Search
English Turkish Sentence Translations Page 2016
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| I'm so happy. I wanna hear all about it. | Çok sevindim. Hepsini dinlemek istiyorum. | About Time-1 | 2013 | |
| Will you do dinner for us because there's something | Bize yemek hazırlar mısın? | About Time-1 | 2013 | |
| Yeah. I can't think of anything I'd love to do more. | Evet. Daha çok istediğim bir iş düşünemiyorum. | About Time-1 | 2013 | |
| Come to your dad and get mashed up food shoved into your mouth! | Babaya gel ve püre mamalar ağzına tıkılsın! | About Time-1 | 2013 | |
| Hello there, little boy. | Merhaba, ufaklık. | About Time-1 | 2013 | |
| You just | Şimdi sen... | About Time-1 | 2013 | |
| Dad, can I have a quick word? | Baba, bir şey konuşabilir miyim? | About Time-1 | 2013 | |
| Yeah. Sure. | Evet. Tabii. | About Time-1 | 2013 | |
| I can't go back past the birth again, can I? | Tekrar doğum öncesine gidemem, değil mi? Hayır. Bunu söylemeliydim. | About Time-1 | 2013 | |
| You're okay till it comes out but the exact | Dışarı çıkana kadar sorun yok ama belli bir andaki belli bir spermden... | About Time-1 | 2013 | |
| particular baby, | bu bebek oldu. Bu yüzden en ufak bir şeyi farklı yaparsan farklı bir çocuğun olacak. | About Time-1 | 2013 | |
| Just like for everyone else. | Diğer herkes için olduğu gibi. | About Time-1 | 2013 | |
| Okay. interesting. | Peki. İlginç. | About Time-1 | 2013 | |
| Tough. I love you, Dad. I've gotta go. | Zor. Seni seviyorum, baba. Gitmem gerek. | About Time-1 | 2013 | |
| No. | Eve gidin. Hayır. | About Time-1 | 2013 | |
| We're not leaving this room until we find | Bunun bir daha asla olmamasını sağlayana kadar bu odadan ayrılmıyoruz. | About Time-1 | 2013 | |
| Will you go now? | Şimdi gidecek misiniz? | About Time-1 | 2013 | |
| I have to leave Jimmy, don't I? | Jimmy'yi bırakmam gerek, değil mi? | About Time-1 | 2013 | |
| For good. | Sonsuza kadar. | About Time-1 | 2013 | |
| And I have to stop drinking. | Ve... içki içmeyi bırakmalıyım. | About Time-1 | 2013 | |
| And I have to go out with someone | Ayrıca hoş ve sıkıcı biriyle de... | About Time-1 | 2013 | |
| nice and boring. | çıkmam gerekiyor. | About Time-1 | 2013 | |
| Yay. | Evet. | About Time-1 | 2013 | |
| And, you know, nice isn't necessarily boring. | Ama hoş olanın her zaman sıkıcı olması gerekmez. | About Time-1 | 2013 | |
| Matt Damon? | Matt Damon? | About Time-1 | 2013 | |
| I'll go out with Matt Damon. | Matt Damon'la çıkacağım. | About Time-1 | 2013 | |
| Tell me, have you seen Jay recently? | Söylesene son günlerde Jay'i gördün mü? | About Time-1 | 2013 | |
| Your Jay? What, sticky up hair Jay? Looks a bit like a muppet Jay? | Senin Jay'i mi? Yapışık saçlı Jay mi? Kuklaya benzeyen Jay mi? | About Time-1 | 2013 | |
| He just popped into my head. He's always had a crush on you. | Birden aklıma geldi. Senden hep hoşlanırdı. | About Time-1 | 2013 | |
| Weird! | Garip! | About Time-1 | 2013 | |
| Yeah. You look shit. | Evet. Berbat görünüyorsun. | About Time-1 | 2013 | |
| Hello! Hello. | Merhaba! Merhaba. | About Time-1 | 2013 | |
| Darling, how are you doing? | Hayatım, nasılsın? | About Time-1 | 2013 | |
| Screw that. No. | Boş versene. Hayır. | About Time-1 | 2013 | |
| Got a little bit fat, didn't she. | Biraz kilo aldı, değil mi? | About Time-1 | 2013 | |
| Tell Mummy you want a sister. | Anneye bir kız kardeş istediğini söyle. | About Time-1 | 2013 | |
| They're gonna do it. And here they are, they've done it! Fantastic. | Başaracaklar. İşte oldu, başardılar! Muhteşem. | About Time-1 | 2013 | |
| Can you help me? I'm so nervous. | Yardım eder misin? Çok heyecanlıyım. Çok satan yazarımızla yemeğe ne giyeceğim? | About Time-1 | 2013 | |
| Go again. | Bir daha yap. | About Time-1 | 2013 | |
| Okay. How about this? | Tamam. Bu nasıl? | About Time-1 | 2013 | |
| No. Take it seriously. it's... | Hayır. Ciddi ol, bu... | About Time-1 | 2013 | |
| I don't know. No, I hate it. | Bilmiyorum. Hayır, bunu sevmedim. | About Time-1 | 2013 | |
| Yeah. it's boring and | Evet. Sıkıcı ve... | About Time-1 | 2013 | |
| makes me look kind of lumpy. | beni biraz şişman gösteriyor. | About Time-1 | 2013 | |
| No, you're right. it is boring and lumpy. I hate it. | Haklısın. Sıkıcı ve şişman. Sevmedim. | About Time-1 | 2013 | |
| Okay. What about this? | Bu nasıl? | About Time-1 | 2013 | |
| No. I'm not wearing these heels. I look like a prostitute. | Hayır. Bu topukluları giymiyorum. Fahişe gibi görünüyorum. | About Time-1 | 2013 | |
| Well, do you want to look like a prostitute or a dwarf? | Fahişe gibi mi, cüce gibi mi olmak istersin? | About Time-1 | 2013 | |
| Warning. That's a warning. | Uyarı. Bu bir uyarı. | About Time-1 | 2013 | |
| Or this one? | Ya da bu? Şaşırtmalı soru, değil mi? Aynı elbise. | About Time-1 | 2013 | |
| Okay. I don't think this one's too bad. | Tamam. Bence bu çok kötü değil. | About Time-1 | 2013 | |
| I think I like the blue one. | Sanırım ben maviyi beğendim. Evet. | About Time-1 | 2013 | |
| Okay. Okay, let's go with this one, then? | Tamam. O zaman bu mu olsun? | About Time-1 | 2013 | |
| Okay, thanks. | Peki, teşekkür ederim. | About Time-1 | 2013 | |
| And talk me through this. Basically my life is over. | ve bunu açıkla. Hayatım gerçekten sona erdi. | About Time-1 | 2013 | |
| I really need to go out for just like two minutes, maybe one. | Gerçekten iki dakika kadar dışarı çıkmalıyım. | About Time-1 | 2013 | |
| Don't you dare answer that! What am I gonna do? | Sakın cevap verme! Ne yapacağım ben? | About Time-1 | 2013 | |
| No, no getting out, no getting out. No. | Hayır, dışarı çıkmak yok, dışarı çıkmak yok. | About Time-1 | 2013 | |
| Okay, right. | Tamam, peki. | About Time-1 | 2013 | |
| We read most of your book but, you see, the rest of it was | Kitabınızın çoğunu okuduk ama geri kalanının üzeri boyanmış ve parçalanmıştı. | About Time-1 | 2013 | |
| I had no idea Posy actually knew how to use | Posy'nin o aleti kullanmayı bildiğinden hiç haberim yoktu. Aslında etkileyici. | About Time-1 | 2013 | |
| What is it? How can I help you? | Ne var? Nasıl yardım edebilirim? | About Time-1 | 2013 | |
| No, everything... Sorry. | Hayır, her şey... Özür dilerim. | About Time-1 | 2013 | |
| Your son will explain. | Oğlun açıklayacak. | About Time-1 | 2013 | |
| We'll come straight down. | hemen geleceğiz. | About Time-1 | 2013 | |
| Hello, darling. | Merhaba hayatım. Anne. Nasılsın? | About Time-1 | 2013 | |
| Though a little hot. | Ama biraz sıcak. | About Time-1 | 2013 | |
| Your father, I think, is not so well. | Sanırım baban pek iyi değil. | About Time-1 | 2013 | |
| Cancer. | Kanser. | About Time-1 | 2013 | |
| I'm very unhappy about it, Tim. | Çok mutsuzum, Tim. | About Time-1 | 2013 | |
| At your wedding he said he loved me. | Düğününde beni sevdiğini söyledi. | About Time-1 | 2013 | |
| He does. I know. | Seviyor. Biliyorum. | About Time-1 | 2013 | |
| So this is probably the worst. | Herhalde bu da en kötüsü. | About Time-1 | 2013 | |
| For God's sake. | Tanrı aşkına. | About Time-1 | 2013 | |
| Not you, too. | Sen de yapma. | About Time-1 | 2013 | |
| apart from that? | ondan başka? | About Time-1 | 2013 | |
| And anyway, your mother definitely wouldn't have gone out with me | Sigara içen seksi biri olmasaydım annen de benimle çıkmazdı. | About Time-1 | 2013 | |
| How long really? | Gerçekten ne kadar? | About Time-1 | 2013 | |
| Weeks, I'm afraid. | Korkarım birkaç hafta. | About Time-1 | 2013 | |
| Have we had this conversation before? | Bu konuşmayı daha önce yapmış mıydık? | About Time-1 | 2013 | |
| Look at Jesus. He was the Son of God, | İsa'ya bak, Tanrı'nın oğluydu ve neler oldu. | About Time-1 | 2013 | |
| I know, but | Biliyorum ama... | About Time-1 | 2013 | |
| you must see I feel a bit cheated. | biraz kandırılmış hissettiğimi anlamalısın. | About Time-1 | 2013 | |
| So that's been the deal? | Yani durum bu muydu? | About Time-1 | 2013 | |
| I'm sorry we had to call. It's suddenly got very bad. | Üzgünüm, aramak zorundaydık. Birden çok kötüleşti. | About Time-1 | 2013 | |
| And I have something very important to tell you. | Sana söylemem gereken çok önemli bir şey var. Ya da bir bakalım... | About Time-1 | 2013 | |
| do you want to know the big secret, | büyük sırrı öğrenmek ister misin yoksa benim gibi kendin bulmayı mı istersin? | About Time-1 | 2013 | |
| Christ, there's another secret? | Tanrım, başka bir sır daha mı var? | About Time-1 | 2013 | |
| Less dramatic. Much more important. | Daha az dramatik. Çok daha önemli. | About Time-1 | 2013 | |
| No, go on. Tell me. | Hayır, devam et. Söyle bana. | About Time-1 | 2013 | |
| Let's save some time. | Biraz zaman kazanalım. | About Time-1 | 2013 | |
| And so he told me his secret formula for happiness. | Böylece bana gizli mutluluk formülünü söyledi. | About Time-1 | 2013 | |
| Part one of the two part plan | İki bölümlük planın birinci bölümü herkes gibi gün be gün yaşayarak... | About Time-1 | 2013 | |
| living it day by day, like anyone else. | sıradan hayata devam etmem gerektiğiydi. | About Time-1 | 2013 | |
| This is our current statement with a revised paragraph there, highlighted. | Düzeltilmiş paragrafın olduğu, altı çizilmiş, güncel ifademiz bu. | About Time-1 | 2013 | |
| Rupert. Rupert, is that the best you can do? | Rupert, elinden gelen bu mu? | About Time-1 | 2013 | |
| No. Absolutely not. We can change that. | Hayır. Kesinlikle hayır. Bunu değiştirebiliriz. | About Time-1 | 2013 | |
| ltem number two. | İkinci madde. | About Time-1 | 2013 | |
| Take away, please. | Paket, lütfen. Öyle mi? Sorun değil. | About Time-1 | 2013 | |
| Thanks. Thank you. Hello there. | Teşekkürler. Teşekkür ederim. | About Time-1 | 2013 |