Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 2172
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| He wouldn't even see me. | Görüşmedi bile. | Adam-1 | 2009 | |
| I waited in the visiting room for an hour. | Ziyaretçi odasında bir saat bekledim. | Adam-1 | 2009 | |
| And finally a guard came and told me that he wasn't coming out. | En sonunda gardiyan geldi ve benimle görüşmeyeceğini söyledi. | Adam-1 | 2009 | |
| Your mother said he wasn't ready. | Annen hazır olmadığını söylemişti. | Adam-1 | 2009 | |
| I thought if I actually went. | Bizzat gidersem dayanamaz diye düşündüm. | Adam-1 | 2009 | |
| I didn't think that he wouldn't even see me. | Görüşmek istemeyeceği aklımın uçundan geçmiyordu. | Adam-1 | 2009 | |
| What are you gonna do? What do you mean? | Ne yapacaksın? Ne demek o? | Adam-1 | 2009 | |
| We're going, right? We're getting on a plane tomorrow and going to California. | Gitmiyor muyuz işte? Yarın uçağa atlayıp, Kaliforniya'ya gidiyoruz. | Adam-1 | 2009 | |
| You should pack. You haven't packed at all. | Toplanmalısın. Hiçbir şey hazırlamadın. | Adam-1 | 2009 | |
| Can you give me a minute? Okay? | Bir dakika izin verir misin? | Adam-1 | 2009 | |
| Just leave me alone for a while. | Rahat bırak biraz. | Adam-1 | 2009 | |
| [ Beth On Phone ] I'm not sure. I mean, I should be sure, shouldn't I? | Emin değilim işte. Emin olmam gerekmez miydi? | Adam-1 | 2009 | |
| Do you know what you want? | Ne istediğini biliyor musun? | Adam-1 | 2009 | |
| We'll never have a moment where we look into each other's eyes... | Birbirimizin gözlerine bakıp da... | Adam-1 | 2009 | |
| and know exactly... | ...o anda... | Adam-1 | 2009 | |
| what the other person's feeling. | ...ne düşündüğümüzü anlayabildiğimiz tek bir an bile yok. | Adam-1 | 2009 | |
| The idea of that wouldn't even make sense to him. | Böyle bir düşünce ona tamamıyla saçma gelir zaten. | Adam-1 | 2009 | |
| He's never told me that he loves me. | Beni sevdiğini bana hiç söylemedi. | Adam-1 | 2009 | |
| I don't know what it would mean to him if he did. | Söylese bile onun için ne anlam ifade edeceğinden emin değilim. | Adam-1 | 2009 | |
| Yes. Feeling loved is very important... | Evet, aşkı hissetmek çok önemlidir... | Adam-1 | 2009 | |
| but... | ...ama... | Adam-1 | 2009 | |
| loving, my precious girl– | ...gerekli olan... | Adam-1 | 2009 | |
| that's the necessity. | ...sevmektir, benim güzel kızım. | Adam-1 | 2009 | |
| Mom, I gotta go. I'll– I'll talk to you tomorrow. | Anne, kapatıyorum. Yarın konuşuruz. | Adam-1 | 2009 | |
| Okay? [ Beeps ] | Olur mu? | Adam-1 | 2009 | |
| I love you, Beth. | Seni seviyorum, Beth. | Adam-1 | 2009 | |
| Why do you want me to go to California with you? | Neden seninle beraber Kaliforniya'ya gelmemi istiyorsun? | Adam-1 | 2009 | |
| What? What do you mean? | Nasıl yani? | Adam-1 | 2009 | |
| Why do you want me to go? | Neden gelmemi istiyorsun? | Adam-1 | 2009 | |
| You a are... | Sen... | Adam-1 | 2009 | |
| like a part of me. | ...benim bir parçam gibisin. | Adam-1 | 2009 | |
| and, um... | Ayrıca... | Adam-1 | 2009 | |
| I n– I need you... | ...kalacak yer bulmak,... | Adam-1 | 2009 | |
| help find a place to live... | ...işe gitmeyi öğrenmek... | Adam-1 | 2009 | |
| and to learn how to get to work and... | ...ve insanların söyledikleri saçma sapan şeyleri anlamak için... | Adam-1 | 2009 | |
| to understand what it means when people say crazy stuff... | ...sana ihtiyacım var. | Adam-1 | 2009 | |
| and, um... | Ve... | Adam-1 | 2009 | |
| I couldn't go without you. | ...sensiz gidemem. | Adam-1 | 2009 | |
| I can't go. | Gelemem. | Adam-1 | 2009 | |
| If you want me to go because... | Bensiz gidemeyeceğin için gelmemi istiyorsan... | Adam-1 | 2009 | |
| I can't go. | ...gelemem. | Adam-1 | 2009 | |
| You sure about this? I have to go. | Emin misin? Gitmem lazım. | Adam-1 | 2009 | |
| I have to go alone. [ Grunts ] | Yalnız gitmeliyim. | Adam-1 | 2009 | |
| Give me that. [ Grunting ] | Ver şunu. | Adam-1 | 2009 | |
| Hey, uh, I want you to know... | Bir haber vereceğim sana. | Adam-1 | 2009 | |
| I made that call. | O kadını aradım. | Adam-1 | 2009 | |
| It, uh, took me a while to find her... | Bulmam zor oldu gerçi. | Adam-1 | 2009 | |
| [ Chuckles ] but we're–we're gonna meet up. | Yakında buluşacağız. | Adam-1 | 2009 | |
| The woman's even more stubborn than I am. Oh, yeah? | Benden de inatçıymış valla. Öyle mi? | Adam-1 | 2009 | |
| I'm just trying to say 'thank you,' damn it. | Teşekkür etmeye çalışıyorum burada, lanet olası. | Adam-1 | 2009 | |
| You're welcome, Harlan. | Rica ederim, Harlan. | Adam-1 | 2009 | |
| [ Adam ] Actually, the best image resolution is achieved... | Aslında en iyi görüntü kalitesini... | Adam-1 | 2009 | |
| by multiple smaller telescopes called interferometers. | ...interferometre denen çoklu minik teleskoplardan oluşan aletle elde edebilirsiniz. | Adam-1 | 2009 | |
| Uh, interferometers, uh, combine light waves... | İnterferometre aynı kaynaktan topladığı ışık dalgalarını birleştirir. | Adam-1 | 2009 | |
| Um, a star, for instance, and the– the waves form an interference pattern... | Bir yıldızı ele alalım. Girişim örüntüsündeki dalgalar... | Adam-1 | 2009 | |
| as they add together, or cancel out, add together, cancel out. | ...birbirlerine önce eklenir, sonra ayrılır. | Adam-1 | 2009 | |
| It's what we call constructive interference, or destructive interference... | Yapıcı karışma ya da yıkıcı karışma olarak adlandırdığımız işte budur. | Adam-1 | 2009 | |
| so that the light from two or more telescopes... | Böylelikle iki teleskoptan elde edilen ışık, tek bir teleskopun vereceğinden... | Adam-1 | 2009 | |
| But sometimes it's best just to look up at the night sky. | Yine de bazen yalnızca geceleyin gökyüzünü seyretmek en iyisidir. | Adam-1 | 2009 | |
| Thank you. Thank you so much, Mr. Raki. | Teşekkürler. Çok teşekkürler, Bay Raki. | Adam-1 | 2009 | |
| All right. We'll be heading out. | Pekâlâ. Devam ediyoruz. | Adam-1 | 2009 | |
| Watch your step. | Önünüze dikkat edin. | Adam-1 | 2009 | |
| Adam. The top one's for you. | Adam, üstteki sana. | Adam-1 | 2009 | |
| Um, would you like me to help you with those? | Yardım edeyim mi? | Adam-1 | 2009 | |
| Hey, man. Hello, Brian. | Selam, dostum. Selam, Brian. | Adam-1 | 2009 | |
| Oh, you still meeting up with everyone later? | İşten sonra sen de bize katılacaksın, değil mi? | Adam-1 | 2009 | |
| [ Beth's Voice ] Dear Adam: Look how far we've come. | Sevgili Adam, Bak, ikimiz de nerelere geldik. | Adam-1 | 2009 | |
| Love, Beth. | Sevgiler Beth | Adam-1 | 2009 | |
| Adam, his mother and his father... | Adam ve ailesi... | Adam-1 | 2009 | |
| were a family of talking raccoons... | ...New York'un göbeğindeki Central Park'ta yaşayan... | Adam-1 | 2009 | |
| who lived in Central Park in the middle of New York City. | ...konuşabilen rakunlarmış. | Adam-1 | 2009 | |
| They didn't really belong there, but there they were. | Aslında oraya ait değillermiş ancak bir şekilde oradaymışlar işte. | Adam-1 | 2009 | |
| My favorite children's book is about a little prince... | En sevdiğim çocuk kitabı, uzak bir asteroid'den... | Adam-2 | 2009 | |
| Morning, Adam. Good morning, Kelli. 1 | Günaydın, Adam. Günaydın, Kelli. | Adam-2 | 2009 | |
| Good morning, Lulu. Good morning, Adam. | Günaydın, Lulu. Günaydın, Adam. | Adam-2 | 2009 | |
| Say anything. Okay. | Herhangi bir şey söyle. Peki. | Adam-2 | 2009 | |
| Good morning, Mr. Klieber! Morning, Kelli. | Günaydın, Bay Klieber! Günaydın, Kelli. | Adam-2 | 2009 | |
| Good morning. Good morning, Adam! | Günaydın. Günaydın, Adam. | Adam-2 | 2009 | |
| SPLICE stands for "Stereo based Piece wise Linear Compensation for Environment." | SPLICE "Çift kanallı hece tanıma ve yanıtlama sistemi" demek. | Adam-2 | 2009 | |
| It's an algorithm that I placed... Adam. Adam. | Benim koyduğum bir algoritma Adam. Adam. | Adam-2 | 2009 | |
| Good bye, Mr. Klieber. Good bye, Adam. | Güle güle, Bay Klieber. Güle güle, Adam. | Adam-2 | 2009 | |
| All of which gives us the rare opportunity... | Bunların tümü, bize şöhretiyle zanaatı... | Adam-2 | 2009 | |
| to explore the mysterious terrain... | ...ve halka mal olmuş kişiliğiyle... | Adam-2 | 2009 | |
| Yeah. Yeah. Sure. Thanks. | Evet, evet. Tabii. Sağ ol. | Adam-2 | 2009 | |
| I help make toys. | Oyuncak yapımına yardımcı oluyorum. | Adam-2 | 2009 | |
| No, I'm an electronic engineer. | Hayır, elektronik mühendisiyim. | Adam-2 | 2009 | |
| Yeah, I guess you're right. | Evet, haklısın sanırım. | Adam-2 | 2009 | |
| No, I want to go, but, um, I... I don't think I can. | Hayır, gelmek isterim ama yapabileceğimi sanmıyorum. | Adam-2 | 2009 | |
| When? 1 | Ne zaman? | Adam-2 | 2009 | |
| I'll just knock on your door on my way out, and if you can, you can. | Çıkarken kapına tıklarım, gelebilirsen gelirsin sen de. | Adam-2 | 2009 | |
| See you later! Good night! | Görüşürüz. İyi geceler! | Adam-2 | 2009 | |
| I'm sorry I didn't come out with your friends. | Arkadaşlarınla dışarı çıkmadığım için özür dilerim. | Adam-2 | 2009 | |
| most of them faster than the speed of light, except for... | Çoğu da ışık hızından daha hızlı, bir şeyin dışında | Adam-2 | 2009 | |
| Right, right. Nothing goes through space faster, but space itself g... | Doğru, doğru. Hiçbir şey uzayda daha hızlı hareket edemez, ama uzayın kendisi | Adam-2 | 2009 | |
| A little. In the beginning, God crea... | Biraz. Başlangıçta, Tanrı | Adam-2 | 2009 | |
| about 14 billion years ago... | ...uzaydaki yalnızca 9 kg.lık bir kütlenin... | Adam-2 | 2009 | |
| that expanded to the size of the universe in 10 to the minus 39 seconds. | ...10 üzeri 39 saniye içerisinde genişleyerek Evren'i oluşturmasıyla gerçekleşmiştir. | Adam-2 | 2009 | |
| These are all pictures of stars and galaxies that have been traveling away from us... | Bunlar, bizlerden yüz milyonlarca ya da milyarca yıl uzaktaki... | Adam-2 | 2009 | |
| I have been talking too much, so... | Çok konuştum... | Adam-2 | 2009 | |
| It's... It's amazing. | ...inanılmazdı. | Adam-2 | 2009 |