Search
English Turkish Sentence Translations Page 2017
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Do you find the Defendant, John Welbeck, guilty or not guilty of fraud? | Sizce davalı John Welbeck dolandırıcılıktan suçlu mu, değil mi? | About Time-1 | 2013 | |
| And that is the verdict of you all? Yes. Thank you. You may be seated. | Hepinizin kararı bu mu? Evet. | About Time-1 | 2013 | |
| Let the Defendant be discharged. | Davalı serbest bırakılsın. | About Time-1 | 2013 | |
| Be upstanding in court. | Herkes ayağa kalksın. | About Time-1 | 2013 | |
| Lights out? Yeah. | Işığı söndüreyim mi? Evet. | About Time-1 | 2013 | |
| Tough day. | Zor gündü. | About Time-1 | 2013 | |
| But then came part two of Dad's plan. | Ama sonra babamın planının ikinci bölümü geldi. | About Time-1 | 2013 | |
| He told me to live every day again almost exactly the same. | Bana her günü neredeyse aynı şekilde tekrar yaşamamı söyledi. | About Time-1 | 2013 | |
| The first time with all the tensions and worries that | İlk seferde gerilimler ve kaygılar dünyanın | About Time-1 | 2013 | |
| Okay, Dad. | Peki, baba. | About Time-1 | 2013 | |
| Let's give it a go. | Bir deneyelim. | About Time-1 | 2013 | |
| This is it with the revised... | Bu düzeltilmiş... | About Time-1 | 2013 | |
| Robert, this does not pass. Is this the best you can do? | Robert, bu olmaz. Elinden gelen bu mu? | About Time-1 | 2013 | |
| I'll leave you two to thrash this out. | Bu konuyu konuşmanız için ikinizi yalnız bırakacağım. | About Time-1 | 2013 | |
| Good afternoon, sir. Good afternoon. | Tünaydın, efendim. Tünaydın. | About Time-1 | 2013 | |
| Are you eating in or taking away today? Take away, please. | Burada mı yiyeceksiniz, paket mi olacak? Paket, lütfen. | About Time-1 | 2013 | |
| Would you like a bag? | Poşet ister misiniz? Böyle iyi. | About Time-1 | 2013 | |
| Lovely. That's 6.23 then, please. And enjoy the rest of your day. | O zaman 6.23 lütfen. Keyifli günler. | About Time-1 | 2013 | |
| Look around you! What? | Etrafına bak! Ne? | About Time-1 | 2013 | |
| ?sn't this room beautiful? | Burası güzel, değil mi? Evet. | About Time-1 | 2013 | |
| Not guilty. | Suçlu değil. | About Time-1 | 2013 | |
| Fantastic! | Muhteşem! | About Time-1 | 2013 | |
| So not such a bad day after all? | Yani çok kötü bir gün değil miydi? | About Time-1 | 2013 | |
| No. it was pretty good really. | Hayır. Gerçekten iyiydi. | About Time-1 | 2013 | |
| Very good day, actually, as it turns out. | Aslında sonunda çok iyi bir gündü. | About Time-1 | 2013 | |
| because if it had been a very bad day, | çünkü çok kötü bir gün olsaydı... | About Time-1 | 2013 | |
| I thought I might have had to have had sex with you to make up for it. | telafi etmek için seninle seks yapmak zorunda olduğumu düşünebilirdim. | About Time-1 | 2013 | |
| ?t was a very, very bad day. | Çok, çok kötü bir gündü. | About Time-1 | 2013 | |
| ?t went very, very badly. | Çok, çok kötü geçti. | About Time-1 | 2013 | |
| I got fired from my job. | İşimden kovuldum. | About Time-1 | 2013 | |
| And then I killed a man. | Sonra bir adamı öldürdüm. | About Time-1 | 2013 | |
| That is a very bad day. | Çok kötü bir gün. | About Time-1 | 2013 | |
| ?t's terrible. Yeah. | Berbat. Evet. | About Time-1 | 2013 | |
| Like the worst day ever. | Sanki en kötü gün gibi. | About Time-1 | 2013 | |
| So sorry. | Çok üzgünüm. | About Time-1 | 2013 | |
| Some days, of course, though, you only want to go through once. | Tabii ki bazı günleri sadece bir kez yaşamak istersiniz. | About Time-1 | 2013 | |
| Right, are we ready for this? | Tamam, hazır mıyız? | About Time-1 | 2013 | |
| Just give me one minute. | Bana bir dakika daha izin verin. | About Time-1 | 2013 | |
| Dickens is so good on actual jokes, actual gags. | Dickens gerçek şakalarda, gerçek gülmecede çok başarılı. | About Time-1 | 2013 | |
| ?t's the... | Aslında... | About Time-1 | 2013 | |
| Big day. | Büyük gün. | About Time-1 | 2013 | |
| ?mmaculate. | Kusursuz. | About Time-1 | 2013 | |
| Did I mention I wanted the Nick Cave track? | Nick Cave şarkısını istediğimi söylemiş miydim? | About Time-1 | 2013 | |
| Can I just read you this one bit? | Sana şu bölümü okuyabilir miyim? | About Time-1 | 2013 | |
| ?'Perhaps they became the restless people they were in consequence. | Belki de bu yüzden böyle huzursuz olmuşlardı. | About Time-1 | 2013 | |
| ?'Anyhow, Mr Wopsle's Roman nose so aggravated me...?' | Yine de Bay Wopsle'ın Romalı burnu beni çok sinirlendiriyordu... | About Time-1 | 2013 | |
| What do you think about the kids? | Çocuklar hakkında ne düşünüyorsun? | About Time-1 | 2013 | |
| What about them? | Ne olmuş onlara? | About Time-1 | 2013 | |
| Not many of them, are there? | Çok değiller, değil mi? | About Time-1 | 2013 | |
| Well, I mean two? | Yani sadece iki çocuk mu? | About Time-1 | 2013 | |
| ?t's more than the Chinese are allowed. | Çinlilere izin verilenden çok. | About Time-1 | 2013 | |
| I just thought that maybe, you know, | Düşündüm de belki de... | About Time-1 | 2013 | |
| it was time for the insurance baby. | sigorta bebek için zaman gelmiştir. Ne?! | About Time-1 | 2013 | |
| In case one of them is really smart, | Biri gerçekten zeki olursa diğerinin kendini aptal gibi hissetmesini istemeyiz. | About Time-1 | 2013 | |
| It was the toughest decision of my life. | Hayatımın en zor kararıydı. | About Time-1 | 2013 | |
| Saying 'yes' to the future meant | Geleceğe "evet", babama da "elveda" demek. Sonsuza dek. | About Time-1 | 2013 | |
| Why don't we wait a bit? | Neden biraz beklemiyoruz? | About Time-1 | 2013 | |
| Absolutely. | Tabii ki. | About Time-1 | 2013 | |
| You're right. Yeah. | Haklısın. Evet. | About Time-1 | 2013 | |
| Or now? | Ya da şimdi? | About Time-1 | 2013 | |
| Now? | Şimdi? | About Time-1 | 2013 | |
| Yeah, | Evet... | About Time-1 | 2013 | |
| Dad always wished there had been more of us. | Babam hep daha çok kardeş olmamızı isterdi. | About Time-1 | 2013 | |
| Anyway, we might try and nothing happens. | Zaten deneyebiliriz ve bir şey olmayabilir. | About Time-1 | 2013 | |
| Really could be tonight. | Gerçekten bu gece olabilir. | About Time-1 | 2013 | |
| Just have to go downstairs. | Alt kata inmem gerekiyor. | About Time-1 | 2013 | |
| and it's 17 20 in this incredibly tight contest | Ve bu son derece sıkı çekişmede skor 17 20... | About Time-1 | 2013 | |
| The crowd, enchanted by the younger player, are seduced | Genç oyuncuyla büyülenen kalabalık, yaşlı oyuncunun hatıralarıyla baştan çıkıyor. | About Time-1 | 2013 | |
| A kiss will have to do. | Bir öpücük yeterli olur. Öpücük mü? | About Time-1 | 2013 | |
| This is it. | Vakit geldi. | About Time-1 | 2013 | |
| ?t's my last bit of extra time. | Bu kalan son vaktim. | About Time-1 | 2013 | |
| The baby is completely on the way. | Bebek gerçekten geliyor. | About Time-1 | 2013 | |
| Is there anything at all I can do? | Yapabileceğim bir şey var mı? Yapmak istediğin bir şey var mı? | About Time-1 | 2013 | |
| I don't know. There is this | Bilmiyorum. Aslında... | About Time-1 | 2013 | |
| one thing. | bir şey var. | About Time-1 | 2013 | |
| A quick little walk. | Hızlı, küçük bir yürüyüş. | About Time-1 | 2013 | |
| Totally against the rules, of course, | Tabii ki kuralların tamamen dışında ama hiçbir şeyi değiştirmezsek... | About Time-1 | 2013 | |
| if we're very careful, it shouldn't do any harm. | çok dikkatli olursak hiçbir zararı olmaz. | About Time-1 | 2013 | |
| I'm really trying. I'm really trying. | Gerçekten deniyorum. Gerçekten deniyorum. | About Time-1 | 2013 | |
| Get down low. | İyice eğil. | About Time-1 | 2013 | |
| Total defeat. | Büyük yenilgi. | About Time-1 | 2013 | |
| Thanks, Dad. | Teşekkür ederim, baba. | About Time-1 | 2013 | |
| So I'm almost up to date with my story. | Böylece hikayemde neredeyse günümüze geldim. | About Time-1 | 2013 | |
| As all families do, we got used to life after death. | Her ailenin yaptığı gibi biz de ölümden sonraki hayata alıştık. | About Time-1 | 2013 | |
| And it was still fine. | Ve yine de iyiydi. | About Time-1 | 2013 | |
| And things settled back into their traditional rhythms season after season, | İşler, her mevsimde biraz daha her zamanki ritmine döndü... | About Time-1 | 2013 | |
| and are much as they have always been. | Ve neredeyse her zamanki gibi oldular. | About Time-1 | 2013 | |
| And we've got used to Kit Kat being happy again. | Kit Kat'in yeniden mutlu olmasına alıştık. | About Time-1 | 2013 | |
| And then we got used to her being a mum. | Sonra anne olmasına alıştık. | About Time-1 | 2013 | |
| Albeit not a very good or even safe one. | Her ne kadar çok iyi ve hatta güvenilir bir anne olmasa da. | About Time-1 | 2013 | |
| And in the end, | Ve sonunda... | About Time-1 | 2013 | |
| I think I've learned the final lesson from my travels in time. | sanırım zamandaki yolculuklarımdan son dersimi aldım. | About Time-1 | 2013 | |
| And I've even gone one step further than my father did. | Hatta babamdan bir adım ileri bile gittim. | About Time-1 | 2013 | |
| Okay, I'll do the kids. | Tamam, çocukları ben hallederim. | About Time-1 | 2013 | |
| No, don't worry. I'll do them. | Hayır, merak etme. Ben hallederim. | About Time-1 | 2013 | |
| Yeah, you do them, you lazy bum. | Evet, sen hallet, tembel şey. | About Time-1 | 2013 | |
| The truth is, I now don't travel back at all. | Gerçek şu ki, artık hiç zamanda yolculuk yapmıyorum. | About Time-1 | 2013 | |
| I just try to live every day as if | Sadece her günü, sanki kasıtlı olarak o günün tadını çıkarmak için... | About Time-1 | 2013 | |
| to enjoy it as if it was the full final day | dönmüşüm gibi, sanki olağanüstü, sıradan hayatımın... | About Time-1 | 2013 | |
| of my extraordinary, ordinary life. | en son günüymüş gibi yaşıyorum. | About Time-1 | 2013 |