Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 4786
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| It's at the corner of Adams and | Birilerini pataklayabiliyor. Her şeyi yapabiliyor. Birilerini pataklayabiliyor. Her şeyi yapabiliyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| I know where it is, Diggle. I'm here right now. | Nerede olduğunu biliyorum, Diggle. Şu anda oradayım. | Arrow-1 | 2012 | |
| What? | Ne? Bertinelli'nin kızıyla yemek yiyordum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Oliver, you're supposed to be going undercover, not speed dating. | Oliver, senin gizli çalışman gerekiyordu, zaman kaybetmeden randevulaşman değil. | Arrow-1 | 2012 | |
| I didn't have a choice. | Seçim şansım yoktu. | Arrow-1 | 2012 | |
| Yeah, well, uh, I've seen her on the web. | Tabii, kızı internette gördüm. Çok zor bir fedakârlık yapmışsın cidden. | Arrow-1 | 2012 | |
| Salvati's here. | Salvati geldi. | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm sorry, we're closed. | Üzgünüz, kapalıyız. | Arrow-1 | 2012 | |
| Oh, Mr. Salvati. | Bay Salvati. Buona sera.* | Arrow-1 | 2012 | |
| I have some fresh made lasagna. | Hayır, başlıklı adamdan bahsediyorum. Onları kendisi durduracak. Yeni yapılmış birkaç lazanyam vardı. Buraya yemek için gelmedim, bay Russo. | Arrow-1 | 2012 | |
| Your payment's due. | Ödeme zamanı geldi. Bu ayki ödemeyi yaptım zaten. | Arrow-1 | 2012 | |
| You need to pay again. | Bir daha ödemen gerek. | Arrow-1 | 2012 | |
| Please. I can't afford to make another payment if I'm going to | Lütfen. Bir daha ödeme yapmayı karşılayamam, özellikle de | Arrow-1 | 2012 | |
| Going to what? Restock your bar? | Özellikle de ne? Barı yeniden stoklamak için mi? | Arrow-1 | 2012 | |
| Break his fingers. | Parmaklarını kırın. Onu rahat bırakın. | Arrow-1 | 2012 | |
| Break hers, too. | Onunkini de kırın. | Arrow-1 | 2012 | |
| No! Don't touch her! | Hayır! Ona dokunayım demeyin! | Arrow-1 | 2012 | |
| I don't understand. Why is she targeting her family? | Hiç anlamıyorum. Ailesini neden hedef alıyor ki? | Arrow-1 | 2012 | |
| I don't know. And here I thought you had parental issues. | Bilmiyorum. Ben de ailesiyle sorunu olan sensin sanıyordum. | Arrow-1 | 2012 | |
| It's not a joke, Diggle. | Bu bir şaka değil, Diggle. Bu kızdan hoşlanmaya başlamadın, değil mi? | Arrow-1 | 2012 | |
| She also murdered 4 men in cold blood. | Ayrıca dört adamı da soğukkanlılıkla öldürdü. | Arrow-1 | 2012 | |
| She has to have reasons for what she's doing. | Yaptığı şeyler için nedenleri olduğuna eminim. | Arrow-1 | 2012 | |
| Oh, she I the bad guy, Oliver. | Burada kötü olan o, Oliver. | Arrow-1 | 2012 | |
| She's the killer. And whatever's going on in your head, | Kendisi bir katil. Aklından her ne geçiyorsa... | Arrow-1 | 2012 | |
| you better get it straight, man. | ...bir an önce toparlansan iyi edersin, dostum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Any attempt on his right hand | Onun sağ koluna yapacağın herhangi bir hareket... | Arrow-1 | 2012 | |
| is gonna send your girlfriend's father on the warpath. | ...kız arkadaşının babasını küplere bindirecektir. | Arrow-1 | 2012 | |
| Now I know how your family feels when you lie to them. | Şimdi ailene yalan söylediğin zaman ne hissettiklerini anlayabiliyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Is this the only angle you got? | Bulabildiğin tek açı bu mu? | Arrow-1 | 2012 | |
| The Russos chintzed out a bit on their security package. | Russo'lar güvenlik görüntülerini biraz kesmiş gibiler. | Arrow-1 | 2012 | |
| Somebody is in the wings with a gun shooting at these guys. | Birisi içeri dalıp bu adamlara ateş etmeye başlamış. | Arrow-1 | 2012 | |
| What do you got from earlier? | Daha önceki kayıtlardan ne var? | Arrow-1 | 2012 | |
| Yeah. You mean before the shooting? | Ateş etmeden önce mi? Evet. | Arrow-1 | 2012 | |
| A business dinner, a birthday dinner, a couple of blind dates. | İş görüşmesi, bir doğum günü partisi, birkaç tane de tanışma randevusu. | Arrow-1 | 2012 | |
| Any guests of the Chinese persuasion? | Çin tipi razı etme yöntemi var mıydı? | Arrow-1 | 2012 | |
| Humor me. Why? | Neden? Eğlendir beni. | Arrow-1 | 2012 | |
| Whoa, whoa, whoa, whoa, wait a second. What was that? | Dur bakayım dur, bekle biraz. Bu da ne böyle? | Arrow-1 | 2012 | |
| Help yourself. | Keyfine bak. | Arrow-1 | 2012 | |
| Detective. | Detektif. Her şey yolunda mı? | Arrow-1 | 2012 | |
| Your, um, your buddy with the arrows | Senin şu oklu arkadaşın vardı ya, dün gece Russo'lardaydı. | Arrow-1 | 2012 | |
| And I was there earlier with a date. | Ben de aynı gün içerisinde biriyle rendevudaydım. Ne olmuş yani? | Arrow-1 | 2012 | |
| You think I'm the hood guy again? | Başlıklı adam olduğumu mu düşünüyorsun yine? Hayır. | Arrow-1 | 2012 | |
| Your date. | Randevun hani. Helena Bertinelli. | Arrow-1 | 2012 | |
| Helena Bertinelli. | Adaletin menfaati, yeni kanıtlar bulunduğu için... | Arrow-1 | 2012 | |
| If I were you, I'd stay away from her. | Yerinde olsam, onlardan uzak dururdum. Ailesi kara haber tellalı gibidir. | Arrow-1 | 2012 | |
| Why the sudden concern for my well being? | Neden birden bana dikkat etmeye başladın? | Arrow-1 | 2012 | |
| A few weeks ago I made a mistake. | Birkaç hafta önce bir hata yaptım. Neredeyse seni öldürtüyordum. | Arrow-1 | 2012 | |
| And you felt like you owed me one? | Bana borçlu olduğunu mu hissettin? | Arrow-1 | 2012 | |
| If I did, as far as I'm concerned, this clears the books. | Borçlu olsaydım bile şu anda yaptığım bana göre tüm borcumu temizler. | Arrow-1 | 2012 | |
| In case you haven't noticed, | Fark etmediysen söyleyeyim, an itibariyle biraz meşgulüm. | Arrow-1 | 2012 | |
| I just talked to the accountant. | Muhasebecimle konuştum demin. Tüm hesaplarım durdurulmuş. | Arrow-1 | 2012 | |
| He said my credit cards were all canceled. | Tüm kredi kartlarım iptal edildiğini söyledi. | Arrow-1 | 2012 | |
| I pay Sandy a king's ransom each year in fees, Tommy. | Her yıl Sandy'ye çok büyük paralar ödüyorum, Tommy. | Arrow-1 | 2012 | |
| When it comes to money, if he says it's so, it's so. | Para konusuna gelince, o ne diyorsa doğrudur. | Arrow-1 | 2012 | |
| Do you think this is a joke? | Bunun şaka olduğunu mu düşünüyorsun? Hayır. | Arrow-1 | 2012 | |
| You are. | Asıl şaka sensin. | Arrow-1 | 2012 | |
| Although I must say, your chronic irresponsibility | Yine de söylemem gerek, senin şu müzmin sorumsuzluğun... | Arrow-1 | 2012 | |
| and terminal laziness has lost its humor. | ...ve bir türlü düzelmeyen tembelliğin artık komik olmaktan çıktı. | Arrow-1 | 2012 | |
| It's... | Bu... Bu benim vakıf fonumdu. | Arrow-1 | 2012 | |
| Which is comprised of my money. | Benim paramdan oluşan bir vakıf fonu. | Arrow-1 | 2012 | |
| Oh, excuse me. | Affedersin. | Arrow-1 | 2012 | |
| Was comprised. | Bir zamanlar oluşan. | Arrow-1 | 2012 | |
| Helena. | Helena. Beni burada nasıl buldun? | Arrow-1 | 2012 | |
| I followed you from your house. | Seni evinden takip ettim. Nişanlın bu mu? | Arrow-1 | 2012 | |
| You said that losing him was your own crucible. | Onu kaybetmenin senin denemen olduğunu söylemiştin. | Arrow-1 | 2012 | |
| That it changed you. | Seni değiştirdiğini. Nasıl olduğunu söylemedin ama. | Arrow-1 | 2012 | |
| When you love someone as much as I loved him, | Birini benim onu sevdiğim kadar sevdiğinde... | Arrow-1 | 2012 | |
| with all of your heart, | ...tüm kalbinle yani, senden koparılıp alındığında... | Arrow-1 | 2012 | |
| when they're taken from you. | ...o duyguları öyle bir anda kapatamıyorsun. | Arrow-1 | 2012 | |
| You still feel things as deeply. | Hâlâ derinlerden bir şeyler hissetmeye devam edersin. | Arrow-1 | 2012 | |
| And if it can't be love that you feel, then... | Hissettiğin aşk değilse de, o zaman... | Arrow-1 | 2012 | |
| then it becomes hate. | ...bir süre sonra bu nefrete dönüşür. Kime karşı nefret? | Arrow-1 | 2012 | |
| you should stay away from me. | ...benden uzak durmalısın. | Arrow-1 | 2012 | |
| Get in. | İçeri gir. | Arrow-1 | 2012 | |
| My father is going to kill you for this. | Babam bunu yaptığın için öldürecek seni. | Arrow-1 | 2012 | |
| I've been wanting to do that for years. | Bunun için yıllarca bekledim. Seni gidi şımarık kaltak. | Arrow-1 | 2012 | |
| I knew it was someone from the inside | Benimle baban arasında savaş çıkarmaya çalışanın içimizden olduğunu biliyordum. | Arrow-1 | 2012 | |
| I just never thought it'd be this inside. | Bu kadar içimizden olduğunu tahmin etmemiştim ama. | Arrow-1 | 2012 | |
| You dropped this at Russo's. | Bunu Russo'da düşürmüşsün. | Arrow-1 | 2012 | |
| You're smarter than I gave you credit for, Nicky. | Tahmin ettiğimden daha akıllısın, Nicky. Sen değilsin ama. | Arrow-1 | 2012 | |
| You're not. | Kaç! | Arrow-1 | 2012 | |
| You're a businessman, right? | Sen bir iş adamısın, değil mi? Gel iş konuşalım o zaman. | Arrow-1 | 2012 | |
| I can offer you a lot of money if you let us go. | Bizi bırakman karşılığında sana büyük paralar verebilirim. | Arrow-1 | 2012 | |
| This isn't about money, Richie Rich. | Bunun parayla bir alâkası yok, Richie Rich.* | Arrow-1 | 2012 | |
| This is about loyalty. | Bunun sadakatla alâkası var. Onun bunlarla alâkası yok. | Arrow-1 | 2012 | |
| Then what the hell is it about? | O zaman nelerle alâkası var? Babam Michael'i öldürttü. | Arrow-1 | 2012 | |
| Of course he did. | Elbette öldürttü. Gerçeği bilmeni istemedi çünkü. | Arrow-1 | 2012 | |
| The love of your life | Hayatının aşkı babanı yok edecekti. Yanılıyorsun. | Arrow-1 | 2012 | |
| I found a laptop in Michael's bag, Helena. | Dizüstü bilgisayarı Michael'in çantasında buldum, Helena. | Arrow-1 | 2012 | |
| Everything that could send your father and me to prison | Beni ve babanı hayatımız boyunca hapse gönderebilecek... Bilemiyorum Felicity, şu anda yarından sonrasını düşünemez haldeyim. | Arrow-1 | 2012 | |
| for the rest of our lives was on it. | ...her şeyi orada içeriyordu. | Arrow-1 | 2012 | |
| That computer | O bilgisayar Benimdi! | Arrow-1 | 2012 | |
| Michael wasn't the one talking to the FBI. | FBI'yla görüşen Michael değildi. Bendim. | Arrow-1 | 2012 | |
| You? | Sen mi? Babam bir canavarın tekidir. | Arrow-1 | 2012 | |
| He doesn't care who he hurts to keep his money and power, | Parayı ve gücü elinde tuttuğu sürece kime zarar verdiğini umursamayan biriydi... | Arrow-1 | 2012 | |
| and I wanted it to stop. | ...ben de bunun durmasını istedim. | Arrow-1 | 2012 | |
| Well, then it's your fault Michael's dead. | O halde Michael'in ölümünden sen sorumlusun. | Arrow-1 | 2012 | |
| Not your father for ordering the hit | Ölüm emrini veren baban ya da bizzat öldüren ben değilim bunun sorumlusu. | Arrow-1 | 2012 | |
| Yours. | Senin. | Arrow-1 | 2012 | |
| You shot Michael. | Michael'i vuran sendin. | Arrow-1 | 2012 |