Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 34
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
It's a very expensive trip. | Bu biraz pahalıya patlayabilir. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I'm sorry, I don't speak Spanish. No, no. English. | Üzgünüm, İspanyolca bilmiyorum. Hayır, hayır. İngilizce yok. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Returning to Spain brings back so many memories. | İspanya'ya dönmek, anılarımı canlandırdı. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Things I never wanted to revisit | Tekrar görmek istemediğim şeyleri. | 11 11 11-1 | 2011 | |
My old man... his faith. A God that abandoned me. | Babam ve inancı. Beni terk eden bir Tanrı. | 11 11 11-1 | 2011 | |
My brother, who... although we have the same blood, | Aynı kanı taşımamıza rağmen, kardeşim... | 11 11 11-1 | 2011 | |
remains a stranger to me. | ...hâlâ bana yabancı geliyor. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Hello? | Kimse yok mu? | 11 11 11-1 | 2011 | |
You must be Joseph. | Siz Joseph olmalısınız. | 11 11 11-1 | 2011 | |
And you are? My name is Anna. | Merhaba. Siz kimsiniz? Ben Ana. | 11 11 11-1 | 2011 | |
So, you are a famous writer? | Siz o ünlü yazar mısınız? Ben... | 11 11 11-1 | 2011 | |
I don't like your books. I only believe in one book. | Kitaplarınızı pek sevmem. Benim inandığım tek bir kitap var. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Well, I'm taking care of your father until he passes. | Babanıza, vefat edene kadar ben bakacağım. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I will give you some time to be with him. | Onunla konuşmanız için sizi yalnız bırakayım. | 11 11 11-1 | 2011 | |
They're watching, Joseph. | İzliyorlar, Joseph. | 11 11 11-1 | 2011 | |
They're coming for him. | Onun için geliyorlar. | 11 11 11-1 | 2011 | |
You must save him. | Onu kurtarmalısın. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Are you ready to save him, boy? | Onu kurtarmaya hazır mısın, evlat? | 11 11 11-1 | 2011 | |
I understand what you're talking about. He needs your help. | Neden bahsettiğini anlamıyorum. Yardımına ihtiyacı var. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Dad, I don't know what you're trying to tell me. | Anlatmaya çalıştığın şeyi anlamıyorum, baba. | 11 11 11-1 | 2011 | |
He cannot do this by himself. | Bunu tek başına yapamaz. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I'm gonna get Anna, for you. | Ana'yı çağırayım. | 11 11 11-1 | 2011 | |
It's good to see you son. | Seni görmek güzeldi, evlat. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I can't believe it. You made it. | İnanamıyorum. Gelmişsin. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I'm not staying, I can't be here. What? Where are you going? | Kalmıyorum, burada duramam. Ne? Nereye gidiyorsun? | 11 11 11-1 | 2011 | |
Hotel. A hotel? | Otele. Otele mi? | 11 11 11-1 | 2011 | |
Joe, I read online you were in a car accident. You didn't even call us. | Joe, araba kazası geçirdiğini internetten öğrendim. Bizi aramadın bile. | 11 11 11-1 | 2011 | |
What could you have done? Been there for you. | Ne yapacaktın? Yanında olurdum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
We've never been there for each other. | Birbirimizin yanında olmadık ki hiç. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Not when we were kids, and you're not gonna be there for me now. | Çocukken de böyleydi, şimdi de olmayacak. | 11 11 11-1 | 2011 | |
That could change. We've changed. The lord has a plan for you brother. | Bu değişebilir. Biz değiştik. Tanrı'nın seninle ilgili planları var, kardeşim. | 11 11 11-1 | 2011 | |
The lords plan hasn't quite worked out for me has it? | Tanrı'nın benimle ilgili planı pek yolunda gitmedi, değil mi? | 11 11 11-1 | 2011 | |
Do you resent us that much? | Bize bu kadar kızgın mısın? | 11 11 11-1 | 2011 | |
I don't resent you Samuel. I resent what you represent. | Size kızmıyorum, Samuel. Temsil ettiğiniz şeye kızıyorum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
What he represents, what this whole place represents. | Onun ve buranın temsil ettiği şeye. | 11 11 11-1 | 2011 | |
They do not think he'll make it past the week. | Bir hafta yaşamayacağını söylüyorlar. | 11 11 11-1 | 2011 | |
So whatever hatred you have for the church, don't take it out on us. | Kiliseden nefret ediyorsan, hırsını bizden çıkarma. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Please. Stay the night. | Lütfen. Bu gece, burada kal. | 11 11 11-1 | 2011 | |
So what happened to your church? Congregation dwindled. | Kilisenize ne oldu? Cemaat azaldı. | 11 11 11-1 | 2011 | |
More and more lost their faith. | Gittikçe, daha çok kişi inancını yitirdi. | 11 11 11-1 | 2011 | |
We hope to find a new place as soon as the messages from our sermon spread. | Vaazlarımızdaki mesajları yayabilmek için, yeni bir yer bulmayı umuyoruz. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Perhaps you can lend us some of your loyal readers to the cause. | Sadık okuyucularından bir kısmını amacımız uğruna bize ödünç verebilirsin. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Yeah... What cause is that? | Tabii, neymiş o amaç? | 11 11 11-1 | 2011 | |
Transcending the world's perception of religion. | Dünyanın dine bakışını değiştirmek. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Yeah, I don't know if my readers would be buying what you're selling. | Okurlarım bu sattığın düşünceyi kabul eder mi, bilmem. | 11 11 11-1 | 2011 | |
You'd be surprised what your fans would believe in. | Hayranlarının nelere inanabileceğini bilsen şaşarsın. | 11 11 11-1 | 2011 | |
You know why mom bought this thing when we moved to Spain? | Annem bunu, İspanya'ya taşındığımızda,... | 11 11 11-1 | 2011 | |
To remind us that angels are all around us. | ...meleklerin hep yanımızda olduğunu hatırlatmak için almıştı. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Ever since Sarah and David died, this statue's been in my nightmares. | Sarah ve David öldüğünden beri, bu heykel kabuslarıma giriyor. | 11 11 11-1 | 2011 | |
It won't bite you. | Isırmaz, merak etme. | 11 11 11-1 | 2011 | |
It just reminds me of things I'd like to forget. | Unutmak istediğim şeyleri anımsatıyor sadece. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I have something for you. | Sana bir şey göstereceğim. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I wish I could say I've read them all. | Keşke hepsini okuduğumu söyleyebilseydim. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Do you really have as little faith as the characters in your books? | Yüreğindeki iman, kitabındaki karakterler kadar az mı? | 11 11 11-1 | 2011 | |
Maybe less. | Belki daha da az. | 11 11 11-1 | 2011 | |
An atheist and a pastor. We're quite the pair aren't we? | Bir ateist ve bir papaz. Ne uyumlu bir ikiliyiz, değil mi? | 11 11 11-1 | 2011 | |
Do you still write every day? | Her gün yazmaya devam ediyor musun? Evet, babamdan miras kalan tek şey bu. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Me too. | Benim de. | 11 11 11-1 | 2011 | |
For the past few Christmases and birthdays we've missed. | Birkaç Noel'i ve doğum gününü kaçırdık. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Please, I want you to have this. | Lütfen, bunu almanı istiyorum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
For continued success with the writing. You didn't have to do this. | Yazarlıktaki başarını sürdürmen için. Bunu almana gerek yoktu. | 11 11 11-1 | 2011 | |
It's been too long, brother. It's good to see you. | Uzun süre ayrı kaldık, kardeşim. Seni görmek gerçekten güzel. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Last few months we've had ongoing issues with vandals. | Son birkaç aydır, vandallarla ilgili sorun yaşıyoruz. | 11 11 11-1 | 2011 | |
We installed those around the compound, more than anything just to act as a deterrent. | Hiç yoksa caydırır diye, binanın önüne bu kameraları yerleştirdik. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Catch any bad guys? We caught something. | Kötü adamları yakaladınız mı? Bir şeyler yakaladık ama. | 11 11 11-1 | 2011 | |
What is this? Each camera takes one picture per minute, | Bu ne? Her kamera, dakikada bir kare çekiyor. | 11 11 11-1 | 2011 | |
unless the motion sensor is triggered and it rolls video. | Hareket sensörü tetiklenirse de video kaydetmeye başlıyor. | 11 11 11-1 | 2011 | |
This is from last week. | Bu geçen haftanın kaydı. | 11 11 11-1 | 2011 | |
There. | İşte orada. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Look! | Bakın. | 11 11 11-1 | 2011 | |
A demon. | Bir iblis. | 11 11 11-1 | 2011 | |
That's fog. My brother he... he lacks faith. | Sis o. Kardeşimin inancı azdır da. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I don't lack faith. I have faith. | İnancım az değil. İnancım var. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I have faith in what makes rational sense. God, and demons, and the devil don't. | Mantıklı şeylere inancım tam. Tanrı, iblisler ve şeytan mantıklı gelmiyor. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I am going to pray for you. | Sizin için dua edeceğim. | 11 11 11-1 | 2011 | |
George Washington. What about him? | George Washington. Ne olmuş ona? | 11 11 11-1 | 2011 | |
Have you ever met him? Have you ever met anyone who's ever met him? | Onunla tanıştın mı? Onunla tanışmış birini gördün mü? | 11 11 11-1 | 2011 | |
No. No pictures, nothing. Only text. Yet you still believe in George Washington. | Hayır. Ne bir resmi var, ne de başka bir şeyi. | 11 11 11-1 | 2011 | |
God is a myth, Samuel. Neither you nor Washington is gonna convince me otherwise. | Tanrı bir efsane, Samuel. Tanrı'nın gerçek olduğuna ne sen ikna edebilirsin... | 11 11 11-1 | 2011 | |
David died at 11:11. The time on his death certificate. | David de saat 11:11'de ölmüştü. Ölüm belgesindeki ölüm saati buydu. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Not a number you easily forget. I've been seeing that number a lot lately. | Kolay kolay unutulacak bir sayı değil. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I got your number from the hospital, I hope that's okay. | Numaranı hastaneden aldım, umarım sakıncası yoktur. | 11 11 11-1 | 2011 | |
The hospital gave you my number? | Hastane sana numaramı mı verdi? | 11 11 11-1 | 2011 | |
Well, I didn't say they gave me the number. I said that I got from the hospital. | Verdiler demedim ki. Hastaneden aldığımı söyledim. | 11 11 11-1 | 2011 | |
You know, I waited outside your hotel for 30 minutes. | Seni, otelinin önünde yarım saat bekledim. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Yeah, I'm sorry. I... I forgot. | Evet, özür dilerim. Unutmuşum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I had a little bit of an emergency. An emergency, on top of the accident? | Acil bir durum vardı da. Kazadan sonra, bir de acil durum mu çıktı? | 11 11 11-1 | 2011 | |
You're having quite the week. I'm having quite a year. | Şanssız bir hafta geçiriyorsun. Şanssız bir yıl geçiriyorum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I'm in Spain. What? | İspanya'dayım. Ne? | 11 11 11-1 | 2011 | |
Yeah, I'm in Barcelona. | Barselona'dayım. | 11 11 11-1 | 2011 | |
You're serious? Yes, my brother and my father live here. | Ciddi misin? Evet, kardeşimle babam burada yaşıyor. | 11 11 11-1 | 2011 | |
My father moved here when I was a little kid. | Ben küçükken, babamla buraya taşınmıştık. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I'm so happy you're with your family, Joseph. | Ailenin yanında olmana sevindim, Joseph. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I wanna ask you a question. | Sana bir soru sormak istiyorum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
You ever see a number reappearing in your life over and over again? | Sürekli karşına çıkan bir sayı var mı? | 11 11 11-1 | 2011 | |
Such as? 11:11. | Ne gibi? 11:11. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Well. Did you make a wish? A wish? | Dilek tuttun mu? Dilek mi? | 11 11 11-1 | 2011 | |
Yeah. You know, when you look up and see a clock that says 11:11 and you make a wish. | Evet. Saat 11:11'i gösterirken göğe bakar ve bir dilek tutarsın. | 11 11 11-1 | 2011 | |
No, why? An old wives tale, it's lucky I think. | Hayır. Neden? Kocakarı hikâyesi işte. Şans için galiba. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Why are you asking me this? | Bana bunu neden soruyorsun? | 11 11 11-1 | 2011 |