Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 183761
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
I lived in the seedy Yuchbunar quarter. | ...varoş bir yer olan Yuchbunar Mahallesi'nde yaşıyordum. | Zift-1 | 2008 | |
I barely remember my parents. I was very young when my father | Ailemi hayal meyal hatırlıyorum. Babam paralı askerliğe kaydolup... | Zift-1 | 2008 | |
enlisted in the Foreign Legion and vanished somewhere in Africa. | ...Afrika'da kayıplara karıştığında daha çocuktum. | Zift-1 | 2008 | |
I never found out if he did it for money | Bunu para için mi yaptı... | Zift-1 | 2008 | |
or because he was fed up with us. | ...yoksa bizden bıktığı için mi, hiçbir zaman öğrenemedim. | Zift-1 | 2008 | |
Around that time my mother died. Of sleeping sickness. | O sıralar annem uyku hastalığından öldü. | Zift-1 | 2008 | |
I wasted my youth in the can for a murder I didn't commit. | Ben de işlemediğim bir cinayet yüzünden gençliğimi hapiste harcadım. | Zift-1 | 2008 | |
Moth, let's go. | Güve, hadi gidelim. | Zift-1 | 2008 | |
They dubbed me Moth when I was a kid. | "Güve" lakabını çocukken taktılar. | Zift-1 | 2008 | |
I used to hide in closets and suitcases to frighten people. | İnsanları korkutmak için dolaplara ve bavullara saklanırdım. | Zift-1 | 2008 | |
Once you get a nickname, it sticks to you like a bur. | Bir lakap takıldığı zaman, üstünüze yapışıp kalıyor. | Zift-1 | 2008 | |
Sometime after '44, | '44'ten sonra... | Zift-1 | 2008 | |
I began to exercise vigorously my body and mind: | ...aklımı ve vücudumu geliştirmeye başladım. | Zift-1 | 2008 | |
I read through the entire prison library | Özgürlüğü tarafsız bir şekilde anlamam gerektiğinde,... | Zift-1 | 2008 | |
to get to the bottom of things and brace myself for the moment | ...olayların özünü kavramak ve kendimi o ana hazırlamak için... | Zift-1 | 2008 | |
when I'd have to embrace freedom objectively. | ...hapishane kütüphanesinde ne var ne yoksa okudum. | Zift-1 | 2008 | |
I'm the push ups Tsar of the prison. When I was young, | Hapishanenin şınav kralıyım. Gençliğimde... | Zift-1 | 2008 | |
I'd go watch Dan Kolov wrestle at Yunak Stadium. | ...Dan Kolov'un güreşlerini izlemek için Yunak Stadyumu'na giderdim. | Zift-1 | 2008 | |
Those who haven't seen Dan Kolov fight know nothing about life. | Dan Kolov'un dövüşünü izlememiş insanlar hayata dair hiçbir şey bilmiyor demektir. | Zift-1 | 2008 | |
The zift released its flavor inside my cavities. | Ziftin bütün tadı içime işledi. | Zift-1 | 2008 | |
And that was how l, citizen Lev Kaludov Zheliazkov, | Ve ben, yurttaş Lev Kaludov Zheliazkov,... | Zift-1 | 2008 | |
walked out to my freedom. | ...böylece özgürlüğe adımımı attım. | Zift-1 | 2008 | |
I got paroled | Hapishane yaşamına... | Zift-1 | 2008 | |
for introducing communist enlightenment into prison life. | ...komünist aydınlanması getirdiğim için şartlı tahliye edildim. | Zift-1 | 2008 | |
I launched a propaganda campaign on my own initiative | Yaratıcı fikrim ve girişimimle... | Zift-1 | 2008 | |
and thoughtful idea. | ...bir propaganda kampanyası başlattım. | Zift-1 | 2008 | |
In the corner of the canteen | Kantinin köşesinde... | Zift-1 | 2008 | |
I stockpiled all sorts of ideologically charged inventory, | ...demir, aks ve çark dahil olmak üzere... | Zift-1 | 2008 | |
including plowshares, shafts, and flywheels. | ...ideolojik sayılan bütün şeyleri topladım. | Zift-1 | 2008 | |
The idea suddenly dawned on me, and brought me | Fikir birden kafamda oluşuverdi ve bana markalı sivil kıyafetler,... | Zift-1 | 2008 | |
brand new civilian clothes, a pair of patent leather shoes, and freedom. | ...bir çift deri ayakkabı ve özgürlük sağladı. | Zift-1 | 2008 | |
They said I was reformed, | Benim ıslah olduğumu söylediler... | Zift-1 | 2008 | |
and let me go before my term was up. | ...ve zamanım dolmadan gitmeme izin verdiler. | Zift-1 | 2008 | |
Unfortunately, on my way out, | Maalesef ki çıkarken... | Zift-1 | 2008 | |
I bumped into that shit face of a warden, Mole Cricket. | ...bok suratlı gardiyan Mole Cricket ile karşılaştım. | Zift-1 | 2008 | |
I couldn't let him pass without ejaculating in his face a fat curse. | Yüzüne karşı okkalı bir küfür savurmadan geçemezdim. | Zift-1 | 2008 | |
I unbuttoned my mouth and relieved myself. | İçimi boşalttım ve rahatladım. | Zift-1 | 2008 | |
""The end starts at the beginning." | "Sonun başlangıcı." | Zift-1 | 2008 | |
That thought I picked up and memorized | Bu sözü aldım ve aklıma kazıdım. | Zift-1 | 2008 | |
so I can say it when I step out of the can. | Böylece hapisten çıkınca bunu söyleyebilecektim. | Zift-1 | 2008 | |
I wanted to give the moment its due. | O anın hakkını vermek istedim. | Zift-1 | 2008 | |
You can't let such moments pass like that | Böyle anların basit bir şekilde geçmesine izin veremezsin. | Zift-1 | 2008 | |
one leg after the other and you're out. | Önce ilk bacak, ardından diğeri ve işte dışarıdasın. | Zift-1 | 2008 | |
Crossing the threshold is a special occasion, | Kapının eşiğinden geçmek çok özel bir andır. | Zift-1 | 2008 | |
Iike walking under the rainbow and turning into a different person. | Gökkuşağının altından geçip başka bir insan olmak gibidir. | Zift-1 | 2008 | |
The car reeks, a funky mixture of motor oil, gunk, and stale sweat. | Arabada motor yağı ve ter karışımı garip, pis bir koku vardı. | Zift-1 | 2008 | |
The private behind the wheel has a popped pimple on his nape. | Direksiyondaki askerin ensesinde patlamış bir sivilce vardı. | Zift-1 | 2008 | |
Who? Private Smyadovsky. | Kimsin? Er Smyadovsky. | Zift-1 | 2008 | |
Private!. Aye. | Asker! Evet. | Zift-1 | 2008 | |
The public bath. | Hamam. | Zift-1 | 2008 | |
Seventeen o'clock. | Saat beş. | Zift-1 | 2008 | |
Ladies | KADINLAR BÖLÜMÜ | Zift-1 | 2008 | |
What do you want?. | Ne istiyorsunuz? | Zift-1 | 2008 | |
I want you naked. How naked? | Üstündekileri çıkar. Hangisini? | Zift-1 | 2008 | |
butt naked. | Hepsini. | Zift-1 | 2008 | |
During my first year in prison I befriended this guy Valentine. | Hapishanedeki ilk yılımda Valentine denen adamla arkadaş oldum. | Zift-1 | 2008 | |
He was soft and gentle on the inside, femininely hideous on the out. | Özünde sakin ve kibar biriydi, dışarından ise kadınsı bir çirkinliği vardı. | Zift-1 | 2008 | |
We always took our meals together. Rumor had it we were a pair of fags. | Yemeğimizi her zaman birlikte yerdik. İbne bir çift olduğumuz söylentisi vardı. | Zift-1 | 2008 | |
One day, during meal time, | Bir gün yemek sırasında,... | Zift-1 | 2008 | |
the Mutant, an asshole and a slimy freak of nature, | ...aşağılık herifin teki olan hilkat garibesi Mutant,... | Zift-1 | 2008 | |
came up with his personal slave, a rachitic creature, | ...özürlü bir yaratığa benzeyen kişisel kölesi ile geldi... | Zift-1 | 2008 | |
and they stood behind our backs. | ...ve arkamızda dikildiler. | Zift-1 | 2008 | |
The rickets took out a sheet of paper | Özürlü olan bir kağıt parçası çıkardı... | Zift-1 | 2008 | |
and started reciting at the top of his illiterate voice | ...ve yarım yamalak Türkçe'siyle yüksek sesle okumaya başladı. | Zift-1 | 2008 | |
Valentine's love letter to someone named ""O." | Valentine'nin "O" isimli birine yazdığı aşk mektubu. | Zift-1 | 2008 | |
To my master, | "Efendime." | Zift-1 | 2008 | |
brother and dear friend, | "Kardeşim ve sevgili arkadaşım." | Zift-1 | 2008 | |
my man most of all, my eternal companion, | "Her şeyden öte erkeğim, hayat arkadaşım." | Zift-1 | 2008 | |
the first and last one to know my heart. | "Kalbimin ilk ve son sahibi." | Zift-1 | 2008 | |
I can never be your bride, | "Hiçbir zaman karın olamam..." | Zift-1 | 2008 | |
but I love you with unbearable intensity!. | "...ama seni deliler gibi seviyorum." | Zift-1 | 2008 | |
Valentine. | "Valentine." | Zift-1 | 2008 | |
It was then my former cellmate, Van Wurst the Eye, | Bu olaydan sonra eski hücre arkadaşım Van Wurst, nam ı diğer "Göz"... | Zift-1 | 2008 | |
advised me not to write any letters, love letters especially, | ...başta aşk mektubu olmak üzere hiçbir şekilde mektup yazmamamı önerdi. | Zift-1 | 2008 | |
because they were looking for a chance | Çünkü benimle kavga çıkarıp öldürmek için... | Zift-1 | 2008 | |
to pick up a fight with me and kill me. | ...fırsat kolluyorlardı. | Zift-1 | 2008 | |
Van Wurst the Eye had a glass eye, | Van Wurst'ün ara sıra yerinden fırlayan camdan bir gözü vardı. | Zift-1 | 2008 | |
which would often pop out, especially during boxing matches. | Genellikle boks maçları sırasında yuvasından fırlardı. | Zift-1 | 2008 | |
Van Wurst, Van Wurst, Van Wurst... | Van Wurst, Van Wurst, Van Wurst. | Zift-1 | 2008 | |
Chew him up. | Parçala onu. | Zift-1 | 2008 | |
After dinner, before the bedtime bell, we would arm wrestle. | Akşam yemeğinden sonra, yatmadan bilek güreşi yapardık. | Zift-1 | 2008 | |
At first, Van Wurst regularly beat me, | Başlarda, sürekli Van Wurst yeniyordu... | Zift-1 | 2008 | |
but with time he found it more difficult. | ...fakat zamanla onu zorlamaya başladım. | Zift-1 | 2008 | |
You look at the sky, and it looks back at you with its barred eye. | Gökyüzüne bakarsın, o ise sana parmaklıklar ardındaki gözüyle bakar. | Zift-1 | 2008 | |
You're one dangerous man. With all these tattoos you have no weak spot. | Tehlikeli bir adamsın. Dövmelerin zayıf bir noktan olmadığını gösteriyor. | Zift-1 | 2008 | |
being dangerous keeps you safe. | Tehlikeli olmak seni korur. | Zift-1 | 2008 | |
If you're not dangerous in the can, you fall victim. | Hapishanede tehlikeli olmazsan av olursun. | Zift-1 | 2008 | |
Is that why you poked your eye out? | Bu yüzden mi gözünü çıkardın? | Zift-1 | 2008 | |
No. That was an accident. | Hayır, kazayla oldu. | Zift-1 | 2008 | |
I lost it during a heist in Barcelona. | Barselona'daki bir soygun sırasında kaybettim. | Zift-1 | 2008 | |
The jewels were hidden in an antique clock. | Mücevherler antik bir saatin içinde gizliydi. | Zift-1 | 2008 | |
I fumbled with it, trying to take them out. | El yordamıyla bulmaya çalışıyordum. | Zift-1 | 2008 | |
but the clock struck midnight. | Ama vakit gece yarısı olduğunda... | Zift-1 | 2008 | |
The spring leaped out and struck me in the eye. | ...saatin yayı fırladı ve gözüme saplandı. | Zift-1 | 2008 | |
It ran out right there. | İşte orada olan oldu. | Zift-1 | 2008 | |
In Barcelona? Yes. | Barselona'da mı? Evet. | Zift-1 | 2008 | |
And they locked me up in the Modelo Prison | Ve beni Modelo Hapishanesi'ne kapattılar. | Zift-1 | 2008 | |
a panopticon. | Bir panoptikon hapishanesine. | Zift-1 | 2008 | |
This eye here on the top of the watchtower, I got it there. | Gözetleme kulesinin tepesindeki bu gözü orada yaptırdım. | Zift-1 | 2008 | |
Panopticon?. | Panoptikon? | Zift-1 | 2008 |