum, bu sadece şanssızlık. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
It's not fair, even the police won't listen | Hiç adil değil. Polis bizi dinlemedi bile. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
It is just a case of bad luck, the truth will be revealed | Sadece kötü şanstan kaynaklanıyor... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Don't worry about it | Endişelenme. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Thank you so much | Çok teşekkürler. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
It isn't all that much | Çok yok. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
How can I thank you for this? | Nasıl teşekkür edebilirim? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
There's no need for that, I should get back to Seoul before the police visit me again | Hiç gerek yok. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Take good care of yourselves, stay here tonight | Kendinize iyi bakın, geceyi burada geçirin. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Thanks boss | Teşekkürler patron. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Cheers! | Şerefe! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I needed a good drink | İyi bir içkiye ihtiyacım vardı. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Now that we're full what's next? | Karnımızı doyurduğumuza göre, sırada ne var? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Let's stay here tonight and tomorrow...what will we do tomorrow? | Bu geceyi ve ertesi günü burada geçirelim. Yarın ne yapacağız? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
It's not good to stay in one place too long | Bir yerde uzun süre kalmak iyi değil. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
That's the first rule for runaways; keep moving | Kaçışın birinci kuralı, sürekli yer değiştir. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Good idea! I haven't been there in a long time | İyi fikir! Uzun zamandır gitmemiştim. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
You both think everyone is just like you | Siz herkesi kendiniz gibi sanıyorsunuz. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I've never been to the beach, never owned a MP3 player, can't eat three meals a day | Hiç sahile gitmedim, hiç MP3 çalarım olmadı... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
There's plenty of kids like that...you can't even imagine it right? | Böyle olan bir sürü çocuk var... ama siz hayal bile edemiyorsunuz, değil mi? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Let's go to the beach then | Öyleyse sahile gidelim. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
What else? What do you want to do? | Başka? Ne yapmak istersin? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Go to sea, get on a boat and pose like the scene in "Titanic" | Denize gidelim, bir tekneye binelim ve Titanik'teki gibi poz verelim. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I have no thoughts about my life | Hayatım hakkında hiçbir düşüncem yok. | 19 Nineteen-1 | 2009 |