Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 1946
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| It's near the church I'll take you in the car | Kilisenin yakınında. Arabayla götüreyim seni. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Don't trouble yourself Your brother is coming along | Zahmet olmasın. Kardeşin benimle geliyor. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I offered to give her a lift | Onu okula bırakmayı teklif ettim de. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Yes, you've never driven in such a car | Evet, böyle bir arabaya hiç binmedin. Yirmi altı beygir. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What happened? It's my fault, I didn't see the tear | Ne oldu? Benim hatam, yırtığı görmedim. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| A monkey did it | Maymun yaptı. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Start up | Çalıştır. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| How long have you had the car? About four years | Bu araba ne kadardır sende? Yaklaşık dört yıl oldu. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Brother's never given me a lift | Ağabeyim hiç arabayla götürmez beni. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Never mind, I'll take you out | Aldırma, ben gezdiririm seni. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| A jeep's not much fun, anyway. You'll see how this car runs | Jeep'in hiç eğlencesi yoktur zaten. Bu araba nasıl gidiyor göreceksin. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I can | Görebiliyorum. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| If you want to go anywhere, tell me | Bir yere gitmek istersen bana söyle. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Can you stop for a minute? | Bir dakika durabilir misin? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I didn't realise it was you. Here is your book | Arabada senin olduğunu anlamadım. İşte kitabın. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Singhji kindly gave me a lift | Singhji beni okula bırakma nezaketinde bulundu. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| This is Mr Ajoy | Bu arkadaşım Bay Ajoy. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| There's something... | Sana söylemek istediğim... | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I can walk from here | Buradan sonra yürüyebilirim. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Sorry about the seat Never mind | Koltuğun kusuruna bakma. Hiç önemli değil. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What happened to his leg? | Bacağına ne oldu? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| As a boy he fell from the Uncle and Nephew rocks | Çocukken Amca ile Yeğen kayasından düştü. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| He was very mischievous, but look at him now | Ele avuca sığmaz bir çocuktu ama şimdiki haline bak. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| He spends his time on religion and studies. He taught Neeli English | Vaktini din ve derslerle harcıyor. Neeli'ye İngilizceyi o öğretti. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| He is a good boy | İyi bir çocuktur. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| He won't be long. Have a cigarette while you're waiting | Fazla gecikmez. Beklerken bir sigara alsana. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Your car runs beautifully Only the seat is rotten | Araban güzel gidiyor. Yalnız koltuk berbat. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| How it gleams | Nasıl da parlıyor. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Are you staying with Sukhanram? | Sukhanram ile mi kalıyorsun? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| You gave him a lift when his cart overturned? | Arabası devrildiğinde onu sen getirmişsin öyle mi? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| How do you know? | Sen nereden biliyorsun? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I heard about it | Duydum işte. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| You didn't know him before, did you? | Onu önceden tanımıyordun, değil mi? Tanımıyordum. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What's wrong? | Mesele nedir? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I don't know if I should tell you | Sana anlatsam mı bilemiyorum. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| But if you stay here, you're bound to find out | Ama burada kalacaksan öğrenmek zorundasın. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| People say lots about him Such as? | İnsanlar onun hakkında bir sürü şey söylüyor. Mesela? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| He runs rackets. His house has been searched a few times | Karanlık işler çevirir. Evi bir kaç kez arandı. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| They once found opium there in some ghee tins | Bir keresinde yağ tenekelerinde afyon buldular. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| And there was a scandal about women | Bir de kadınlarla ilgili bir rezalet çıktı. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| He takes girls from villages, uses them, then sells them off | Köylerden kızları alıp kullanıyor sonra da satıyormuş. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I thought it best to warn you, you might run into trouble | Başının derde girme ihtimaline karşı seni uyarayım dedim. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What car is this? A Chrysler | Ne arabası bu? Chrysler. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Have you put in an application? | Başvurunu yaptın mı? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Not yet, sir | Daha yapmadım efendim. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Send it to me, I'll see it's granted | Bana gönder, bakalım. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Get recommendations from some reputable people | Bazı hatırlı kişilerin tavsiyelerini ekle. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| The lawyer, the doctor and a few others | Avukat, doktor, birkaç tane de diğerlerinden. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Are you a rash driver? | Hızlı şoför müsün? Değilim efendim. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Accidents happen when drivers show off | Şoförler gösteriş yaparsa kazalar olur. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Overtaking right and left, like circus performers | Sirk oyuncusu gibi sağdan soldan geçmeler falan. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Press the accelerator, the car goes faster | Gaza basarsın araba hızlı gider. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Where's the valour in that? | Kahramanlık bunun neresinde? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| They say life and death are in God's hands | Hayat da ölüm de Tanrı'dandır derler. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| But if you run over someone and he dies... | Ama birine çarparsan ve o ölürse... | Abhijaan-1 | 1962 | |
| ...is that death in God's hands or yours? | ...ölümü Tanrı'dan mı yoksa senden mi olur? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Mine, sir | Benden, efendim. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| So how can you say it's in God's hands? | Ölüm Tanrı'dan nasıl dersin o zaman? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| God can do as He pleases, but how can you, a man, have the same right? | Tanrı istediği gibi yapabilir ama sen, insanoğlu, aynı hakka sahip olabilir misin? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Taxi service! Come on! | Taksi! Haydi! | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Those children are rascals | Bu çocuklar çok yaramaz. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Many thanks | Çok sağol. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| You fell off the rocks? | Demek kayalardan düştün, öyle mi? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Yes, once I was naughty like them | Evet, bir zamanlar ben de onlar gibi yaramazdım. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| That's why God punished me | Tanrı beni bu yüzden cezalandırdı. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Should naughty children have their legs broken? It's a matter of luck | Yaramaz çocukların ayağını kırması mı lazım? Bu bir şans meselesi. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What's God to do with it? | Tanrı'nın bununla ne ilgisi var? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| If they bother you again, I'll teach them a lesson | Seni yine rahatsız ederlerse derslerini veririm. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Your car? | Arabanın yani? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| The seat has been repaired. It won't bother you again | Koltuk tamir edildi. Artık rahatsız etmeyecek seni. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Where are you going? To church. It's Sunday | Nereye gidiyorsun? Kiliseye. Bugün pazar. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Miss Neeli, does your God punish sinners? | Bayan Neeli, Tanrı'nız günahkârları cezalandırır mı? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Of course. All Gods do | Elbette. Tüm Tanrılar cezalandırır. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| There's a saying in the Bible: The wages of sin is death | İncil’de şöyle der: Günahın kefareti ölümdür. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Which means? | Anlamı? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| A sinner's punishment is death | Günahkârın cezası ölümdür. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| So if I sin, I die? Yes | Günah işlersem ölürüm öyle mi? Evet. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| And if I don't? Then you don't | Peki işlemezsem? O zaman ölmezsin. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Do you believe in God? | Tanrı'ya inanıyor musun? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Well, if I drive past a temple or a mosque... | Şey, bir tapınağın veya caminin yanından geçiyorsam... | Abhijaan-1 | 1962 | |
| ...I make a salaam | ...selam veririm. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Don't you pay your respects to a church? | Kiliseye saygı göstermiyor musun? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I will now, of course, as you're a Christian | Sen Hıristiyan olduğun için artık göstereceğim elbette. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Miss Neeli, will you teach me English? | Bayan Neeli, İngilizce öğretir misin bana? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Me? Why? | Ben mi? Neden? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I learned some, I can still read a bit, but I want to learn it better | Biraz öğrenmiştim bir parça okuyabiliyorum hâlâ ama daha iyi öğrenmek istiyorum. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| That's wonderful | Olağanüstü. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| If you don't know English, you aren't respected | İngilizce bilmiyorsan saygı görmüyorsun. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| People think that you're inferior Whoever gave you that idea? | İnsanlar ikinci sınıf olduğunu düşünüyor. Bu fikre nereden kapıldın? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| I work as a driver | Şoförlük yapıyorum. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| You're wrong. My brother is also a driver | Yanılıyorsun. Ağabeyim de şoför. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| You own your car, he works for others. I never consider him inferior | Senin araban var, o başkasına çalışıyor. Asla ikinci sınıf addetmiyorum onu. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Really? Never | Sahi mi? Katiyen. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| You don't think I'm inferior? | İkinci sınıf değil miyim sence? | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Why? Behaviour determines whether one is inferior or superior | Niye? Birinin değersiz veya üstün olduğunu belirleyen davranışlarıdır. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| If you acted as an inferior, I'd think of you as one | Değersiz biri gibi davranırsan öyle olduğunu düşünürüm. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| So will you teach me English? Of course | Bana İngilizce öğretecek misin yani? Elbette. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| That's our church over there | Oradaki bina kilisemiz. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| Your money | Paranı getirdim. | Abhijaan-1 | 1962 | |
| What money? The loan | Ne parası? Borç aldığım para. | Abhijaan-1 | 1962 |