Search
English Turkish Sentence Translations Page 198
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
Here | Yanında mendil mi taşıyorsun? Çok garipsin! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I could have done it myself | Ben yaparım. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Just say thanks, be cute. Guys like cute girls | Sadece teşekkür et, tatlı ol. Erkekler tatlı kızları sever. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
No, you're really cute | Hayır, sahiden tatlısın. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Don't say that out of pity | Teselli etmek için böyle söyleme. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I mean it | Ciddiyim. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Look at you throwing pick up lines at her | Ona güzel sözler söyleyişine de bak. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I put a patch on it for you! | Senin için plaster koydum ya! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
The yellow looks so ugly, plus it won't fall off with the handkerchief over it | Sarı sarı, çok çirkin duruyor. Ayrıca üstüne mendil bağlarsam, düşmez. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
What's this? The work of a stalker? | Bu da ne? Gözetleyicinin işi mi? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
It's Yeongae | Bu Yeongae. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Let me see... it's her | Bir bakayım... bu o. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I'm not a pervert, the photos came out nice | Sapık değilim, fotoğraflar güzel çıkmıştı. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I was going to give them to her later | Sonra ona verecektim. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I feel so sorry for her | Onun için çok üzülüyorum. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Actually, I have been hiding something | Aslında bir şey saklıyordum. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I said I didn't know why Yeongae needed money... | Yeongae'nin neden para istediğini bilmediğimi söyledim... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
She told me when we first met, | Buluştuğumuzda söylemişti. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I need the money to attend acting school | Oyunculuk okuluna gitmek için paraya ihtiyacım var. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I told him I wanted to break up after I got the role | Rolü aldıktan sonra, ayrılmak istediğimi söyledim. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
He told me to pay back every cent or he would tell everyone about us | Parasını son kuruşuna kadar ödememi... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Please help me, this is going to be my big break | Lütfen yardım et bana, bu benim için büyük bir şans. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
They are your dreams, not mine | Senin hayalin, benim değil. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Eunyeong, please... | Eunyeong, lütfen... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I shouldn't have been so cold | O kadar soğuk olmamalıydım. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
It's not your fault, don't blame yourself | Senin hatan değil, kendini suçlama. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Wait... look at this | Bekle... şuna bir bakın. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I think it's him, isn't this your boss? | Galiba o. Patronun değil mi bu? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
What did you just say? | Ne dedin? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Look at this photo | Şu fotoğrafa bak. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I didn't notice it before, he's behind her in all of these photos | Daha önce fark etmemiştim ama, tüm fotoğraflarda kızın arkasında! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
That is his car too | Bu araba da onun. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Why would she get in his car? | Neden onun arabasına biniyor? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
He's married | O evli. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Then the man you said Yeongae... | Öyleyse Yeongae'nin dediği adam... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I just talked with him | Onunla az önce konuştum. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
After he came to the resort | O, tatil yerine geldikten sonra... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Right! The detective came then! | Doğru ya! Dedektif hemen ardından geldi! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
How would have they known? Unless... | Nereden bilebilirlerdi ki? Birisi söylemedikçe... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
They were here just now | Az önce buradaydılar. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
They can't be far then, give me my keys | Uzakta olamazlar, anahtarlarımı ver. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Actually, I have something to confess | Aslında ben de bir şey itiraf edeceğim. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I told you there was nothing with Yeongae and me | Yeongae ile aramızda bir şey olmadığını söylemiştim. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
We kissed | Öpüştük. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
But nothing else happened | Ama başka hiçbir şey olmadı. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Don't you think it's strange? Why would she go out with you? | Sence de tuhaf değil mi? Seninle niye çıksın ki? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I'm telling the truth, she kissed me first | Gerçeği söylüyorum, önce o beni öptü. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
What's wrong? You don't believe me? | Sorun nedir, bana inanmıyor musunuz? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
It's not that, I think she wanted money from you | O yüzden değil. Galiba senden para istiyordu. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
She kissed me to ask for money? | Beni para istemek için mi öptü? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
And she asked you to protect her | Ve onu korumanı istedi. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
She just wanted money but guys could get the wrong idea | Tek istediği paraydı ama erkekler anlamayabiliyor. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
But she never said anything about money | Ama para hakkında hiçbir şey söylemedi. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
You didn't give her the chance or she missed the right timing | Ona bu şansı vermemişsindir veya doğru zamanlamayı kaçırmıştır. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Timing? | Zamanlama mı? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
See you | Görüşürüz. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Forget it! I got tricked | Boş versene! Kandırıldım. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
She wasn't all that great anyway | Hiç de mükemmel biri değildi. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
She wasn't? She was when you kissed her | Değil miydi? Öpüştüğünüzde öyleydi ama. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
That's not what I said | Öyle demedim. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I don't regret it anything, I've got nothing to do with her | Hiçbir şeyden pişman değilim, onunla bir alakam yok. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
What about you? | Ya sen? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
You friend begged you for money but you refused her. Do you regret it? | Arkadaşın para için yalvardı ama onu reddettin. Pişman mısın? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
No, I could have been nicer but it was the right thing to do in my situation | Hayır, daha iyi davranabilirdim ama... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I regret it | Ben pişmanım. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I took photos secretly and never spoke to her | Gizlice fotoğraflarını çektim ve onunla hiç konuşmadım. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I don't know what she was like or the problems she had | Nasıl biri olduğunu ya da nasıl sorunları olduğunu bilmiyordum. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
If I had been brave enough to tell her how pretty she was | Ne kadar tatlı bir kız olduğunu söyleyebilecek kadar cesur olsaydım... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Or how much I liked her | ...ya da ondan ne kadar hoşlandığımı... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
It's not really that difficult | Bu o kadar da zor değil. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Of course, it's unfortunate she met men for their money | Elbette, erkeklerle... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
But she did that to chase her dream | Ama hayalini gerçekleştirebilmek için yaptı bunu. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
At least she had a dream for herself | En azından bir hayali vardı. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Me? I just did as I was told to, I didn't really know what I wanted | Ya ben? Sadece bana söyleneni yaptım... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I never really gave it thought | Hiç düşünmedim. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I regret that | Pişmanım. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I've only thought about money, not about my dreams | Sadece para düşündüm, hayallerimi değil. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I'm the worst here, I never thought about anything | Burada en kötü durumda olan benim... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
I just wasted time | Sadece vakit öldürdüm. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
It's sad. We didn't kill her but we didn't help save her either | Çok üzücü. Onu öldürmedik ama... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
We should do something | Bir şeyler yapmalıyız. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Let's go to that guy, he's the one responsible | O adama gidelim, bu işin sorumlusu o. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
You don't know that, they could have tracked our phones | Bunu bilemezsin, telefonlarımıza ulaşmış olabilirler. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
It isn't just a coincidence, don't you get it? | Tesadüf değil, anlamıyor musun? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Aren't you mad? He's a dirty man playing around with a young girl | Kızmıyor musun? Genç bir kızla hovardalık yapan pis bir adam o. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
We know he threatened Yeongae, he's capable of killing her | Yeongae'yi tehdit ettiğini biliyoruz, onu öldürebilecek yetenekte. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
He's never acted strange around her, not once | Onun yanında hiç tuhaf davranmadı, hem de hiç. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Oh you're here, could you help Yeongae clean up? | Demek buradasın, Yeongae'ye temizlik yapmasında yardım edebilir misin? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Yeongae! Take this with you | Yeongae! Bunu da al. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Yeongae was usually so cheerful, but she looked so sad that day | Yeongae genelde çok neşelidir... | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
It must be him | O olmalı. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
The police must be waiting there, if we get caught again | Polis orada bekliyor olmalı, bir daha yakalanırsak... 1 | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
They didn't believe us when we tried to tell them before | Daha önce anlatmaya çalıştık ama bizi dinlemediler. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Hey, stop there! | Durun orada! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
There's no where for you to run | Kaçacak bir yeriniz yok! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Don't come any closer, we will jump! | Yaklaşmayın yoksa atlarız! | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
You don't want us to die, do you? | Ölmemizi istemezsiniz, değil mi? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Don't say that | Öyle deme. | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
Did you hear what he said? | Dediğini duydun mu? | 19 Nineteen-1 | 2009 | |
He was rude the moment we met | İlk görüştüğümüzde de böyle kabaydı. | 19 Nineteen-1 | 2009 |