Ara

İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 9551

İngilizce	Türkçe	Film Adı	Film Yılı	Ayrıntılar
Run me through where you were the night Danny Latimer was killed.	Danny Latimer'ın öldürüldüğü gece nerede olduğunu söyle bana.	Broadchurch-1	2013
We went through all this weeks ago, when you had Mark in.	Bunu haftalar önce, Mark'ı içeri aldığınız zaman konuşmuştuk zaten.	Broadchurch-1	2013
I was at home with my mum and we was watching telly.	Annemle birlikte evdeydik ve televizyon izliyorduk.	Broadchurch-1	2013
What were you watching? Um...	Ne izliyordunuz?	Broadchurch-1	2013
A show about baking.	Bir yemek programıydı.	Broadchurch-1	2013
Mum loves that.	Annem bayılır ona.	Broadchurch-1	2013
Do you know this woman, Nigel?	Bu kadını tanıyor musun, Nigel?	Broadchurch-1	2013
Do you own a dog?	Bir köpeğin var mı?	Broadchurch-1	2013
Not really. Not really? What, sometimes you do?	Pek sayılmaz. Pek sayılmaz mı? Bazen var mı yani?	Broadchurch-1	2013
The dog comes around part time? No.	Köpek yarı zamanlı mı geliyor? Hayır.	Broadchurch-1	2013
This amusing to you?	Bu seni eğlendiriyor mu?	Broadchurch-1	2013
I don't own a dog. Why was there a dog in your back garden?	Bir köpeğim yok. Niye arka bahçende bir köpek vardı?	Broadchurch-1	2013
Someone asked me to look after it for 'em.	Birisi onlar için bakmamı istedi.	Broadchurch-1	2013
The owner? This woman?	Sahibi mi? Bu kadın mı?	Broadchurch-1	2013
Susan Wright? Who you said you didn't know.	Susan Wright mı? Hani şu tanımıyorum dediğin?	Broadchurch-1	2013
If you're gonna lie, you have to be consistent.	Yalan söyleyeceksen, tutarlı olmalısın.	Broadchurch-1	2013
Cos then there's the issue of your alibi for the night of Danny's death.	Çünkü sonra Danny'nin öldüğü geceki görgü tanığın sorunu ortaya çıkıyor.	Broadchurch-1	2013
The one you told us about when we were interviewing Mark.	Mark'la mülakat yaparken bize söylediğin.	Broadchurch-1	2013
It was good enough for then, but not now?	O zaman için yeterliydi ama şimdi yeterli değil.	Broadchurch-1	2013
Your mum already told us you weren't in all that night.	Annen bütün gece evde olmadığını söyledi zaten.	Broadchurch-1	2013
You went out at half ten for last orders, she said, when we had Matt Latimer here.	Mark Latimer buradayken, annen senin son işler için...	Broadchurch-1	2013
So where were you, Nigel?	Neredeydin Nigel?	Broadchurch-1	2013
You must know Nigel pretty well to recognise him at night from that distance.	Geceleyin o mesafeden onu tanıdığına göre Nigel'ı çok iyi tanıyor olmalısın.	Broadchurch-1	2013
When did you last see Nigel?	Nigel'ı en son ne zaman gördün?	Broadchurch-1	2013
A couple of weeks ago.	Birkaç hafta önce.	Broadchurch-1	2013
He came to the caravan. He had a crossbow.	Karavana geldi. Yaylı tüfeği vardı.	Broadchurch-1	2013
Threatened to kill me. OK. Why did he do that?	Beni öldürmekle tehdit etti. Peki. Bunu neden yaptı?	Broadchurch-1	2013
You'll have to ask him. No, I'm asking you.	Ona sormalısınız. Hayır, ben sana soruyorum.	Broadchurch-1	2013
He didn't like what I was saying. What were you saying?	Söylediğimi beğenmemiş. Ne söyledin ki?	Broadchurch-1	2013
Don't remember.	Hatırlamıyorum.	Broadchurch-1	2013
Don't remember what you said to make a man threaten you with a crossbow?	Bir adamın seni yaylı tüfekle tehdit etmesine yol açan...	Broadchurch-1	2013
No, not really. It happens a lot to you, does it?	Hayır, pek hatırlamıyorum. Bu, başına çok geliyor mu?	Broadchurch-1	2013
Off and on.	Ara sıra.	Broadchurch-1	2013
It ain't always a crossbow.	Her zaman yaylı tüfek olmuyor.	Broadchurch-1	2013
So Nigel threatens you for some unknown reason	Nigel seni bilinmeyen bir nedenden tehdit ediyor...	Broadchurch-1	2013
and you frame him as the killer?	...sen de katilin o olduğunu söyleyerek ona komplo mu kuruyorsun?	Broadchurch-1	2013
It was him carrying that body.	O cesedi taşıyan oydu.	Broadchurch-1	2013
How do you know Susan Wright? I don't want to talk about her.	Susan Wright'ı nereden tanıyorsun? Onun hakkında konuşmak istemiyorum.	Broadchurch-1	2013
You should have her arrested, have her in for harassment.	Onu tutuklamalısınız, tacizden tutuklamalısınız.	Broadchurch-1	2013
I told her to leave me alone but she wouldn't.	Beni rahat bırakmasını söyledim ama bırakmadı.	Broadchurch-1	2013
When did she start harassing you?	Ne zaman seni taciz etmeye başladı?	Broadchurch-1	2013
The moment she got here. Like... four or five months back.	Buraya geldiği andan beri. Dört ya da beş ay önce.	Broadchurch-1	2013
What's she harassing you about?	Seni ne konuda taciz ediyordu?	Broadchurch-1	2013
Susan Wright told us she believes you killed Danny Latimer.	Susan Wright senin Danny Latimer'ın katili olduğuna inandığını söyledi.	Broadchurch-1	2013
She said she saw you on the beach with a boat, dragging Danny's body.	Seni bir botla plajda gördüğünü, Danny'nin cesedini sürüklediğini gördüğünü söyledi.	Broadchurch-1	2013
She's lying. Did you drag Danny's body onto the beach?	Yalan söylüyor. Danny'nin cesedini plaja sürükledin mi?	Broadchurch-1	2013
Then why is Susan Wright saying otherwise?	O zaman neden Susan Wright aksini söylüyor?	Broadchurch-1	2013
What's she got to harass you about?	Seni ne konuda taciz etti?	Broadchurch-1	2013
She says she's my mum.	Onun benim annem olduğunu söylüyor.	Broadchurch-1	2013
Her son? And she's accusing him of murder? What's going on between them two?	Onun oğlu mu? Ve onu cinayetle mi suçluyor? İkisi arasında neler oluyor?	Broadchurch-1	2013
You'd better ask her.	Ona sorsan iyi edersin.	Broadchurch-1	2013
They took him away from me when everything happened.	Yaşanan onca şeyden sonra onu benden aldılar.	Broadchurch-1	2013
Then the law changed.	Sonra kanun değişti. Benden başkasını ilgilendirmezdi.	Broadchurch-1	2013
You could request contact.	İrtibat talebinde bulunulabilirdi.	Broadchurch-1	2013
Took me 18 months to track him down.	Onun izini sürmek 18 ayımı aldı.	Broadchurch-1	2013
I didn't know I was adopted until she came.	O buraya gelene kadar evlatlık olduğumu bilmiyordum.	Broadchurch-1	2013
He reacted badly. Didn't want nothing to do with me.	Kötü tepki gösterdi. Benimle ilgisi olsun istemedi.	Broadchurch-1	2013
He threatened me with a crossbow.	Beni yaylı tüfekle tehdit etti.	Broadchurch-1	2013
I know, and that was stupid,	Biliyorum, bu aptalcaydı...	Broadchurch-1	2013
but with everything that was going on, she...	...ama olanlara bakıldığında, o...	Broadchurch-1	2013
she didn't belong here.	...o buraya ait değildi.	Broadchurch-1	2013
There's enough to deal with.	Uğraşacak yeterince şey vardı.	Broadchurch-1	2013
Does he know about your family, about what happened?	Ailene olanlar hakkında bilgisi var mı?	Broadchurch-1	2013
You don't tell him.	Sakın ona söyleme.	Broadchurch-1	2013
I'm having trouble with, if you're his mum and you want to be reconciled with him,	Anlamadığım şey şu, eğer onun annesiysen ve onunla yeniden yakınlaşmak istiyorsan...	Broadchurch-1	2013
why did you tell us he was on the beach that night?	...neden bize o gece gördüğün kişinin o olduğunu söyledin?	Broadchurch-1	2013
I'm a mum, and whatever my child had done, I would want to protect them.	Ben bir anneyim ve çocuklarım ne yaparsa yapsın onları korumak isterim.	Broadchurch-1	2013
I am protecting him.	Onu koruyorum zaten.	Broadchurch-1	2013
I told you because I'm scared.	Size söyledim çünkü korkuyorum.	Broadchurch-1	2013
For him.	Onun adına.	Broadchurch-1	2013
Because it's not his fault.	Çünkü bu onun hatası değil.	Broadchurch-1	2013
If he's his father's son, what is he capable of?	Eğer babasının oğluysa, yapacağı şey nedir?	Broadchurch-1	2013
What might he have done?	Ne yapmış olabilir?	Broadchurch-1	2013
I can't just let it happen.	Bunun olmasına izin veremem.	Broadchurch-1	2013
Nigel, you need to tell us where you were the night Danny died.	Nigel, Danny'nin öldüğü gece nerede olduğunu bize söylemelisin.	Broadchurch-1	2013
I went out, just for a couple of hours.	...birkaç saatliğine dışarı çıktım.	Broadchurch-1	2013
I went to the estate. Past Oak Farm.	Bir araziye gittim. Past Oak Çiftliğine.	Broadchurch-1	2013
They've been laying down pheasant, so I just went and got a couple.	Sülünleri çıkarıyorlardı ben de gidip birkaç tane aldım.	Broadchurch-1	2013
I mean, he's got dozens. He don't even know.	Onda düzinelerce var. Anlamaz bile.	Broadchurch-1	2013
You were nicking pheasants?	Sülünleri çalıyordun yani?	Broadchurch-1	2013
The butcher in town takes 'em off my hands.	Kasabadaki kasap onları benden alıyor.	Broadchurch-1	2013
It's not like... like I'm gonna make me fortune working with Mark.	Ne de olsa Mark'la çalışmak beni zengin etmez.	Broadchurch-1	2013
But... I forgot to fill up the van.	Ama, minibüsün deposunu doldurmayı unuttum.	Broadchurch-1	2013
So um...	Ben de...	Broadchurch-1	2013
I siphoned some diesel out of his tractor.	Ben de hortumla traktöründen mazot çaldım.	Broadchurch-1	2013
And then I cut through the barbed wire fence to make it look like a break in.	Sonra zorla girilmiş gibi göstermek için dikenli telleri kestim.	Broadchurch-1	2013
But I was nowhere near that beach.	Ama o plajın yakınında değildim.	Broadchurch-1	2013
Whatever she thought she saw, she didn't.	Gördüğünü sandığı şeyi görmedi.	Broadchurch-1	2013
So she's lying? Mate, I don't even know who she is.	Yani yalan söylüyor? Dostum, onun kim olduğunu bile bilmiyorum.	Broadchurch-1	2013
Do you want to know... who she is?	Kim olduğunu... bilmek istiyor musun?	Broadchurch-1	2013
Because... in here there are newspaper articles about her.	Çünkü... buradaki gazetelerde onun hakkında makaleler var.	Broadchurch-1	2013
About her husband.	Kocası hakkında.	Broadchurch-1	2013
It's your family, Nigel.	Bu senin ailen Nigel.	Broadchurch-1	2013
Interview paused 3:02pm.	Mülakat 15.02'de durdurulmuştur.	Broadchurch-1	2013
You did what? He wanted to know.	Ne yaptın? Öğrenmek istedi.	Broadchurch-1	2013
I promised her. What did you do that for?	Kadına söz verdim. Neden verdin ki?	Broadchurch-1	2013
I was gaining her trust. I was gaining his.	Onun güvenini kazanıyordum. Ben de Nige'ınkini kazanıyordum.	Broadchurch-1	2013
We have to cut through what's connected to Danny and what isn't.	Danny'yle bağlantılı olan ve olmayan şeyleri ayırmalıyız.	Broadchurch-1	2013
You're the only one running out of time.	Zamanı tükenen bir sen varsın.	Broadchurch-1	2013
These are people's lives your trampling on. I should make a complaint.	Hor gördüğün şeyler insanların hayatları. Resmî şikâyette bulunmalıyım.	Broadchurch-1	2013