Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 1751
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| No, sir. There is nothing. | Hayır efendim. Hiçbir şey yok. | A Promise-1 | 2013 | |
| And no one. | Ve hiç kimse. | A Promise-1 | 2013 | |
| Dinner is on the table. Aren't you coming down? | Sofra hazır. Gelmiyor musun? | A Promise-1 | 2013 | |
| Are you unwell? | Hasta mısın? | A Promise-1 | 2013 | |
| Hasn't your husband told you? | Kocan söylemedi mi sana? | A Promise-1 | 2013 | |
| That I'm to go to Mexico for two years. | İki yıllığına Meksika'ya gideceğimi. | A Promise-1 | 2013 | |
| For two years? | İki yıllığına mı? | A Promise-1 | 2013 | |
| No, you can't! You can't. | Hayır, gidemezsin! Gidemezin. | A Promise-1 | 2013 | |
| When are you to leave? | Ne zaman gidiyorsun? | A Promise-1 | 2013 | |
| Ten days. | 10 güne kadar. | A Promise-1 | 2013 | |
| Please don't. | Lütfen gitme. | A Promise-1 | 2013 | |
| I can't live without you. | Sensiz yaşayamam. | A Promise-1 | 2013 | |
| Why didn't you tell me? | Neden söylemedin bana? | A Promise-1 | 2013 | |
| Tell you what? You already knew. | Neyi? Zaten biliyordun. | A Promise-1 | 2013 | |
| Not here. Not now. | Şimdi yeri ve sırası değil. | A Promise-1 | 2013 | |
| Mother! Mother? | Anne! Anne? | A Promise-1 | 2013 | |
| No. You mustn't. | Hayır. Yapmamalısın. | A Promise-1 | 2013 | |
| Not here, not now. Please, I told you. | Şimdi yeri ve sırası değil. Lütfen, söylemiştim. | A Promise-1 | 2013 | |
| When then? | Ne zaman öyleyse? Döndüğünde. | A Promise-1 | 2013 | |
| In two years? Yes. | İki yıl sonra yani? Evet | A Promise-1 | 2013 | |
| Will you still want me in two years? | İki yıl sonra hâlâ beni isteyecek misin? Sen beni isteyecek misin? | A Promise-1 | 2013 | |
| We'll make a... | Birbirimize... | A Promise-1 | 2013 | |
| vow to each other. | ...söz verelim. | A Promise-1 | 2013 | |
| a promise to love each other. Do you see? | Birbirimizi seveceğimize dair bir söz. Anlıyor musun? | A Promise-1 | 2013 | |
| Friedrich, Friedrich, where the hell are you? | Friedrich, Friedrich, nereye kayboldun? | A Promise-1 | 2013 | |
| I was just arranging some flowers and one of those horrible creatures from the garden | Çiçeklerle ilgileniyordum ki tam o anda bahçedeki şu korkunç yaratıklardan biri... | A Promise-1 | 2013 | |
| came in, you know, one of those... | ...içeri girdi, şeylerden işte... | A Promise-1 | 2013 | |
| furry ones... it knocked over the vase. | ...hırçın olanlarından hani, sonra da saksıyı düşürdü. | A Promise-1 | 2013 | |
| I was frightened, I screamed. | Korktum ve çığlık attım. | A Promise-1 | 2013 | |
| Friedrich came to my rescue and chased it out the window. | Friedrich yardımıma koştu ve pencereden çıksın diye kovaladı hayvanı. | A Promise-1 | 2013 | |
| Everything's fine now. | Şimdi her şey yolunda. | A Promise-1 | 2013 | |
| Come on, Friedrich. I need you too. | Gel bakalım Friedrich. Benim de ihtiyacım var sana. | A Promise-1 | 2013 | |
| No, no darling. Otto has been waiting for his lesson. | Dur olmaz canım. Otto ders için bekliyor. | A Promise-1 | 2013 | |
| Will you see cowboys and Indians? | Kovboyları ve kızılderilileri de görecek misin? | A Promise-1 | 2013 | |
| No, Mexico isn't America. | Hayır, Meksika Amerika değil ki. Bir sürü çölü olan kocaman bir ülke orası. | A Promise-1 | 2013 | |
| Will you carry a gun? | Silahın da olacak mı? Tabii ki. | A Promise-1 | 2013 | |
| How long will it take you to get there? | Oraya gitmen ne kadar sürecek? Üç haftadan fazla. | A Promise-1 | 2013 | |
| We sail from Hamburg, here, down the coast of England and France, | Hamburg'tan yola çıkıp, İngiltere ve Fransa kıyılarına varacağız. | A Promise-1 | 2013 | |
| put in it Spain, Portugal, | Ordan da İspanya ve Portekiz limanlarına. | A Promise-1 | 2013 | |
| and all the way across the Atlantic, | Sonra da Atlantik'i geçip Brezilya, Venezuela'ya gideceğiz. | A Promise-1 | 2013 | |
| and finally dock here in Mexico... | Ve en sonunda da Meksika'daki şu limana gireceğiz. | A Promise-1 | 2013 | |
| in a port called Tampico. | Tampico adındaki bir limana. | A Promise-1 | 2013 | |
| Will you send me stamps for my collection? | Koleksiyonum için bana pul yollar mısın? | A Promise-1 | 2013 | |
| That's enough now, Otto. It's time for supper. | Bu kadar yeter, Otto. Akşam yemeği vakti. | A Promise-1 | 2013 | |
| Will you come back here afterwards? | Daha sonra buraya dönecek misin peki? | A Promise-1 | 2013 | |
| I promise I'll come back here. | Söz veriyorum döneceğim. | A Promise-1 | 2013 | |
| It's finished. | Bitti. | A Promise-1 | 2013 | |
| Now what do we do with it? | Şimdi ne yapacağız bununla? | A Promise-1 | 2013 | |
| Break it up. | Boz gitsin. | A Promise-1 | 2013 | |
| Stop this. Stop. | Kes şunu. Yapma. | A Promise-1 | 2013 | |
| Come closer to me. | Yaklaş. | A Promise-1 | 2013 | |
| It's ridiculous this great table separating us. | Bu büyük masanın bizi ayırması çok saçma. | A Promise-1 | 2013 | |
| Soon it'll be an ocean. | Yakında okyanus ayıracak bizi. | A Promise-1 | 2013 | |
| Why don't we try and be happy this evening? | Bu akşamlık mutlu olmaya çalışsak ya? | A Promise-1 | 2013 | |
| Yes, I'm sorry. | Tabii, özür dilerim. | A Promise-1 | 2013 | |
| Here's to your last night. | Son gecene. | A Promise-1 | 2013 | |
| Our last night. | Son gecemize. | A Promise-1 | 2013 | |
| I may, | Gelebilirim, öyle değil mi? | A Promise-1 | 2013 | |
| For our last night. | Son gecemiz için. | A Promise-1 | 2013 | |
| I'm going to make a suggestion | Sana bir öneride bulunacağım. | A Promise-1 | 2013 | |
| and I want you to think very carefully before you answer me. | Ama cevabını vermeden önce iyice düşünmeni istiyorum. | A Promise-1 | 2013 | |
| Now, what if you... | Peki sen de... | A Promise-1 | 2013 | |
| May I clear the table, mum? | Sofrayı kaldırabilir miyim, hanımefendi? | A Promise-1 | 2013 | |
| Yes, of course, thank you. | Evet, elbette. Ellerine sağlık. | A Promise-1 | 2013 | |
| It was delicious. | Lezzetliydi. | A Promise-1 | 2013 | |
| What if you come away with me? | Sen de benimle beraber gelsen... Oğlunla beraber tabii. | A Promise-1 | 2013 | |
| You must be... | Sen... | A Promise-1 | 2013 | |
| Think carefully. | İyi düşün. Lütfen. | A Promise-1 | 2013 | |
| You must be dreaming. | Rüya görüyor olmalısın. | A Promise-1 | 2013 | |
| Then I shall stay here. | O zaman ben de gitmem. | A Promise-1 | 2013 | |
| If you stay here, we'll be found out. | Sen gitmezsen, ilişkimiz ortaya çıkar. | A Promise-1 | 2013 | |
| At the crack of dawn from what I hear. | Sabahın ilk ışığında gidecekmişsin. Evet, efendim. Saat 5'te. | A Promise-1 | 2013 | |
| Let's make the most of these last few moments together. | Son anlarımızı beraber geçirelim. | A Promise-1 | 2013 | |
| I wanted to thank you, | Bu büyük fedakârlığın için... | A Promise-1 | 2013 | |
| for making this immense sacrifice. | ...sana teşekkür etmek istedim. | A Promise-1 | 2013 | |
| For leaving your homeland and... loved ones behind you. | Yurdunu ve sevdiklerini arkada bıraktığın için. | A Promise-1 | 2013 | |
| Karl, do you really think you should? | Karl, gerçekten bunu yapman gerekir mi? | A Promise-1 | 2013 | |
| Why deny oneself a pleasure... | İnsan hâlâ nefes alıyorken... | A Promise-1 | 2013 | |
| while one is still alive? | ...hayattan keyif almayı kendine neden çok görsün? | A Promise-1 | 2013 | |
| My secret love, | Gizli aşkım... | A Promise-1 | 2013 | |
| your letters take so long to get here | ...mektuplarının buraya ulaşması o kadar uzun sürüyor ki... | A Promise-1 | 2013 | |
| that I can't bear to wait for the next one before I write. | ...elime ulaşmadan önce yenisi yazmamak için kendimi zor tutuyorum. | A Promise-1 | 2013 | |
| Hello, I've come for some letters for Frau Verlag. | Merhaba, Bayan Verlag adına gelen mektupları almaya geldim. | A Promise-1 | 2013 | |
| There should be transatlantic mail from Mexico. | Meksika'dan gelen transatlantik posta olması lazım. | A Promise-1 | 2013 | |
| I'll check them. | Bir bakayım. | A Promise-1 | 2013 | |
| We are still only at the prospecting stage, | Hâlâ maden arama safhasındayız ve at sırtında uzun yollar kat ediyorum. | A Promise-1 | 2013 | |
| I have had to learn to ride, shoot, make a campfire. | Ata binmeyi, silah kullanmayı ve kamp ateşi yakmayı öğrenmek zorunda kaldım. | A Promise-1 | 2013 | |
| I dull my mind with work | Sana olan özlemimi hafifletmek için aklımı tamamen işime veriyorum. | A Promise-1 | 2013 | |
| The evenings by the campfire, | Akşamları kamp ateşinin yanında... | A Promise-1 | 2013 | |
| tired as I am, | ...yorgun argın yazıyorum mektupları. | A Promise-1 | 2013 | |
| envying the sheet of paper which will soon be in your hands... | Yakında ellerinde geçecek olan ve göğsüne bastıracağın... | A Promise-1 | 2013 | |
| pressed to your breast, | ...hatta ve hatta dudaklarına değecek olan bu kağıt parçasını kıskanıyorum. | A Promise-1 | 2013 | |
| My beloved, I can think of nothing but you from morning to night. | Sevgilim, sabahtan akşama kadar aklımda sadece sen varsın. | A Promise-1 | 2013 | |
| Especially at night. | Bilhassa geceleri. | A Promise-1 | 2013 | |
| If only you knew how much I miss you. | Seni ne kadar özlediğimi bir bilsen... | A Promise-1 | 2013 | |
| No sooner was our love disclosed than we had to say goodbye. | Tam aşkımızı ilan ettik derken vedalaşmak zorunda kaldık. | A Promise-1 | 2013 | |
| The moment I saw the train take you away | Trenin seni uzaklara götürdüğünü gördüğüm an... | A Promise-1 | 2013 | |
| I knew that your absence would be unendurable. | ...yokluğunun katlanılmaz olacağını anlamıştım. | A Promise-1 | 2013 | |
| But do not worry. This is our pact. | Ama hiç düşünme sen. Böyle anlaşmıştık. | A Promise-1 | 2013 | |
| and I will stand the test with fortitude. | Bu imtihana cesaretle göğüs gereceğim. | A Promise-1 | 2013 |