Search
English Turkish Sentence Translations Page 186
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
Not bad. | Fena değil. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Eh? | Nasıl? | 18 to Life-1 | 2010 | |
TOM: I believe that's called a U turn. | Sanırım buna U Dönüşü diyorlar | 18 to Life-1 | 2010 | |
Over that way, maybe the left. | O yala geçelim birazda sola | 18 to Life-1 | 2010 | |
I am Man! Man of Car! | Ben efendiyim! Arabaların efendisi | 18 to Life-1 | 2010 | |
I am late! Late of class! | Ben geciktim! Derse geç kaldım! | 18 to Life-1 | 2010 | |
But tonight we'll celebrate your driving thing | Ama bu gece sürme şeyini kutlayacağız | 18 to Life-1 | 2010 | |
by eating greasy meat products with our fingers. | Ellerimizle yağlı et ürünleri yiyerek | 18 to Life-1 | 2010 | |
Hey, why don't I pick up those ribs you like from Lester's? | Lester'dan neden sevdiğin pirzolaları almıyorum? | 18 to Life-1 | 2010 | |
I have never loved you more than right now. | Seni şimdi daha fazla sevdim. | 18 to Life-1 | 2010 | |
No, wait, scratch that. I have yoga tonight. | Hayır bekle unut onu. Bu gece yoga kursum var. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Can you pick up falafels instead? | Onun yerine nohut köftesi alablir misin? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Falafels are for girly boys. I'll pick up the ribs. | Nohut köfteleri kız gibi erkekler içindir. Ben pirzola alacağım. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Yes, But you can't drive yet, sweetie. | Evet ama henüz araba süremezsin tatlım. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Let's stick with the falafels, they're within walking distance. Love you! | Nohut köftelerini alıyoruz, onlar yürüme mesafesindeler. Seni seviyorum. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Love you. | Bende. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Moron! | Moron! | 18 to Life-1 | 2010 | |
Just gonna back her up. | Sadece Eşimi destekleyecek. | 18 to Life-1 | 2010 | |
OK. Tom? Relax. | Tamam. Tom? Rahatla. | 18 to Life-1 | 2010 | |
You can figure this out. | Bunu halledebilirsin. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Well, I guess you'll have to tell her. | Peki bence O'na söylemelisin. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I may as well have myself neutered. | Kendimi kısırlaştırabilirimde. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I'm sorry, man; I got nothing. | Üzgünüm kanka; elimden bir şey gelmiyor. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Wait. | Dur. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Something's coming. | Bir şeyler geliyor. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Hold on; don't talk. | Dayan; konuşma. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Here it is! | İşte! | 18 to Life-1 | 2010 | |
Dead simple. | Kolay iş. | 18 to Life-1 | 2010 | |
This way she won't see it. | Bu şekilde görmeyecek. | 18 to Life-1 | 2010 | |
You've bought me all of twenty seconds. | Beni 20 saniye boyunca kandırdın. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Yeah, and you say I never do anything for you. | evet birde senin için bir şey yapmadığımı söylersin | 18 to Life-1 | 2010 | |
How do I get back to the last channel? | Son kanala dönme tuşu nerede? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Bottom left. | Altta solda. | 18 to Life-1 | 2010 | |
No, it says zoom. | Hayır burada zoom yazıyor. | 18 to Life-1 | 2010 | |
That when you're in "movie mode". You're in "TV mode", babe. | Sinema modunda öyle. Şuan Tv modundasın, bebeğim. | 18 to Life-1 | 2010 | |
OK, So how do I go to favourites then? | Peki, favori kanallarıma nasıl gideceğim? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Just press mute. | Sadece mute'ye bas. | 18 to Life-1 | 2010 | |
OK. Then what is mute? | Tamam. O zaman Mute tuşu nerede? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Mute is now menu, unless you're in "music mode", in which case it becomes skip forward. | Müzik modunda olmadığında Mute tuşu menü tuşu, bu durumda ileri tuşu oluyor. | 18 to Life-1 | 2010 | |
OK. You know what? You do it. | Tamam biliyormusun? Sen yap. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Are you sure? | Emin misin? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Yeah, if your hands aren't too greasy. | Evet eğer ellerin çok yağlı değilse. | 18 to Life-1 | 2010 | |
You'll get used to it. | Alışacaksın kumandaya. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Everything's been custom designed for easy thumb access | Herşey kullandığımız sistem beklerken kolayca basıp | 18 to Life-1 | 2010 | |
pending what system we're using. | erişmek için özel tasarlanmış | 18 to Life-1 | 2010 | |
Watch me find favourites without even looking. | Favori kanallarımı bakmadan nasıl buluyorum seyret . | 18 to Life-1 | 2010 | |
Although I only had time to program one channel. | Gerçi sadece bir kanal için zamanım var. | 18 to Life-1 | 2010 | |
But it's sports. | Ama bu spor. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Huh. So it is. | Evet öyle. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Jessie, there's something I need to | Jessi bir şey var... | 18 to Life-1 | 2010 | |
Whatever it is it can wait. My prof kept me after class | Her ne ise bekleyebilir. Profösör dersten sonra bekletti | 18 to Life-1 | 2010 | |
and and I'm late for yoga and I totally forgot my mat. | ve yogaya geç kaldım,birde tamamen yoga minderini unuttum. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I'm taking the car. Please Tivo Idol. | Arabayı alıyorum. lütfen Idol'ü kaydet. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I'll be back at ten. | Saat 10 da dönerim. | 18 to Life-1 | 2010 | |
TOM: (softly) OK, just tell her the truth; she'll understand. | Tamam, sadece ona doğruyu söyle, anlayışlı olacaktır | 18 to Life-1 | 2010 | |
JESSIE: Idiot parking attendant. | Salak park görevlisi | 18 to Life-1 | 2010 | |
"Look at me, I watch cars, I have a uniform." | "Bana bak, arabaların başındayım, üniformam var." | 18 to Life-1 | 2010 | |
How could he not see this happen? Too busy writing his screenplay? | Bunun olduğunu nasıl göremez? Senaryo yazmakla çok mu meşgul? | 18 to Life-1 | 2010 | |
This is what's going on! | Olan bu! | 18 to Life-1 | 2010 | |
Oh. I've been meaning to tell you. See | Sana söylemek için niyetlendim. Bak | 18 to Life-1 | 2010 | |
Wait, parking attendant? | Dur park görevlisimi? | 18 to Life-1 | 2010 | |
If you can call him that. | Onada park görevlisi denirse tabi. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I can't believe this guy gets paid. Look at our car! | Bu adamın maaş aldığına inanamıyorum. Arabamıza bak! | 18 to Life-1 | 2010 | |
So this happened at yoga? | Yani bu yogada mı oldu? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Where else would this have happened? | Başka nerede olabilirdi? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Some people are so careless. | Bazı insanlar çok dikkatsiz. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I'm gonna make it all better. | Hepsini daha iyi yapacağım. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I'm gonna get you those falafels you wanted. | İstediğin nohut köftelerinden alacağım. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Mm, looks delicious. | Lezzetli görünüyor. | 18 to Life-1 | 2010 | |
A little higher, honey. | Biraz daha yukarı, tatlım. | 18 to Life-1 | 2010 | |
You're the best! | Sen en iyiyisisin! | 18 to Life-1 | 2010 | |
TARA: So how long are you gonna let this go on for? | Bunu daha ne kadar sürdüreceksin? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Until he admits he crashed my car and then lied about it. | Arabamı çarptığını ve bu konuda yalan söylediğini kabul edene kadar.. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Meanwhile, you're milking him for all the backrubs and falafels you can get? | Bu arada sende onu sırt masajları, köfteler için sağacaksın, yapabilir misin? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Is that bad? | Kötü mü? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Actually, no. | Aslında hayır. | 18 to Life-1 | 2010 | |
There's nothing wrong with a little manipulation. | Birazcık suistimalde yanlış bir şey yok. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I remember this one time your father and I had a fight | Bir seferinde babanla benim kavga ettiğimizi hatırlıyorum | 18 to Life-1 | 2010 | |
over what colour to paint the kitchen. | mutfağın rengi ile ilgili olarak. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I wanted Cabana Green; he wanted Bermuda Teal. | Ben kabana yeşili istedim O bermuda çamur öredeği istedi. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I needed something for the negotiating table. | Müzakere masası için bir şeylere ihtiyacım vardı. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Oh, really? | Öyle mi? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Yeah. So I made him think that I didn't want him playing poker that night, | Bende o gece poker oynamasını istemediğimi düşünmesini sağladım, | 18 to Life-1 | 2010 | |
even though I was dying for some alone time. | halbuki bende biraz yalnız zaman için can atıyordum | 18 to Life-1 | 2010 | |
In the end, I got my Cabana Green. | Sonuçta Kabana yeşili ile boyadım. | 18 to Life-1 | 2010 | |
All because I let him "win one". | Çünkü bir kere kazanmasına izin verdim. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Devious. | Dürüst değil. | 18 to Life-1 | 2010 | |
No. Necessary. | Hayır gerekli. | 18 to Life-1 | 2010 | |
You want control? | Kontrol mü istiyorsun? | 18 to Life-1 | 2010 | |
You have to be smart about it. | Onun için zeki olmalısın. | 18 to Life-1 | 2010 | |
Like the way dad controls the remote? | Babamın uzaktan kumandayı kontrol ettiği şekilde mi? | 18 to Life-1 | 2010 | |
Like the way he thinks he controls the remote. | kontrol ettiğini sandığı şekilde. | 18 to Life-1 | 2010 | |
PHIL: Check it out, honey. | Tatlım, bir gözden geçirsene. | 18 to Life-1 | 2010 | |
I just PVR'ed you the Eco channel marathon, the Naomi Klein documentary, | Senin için Eco Kanal maratonu, Naomi Klein belgeselini, | 18 to Life-1 | 2010 | |
and every episode of The Nature of Things. | ve Eşyanın doğası'nın bütün bölümlerini kaydettim. | 18 to Life-1 | 2010 | |
And you thought I couldn't handle your viewing schedule, huh? | ve sende bir de senin seyir listeni halledemediğimi düşünüyrdun değil mi? | 18 to Life-1 | 2010 | |
You're the man. | Büyüksün. | 18 to Life-1 | 2010 | |
PHIL: God, I rock. | Ortalığı yıkıyorum | 18 to Life-1 | 2010 | |
OK, so Jessie knows that you're the one who smashed the car. | Tamam, Jessie arabayı çarptığını biliyor. | 18 to Life-1 | 2010 | |
But she made up this whole story about this parking lot attendant | ama tüm bu park görevlisi hikayesini uydurdu | 18 to Life-1 | 2010 |