Search
English Turkish Sentence Translations Page 185
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
What's that? | O ne? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Ah, it's a present for your mom. | Annen için bir hediye. | 18 to Life-1 | 2010 | |
It's called a "Uni Click", a universal remote so complicated | "Uni kum" diyorlar, bir üniversal kumanda çok karışıktır. | 18 to Life-1 | 2010 | |
only I will be able to control it. | Sadece ben kontrol edebileceğim. | 18 to Life-1 | 2010 | |
What is it with men and control? | Erkekler ve kontrol ile ilgili olay ne? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Trouble in Tom town? | Tom şehrinde bela mı var? | 18 to Life-1 | 2010 | |
He's letting Ben teach him to drive. | Ben'e sürmeyi öğretmesine izin veriyor. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Ben, as in turns lawyers into quivering babies Ben. | Ben, avukatları, titreyen bebeğe çeviren Ben. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Well? Everyone has an upside. | Ne olmuş? Herkesin iyi olduğu bir konu vardır | 18 to Life-1 | 2010 | |
You're missing the point. Why can't he just turn to me? | Asıl konuyu kaçırıyorsun. Neden sadece bana gelemiyor? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Maybe he's embarrassed that he needs a girl to help him with guy stuff. | Belki erkek işlerinde bir kızın yardım etmesinden utanıyordur. | 18 to Life-1 | 2010 | |
This is the 21st Century. | 21. yüzyıldayız | 18 to Life-1 | 2010 | |
You have to admitt, your driver's license does give you more pull in this marriage. | Ehliyetin sana evlilikte daha fazla nüfuz sağladığını kabul etmelisin.. | 18 to Life-1 | 2010 | |
So I'm supposed to give him the upper hand? | Öyleyse ona üstünlük mü vereyim? | 18 to Life-1 | 2010 | |
No, sweetie. | Hayır tatlım. | 18 to Life-1 | 2010 | |
The trick is you make him think he has the upper hand, while you subtly control him. | Asıl numara, sen onu kurnazca kontrol ederken O'na üstün olduğunu düşündürtmektir. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Remotely. | Uzaktan. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I remember this one time I wanted to play poker with the boys. | Bir seferinde çocuklarla poker oynamak istediğimi hatırlıyorum. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Your mother and I were painting the kitchen that day so I said I wanted a different colour. | O gün annenle ben mutfağı boyuyorduk ama ben farklı bir renk istediğimi söyledim. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Bermuda teal. | Bermuda çamur ördeği. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Or was it barracuda? | veya barakuda mıydı? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Since when do you care about ambiance? | Ne zamandan beri ortamı umursuyorsun? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Since I realized I need to bring something to the negotiating table. | Müzakere masasına bir şeyler getirmem gerektiğini farkettiğim andan beri. | 18 to Life-1 | 2010 | |
In the end, I got my poker game. | Sonuçta poker oynadım. | 18 to Life-1 | 2010 | |
All because I let her "win one". | Çünkü O'nun bir kere kazanmasına izin verdim. | 18 to Life-1 | 2010 | |
And why not just be honest with Mom? | Peki neden anneme karşı sadece dürüst olmadın? | 18 to Life-1 | 2010 | |
You have to handle this control stuff with kid gloves. | Bu kontrol şeylerini incelikle idare etmelisin. | 18 to Life-1 | 2010 | |
You have no idea what lengths some people will go to. | Bazı insanların boylarının ne kadar uzayacağına dair hiç fikrin yok. | 18 to Life-1 | 2010 | |
We're not moving. | Hareket etmiyoruz. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I see that. | Görüyorum. | 18 to Life-1 | 2010 | |
What do you think the problem might be? | Problemin ne olabileceğine dair fikrin var mı? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Clutch? | Debriyaj? | 18 to Life-1 | 2010 | |
No. You're on the clutch. | Hayır. Debriyaja basıyorsun. | 18 to Life-1 | 2010 | |
How about the hand brake? Hm? | El frenine ne dersin? | 18 to Life-1 | 2010 | |
My colour coded system, remember? | Kodlanmış renk sistemim, hatırladın mı? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Yeah, yup. Right. | Evet doğru ya. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Well, good. Good first try. | güzel, ilk denemede iyiydin. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I appreciate you being so patient. | Çok sabırlı olduğun için minnettarım. | 18 to Life-1 | 2010 | |
No, no. We've grown a lot over these last few years, you and I, huh? | Hayır, hayır, son yıllarda bunlar için fazla büyüdük, sen ve ben, değil mi? | 18 to Life-1 | 2010 | |
BEN: Do you smell that!?< /i> That burning | Kokuyu alıyor musun? Yanıyor | 18 to Life-1 | 2010 | |
The smell of a transmission pleading for its life! | Hayatı için yalvaran transmisyonun kokusu! | 18 to Life-1 | 2010 | |
I can't change gears when you're yelling at me! | Sen bana bağırırken vitesi değiştiremem! | 18 to Life-1 | 2010 | |
I'm not yelling! | Bağırmıyorum! | 18 to Life-1 | 2010 | |
HAND BRAKE! HAND BRAKE! | El freni! El freni! | 18 to Life-1 | 2010 | |
Oh, for the love of God! | Allah aşkına! | 18 to Life-1 | 2010 | |
Had you consulted my colour coded system | Kodlanmış renk sistemime baktın mı | 18 to Life-1 | 2010 | |
Oh, your colour coded system makes no sense! | Senin kodlanmış renk sisteminin bir anlamı yok! | 18 to Life-1 | 2010 | |
The air vent is the same colour as the hand brake! | Havalandırma ile el freni aynı renkte | 18 to Life-1 | 2010 | |
Oh, that's it; that's it. Walk away. | öyle, öyle. Çek git bakalım. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I guess you have no interest in getting over that time you slammed into the | Sanırım çarptığın zamanı atlatmakla hiç ilgilenmedin. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Hey. We said we would never mention that. | Ondan hiç bahsetmeyeceğimizi söylemiştik. | 18 to Life-1 | 2010 | |
And I wouldn't have slammed into anything if you hadn't been yelling! | Hem sen bana bağırmasaydın ben hiçbir şeye çarpmazdım! | 18 to Life-1 | 2010 | |
Where you going? You gonna run home to wifey? | Nereye gidiyorsun? Karıcığına mı gideceksin? | 18 to Life-1 | 2010 | |
No! I don't need her; don't need you. OK? | Hayır ona ihtiyacım yok; sanada yok. Tamam mı? | 18 to Life-1 | 2010 | |
There's lots of people who could teach me. | Bana öğretebilecek bir sürü insan var. | 18 to Life-1 | 2010 | |
We don't believe in fostering a new generation of drivers. | Yeni nesil sürücüleri teşvik etmeye karşıyız. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I'd sooner shotgun Drano. | Daha yeni içtim Drano. | 18 to Life-1 | 2010 | |
What am I, your dad? | Neyim ben, baban mı? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Just got a DUI. | Yeni alkollü sürmekten ceza aldım. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Again. | Tekrar. | 18 to Life-1 | 2010 | |
My license is only valid in crude oil based economies. | Benim ehliyetim sadece ham petrole dayalı ekonomilerde geçerli. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I'm twelve. | 12 yaşındayım. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Look at you; staring at the steering wheel all psychotic like. | Tüm psikozunla direksiyon başında dik dik bakıyor gibisin. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I'm glad my pain so amuses. | Eğlendirici acımla mutluyum. | 18 to Life-1 | 2010 | |
What's going on, Tom? | Ne oluyor, Tom? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Why is this car thing such an issue? | Sanki sorunmuş gibi bu araba şeyide niye? | 18 to Life-1 | 2010 | |
You wouldn't understand. | Anlamazdın. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I'm your wife. | Ben senin eşinim. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Try me. | Dene bakalım. | 18 to Life-1 | 2010 | |
When my dad taught me how to drive, there was an incident. | Babam bana kullanmayı öğrettiği zaman, olay oldu. | 18 to Life-1 | 2010 | |
You ran over your mother? | Anneni mi ezdin? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Worse. | Daha kötüsü. | 18 to Life-1 | 2010 | |
(BEN SCREAMING:) Is a 25 foot pole not big enough? I know what I'll do! | 7,5 metrelik havuz yeterince büyük değil mi? Ne yapacağımı biliyorum! | 18 to Life-1 | 2010 | |
I'll call the city and I'll have them install 50 foot poles and maybe you'll see that! | Belediyeyi arayıp, 15 metrelik havuz yapmalarını söyleyeceğim, belki o zaman görürsün. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Oh, I know what it was. | Ne olduğunu biliyorum. | 18 to Life-1 | 2010 | |
You were trying to go through the hydrant and the pole! And you missed. | Yangın musluğu ile havuzun arasından geçmeye çalışıyordun ve ıskaladın. | 18 to Life-1 | 2010 | |
TOM: I crashed into the pole outside Cindy McLaren's house. | Cindy McLaren'ın evinin dışındaki havuza çarptım | 18 to Life-1 | 2010 | |
I had such a big crush on her, you know, all that red hair. | Sanki o kıza acayip tutulmuştum bilirsin bütün o kırmızı saçlar. | 18 to Life-1 | 2010 | |
JESSIE: It's a dye job. | Renk işi. | 18 to Life-1 | 2010 | |
TOM: All her friends were there and pointing and laughing. | Bütün arkadaşları oradaydı işaret edip gülüyorlardı | 18 to Life-1 | 2010 | |
It was the most humiliating moment of my life. | Hayatımın en aşalayıcı anıydı. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Well, whatever complex you may have, I'll help you through it. | Nasıl bir kompleksin olursa olsun sana yardım edeceğim | 18 to Life-1 | 2010 | |
I can't. I can't. I need more time. | Yapamam, yapamam daha fazla zamana ihtiyacım var. | 18 to Life-1 | 2010 | |
No. You need more space. | Hayır. Daha fazla boş alana ihtiyacın var | 18 to Life-1 | 2010 | |
TOM: Why not Siberia? It'd be less desolate. | Neden Sibirya olmasın? Orası daha az ıssız olabilirdi. | 18 to Life-1 | 2010 | |
JESSIE: This is where my dad taught me. | Burası babamın bana öğrettiği yer | 18 to Life-1 | 2010 | |
To stash bodies? | Cestleri saklamak için mi? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Shut up and get in. | Kapa çeneni de bin . | 18 to Life-1 | 2010 | |
Easy there, Earnhardt. | Yavaş ol, Micheal Schummaer . | 18 to Life-1 | 2010 | |
Clutch down and into first. | İlk önce debriyaja bas | 18 to Life-1 | 2010 | |
Slow, OK? | Yavaş tamam mı? | 18 to Life-1 | 2010 | |
There. | Oldu. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Gentlemen, start your engines! | Beyler motorlarınızı çalıştırın! | 18 to Life-1 | 2010 | |
Twelfth time's the charm. | On ikinci denemenin cazibesi. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Gentlemen, start your engines. | Beyler motorlarınızı çalıştırın! | 18 to Life-1 | 2010 | |
JESSIE: Good! | Güzel | 18 to Life-1 | 2010 | |
OK. Good. | Tamam iyi | 18 to Life-1 | 2010 | |
Go to the left. | Sola dön | 18 to Life-1 | 2010 | |
Yeah! | Evet | 18 to Life-1 | 2010 | |
Yee ha! | Oley | 18 to Life-1 | 2010 |