Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 4857
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| And back, two, three. Front, two, three. | Arkaya iki, üç. Öne iki, üç. | Arthur-1 | 2011 | |
| Back. And here we turn. | Tekrar arkaya. Şimdi dönüyoruz. | Arthur-1 | 2011 | |
| This is gonna be our first dance as husband and wife. | Bu, karı koca olarak ilk dansımız olacak. | Arthur-1 | 2011 | |
| At least you could just try to smile. | Hiç olmazsa gülümsemeyi deneyebilirsin. | Arthur-1 | 2011 | |
| And I apologize for leaving you attached to that magnetic bed. | Seni o yatağa yapışmış bıraktığım için de özür dilerim. | Arthur-1 | 2011 | |
| Someone's coming to his senses. Finally. | Birileri mantıklı olmaya başlamış. Sonunda. | Arthur-1 | 2011 | |
| Good. Now, under the arm. | Güzel. Şimdi de kolun altından. | Arthur-1 | 2011 | |
| Hobson. I've just spotted Orphan Annie as a man. | Hobson. Yetim Annie'nin erkek versiyonunu buldum. | Arthur-1 | 2011 | |
| Orphan Mannie! | Yetim Mannie! | Arthur-1 | 2011 | |
| Bitterman. What are you doing in my bathroom? We discussed this. | Bitterman. Banyomda ne arıyorsun? Bunu daha önce tartışmıştık. | Arthur-1 | 2011 | |
| Hobson left me in charge. She went back to bed. She had a headache. | Hobson beni görevlendirdi. Yatmaya gitti, başı ağrıyormuş. | Arthur-1 | 2011 | |
| Hobson's got a headache? Yes, sir. | Hobson'ın başı mı ağrıyor? Evet efendim. | Arthur-1 | 2011 | |
| How did she say it? What did she say? | Sana nasıl söyledi? Tam olarak ne dedi? | Arthur-1 | 2011 | |
| "Bitterman, I'm going to bed. I have a headache. " | "Bitterman, ben yatmaya gidiyorum. Başım ağrıyor." dedi. | Arthur-1 | 2011 | |
| She sort of said it like that, all broken up and staccato? | Sesi böyle kırık, kesik kesik miydi bunları söylerken? | Arthur-1 | 2011 | |
| Pretty much, sir. | Biraz öyle, evet efendim. | Arthur-1 | 2011 | |
| What's the matter? Why are you in bed? Arthur, put my bears back on. | Neyin var, neden yataktasın? Arthur, ayılarımı istiyorum hemen. | Arthur-1 | 2011 | |
| There'll be no bears until you tell me what's the matter. | Bana neyin olduğunu söylemeden ayı falan göremezsin. | Arthur-1 | 2011 | |
| I'm traveling down this white tunnel. | Beyaz bir tünelin içindeyim... | Arthur-1 | 2011 | |
| There's a garden at the end. | ...tünelin sonunda bir park görünüyor. | Arthur-1 | 2011 | |
| Who's that red gentleman with a pitchfork? Why is it so hot in here? | Elinde tırmık, o kırmızılı adam da kim? Neden burası bu kadar sıcak? | Arthur-1 | 2011 | |
| Stop being childish. | Bırak şu çocuklaşmayı. | Arthur-1 | 2011 | |
| Okay, Arthur, I've got something to tell you. Will you sit down? | Arthur, sana bir şey söylemem gerek. Oturur musun lütfen? | Arthur-1 | 2011 | |
| ...there are three books. | Üç kitabım var. | Arthur-1 | 2011 | |
| Take them back to the library. | Onları kütüphaneye iade et. | Arthur-1 | 2011 | |
| Oh, Hobson, please don't die anymore. It's getting very boring. | Hobson, ölme artık. Çok sıkıcı olmaya başladı. | Arthur-1 | 2011 | |
| What about you? You look a bit lost today. | Sen nasılsın? Biraz kendinde değil gibisin. | Arthur-1 | 2011 | |
| Naomi won't talk to me. | Naomi benimle konuşmuyor. | Arthur-1 | 2011 | |
| Oh, I am sorry. It's a shame she wouldn't come to an agreement. | Çok üzüldüm. Yan evde oturmaya neden razı olmadı anlamadım. | Arthur-1 | 2011 | |
| Little tart like that would've saved you a fortune in prostitutes. | Fahişelere harcayacağın servetten tasarruf etmeni sağlardı hem. | Arthur-1 | 2011 | |
| How dare you talk about Naomi like that. She's one of the finest people I know. | Naomi hakkında böyle konuşamazsın! O tanıdığım en iyi insanlardan biri. | Arthur-1 | 2011 | |
| I employ you to support me. | Bana destek ol diye sana maaş veriyorum. | Arthur-1 | 2011 | |
| I don't pay you to make snide comments about my friends. Remember that. | Arkadaşlarım hakkında iğrenç yorumlar yap diye değil. Sakın unutma. | Arthur-1 | 2011 | |
| You're just Mary Poppins with menopause. | Menapoza girmiş Mary Poppins gibisin. | Arthur-1 | 2011 | |
| Delightful to see you, Hobson. To what do I owe the pleasure? | Seni görmek ne güzel Hobson. Bu ziyareti neye borçluyum? | Arthur-1 | 2011 | |
| Well, it's this marriage, Vivienne. | Bu evlilik, Vivienne. | Arthur-1 | 2011 | |
| I'm very excited for Arthur. I'm worried for him too. | Arthur için çok heyecanlıyım ama aynı zamanda üzülüyorum da. | Arthur-1 | 2011 | |
| Are you, now? | Şimdi böyle mi oldun? | Arthur-1 | 2011 | |
| Look, he has attempted gainful employment and he even went to AA. | Bak, iş bulmaya çalıştı, isimsiz alkoliklere bile katıldı. | Arthur-1 | 2011 | |
| It didn't last very long, but I have hopes... AA? | Çok uzun sürmedi ama yine de umut İsimsiz alkolikler mi? | Arthur-1 | 2011 | |
| There's this girl. I think she's inspiring him to... | Bir kız var. Onu çok etkiliyor. | Arthur-1 | 2011 | |
| He's getting married. Yes, but is it right for him, Vivienne? | Ama Arthur evleniyor. Evet ama bu onun için doğru mu Vivienne? | Arthur-1 | 2011 | |
| Arthur does have other issues. | Arthur'un başka sorunları var. | Arthur-1 | 2011 | |
| And whose fault is that? | Kimin suçu? | Arthur-1 | 2011 | |
| Well, I'm so sorry to have wasted your valuable time. | Değerli zamanını harcadığım için çok özür dilerim. | Arthur-1 | 2011 | |
| He needs this, Lillian, he's weak. | Buna ihtiyacı var Lillian, o zayıf biri. | Arthur-1 | 2011 | |
| He's stronger than you think. | Aslında düşündüğünden daha güçlü. | Arthur-1 | 2011 | |
| NAOMl: Who was that? | Kim gelmiş? | Arthur-1 | 2011 | |
| Hobson is in my house. | Hobson evime gelmiş. | Arthur-1 | 2011 | |
| Surprisingly, I am. | Ben de çok şaşırdım. | Arthur-1 | 2011 | |
| Well, don't be intimidated by the space. We don't use all the rooms. | Evdeki boşluklar seni korkutmasın. Bütün odaları kullanmıyoruz. | Arthur-1 | 2011 | |
| You got that, McKenzie? Thank you. | Bunu sen mi aldın McKenzie? Teşekkür ederim. | Arthur-1 | 2011 | |
| Why am I stuck here in this room? | Ben neden bu odadayım? | Arthur-1 | 2011 | |
| I'm not the bride I'm the bloody groom | Ben gelin değil, damadım! | Arthur-1 | 2011 | |
| Isn't he charming? | Ne kadar şeker, değil mi? | Arthur-1 | 2011 | |
| It's the sweetest thing. | Çok tatlı. | Arthur-1 | 2011 | |
| Oh. Oh, McKenzie, this is stunning. | McKenzie, bu mükemmel. | Arthur-1 | 2011 | |
| No metal. Very nice. | Üstünde metal yok. Çok güzel. | Arthur-1 | 2011 | |
| Just don't leave me for a minute | Beni sakın yalnız bırakma bir dakika bile... | Arthur-1 | 2011 | |
| Or you'll come home and find me in it | Yoksa eve gelince bulursun beni onun içinde. | Arthur-1 | 2011 | |
| I just made that up. That just came to me. | Bunu şimdi uydurdum. Birden içimden geldi. | Arthur-1 | 2011 | |
| Here. | Biraz alayım. | Arthur-1 | 2011 | |
| Oh. Love these. The grape shears. Look, Arthur. | Bunlara bayıldım. Üzüm makası. Baksana Arthur. | Arthur-1 | 2011 | |
| Grape shears, what an innovation | Üzüm makası, aman ne buluş tık tık. | Arthur-1 | 2011 | |
| You can use them for my castration | Beni hadım etmekte kullanırsın artık. | Arthur-1 | 2011 | |
| Because she does that. I've been... I've been horribly emasculated. | Çünkü gerçekten öyle bir amacı var. Kötü bir şekilde hadım ediliyordum. | Arthur-1 | 2011 | |
| Arthur misses you desperately. | Arthur seni çok özlüyor. | Arthur-1 | 2011 | |
| Has he asked you to go on a tour of all of the girls that he misses? | Özlediği tüm kızları gezmen için seni mi gönderdi? | Arthur-1 | 2011 | |
| No, he's far too decent to be involved in anything as tawdry as this. | Hayır, o böyle berbat bir duruma düşmeyecek kadar terbiyeli biridir. | Arthur-1 | 2011 | |
| As what? | Nasıl bir durum? | Arthur-1 | 2011 | |
| As my plea not to give up on him. | Ondan vazgeçmemen için yalvardığım bu durum. | Arthur-1 | 2011 | |
| You really look after him, don't you? | Gerçekten onu koruyorsun, kolluyorsun değil mi? | Arthur-1 | 2011 | |
| Yes, I do. And it's a job that I recommend highly. | Evet, öyle ve bu işi de herkese şiddetle tavsiye ediyorum. | Arthur-1 | 2011 | |
| A, um, taste of England. | Buyrun, biraz İngiliz tadı. | Arthur-1 | 2011 | |
| Oh. Oh, lovely. | Oh, çok güzel. | Arthur-1 | 2011 | |
| As, I believe, you look after this gentleman. | Bildiğim kadarıyla, sen de bu beyefendiye bakıyorsun. | Arthur-1 | 2011 | |
| Look, I appreciate what you're trying to do, but Arthur is getting married. | Bak, yapmaya çalıştığın şey için teşekkürler ama Arthur evleniyor. | Arthur-1 | 2011 | |
| Naomi, if there's one thing an old woman can recognize it's a young man in love. | Naomi, yaşlı bir kadının bildiği tek şey varsa o da aşık bir genç adamı tanımaktır. | Arthur-1 | 2011 | |
| How's that tea? | Çay nasıl? | Arthur-1 | 2011 | |
| Like sewage. | Kanalizasyon gibi. | Arthur-1 | 2011 | |
| I'm so sorry. NAOMl: Uh, are you okay? | Oh, üzgünüm. İyi misin? | Arthur-1 | 2011 | |
| Thank you. Thanks, ladies, for such a lovely afternoon. These are gorgeous. | Teşekkür ederim. Hepinize bugün için teşekkür ederim. Her şey harikaydı. | Arthur-1 | 2011 | |
| Arthur, hasn't it been? Cheers. Thank you. | Arthur, öyle değil miydi? Şerefe. Teşekkürler. | Arthur-1 | 2011 | |
| Thank you, ladies. Thank you. | Teşekkür ederim hanımlar. Teşekkürler. | Arthur-1 | 2011 | |
| I'll be here all week. And for the rest of my bloody life. | Ben bütün hafta buradayım. Ve rezil hayatımın geri kalanında. | Arthur-1 | 2011 | |
| Hey. Hello. | Alo? | Arthur-1 | 2011 | |
| It's just a headache. | Sadece baş ağrısıydı. | Arthur-1 | 2011 | |
| Hold on. You've been having tests for months. The doctor told me on the phone. | Bekle bir dakika. Aylardır testler yaptırıyormuşsun. Doktor söyledi. | Arthur-1 | 2011 | |
| Oh, bother snaps. | Çenelerini tutamıyorlar değil mi? | Arthur-1 | 2011 | |
| Well, what do doctors know anyway? | Hem doktorlar ne bilirler ki? | Arthur-1 | 2011 | |
| I think they're usually really well qualified, Hobson. Why didn't you mention this? | Bence böyle konularda gayet iyi eğitimli oluyorlar. Neden benden sakladın? | Arthur-1 | 2011 | |
| I'm sorry. It's just I didn't want to worry you. | Özür dilerim. Benim için meraklanmanı istemedim. | Arthur-1 | 2011 | |
| Well, now I am worried. | Artık öğrendim ama. | Arthur-1 | 2011 | |
| But forget the worry and enjoy this extravagant gesture! | Ama şimdi bunları boşver ve abartılı jestimin keyfini çıkar. | Arthur-1 | 2011 | |
| Look at those bears. I love them. | Ne kadar tatlı ayıcıklar. Çok sevdim hepsini. | Arthur-1 | 2011 | |
| The biggest ones in the shop. Can I have one? | Mağazalardaki en büyük olanları aldım. Bir tanesini verir misin? | Arthur-1 | 2011 | |
| That's part of a display. They didn't wanna sell that one. | Şuradaki teşhir ürünüydü, satmak istemediler. | Arthur-1 | 2011 | |
| Put this on, please. | Şunu giyer misin lütfen? | Arthur-1 | 2011 | |
| I'm not putting that on. | Onu falan giymem ben. | Arthur-1 | 2011 | |
| Put it on or the bears will be incinerated. | Giy, yoksa ayıcıkların hepsini yakarım. | Arthur-1 | 2011 |