Search
English Turkish Sentence Translations Page 2015
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| She's lovely. | Çok güzel. | About Time-1 | 2013 | |
| More chimpanzee than child. | Çocuktan çok şempanzeye benziyordun. | About Time-1 | 2013 | |
| I remember the first time I saw you, | Seni ilk gördüğüm anda hayvanat bahçesine yakın olduğumuza şükretmiştim. | About Time-1 | 2013 | |
| Come on, hand over the little bugger, | Hadi, ufaklığı ver, bakalım zıplıyor mu. | About Time-1 | 2013 | |
| Yeah, she definitely will bounce. | Emin miyiz... Evet, kesinlikle zıplayacak. | About Time-1 | 2013 | |
| Look. Hello. | Bak. Merhaba. | About Time-1 | 2013 | |
| Do you wanna go to Uncle Jay? | Jay amcaya gitmek ister misin? Hayır, teşekkürler. Böyle iyi. Harika. | About Time-1 | 2013 | |
| And it's a shock how quickly you have to move | Ve paranızın yetmediği yeni bir yere hızla taşınıyor olmanız şaşırtıcıdır. | About Time-1 | 2013 | |
| Look what we found. | Bak ne bulduk. Bak kim var! | About Time-1 | 2013 | |
| What's his name? | İsmi ne? | About Time-1 | 2013 | |
| Horace, I think. | Horace sanırım. Tabii ki. | About Time-1 | 2013 | |
| Only one important thing for a godfather, I'm told, | Vaftiz babası olarak bana söylenen tek şey asla çocuktan küçük bir hediye getirme. | About Time-1 | 2013 | |
| I didn't expect to see you here, Harry. | Seni burada görmeyi beklemiyordum, Harry. Çocuk partileri pek tarzın değildir. | About Time-1 | 2013 | |
| I hate kids, as you know. | Bildiğin gibi çocuklardan nefret ederim. | About Time-1 | 2013 | |
| And you know we got purple cupcakes for her especially. | Özellikle onun için mor kap keklerimiz var. | About Time-1 | 2013 | |
| We'll wait till Aunty Kit Kat gets here. | Kit Kat teyze gelene kadar bekleyeceğiz. | About Time-1 | 2013 | |
| Hey. Jimmy. | Merhaba. Jimmy. | About Time-1 | 2013 | |
| Where's my sister? | Kız kardeşim nerede? | About Time-1 | 2013 | |
| That's not good. | Bu kötü. | About Time-1 | 2013 | |
| I told her to meet me here so... | benimle burada buluşmasını söylemiştim bu yüzden... | About Time-1 | 2013 | |
| There's a song by Baz Luhrmann called Sunscreen. | Baz Luhrmann'ın "Sunscreen" adlı bir şarkısı vardır. | About Time-1 | 2013 | |
| is as effective as trying to solve | sakız çiğneyerek çözmeye çalışmak kadar etkili olduğunu söyler. | About Time-1 | 2013 | |
| The real troubles in your life | Hayatınızdaki asıl sorunlar... | About Time-1 | 2013 | |
| will always be things that never crossed your worried mind. | daima endişeli zihninize hiç gelmemiş şeyler olacaktır. | About Time-1 | 2013 | |
| maybe I wasn't completely sober. | ben de tamamen ayık olmayabilirim. | About Time-1 | 2013 | |
| Does a small baby live here? | Burada küçük bir bebek yaşıyor mu? | About Time-1 | 2013 | |
| Happy birthday, Posy. | Mutlu yıllar, Possy. | About Time-1 | 2013 | |
| I'm sorry. I had to pick up Kit Kat. | Özür dilerim. Kit Kat'i almam gerekiyordu. | About Time-1 | 2013 | |
| I thought she was gonna drive herself. | Kendi gelecek sanıyordum. Ama gelememiş. | About Time-1 | 2013 | |
| She okay? Later. | O iyi mi? Sonra konuşuruz. | About Time-1 | 2013 | |
| I'm worried about Kit Kat. | Kit Kat için endişe ediyorum. | About Time-1 | 2013 | |
| She was drinking wine while we were drinking tea. | Biz çay içerken o şarap içiyordu. | About Time-1 | 2013 | |
| And Jimmy wasn't nice to her. | Jimmy de ona iyi davranmıyordu. | About Time-1 | 2013 | |
| And she spurned the purple cupcakes. | Mor kap kekleri de geri çevirdi. | About Time-1 | 2013 | |
| We have to do something to fix it. | Durumu düzeltmek için bir şey yapmalıyız. | About Time-1 | 2013 | |
| But, you know, | Ama, bilirsin... | About Time-1 | 2013 | |
| if it's gonna be fixed, I think she probably has to do it herself. | eğer düzeltilecekse bunu muhtemelen onun yapması gerekir. | About Time-1 | 2013 | |
| Maybe. | Belki öyle. | About Time-1 | 2013 | |
| Maybe not. | Belki değil. | About Time-1 | 2013 | |
| You're the best person in the world. | Sen dünyadaki en iyi insansın. Karımla eş değerdesin. Anlamıyorum. | About Time-1 | 2013 | |
| I'm the faller. | başarısız olan benim. | About Time-1 | 2013 | |
| Every family has, like, someone who falls, | Her ailede başarısız olan... | About Time-1 | 2013 | |
| who doesn't make the grade, who stumbles, | yükselmeyen, tökezleyen... | About Time-1 | 2013 | |
| who life trips up. | hayatı yıkılan biri vardır. | About Time-1 | 2013 | |
| Maybe I'm our faller. | Belki bizdeki başarısız da benim. | About Time-1 | 2013 | |
| Okay. I'm gonna tell you a secret. | Peki. Sana bir sır vereceğim. | About Time-1 | 2013 | |
| And you have to promise to keep it. | Ama saklayacağına söz vermelisin. | About Time-1 | 2013 | |
| We've always kept secrets. | Sırlarımızı hep sakladık. Öyle mi? | About Time-1 | 2013 | |
| You promise you won't ever, ever, ever, | Asla, asla, asla ve asla, asla, asla... | About Time-1 | 2013 | |
| ever, ever, ever, ever tell? | söylemeyeceğine söz veriyor musun? | About Time-1 | 2013 | |
| Why are we standing in the cupboard under the stairs? | Neden merdivenin altındaki dolabın içinde duruyoruz? | About Time-1 | 2013 | |
| Because we're gonna go back in time and you're gonna do some things differently. | Çünkü zamanda geri gideceğiz ve sen bazı şeyleri farklı yapacaksın. | About Time-1 | 2013 | |
| I love it when you're funny. | Komik olduğun zaman seni seviyorum. | About Time-1 | 2013 | |
| Grab my hand. Close your eyes. | Elimi tut. Gözlerini kapat. | About Time-1 | 2013 | |
| My God! My God! | Aman Tanrım! Aman Tanrım! | About Time-1 | 2013 | |
| My arsing God in a box. | Kahrolası elbise dolabı. | About Time-1 | 2013 | |
| You're kidding? | Şaka mı bu? Zamanda her yere gidebilirim ama dünyanın en kötü partisine geldim. | About Time-1 | 2013 | |
| 'Fraid so. Let's go. | Korkarım öyle. Gidelim. | About Time-1 | 2013 | |
| We've got work to do. | Yapacak işlerimiz var. Ne işi? | About Time-1 | 2013 | |
| Making sure you do not meet Jimmy Kincade. | Jimmy Kincade'le tanışmamanı sağlamak. | About Time-1 | 2013 | |
| Quick, in here. | Çabuk, buraya. | About Time-1 | 2013 | |
| But he's about to fall in love with me! | Ama bana aşık olmak üzereydi! Bu kez olmuyor. | About Time-1 | 2013 | |
| Who's the pretty looking girl? It's Jennifer, isn't it? | Güzel kız da kim? Jennifer, değil mi? | About Time-1 | 2013 | |
| Yeah. | Evet. Harika! | About Time-1 | 2013 | |
| I like your skirt, Jennifer. | Eteğini beğendim, Jennifer. Teşekkür ederim. | About Time-1 | 2013 | |
| Right, I get it. | Tamam, anlıyorum. | About Time-1 | 2013 | |
| ?f he hadn't met me, he would have just had sex with someone else. | Benimle tanışmamış olsaydı başkasıyla birlikte olacaktı. | About Time-1 | 2013 | |
| Nip it in the bud? | Başlamadan bitir, öyle mi? | About Time-1 | 2013 | |
| Excuse me, Jimmy. | Özür dilerim, Jimmy. | About Time-1 | 2013 | |
| Sorry. Do I know you? | Özür dilerim. Seni tanıyor muyum? | About Time-1 | 2013 | |
| Yeah, you do. | Evet, tanıyorsun. | About Time-1 | 2013 | |
| Very well. Sorry. | Hem de çok iyi. Özür dilerim. | About Time-1 | 2013 | |
| And this is what I should have done right at the start. | Bunu en başından yapmam gerekiyordu. | About Time-1 | 2013 | |
| Happy New Year, everybody. Happy New Year. | Herkese mutlu yıllar. Mutlu yıllar. | About Time-1 | 2013 | |
| And back to the cupboard. | Ve dolaba dönüyoruz. | About Time-1 | 2013 | |
| Amazing! | İnanılmaz! | About Time-1 | 2013 | |
| What happens now? | Şimdi ne olacak? Tanrı bilir. | About Time-1 | 2013 | |
| What I'm hoping is that from this moment on you avoid | Şu andan itibaren ucuz ve kötü adamlardan | About Time-1 | 2013 | |
| When did you get so serious? | Ne zaman bu kadar ciddileştin? | About Time-1 | 2013 | |
| Since it occurred to me that I might lose you. | Seni kaybedebileceğimi fark ettiğimden beri. | About Time-1 | 2013 | |
| Brace yourself, this could be weird. | Sıkı dur, durum tuhaflaşabilir. | About Time-1 | 2013 | |
| Things will have changed. | İşler değişmiş olacak. | About Time-1 | 2013 | |
| What? | Ne? Jay. | About Time-1 | 2013 | |
| Jay Jay? Yes. | Bizim Jay mi? Evet. | About Time-1 | 2013 | |
| And he's adorable. My God. | Ve çok hoş. Aman Tanrım. | About Time-1 | 2013 | |
| Right, | Peki... | About Time-1 | 2013 | |
| let's do this. | hadi yapalım şu işi. | About Time-1 | 2013 | |
| Come on, you two. | Acele edin. | About Time-1 | 2013 | |
| Mum's just cracked open a packet of biscuits. | Anneniz daha yeni bir paket bisküvi açtı. | About Time-1 | 2013 | |
| I've got something in mind for you. | Senin için bir şey düşünüyorum. | About Time-1 | 2013 | |
| I know what you're gonna say. | Ne söyleyeceğini biliyorum. Bir bisküvi al ve gelip bana yardım et. | About Time-1 | 2013 | |
| But leave the rest for Uncle D. | Ama gerisini D amcaya bırak. | About Time-1 | 2013 | |
| ?t's just tidying really. | Gerçekten sadece düzenleme. | About Time-1 | 2013 | |
| You all right? I missed you. Yeah. | İyi misin? Seni özledim. Evet. | About Time-1 | 2013 | |
| Your mum wants me to do some gardening. Okay. | Annen bahçe işi yapmamı istiyor. Tamam. | About Time-1 | 2013 | |
| it's tidying up, it's all a bit out of control. | Düzenleme, her şey biraz kontrolden çıkmış. Cansız görünen her şey dışarı. | About Time-1 | 2013 | |
| This is what we're looking for. Okay? All this. | İşte aradığımız bu. Tamam mı? Bunlar. | About Time-1 | 2013 | |
| Dead stuff. See this. | Ölü şeyler. Şuna bak. | About Time-1 | 2013 | |
| They've torn them to shreds, haven't they? | Paramparça etmişler, öyle değil mi? | About Time-1 | 2013 | |
| How did everything go? | Her şey nasıl gitti? Son derece tatmin edici. | About Time-1 | 2013 |