Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 3807
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| I don't remember the film either. But I remember the feelings. | Filmi de hatırlamıyorum. Ama hissettiklerimi hatırlıyorum. | Amour-1 | 2012 | |
| I was ashamed to cry. | Ağladığım için çok utanmıştım. | Amour-1 | 2012 | |
| But telling him the story made all my feelings and tears come back, | Filmi ona anlatırken, bütün hislerim ve döktüğüm gözyaşları... | Amour-1 | 2012 | |
| maybe even stronger than when I was actually watching the film. | ...belki de daha güçlü bir şekilde geri gelmişti. | Amour-1 | 2012 | |
| I just couldn't stop. | Kendime hakim olamamıştım. | Amour-1 | 2012 | |
| That's sweet. Why have you never told me this? | Çok hoş. Neden daha önce anlatmadın ki bana? | Amour-1 | 2012 | |
| There are still many stories I've never told you. | Sana anlatmadığım daha bir sürü hikayem var. | Amour-1 | 2012 | |
| Don't tell me you're going to ruin your image in your old age? | Bu yaşında imajını zedelemekten korktuğunu söyleme. | Amour-1 | 2012 | |
| You bet I won't. | Korkmadığıma emin olabilirsin. | Amour-1 | 2012 | |
| But what is my image? | İmajım nasılmış bakalım? | Amour-1 | 2012 | |
| Sometimes you're a monster. | Bazen tam bir canavarsın. | Amour-1 | 2012 | |
| But you're nice. | Ama çok hoşsun. | Amour-1 | 2012 | |
| Can I get you another drink? | Bir içki daha ister misiniz? | Amour-1 | 2012 | |
| Six. | Altı. | Amour-1 | 2012 | |
| Up to fifteen. Eleven. | On beşe kadar. On bir. | Amour-1 | 2012 | |
| Twelve. | On iki. | Amour-1 | 2012 | |
| Thirteen. | On üç. | Amour-1 | 2012 | |
| Fourteen. | On dört. | Amour-1 | 2012 | |
| And fifteen. | On beş. | Amour-1 | 2012 | |
| You're okay? I'm okay. | İyi misin? İyiyim. | Amour-1 | 2012 | |
| Listen to this. My horoscope. | Dinle, burcumu okuyorum. | Amour-1 | 2012 | |
| Motto: You have lots of verve, but need to be more serious! | İlkeniz: Çok enerjiksiniz ama daha ciddi olmalısınız. | Amour-1 | 2012 | |
| Love: High class conversation is what you need. | Aşk: İhtiyacınız olan birinci sınıf bir diyalog. | Amour-1 | 2012 | |
| Work: You're motivated again. But proceed with care. | İş: Kendinizi tekrar motive ediyorsunuz. Ama dikkatli ilerleyin. | Amour-1 | 2012 | |
| Health: Loosen up by doing exercises. It'll give you renewed pizzazz. | Sağlık: Egzersiz yaparak gevşeyin. Böylece pizzalara da yer açarsınız. | Amour-1 | 2012 | |
| You've got only yourself to blame if you read this nonsense. | Bu saçmalıkları okuduktan sonra bir de başkalarına suç atma. | Amour-1 | 2012 | |
| Tomorrow afternoon is Pierre's funeral. | Yarın öğleden sonra Pierre'in cenazesi var. | Amour-1 | 2012 | |
| You've got to go. | Gitmen gerekir. | Amour-1 | 2012 | |
| I fear I must. Though I don't want to go at all. | Korkarım öyle. Gitmeyi hiç istemesem de. | Amour-1 | 2012 | |
| Few people like to go to funerals. | Çok az insan cenazelere gitmekten hoşlanır. | Amour-1 | 2012 | |
| Oh, I know a few people who do. | Ben birkaç kişi tanıyorum. | Amour-1 | 2012 | |
| Annette, for instance, cannot wait to get all dressed up. | Annette mesela, siyahları giyinmek için sabredemez. | Amour-1 | 2012 | |
| And François, this idiot... You're mean. | François da, şu aptal... Çok kötüsün. | Amour-1 | 2012 | |
| What would you say if no one came to your funeral? | Kimse cenazene gelmese ne derdin? | Amour-1 | 2012 | |
| Nothing, presumably. | Hiçbir şey, herhalde. | Amour-1 | 2012 | |
| Have you talked to Jeanne since I went to the hospital? | Hastaneye yattığımdan beri Jeanne'la konuştun mu? | Amour-1 | 2012 | |
| Does she knows I can't come? | Gelemeyeceğimi biliyor mu? | Amour-1 | 2012 | |
| Yes. Of course. | Evet, tabii. | Amour-1 | 2012 | |
| She was in shock. In what way? | Şok oldu. Nasıl yani? | Amour-1 | 2012 | |
| I don't know. What are people like when they're shocked? | Bilemiyorum, insanlar şok olduklarında nasıl olurlar? | Amour-1 | 2012 | |
| She was speechless, she couldn't believe it. | Bir şey söyleyemedi inanamadı. | Amour-1 | 2012 | |
| I don't know, well, not precisely. | Ne bileyim işte. | Amour-1 | 2012 | |
| You know I've spoken to a lot of people since. | Biliyorsun, bir sürü insanla konuştum. | Amour-1 | 2012 | |
| Please forgive me. I didn't mean to be unkind. | Sen beni affet. Kabalık etmek istememiştim. | Amour-1 | 2012 | |
| But what's the point of talking about it all the time. | Ama neden sürekli bunu konuştuğumuzu anlayamıyorum. | Amour-1 | 2012 | |
| Do I talk about it all the time? | Sürekli bunu mu konuşuyorum? | Amour-1 | 2012 | |
| What... | Ne oldu... | Amour-1 | 2012 | |
| Why are you back already? What time is it? | Neden hemen döndün? Saat kaç ki? | Amour-1 | 2012 | |
| Forgive me, I was too slow. | Beni affet, ağır kaldım. | Amour-1 | 2012 | |
| Anne... Can you wheel me into the living room? | Anne... Beni salona götürür müsün? | Amour-1 | 2012 | |
| You're always good at surprises. | Sürpriz yapmayı hep sevmişsindir. | Amour-1 | 2012 | |
| Why did you come home earlier? | Neden erken geldin eve? | Amour-1 | 2012 | |
| I didn't come home earlier. I took a taxi. | Erken gelmedim. Taksiye bindim. | Amour-1 | 2012 | |
| On Saturdays there's not a lot of traffic. | Cumartesileri fazla trafik olmuyor. | Amour-1 | 2012 | |
| How was the funeral? | Cenaze nasıldı? | Amour-1 | 2012 | |
| How was it? Come on, tell me! | Nasıldı? Hadi, anlatsana. | Amour-1 | 2012 | |
| It was rather bizarre. | Biraz tuhaftı. | Amour-1 | 2012 | |
| The priest was an idiot. | Rahip embesilin tekiydi. | Amour-1 | 2012 | |
| A former colleague of Pierre's came to make a speech | Pierre'in iş arkadaşlarından birisi gereksiz derecede... | Amour-1 | 2012 | |
| that was embarrassingly emotional. | ...duygusal bir konuşma yaptı. | Amour-1 | 2012 | |
| His former secretary came with a mini cassette player | Eski sekreteri yanında bir kasetçalar getirip... | Amour-1 | 2012 | |
| and put on "Yesterday" by the Beatles. | ...Beatles'tan Yesterday'i çaldı. | Amour-1 | 2012 | |
| You can't imagine. | Hayal bile edemezsin. | Amour-1 | 2012 | |
| Everybody turned round to look at her. | Herkes dönüp dönüp ona baktı. | Amour-1 | 2012 | |
| Obviously, it was not planned. | Belli ki planda olan bir şey değildi. | Amour-1 | 2012 | |
| Pierre's grandchildren were there. | Pierre'in torunları da gelmişti. | Amour-1 | 2012 | |
| Of course, they giggled as soon as the music began. | Şarkının çalmasıyla kıkırdamaya başladılar. | Amour-1 | 2012 | |
| Then | Sonra da... | Amour-1 | 2012 | |
| the urn was put on a huge stretcher | Küllerin olduğu küp, tabutlara göre yapıldığı belli olan... | Amour-1 | 2012 | |
| that was obviously designed for a coffin, | ...bir sedyenin üzerine kondu ve... | Amour-1 | 2012 | |
| and we went out into the rain. | ...o yağmurda dışarı çıktık. | Amour-1 | 2012 | |
| They placed the urn on a small electric cart | Küpü, kazdıkları ufak deliğe dökecek olan... | Amour-1 | 2012 | |
| that crawled along for what seemed like an eternity | ...kaplumbağa hızında ağır ağır ilerleyen... | Amour-1 | 2012 | |
| to the small hole that they had dug. | ...ufak bir yürütecin üzerine koydular. | Amour-1 | 2012 | |
| Many people got the giggles. | Çoğu kişi kıkırdamaktan kendini alamadı. | Amour-1 | 2012 | |
| It must have been terrible for Jeanne. | Jeanne çok üzülmüş olmalı. | Amour-1 | 2012 | |
| There's no point in going on living. That's how it is. | Bu şekilde yaşamanın bir anlamı yok ki. İşin özü bu. | Amour-1 | 2012 | |
| I know it can only get worse. | Sadece daha da kötüleşebilir. | Amour-1 | 2012 | |
| Why should I inflict this on us, on you and me? | Bunu neden bize de çektireyim ki, ne sana ne de bana? | Amour-1 | 2012 | |
| You're not inflicting anything on me. | Bana bir şey çektirdiğin yok. | Amour-1 | 2012 | |
| You don't have to lie, Georges. | Yalan söylemek zorunda değilsin, Georges. | Amour-1 | 2012 | |
| Put yourself in my place. | Kendini benim yerime koy. | Amour-1 | 2012 | |
| Didn't you ever think that it could happen to me too? | Benim de başıma gelebileceğini hiç düşünmedin mi? | Amour-1 | 2012 | |
| Of course, I did. | Tabii ki, düşündüm. | Amour-1 | 2012 | |
| But imagination and reality have little in common. | Ama düşünmek ayrı, yaşamak ayrı. | Amour-1 | 2012 | |
| But things are getting better every day. I don't want to carry on. | Ama her gün daha iyiye gidiyor. Devam etmek istemiyorum. | Amour-1 | 2012 | |
| You're making such sweet efforts to make everything easier for me. | Bana hayatı kolaylaştırmak için elinden geleni yapıyorsun. | Amour-1 | 2012 | |
| But I don't want to go on. | Ama ben devam etmek istemiyorum. | Amour-1 | 2012 | |
| For my own sake. Not yours. | Kendi iyiliğim için. Senin değil. | Amour-1 | 2012 | |
| I don't believe you. I know you. | Sana inanmıyorum. Seni tanımıyorum. | Amour-1 | 2012 | |
| You think you are a burden to me. | Bana yük olduğunu düşünüyorsun. | Amour-1 | 2012 | |
| But what would you do in my place? | Peki, ya yerimde sen olsaydın ne yapardın? | Amour-1 | 2012 | |
| I don't want to rack my brain over this. | Bunlara kafa patlatmak istemiyorum. | Amour-1 | 2012 | |
| I'm tired, I want to go to bed. | Yoruldum, yatağıma gideceğim. | Amour-1 | 2012 | |
| Hello. Nice to see you. | Merhaba. Seni gördüğüme çok sevindim. | Amour-1 | 2012 | |
| I'm sorry to descend upon you like this. | Çat kapı geldiğim için özür dilerim. | Amour-1 | 2012 | |
| I tried many times to call you but to no avail. | Telefonunuzdan çok aradım ama ulaşamadım. | Amour-1 | 2012 | |
| I'm sorry. I only pick up the phone when I've stored the caller's number | Üzgünüm. Sadece telefonumda kayıtlı olan ve... | Amour-1 | 2012 | |
| and I know who's calling. | ...tanıdığım numaraları açıyorum. | Amour-1 | 2012 | |
| But come on in. | İçeri buyurun. | Amour-1 | 2012 |