Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 183432
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Want some milk? No, I should go out. | Süt ister misiniz? Yok, çıkmam lazım. | Yumurta-1 | 2007 | |
| There are some things of Mother Zehra's that I need to give you. | Şey, Zehra Anne'den kalan emanetler vardı. Onları vermem lazım size. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Ok, but I'm not leaving now. I have things to do in town. | Tamam, şimdi gitmiyorum, kasabada işlerim var. | Yumurta-1 | 2007 | |
| The passage you have read is from "Pearl", a novel of Steinbeck. | Okuduğunuz parça Steinbeck'in "İnci" adlı romanından alınmıştır. | Yumurta-1 | 2007 | |
| This passage is a very short part that tells the story of Kino. | Bu parçada bize, Kino'nun başından geçen olaylardan yalnızca ufak bir kesit sunulduğunu görüyorsunuz. | Yumurta-1 | 2007 | |
| If you read the whole novel, you will see several events that develop out of one. | Kitabın tümünü okuduğunuzda, bir ana olay etrafında gelişen birçok olaya tanık olacaksınız. | Yumurta-1 | 2007 | |
| And you will meet a wide variety of personality types and... | Geniş bir yer ve zaman dilimi içerisinde... | Yumurta-1 | 2007 | |
| ...characters interacting within a wide place and time frame. | ...çeşitli tip ve karakterlerle karşılaşacaksınız. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Yes? Is the lawyer here? | Buyrun? Avukat Bey yok mu? | Yumurta-1 | 2007 | |
| He went to Izmir on business... Come in. I can help you. | Avukat bir iş için İzmir'e gitmişti. Ben yardımcı olayım. | Yumurta-1 | 2007 | |
| OK then I'll come back tomorrow. Mr Yusuf? I can write a petition... | Tamam ben yarın uğrarım. Yusuf Bey? Veraset işiniz falan... | Yumurta-1 | 2007 | |
| ...if it is about inheritance. | ...varsa buyrun dilekçe yazabilirim. | Yumurta-1 | 2007 | |
| And you are... I'm Mehmet, Muharrem Y�lmaz's son... | Çıkaracağım ama... Ben, Muharrem Yılmaz'ın oğlu Mehmet. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Would you like some tea? | Buyrun bir çay ikram edeyim? | Yumurta-1 | 2007 | |
| Can I have your ID please? | Kimliğinizi alabilir miyim? | Yumurta-1 | 2007 | |
| Driving license won't work; we need your ID. | Ehliyet olmaz. Normal nüfus cüzdanı olması lazım. | Yumurta-1 | 2007 | |
| I don't have it with me. | Yok yanımda nüfus cüzdanı. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Because your ID number is necessary. What should I do? | Çünkü TC Kimlik numarası falan lazım. Ne yapacağız? | Yumurta-1 | 2007 | |
| Can you call someone to fax it? | Arayıp öğrenemez misiniz? Veya faksla falan? | Yumurta-1 | 2007 | |
| OK. | Arayayım. | Yumurta-1 | 2007 | |
| I can't get a connection here. The office is out of range. | Burdan çekmiyor galiba? Burası biraz çukur kalır. | Yumurta-1 | 2007 | |
| You can call from the yard. Ok. | İsterseniz avludan arayabilirsiniz. Tamam. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Hello? How are you? All right I guess. | Alo? N'aber? Benim, benim. | Yumurta-1 | 2007 | |
| I'm in Tire. My mother just passed away. Thanks. | Tire'ye geldim ya. Annemi kaybettik. Sağ ol. | Yumurta-1 | 2007 | |
| No, I'm coming back. She's buried already... | Yok, yok, zaten ben de geleceğim. Defnettik... | Yumurta-1 | 2007 | |
| ...but I have to settle some things up. That's why I called you. | Bir iki iş var onları halletmem lazım. Onun için aradım aslında. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Would you go to my shop? | Ya şey, bi dükkana uğrar mısın abicim? | Yumurta-1 | 2007 | |
| My ID is in the drawer. | Dükkanda benim çekmecenin içinde masada şey var, nüfus kağıdı. | Yumurta-1 | 2007 | |
| I'll give you a telephone number, can you fax it? | Onu, sana bir numara vereceğim ben, arkalı önlü bi faks yollar mısın? | Yumurta-1 | 2007 | |
| Ok. Thanks. Thank you. | Tamam. Sağ ol. Sağ ol, sağ ol. Teşekkür ederim. | Yumurta-1 | 2007 | |
| What happened to you, son? Did you fall down? | Ne oldu çocuğum sana? Düştün mü sen? | Yumurta-1 | 2007 | |
| Smell the onion. Son, wake up. | Soğan koklaman lazım. Oğlum, uyan bakalım. | Yumurta-1 | 2007 | |
| What happened to you son... You fell down... Did you hurt yourself? | Ne oldu oğlum sana düştün sen ya. Bir yerin acıdı mı? | Yumurta-1 | 2007 | |
| Try sitting up, son. Stand up now. | Oğlum. Doğran bakalım, bir kalkalım bakalım. | Yumurta-1 | 2007 | |
| What happened to you? Are you in pain? | Ne oldu sana? Düştün sen ya. Bir yerin acıdı mı? | Yumurta-1 | 2007 | |
| Come on. I will help you up. | Hadi kalk. Hadi bakalım. Azıcık gayret et. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Stand up, let me bring you there, drink water. | Kalk oğlum, ben seni oraya götürüm de, oturturayım biraz su içireyim. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Come along. | Gel şöyle. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Come. | Dön. Şöyle dön. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Come, let me give you some water. | Şuraya otur da ben sana bir su vereyim. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Let me give you some water. | Dur bir su vereyim ben sana. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Drink it, you'll feel better. | İç, su iç bakalım çocuğum. Aklın başına gelsin. | Yumurta-1 | 2007 | |
| You'll feel better. | Biraz kendine gelirsin. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Do you feel pain anywhere? You fell down. | Bir yerin acıyor mu? [Hayır] Orada düştün. | Yumurta-1 | 2007 | |
| I didn't notice anything, but they never give a death notice in the evening. | Dikkat etmedim hangi camiden verildiğini, ama akşamdan sala pek olmaz. | Yumurta-1 | 2007 | |
| You can see everywhere. | Her yer görünüyor burdan yahu! | Yumurta-1 | 2007 | |
| Look down there... Behind that big tree. That's our house. | Bak şu büyük ağacın arkasındaki yer. Bizim ev. | Yumurta-1 | 2007 | |
| And there the school next to the mosque. Our high school. | Caminin yanındaki okul, liseyi okuduğumuz yer. | Yumurta-1 | 2007 | |
| You can see whoever you want. | Kimi görmek istiyorsan, herkes var. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Let's sit down for a bit. | Oturalım şöyle. | Yumurta-1 | 2007 | |
| How are your lessons? Fine. | Dersler nasıl gidiyor senin? Güzel gidiyor. | Yumurta-1 | 2007 | |
| The last exam went well. I hope I'll do even better. | Son dönemin sınavı da iyi geçti. Daha iyi de olacak inşallah, bakalım. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Good. So, if you pass the university entrance examination, will you leave? | Şimdi sen kazanırsan gidecek misin üniversiteye? | Yumurta-1 | 2007 | |
| Sure I'll go. Where to, for instance? | Gideceğim tabii yahu. Nereye mesela? | Yumurta-1 | 2007 | |
| Istanbul, Izmir wherever I get accepted. So, far away. | İstanbul, İzmir, neresi olursa. Uzak yani. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Far away. | Ee uzak tabi. | Yumurta-1 | 2007 | |
| What do you think about me? | Sen benim hakkımda ne düşünüyorsun, Ayla? | Yumurta-1 | 2007 | |
| What do I think? | Ne düşüneyim? | Yumurta-1 | 2007 | |
| Well... You're a good person. I trust you. | İşte... İyi bir insansın. Sonra sana güveniyorum. | Yumurta-1 | 2007 | |
| That's it. I am only a good person to you? | Bu kadar. Sadece iyi bir insan mıyım sence ben? | Yumurta-1 | 2007 | |
| What do you expect? | Ne olmasını bekliyorsun ki? | Yumurta-1 | 2007 | |
| Ayla, I'm serious. Me too. | Ayla, ben ciddiyim. Ben de ciddiyim. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Let's go. | Gidelim mi artık? | Yumurta-1 | 2007 | |
| He came in the early afternoon. He's still sleeping. | O da akşam üzeri gelmiş. Hâlâ uyuyor. | Yumurta-1 | 2007 | |
| I think he'll probably sleep till morning. | Herhalde uyur sabaha kadar daha. | Yumurta-1 | 2007 | |
| So, you tell me, how is school? What are you doing? | Ee sen anlat. Ne yapıyorsun, okul nasıl? | Yumurta-1 | 2007 | |
| Everything is going great. Just like I wanted. | Okul çok iyi gidiyor. Çok istediğim gibi her şey. | Yumurta-1 | 2007 | |
| You know Asl�? We are roommates in the dormitory. | Bizim Aslı vardı biliyorsundur. Onunla aynı odada kalıyoruz. | Yumurta-1 | 2007 | |
| You're very lucky. She is very lucky too. | Çok şanslısın. O da çok şanslı. | Yumurta-1 | 2007 | |
| I hope you pass the university exam and come too. | Evet, inşallah sen de kazanır gelirsin birlikte... | Yumurta-1 | 2007 | |
| I'm studying. I'm trying hard. | İnşallah. Çalışıyorum ben de. Uğraşıyorum. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Sure. Keep up with your lessons. Study hard. | Tabi, tabi. Kursunu hiç ihmal etme. | Yumurta-1 | 2007 | |
| You know, Aunt Zehra wanted you to go to university. | Biliyorsun, Zehra Teyze de senin okumanı isterdi. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Anybody here? | Kimse yok mu? Hey. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Yusuf! Yusuf! | Yusuf! Yusuf! | Yumurta-1 | 2007 | |
| Cevdet! How are you? | N'aber Cevdet? | Yumurta-1 | 2007 | |
| How are you? How are you Yusuf? | Nasılsın? Nasılsın Yusuf? | Yumurta-1 | 2007 | |
| I'm very sorry about your mother. Thanks. | Başın sağ olsun. Sağ olasın, sağ ol, teşekkür ederim. | Yumurta-1 | 2007 | |
| You look just the same, Yusuf. You too... | Hiç değişmemişsin be Yusuf. Sen de be abicim. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Come, let's have a beer. But I'm just on my way to �stanbul now... | Gelsene bir bira içelim. Ya ben şimdi İstanbul'a yola çıkacağım. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Nobody is like a mother, Yusuf. You'll understand this better later on... | Ana gibisi yok Yusuf. Sonra anlayacaksın... | Yumurta-1 | 2007 | |
| How is the store going? It's the same. Nothing more; nothing less. | Dükkan nasıl gidiyor? İyi işte hep aynı. Ne uzadık ne kısaldık işte. | Yumurta-1 | 2007 | |
| You know how Tire is... | Tire'nin durumunu biliyorsun. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Who else do you see? You should ask who's left. | Kimleri görüyorsun eskilerden? Kimler kaldı desene. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Who? Only Yavuz and me... | Kimler? Bir ben, bir de Yavuz... | Yumurta-1 | 2007 | |
| Yavuz. And what about Murat? He moved to Izmir. | Murat ne yapıyor? Murat İzmir'e taşındı. | Yumurta-1 | 2007 | |
| He married your G�l. | Senin Gül var ya, onunla evlendi. | Yumurta-1 | 2007 | |
| But G�l is back here. They got divorced... | Gül burada ama. Boşandı onlar... | Yumurta-1 | 2007 | |
| Dad. Let me introduce you to my friend Yusuf. | Baba. Oğlum, seni arkadaşım Yusuf'la tanıştırayım. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Hi. My oldest boy, Cem. | Merhaba. Benim büyük oğlan, Cem. | Yumurta-1 | 2007 | |
| Go tell her I have a visitor from Istanbul. Go on. | Oğlum, İstanbul'dan misafiri varmış de. Hadi, koş öyle söyle. Hadi, koş. | Yumurta-1 | 2007 | |
| He is a big boy. Thank you. | Allah bağışlasın, kocaman. Sağ ol, cümlemizin. | Yumurta-1 | 2007 | |
| They just don't leave you be... | Bir rahat yok... | Yumurta-1 | 2007 | |
| Your mother used to give us new about you... | Rahmetliden alıyorduk haberlerini. | Yumurta-1 | 2007 | |
| We couldn't call and thank you. Sorry about that. | Bir arayıp teşekkür edemedik. Kusura bakma. | Yumurta-1 | 2007 | |
| For what? For sending us your book. | Ne için? Kitap göndermişsin. | Yumurta-1 | 2007 | |
| We were very proud of you... | Gurur duyduk valla. | Yumurta-1 | 2007 | |
| I actually don't understand much about poetry. | Gerçi ben şiirden falan anlamam bilirsin de. | Yumurta-1 | 2007 | |
| But my wife liked it very much. | Bizim hanım çok beğendi. | Yumurta-1 | 2007 | |
| She understands. Thanks. | Bak, o anlar. Sağ olsun. | Yumurta-1 | 2007 |