Search
English Turkish Sentence Translations Page 183241
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
It doesn't mean they don't love each other. | Ama bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Ama bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
The two of you should talk. | Siz ikiniz mutlaka konuşmalısınız. Siz ikiniz mutlaka konuÅŸmalısınız. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
It's not right for men to live by themselves it says so in the bible. | İnsanların kendi başlarına yaşamaları doğru değil. İncil'de bile böyle yazar. İnsanların kendi baÅŸlarına yaÅŸamaları doÄŸru deÄŸil. İncil'de bile böyle yazar. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Although I must admit I had to get passed all that stuff in laviticas.... | Gerçi bunu söylerken İncil'in Levililer bölümünde, sizin gibi olanlar hakkında... Gerçi bunu söylerken İncil'in Levililer bölümünde, sizin gibi olanlar hakkında... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
about the two of you being unspeakable abominations. | anlatılanları yok saymam gerektiğini kabul ediyorum. anlatılanları yok saymam gerektiÄŸini kabul ediyorum. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
But there is this lovely part in Genesis, | Ama Yaratılışın anlatıldığı bölümde insanların yalnız yaşamamaları... Ama Yaratıkların anlatıldığı bölümde insanların yalnız yaşamamaları... Ama Yaratılışın anlatıldığı bölümde insanların yalnız yaÅŸamamaları... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
where it talks about how men should not live alone. | ...gerektiğini söyleyen çok güzel bir bölüm var. ...gerektiÄŸini söyleyen çok güzel bir bölüm var. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
How the should have a companion. (Dennis) Yes Mae I know. | İnsanların mutlaka bir eşe sahip olmaları gerektiğini söyleyen. Evet Mae, biliyorum. İnsanların mutlaka bir eÅŸe sahip olmaları gerektiÄŸini söyleyen. Evet Mae, biliyorum. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Now I have to admit you are not exactly what I was expecting in a daughter in law. | İtiraf etmeliyim ki, sen hayalimde canlandırdığım gelinime hiç benzemiyorsun. İtiraf etmeliyim ki, sen hayalimde canlandırdığım gelinime hiç benzemiyorsun. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
But you do make my son happy. | Ama oğlumu mutlu edebilirsin. Ama oÄŸlumu mutlu edebilirsin. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
and lord knows I can be flexible. | Ve tanrı biliyor ya, ben de bu yüzden bu durumu hoş görebilirim. Ve tanrı biliyor ya, ben de bu yüzden bu durumu hoÅŸ görebilirim. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Course we are going to have to think of something to tell the neighbours. | Elbette bu arada komuşulara ne söyleyeceğimiz hakkında bir şeyler düşünmeliyiz. Mae... Elbette bu arada komşulara ne söyleyeceğimiz hakkında bir şeyler düşünmeliyiz. Mae... Elbette bu arada komuÅŸulara ne söyleyeceÄŸimiz hakkında bir ÅŸeyler düşünmeliyiz. Mae... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
(Mae) I do not wanna hear, | Tabii bende sizden, ikinizin seks hayatının ne kadar... Tabii bende sizden, ikinizin seks hayatınızın ne kadar... Tabii bende sizden, ikinizin seks hayatının ne kadar... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Of the two of you yammering on about how great your sex life is. | mükemmel olduğuyla ilgili şeyler duymak istemiyorum. Mae!... mükemmel olduÄŸuyla ilgili ÅŸeyler duymak istemiyorum. Mae!... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
If its all the same to you... | Eğer senin için de uygunsa, ben... Eğer senin işin de uygunsa, ben... EÄŸer senin için de uygunsa, ben... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
I'm just going to go back to pretending you are Brian's room mate. | siz yine ev arkadaşıymışsınız gibi rol yapmaya devam edeceğim. Mae, du... siz yine ev arkadaşıymışsınız gibi rol yapmaya devam edeceÄŸim. Mae, du... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
I can do it, I am very good at denial. | Bunu yapabilirim, çünkü inkar etme konusunda iyiyimdir. Bunu yapabilirim, çünkü inkar etme konusunda iyiyimdir. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
I want you to take these cups and.... | Bu fincanları alın ve... Bu fincanları alın ve... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
(Mae) your.... (Dennis) Now Mae... | Siz!... Hayır Mae... Mae!... Siz!... Hayır Mae... Mae!... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
You left my wonderful son Brian, | Demek sen, benim biricik, harika oğlum Brian'ı terk ettin... Demek sen, benim biricik, harika oÄŸlum Brian'ı terk ettin... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
For this.... this bleach blond home wrecker? | Hem de bu... bu yuva yıkıcı, sonradan olma sarışın için mi? Hem de bu... bu yuva yıkıcı, sonradan olma sarışın için mi? | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
No offence I am sure your a very nice person. | Lütfen gücenme, eminim çok iyi bir insansındır. Lütfen gücenme, eminim çok iyi bir insansındır. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
It's complicated Mae. (Mae) Complicated? | Bu... bu biraz karışık bir durum, Mae. Karışıkmış! Hayır... Bu... bu biraz karışık bir durum, Mae. Karışıkmış! Hayır... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Oh Dennis it's simple. | Durum gayet ortada, Dennis. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
You sir are a scoundrel. | Baylar, siz ikiniz puştsunuz. Baylar, siz ikiniz puÅŸtsunuz. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
and you know what my son deserves better. | Ve emin ol, benim oğlum daha iyisini hak ediyor. Ve emin ol, benim oÄŸlum daha iyisini hak ediyor. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
You are not worthy of a man as good as my Brian. | Sen benim Brian'ım gibi iyi birisine layık değilsin. Sen benim Brian'ım gibi iyi birisine layık deÄŸilsin. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
I tell you what... | Hiç abartısız söylüyorum... Hiç abartısız söylüyorum... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
That boys head had seen more bleach than a laundry room. | Çocuğun saçları bir çamaşırhaneden daha fazla ağartıcı görmüş. ÇocuÄŸun saçları bir çamaşırhaneden daha fazla aÄŸartıcı görmüş. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Poor Brian.... | Ah, zavallı Brian... Ah, zavallı Brian... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Poor Brian? Poor Dennis! | Zavallı Brian'mı?! Zavallı Dennis aslında! Zavallı Brian'mı?! Zavallı Dennis aslında! | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
He was lucky to have a man as good as my Brian. | Brian gibi biriyle olduğu için kendini şanlı saysın. Brian gibi biriyle olduğu için kendini şanslı saysın. Brian gibi biriyle olduÄŸu için kendini ÅŸanlı saysın. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Someday he is going to realise that. | Bir gün bunu anlayacak. Bir gün bunu anlayacak. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Well at least you tried. Oh I am not done yet. | Neyse, en azından denedin. Ay, yok daha bitmedi. Neyse, en azından denedin. Ay, yok daha bitmedi. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
I thought you said Dennis wouldn't.... | Ama sen dedin ki, Dennis başkası... Ama sen dedin ki, Dennis baÅŸkası... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Dennis shmemis | Ay, Dennis'miş menismiş... Ay, Dennis'miÅŸ menismiÅŸ... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
I am sure there are plenty of guys who would be thrilled to marry a guy like Brian. | Eminim dışarıda bir yerde Brian gibi biri ile evlenmek için can atacak bir sürü adam vardır. Eminim dışarıda bir yerde Brian gibi biri ile evlenmek için can atacak bir sürü adam vardır. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
I know but.... My son is a good person he deserves to be happy. | Biliyorum, ama... Benim oğlum iyi bir insan ve mutlu olmayı hak ediyor. Biliyorum, ama... Benim oÄŸlum iyi bir insan ve mutlu olmayı hak ediyor. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Yeah but Mae we don't know any gay men. | Evet Mae, ama bizim hiç gey tanıdığımız yok ki. Evet Mae, ama bizim hiç gey tanıdığımız yok ki. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Not yet. | Henüz yok. Henüz yok. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Mae, what did you do? (Door bell rings) | Mae, ne haltlar karıştırdın sen? Mae, ne haltlar karıştırdın sen? | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Hi, I have a delivery here for Mae Davis. | Merhaba, Mae Davis için bir teslimatım var. Merhaba, Mae Davis için bir teslimatım var. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
What a nice surprise. | Ne kadar hoş bir sürpriz. Ne kadar hoÅŸ bir sürpriz. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
It is so completely unexpected. | Bu tamamen beklenmedik bir durum. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Oh would you mind carrying them into the kitchen for me? | Ay rica etsem, bunları benim için mutfağa kadar götürebilir misin? Ay rica etsem, bunları benim için mutfaÄŸa kadar götürebilir misin? | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Sure (Mae)Thank you, right this way | Elbette. Teşekkür ederim, bu taraftan. Elbette. Teşekürr ederim, bu taraftan. Elbette. TeÅŸekkür ederim, bu taraftan. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Mae you didn't..... Zip it! | Mae, bunu yapmış olamazsın... Kes! Mae, bunu yapmış olamazsın... Kes! | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Where would you like... (Mae) Oh right over there would be perfect. | Nereye bırakmamı isterdiniz? Ay hemen orası mükemmel. Nereye bırakmamı isterdiniz? Ay hemen orası mükemmel. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Thank you so much. | Çok teşekkür ederim. Çok teşekür ederim. Çok teÅŸekkür ederim. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
What's your name? I'm Tim | Adın ne? Tim Adın ne? Tim | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Hi Tim, I am Mae and this is my sister Rose. | Merhaba Tim, ben Mae ve bu da kız kardeşim Rose. Merhaba Tim, ben Mae ve bu da kız kardeÅŸim Rose. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
(Rose whispers) Hi (Tim) It's nice to meet you. | Merhaba Tanıştığımıza memnun oldum. Merhaba Tanıştığımıza memnun oldum. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
You ladies have a beautiful home. | Bayanlar, eviniz çok güzel. Bayanlar, eviniz çok güzel. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
That is so nice of you to notice. | Senden bunu duymak çok hoş. Senden bunu duymak çok hoÅŸ. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
You know what I am going to get you, A glass of ice tea | Sana bir bardak buzlu çay ikram etmek istiyorum. Sana bir bardak buzlu çay ikram etmek istiyorum. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
(Tim) Oh no I couldn't... Oh but it is such a hot day... | Ah, hiç vaktim... Ay ama bugün çok sıcak bir gün. Ah, hayır hiç vaktim... Ah, hiç vaktim... Ay ama bugün çok sıcak bir gün. Ah, hayır hiç vaktim... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
No I insist. | Hayır, ısrar ediyorum. Hayır, ısrar ediyorum. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
(Tim continues to object) It's important to stay hydrated. | Böyle günlerde yeterince sıvı almak önemlidir. Böyle günlerde yeterince sıvı almak önemlidir. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Thank you. | Teşekkür ederim. Teşekür ederim. TeÅŸekkür ederim. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
So you like being a florist Tim?, Is it a good living? | Demek çiçekçilik yapıyorsun, Tim? İyi bir iş mi bu sence? Demek çiçekçilik yapıyorsun, Tim? İyi bir iÅŸ mi bu sence? | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
(Tim) Actually I am not a florist, I just deliver the flowers. | Ah, aslında çiçekçi değilim, sadece çiçekleri teslim ediyorum. Ah, aslında çiçekçi deÄŸilim, sadece çiçekleri teslim ediyorum. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
It helps pay for school. School? | Okul harçlarımı ödememe yardımcı oluyor. Okul, ha? Okul harçlarımı ödememe yardımcı oluyor. Okul, ha? | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Now that wouldn't be medical school by any chance? | Sakın bu bir tıp okulu olmasın? Sakın bu bir tıp okulu olmasın? | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
(Tim) Of sorts.... I am studying acupuncture. | Sayılır... Akupunktur öğrenimi görüyorum. Sayılır... Akupunktur öğrenimi görüyorum. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Err what?? (Tim) It's a Chinese method. | Aaa ne? Çin usulü bir tedavi şekli. Aaa ne? Çin usulü bir tedavi ÅŸekli. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
(Tim) You relieve pain by inserting needles into pressure points. | Vücudunuz ağrıyan yerlerini özel iğnelerle baskı uygulayarak tedavi etme esasına dayanıyor. VÃücudunuz ağrıyan yerlerini özel iğnelerle baskı uygulayarak tedavi etme esasına dayanıyor. Vücudunuz aÄŸrıyan yerlerini özel iÄŸnelerle baskı uygulayarak tedavi etme esasına dayanıyor. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
(Mae) Really is that a good living? | İyi bir iş mi bu... Yani yaşamını idame ettirmek için? İyi bir iş mi bu... Yani yaşamınÄı idame ettirmek için? İyi bir iÅŸ mi bu... Yani yaÅŸamını idame ettirmek için? | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
(Tim) It can be. How nice for you. | Olabilir. Senin için iyi o zaman. Olabilir. Senin için iyi o zaman. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Then you must be a kind person to be a healer. | İnsanları tedavi edecek birinin aynı zamanda da nazik bir insan olması lazım. İnsanları tedavi edecek birinin aynı zamanda da nazik bir insan olması lazım. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Do you think your a kind person, Tim? | Nazik bir insan olduğunu düşünüyor musun, Tim? Nazik bir insan olduÄŸunu düşünüyor musun, Tim? | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
(Tim) Sure That is such a nice quality in a man. | Elbette. Bir erkek için çok hoş bir özellik. Elbette. Bir erkek için çok hoÅŸ bir özellik. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
I am always like a man with a sense of humour, you know who is funny. | Ben espriden anlayan erkeklerden hep hoşlanmışımdır, esprili insanlardan yani. Ben espriden anlayan erkeklerden hep hoÅŸlanmışımdır, esprili insanlardan yani. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Do you think your funny Tim? I guess so | Esprili olduğunu düşünüyor musun, Tim? Sanırım öyleyim. Esprili olduÄŸunu düşünüyor musun, Tim? Sanırım öyleyim. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Good tell me a joke. what?? | Güzel... Bana bir espri yapsana. Ne? Güzel... Bana bir espri yapsana. Ne? | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
You said you were funny, so tell me a joke. | Esprili olduğunu söyledin, bana bir espri yap o zaman. Esprili olduÄŸunu söyledin, bana bir espri yap o zaman. Esprili olduÄŸunu söyledin, bana bir espri yap o zaman. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
(Tim) Now? (Mae) If you don't mind. | Şimdi mi? Eğer senin için sakıncası yoksa. Şimdi mi? Eğer senin iÃçin sakıncası yoksa. Åimdi mi? EÄŸer senin için sakıncası yoksa. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Hey I really gotta go | Hey, bakın benim gerçekten gitmem gerek. Hey, bakın benim gerçekten gitmem gerek. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
One more question. | Son bir soru. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Are you a homosexual? | Eşcinsel misin? EÅŸcinsel misin? | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
It's not that you come across that way I just.... | Bu durum aslında göründüğü gibi değil... ben sadece... Bu durum aslında göründüğü gibi deÄŸil... ben sadece... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Yes Oh that is so nice. | Evet. Ay bu çok hoş. Evet. Ay bu çok hoÅŸ. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Isn't that nice Rose? Oh yes that's wonderful. | Hoş, değil mi Rose? Ay evet, bu harika. HoÅŸ, deÄŸil mi Rose? Ay evet, bu harika. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
That's so nice. | Çok hoş. Çok hoÅŸ. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
(Mae stutters) As a matter of fact... my son .... is a homosexual | İşin doğrusu... be... benim oğlum... bir eşcinsel. İşin doÄŸrusu... be... benim oÄŸlum... bir eÅŸcinsel. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Isn't that right Rose? And he is a real nice boy. | Doğru değil mi, Rose? Ve o gerçekten çok hoş bir çocuk. DoÄŸru deÄŸil mi, Rose? Ve o gerçekten çok hoÅŸ bir çocuk. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
He is and he is funny and he is a good cook... | O... ve o, esprili ve hem de iyi yemek pişirir... O... ve o, esprili ve hem de iyi yemek piÅŸirir... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
and he is handsome, don't you think he is handsome? | ve de çok yakışıklı, sence de öyle değil mi, Rose? ve de çok yakışıklı, sence de öyle deÄŸil mi, Rose? | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
He would be a great catch for some lucky guy. Oh really? | Şansı olan için iyi bir eş adayı olurdu! Oh, gerçekten mi? Åansı olan için iyi bir eÅŸ adayı olurdu! Oh, gerçekten mi? | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
You know he is coming over for Sunday dinner. | Biliyor musun, Pazar günü akşam yemeğine gelecek. Biliyor musun, Pazar günü akÅŸam yemeÄŸine gelecek. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Why don't you join us? | Neden sen de bize katılmıyorsun? Neden sen de bize katılmıyorsun? | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
You know I would love to.... | Çok isterdim ancak... Çok isterdim ancak... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
But I don't think my boyfriend would like that. | Ama erkek arkadaşımın bundan hoşlanacağını zannetmiyorum. Ama erkek arkadaşımın bundan hoÅŸlanacağını zannetmiyorum. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Oh sure. | Ah... Elbette hoşlanmaz. Ah... Elbette hoÅŸlanmaz. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Nice boy like you of course you would have a boyfriend... | Senin gibi hoş birinin elbette bir erkek arkadaşı vardır... Senin gibi hoÅŸ birinin elbette bir erkek arkadaşı vardır... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
I really appreciate the tea but I have to get going. | İçecek için tekrar teşekkür ederim ama artık gerçekten gitmem gerek. İçecek için tekrar teşekür ederim ama artık gerçekten gitmem gerek. İçecek için tekrar teÅŸekkür ederim ama artık gerçekten gitmem gerek. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Tim just one more thing... | Tim, sadece son bir şey soracağım... Tim, sadece son bir ÅŸey soracağım... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Where did you meet your boyfriend? | Erkek arkadaşınla nerede tanıştın? Erkek arkadaşınla nerede tanıştın? | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
Oh come on we are grown women, you can tell us. | Ay hadi ama, biz görmüş geçirmiş kadınlarız, bize söyleyebilirsin. Ay hadi ama, biz görmüş geçirmiÅŸ kadınlarız, bize söyleyebilirsin. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
You know.... | Bilirsiniz işte... Bilirsiniz iÅŸte... | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |
The internet. | İnternette. İnternette. | You Should Meet My Son!-1 | 2010 | ![]() |