Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 1895
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Take that and that... For Neha's sake Arjun... | Onu al ve... Neha'nın hatırı için, Arjun. | Aankhen-1 | 2002 | |
| If Arjun is the train Neha is the chain. I'll keep tugging | Arjun trense Neha da freni. Ben de basmaya devam edeceğim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Stand here | Burada dur. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Careful | Dikkatli ol. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Act two | Yine başladı. | Aankhen-1 | 2002 | |
| He's bleeding in the eye | Gözleri kanıyor. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Are you hurting? What's wrong? | Bir şeyin var mı? Yanlış olan ne? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Ibrahim used an overdose of the chemical in my eyes to blind me | İbrahim beni kör etmek için aşırı doz ilaç kullanmıştı. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Happens every three or four days | Bu her üç dört günde olur. | Aankhen-1 | 2002 | |
| I told the bastard I'm blind already | O şerefsize ben zaten körüm demiştim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| It was a wounded eye, not food cooking | Bu yaralı bir göz, başka bir şeye benzemez. | Aankhen-1 | 2002 | |
| But he kept rubbing it like spice into my eyes | Ama o hala gözlerimi baharatla oymaya devam etti. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Let's take him in | Hadi onu götürelim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Vishwas, after the first hurdle you must defuse the burglar alarm | Vishwas, ilk engeli geçip, alarmı devre dışı bırakmak zorundasın. | Aankhen-1 | 2002 | |
| If activated, the alarm will alert every police station in the vicinity | Yoksa çevredeki bütün polisleri toplar. | Aankhen-1 | 2002 | |
| In five minutes the police will be inside the bank | Beş dakika içinde polisler bankada olurlar. | Aankhen-1 | 2002 | |
| 20 seconds after the alarm is defused... | Alarm devre dışı kaldıktan 5 dakika sonra... | Aankhen-1 | 2002 | |
| the vault door shuts automatically | Kapı otomatik olarak kapanır. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Come what may Vishwas, you must stop the door from locking | Ve Vishwas, ne olursa olsun, o kapıyı durdurmak zorundasın. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Else, the jewelry container will be locked in | Yoksa, emanet dolabı kilitlenir. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Did he fall? | Düştü mü? | Aankhen-1 | 2002 | |
| He'll make it the next time | Bir dahaki sefere yapacak. | Aankhen-1 | 2002 | |
| He'll fall again. You bet? | Yine düşecek. Bahse var mısın? | Aankhen-1 | 2002 | |
| I'm not so blind as to bet blindly on a blind man. Silly | Ben kör bir adamla körü körüne bahse girecek kadar kör değilim. Seni şapşal. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Get the ball | Topu al. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Don't hit me with the ball | Bana topla vurma. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Where's the goal? Who named you after the archer | Kale nerede? Sana okçu adını kim koydu? | Aankhen-1 | 2002 | |
| I'll tell you | Söyleyeyim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Neha, why is your boyfriend after me? | Neha, neden erkek arkadaşın benim peşimi bırakmıyor? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Shut up llyas, don't let him hear you | Sus, İlyas, onun seni duymasına izin verme. | Aankhen-1 | 2002 | |
| You talk too much. I said, shut up | Sen çok konuşuyorsun. Sana sus dedim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| He'll talk till he drops dead | Düşüp ölene kadar konuşacak. | Aankhen-1 | 2002 | |
| How about flying to see your girl? | Kızının uçmasına ne dersin? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Throw the ball at me | Topu bana at. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Arjun, hold him. I'll get the ball | Arjun, onu tut. Ben topu alacağım. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Take back my wealth... | Zenginliğimi geri al... | Aankhen-1 | 2002 | |
| snatch from me my youth... | ... gençliğimi benden geri al... | Aankhen-1 | 2002 | |
| but give me back... | ... ama bana... | Aankhen-1 | 2002 | |
| the rains in my childhood days... | ... çocukluğumun yağmurlu günlerini geri ver. | Aankhen-1 | 2002 | |
| the paper boats, the pouring rain | Kağıt tekneler, yağan yağmurda. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Wonderful llyas! You sing very well | Harika, İlyas! Çok güzel şarkı söylüyorsun. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Been singing ever since I was a kid | Ben çocukluğumdan beri şarkı söylüyorum. | Aankhen-1 | 2002 | |
| That day I even sang happy birthday to myself | O gün de kendi kendime mutlu yıllar şarkısını söylüyordum. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Mummy went out to buy a birthday cake | Annem dışarıdan bana doğum günü pastası almaya çıkmıştı. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Was my fifth birthday | Beşinci doğum günümdü. | Aankhen-1 | 2002 | |
| I couldn't wait for Mummy to get home. So I went out after her | Annemin eve gelmesini sabırlısızlıkla bekliyordum. Sonra da peşinden gittim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| After a while, I realized I was lost | Bir süre sonra, kaybolduğumu fark ettim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| There I stood and I cried, waiting for Mummy to come... | Sonra orada durup, annemi bekliyordum. | Aankhen-1 | 2002 | |
| pick me and take me home | Beni eve götürmesini. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Ibrahim came by | İbrahim geldi. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Took me to the slums, far away from Mummy | Beni gecekondu mahallesine, annemden uzaklara götürdü. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Mummy told me... | Annem bana... | Aankhen-1 | 2002 | |
| whenever you're afraid, whenever you're in trouble, call Allah | ... ne zaman korkarsan, ne zaman başın belaya girerse. Allah'a seslen derdi. | Aankhen-1 | 2002 | |
| I set my sights on the nearest shrine and I drifted off to sleep | Gözümü en yakın türbeye diktim, ve sonra uykuya daldım. | Aankhen-1 | 2002 | |
| When I came awake, the sleep wouldn't leave my eyes | Uyandığımda, gözlerim hala uyku halindeydi. | Aankhen-1 | 2002 | |
| He blinded me in my sleep | O ben uyurken beni kör etmişti. | Aankhen-1 | 2002 | |
| The dream of a heaven cast me in hell | Cennetin hayalleri cehennem ortasında gerçek oluyor. | Aankhen-1 | 2002 | |
| This is my Mummy's handkerchief. It still smells of her | Bu benim annemin mendiliydi. Hala onun gibi kokuyor. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Of my childhood | Çocukluğum gibi. | Aankhen-1 | 2002 | |
| When I'm dead, use this for my shroud | Ben öldüğüm zaman, Bunu kefenim olarak kullan. | Aankhen-1 | 2002 | |
| I'll feel as if I'm asleep in my mother's lap | Kendimi annemin kucağında hissederim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Hey llyas, let's talk something else | İlyas, başka şeyler konuşalım. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Do you got to hear he movies? I do | Onun filmlerini hiç duydun mu? Ben duydum. | Aankhen-1 | 2002 | |
| I got to. To find out which songs they whistle to | Anladım. Hangi şarkı olduğunu öğrenmek için ıslık çalacaksın. | Aankhen-1 | 2002 | |
| In trains I got to sing those songs | Ben trende şarkı söylerdim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| And you Vishwas? Why should he? His sixth sense... | Peki sen Vishwas? Neden? Onun altıncı hissi... | Aankhen-1 | 2002 | |
| must be laying out the full story for him, beforehand. Yes wizard? | ... onu hikayenin dışına atar, öyle değil mi, sihirbaz? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Something new cooking in your brains? | Yoksa kafanda yeni tilkiler mi dolaşıyor? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Two things. Neha isn't what she makes herself out to be | İki şey. Neha kendisi için uğraşmıyor. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Absolutely right. The poor thing... | Kesinlikle doğru. Zavallı şey... | Aankhen-1 | 2002 | |
| Goodness! Poor thing? | Aman Tanrım! Zavallı şey ha? | Aankhen-1 | 2002 | |
| And I'm a beggar caught between a Aomeo and a wizard | Ve ben Mecnun ve sihirbaz arasında sıkışıp kalan bir dilenciyim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| But she is a poor thing? Shut up | Ve kadın "Zavallı şey". Kapa çeneni. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Hey, are you going to marry her? Want to father her babies? | Hey, onunla evlenecek misin? Çocuklarının babası olacak mısın? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Make sure you feed the babies through their mouths, not their ears | Bebekleri kulaklarından değil, ağızlarından beslediğinden emin olman gerekecek. | Aankhen-1 | 2002 | |
| We just got to stick together, like this. As friends | Bizim birbirimize sıkıca sarılmamız lazım. Dost gibi. | Aankhen-1 | 2002 | |
| During and after the robbery, we got to stay close | Soygundan sonra birbirimize yakın olmalıyız. | Aankhen-1 | 2002 | |
| If blindness is our weakness, unity is our shield, our might | Körlük bizim zayıflığımız ise, o halde birlikteliğimiz de kalkanımız olmalı. | Aankhen-1 | 2002 | |
| We should never desert each other. One is the other's walking stick | Birbirimizi asla bırakmamalıyız. Yani asa gibi. | Aankhen-1 | 2002 | |
| That's what we're to each other. And as a threesome, we'll succeed | Bir bizimiz için öyle olmalıyız. Ve üçlü olarak, bunu başaracağız. | Aankhen-1 | 2002 | |
| We shall overcome... | Üstesinden geleceğiz... | Aankhen-1 | 2002 | |
| we shall overcome some day | Bir gün kazanacağız. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Arjun and llyas and Vishwas... | Arjun, İlyas ve Vishwas... | Aankhen-1 | 2002 | |
| we shall overcome some day | ... bir gün mutlaka kazanacağız. | Aankhen-1 | 2002 | |
| "Holes in our pockets will be sewn up" | Ceplerimiz delik, ama kapanacak. | Aankhen-1 | 2002 | |
| "Whatever we want will be ours" | Biz her istediğimizi elde edeceğiz. | Aankhen-1 | 2002 | |
| "You'll have good times too brother" | Sen de iyi vakit geçireceksin, kardeşim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| "You're going to make it" | Bunu yapacağız. | Aankhen-1 | 2002 | |
| "No stopping, no tiring" | Hiç durma, hiç yorulma. | Aankhen-1 | 2002 | |
| "In life, just go on" | Yaşamaya devam edeceğiz. | Aankhen-1 | 2002 | |
| "No picking brains" | Akıl toplamaya gerek yok. | Aankhen-1 | 2002 | |
| "Aight" | Tamam. | Aankhen-1 | 2002 | |
| "No taking tensions" | Gerilimlere hiç gerek yok. | Aankhen-1 | 2002 | |
| "You want to eat chicken curry?" | Curry tavuğu yemek ister misin? | Aankhen-1 | 2002 | |
| "He wants green busks" | Yeşil balık bile istiyor. | Aankhen-1 | 2002 | |
| "All you got is a tenner" | Elinde kalan tek şey bir onluk. | Aankhen-1 | 2002 | |
| "Make do with cutting tea" | Çay aranı kes. | Aankhen-1 | 2002 | |
| "No cursing your luck" | Şansınıza küfür yok. | Aankhen-1 | 2002 | |
| "Just turn over the days" | Sadece güne teslim ol. | Aankhen-1 | 2002 | |
| "No picking brains" | Akıl almaya gerek yok. | Aankhen-1 | 2002 |