Search
English Turkish Sentence Translations Page 33
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
Jesus. | İsa aşkına. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Your last book sold 5 million copies. Surely you could've done better than this. | Son kitabın, beş milyon adet sattı. Bundan daha iyisini yapabilirsin. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Glad to see that you're writing again. 1 | Tekrar yazmaya başladığına sevindim. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Yeah, well there have never been a problem with that, I write every day. | Evet, o konuda hiç sorun çekmedim, her gün bir şeyler yazarım. | 11 11 11-1 | 2011 | |
So, what is the problem? I'm done. | Sorun ne peki? Tükendim. | 11 11 11-1 | 2011 | |
This doesn't look like you're done. This looks like a bestseller. | Bu, tükenmiş birinin eserine benzemiyor. Bu, çok satanlara girecek gibi. | 11 11 11-1 | 2011 | |
That's not even a book. It's personal. | O kitap bile değil. Kişisel bir şey. | 11 11 11-1 | 2011 | |
All your writing is personal. That's why it sells. | Her yazdığın kişisel zaten. O yüzden çok satıyor ya. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I write dime store thrillers, so spare me the pretense. | Numarayı bırak, ucuzcularda satılan gerilim kitapları yazıyorum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
You have a legion of followers that would disagree with you. | Okuyucu kitlen, aynı fikirde değil. | 11 11 11-1 | 2011 | |
What's this? | Bu da ne? | 11 11 11-1 | 2011 | |
That's none of your concern. | Bu seni ilgilendirmez. | 11 11 11-1 | 2011 | |
It's just a diary. An autobiography? | Alt tarafı bir günlük. Otobiyografi mi yani? | 11 11 11-1 | 2011 | |
It's a diary! | Günlük işte! | 11 11 11-1 | 2011 | |
I'm part of this support group, and now we write about our pain. | Katıldığım destek grubunun bir parçası. Acılarımızla ilgili yazılar yazıyoruz. | 11 11 11-1 | 2011 | |
You know, your writing is a lot more important than you may think. | Yazma yeteneğin, düşündüğünden daha da önemli. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I can't begin to fathom what you must be going through. | Yaşadığın şeyleri idrak etmem mümkün değil. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I'm fine. | Ben iyiyim. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Stop punishing yourself Joe. | Kendini cezalandırmayı bırak, Joe. | 11 11 11-1 | 2011 | |
You've got to get out of this room. | Bu odadan çıkmalısın. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I miss you. | Seni özlüyorum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
The day that Sarah and David died, | Sarah ve David'in öldüğü gün... | 11 11 11-1 | 2011 | |
So did my faith in that there was some sort of higher power. | ...yüce bir güce inancım da öldü. | 11 11 11-1 | 2011 | |
There's no divine beings and a master architect. | Usta bir mimar olan, ilahi bir varlık yok. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Surely no deity could be responsible for so much pain, | Bunca acının, bunca sefaletin sorumlusu bir ilah olamaz. | 11 11 11-1 | 2011 | |
God is dead. Or maybe he was never alive. | Tanrı öldü. Belki de hiç yaşamadı bile. | 11 11 11-1 | 2011 | |
All my friends had these, careers, and I just had a job. | Tüm dostlarımın bir kariyeri vardı, benimse yalnızca bir işim vardı. | 11 11 11-1 | 2011 | |
It didn't matter. When I met Henry, everything changed. | Umurumda değildi. Henry ile tanışınca, her şey değişti. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I quit my job... and I was a wife. | İşimi bıraktım ve tam zamanlı olarak... | 11 11 11-1 | 2011 | |
Full time. | ...eşi oldum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I was the most important thing in his life. | Hayatındaki en önemli şey, bendim. | 11 11 11-1 | 2011 | |
He needed me and he was the only family I ever had. | Bana ihtiyacı vardı. Benim de sahip olduğum tek aile oydu. | 11 11 11-1 | 2011 | |
And I was good. | İyiydim. | 11 11 11-1 | 2011 | |
No, I was great. | Hayır, harikaydım. | 11 11 11-1 | 2011 | |
When he died, | O öldüğünde... | 11 11 11-1 | 2011 | |
I died too. | ...ben de öldüm. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I never realized the importance of family, | Ailem elimden alınana kadar... | 11 11 11-1 | 2011 | |
until the one I had was taken away. | ...ailenin önemini fark etmemiştim. | 11 11 11-1 | 2011 | |
But now, I wake up every morning... | Artık her sabah uyandığımda... | 11 11 11-1 | 2011 | |
I write my journal... and I know that tomorrow is a new day. | ...günlüğümü yazıyorum ve yarının yeni bir gün olduğunu biliyorum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Don't loose those. High street value and all that. | Onları kaybetmiyor musun? Çok pahalılar ya. | 11 11 11-1 | 2011 | |
You know you're up? I don't think that's gonna happen. | Sıra sende, biliyorsun, değil mi? Bunu yapacağımı sanmıyorum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Why not? I just don't have very much to say. | Niye peki? Söyleyecek pek fazla şeyim yok. | 11 11 11-1 | 2011 | |
You've been coming here for months and you've not said a thing. | Aylardır buraya geliyorsun ve ağzından tek kelime çıkmadı. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I'm pretty sure you have an encyclopedia of things to say. | Söyleyeceğin tonla şey vardır bence. | 11 11 11-1 | 2011 | |
At least I see you're following the steps. Oh yeah. | En azından, adımları izliyorsun. Evet. | 11 11 11-1 | 2011 | |
No it's just... I don't wanna go in there and just bore everybody. | Hayır. İçeri girip, herkesin canını sıkmak istemiyorum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
My story ends the same as everybody else's, in Tragedy. | Benim hikâyem de, diğerleri gibi bitiyor. Trajediyle. | 11 11 11-1 | 2011 | |
You know for someone so good with words... | Sizin gibi, kelimelerle arası iyi olan birinin... | 11 11 11-1 | 2011 | |
I find it hard to believe you can't find the right ones to share. | ...paylaşmak için doğru olan kelimeleri bulamadığına inanmakta zorlanıyorum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
You shouldn't look so surprised. I read quite a lot you know. | Bu kadar şaşırmana gerek yok. Bir sürü kitabını okudum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Yeah, sorry. | Evet, affedersin. Merhaba. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Hey, um... seems a bit stupid now, but I read somewhere that you don't like using computers. | Aptalca geliyor ama bir yerde bilgisayar kullanmayı sevmediğinizi okumuştum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
And I saw your tattered notebooks in group, so... | Gruptayken yırtık pırtık defterlerini gördüm. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I know it's lame. Wow, thanks! It's not lame, it's great. | Rezil bir şey, biliyorum. Vay be, sağ ol. Rezil değil, harikaymış. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Okay, bye! | Tamam. Güle güle. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Call 911! | 911'i arayın! | 11 11 11-1 | 2011 | |
Joseph. | Joseph. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Mr. Crone? Mr. Crone, can you hear me? | Bay Crone? Bay Crone, beni duyuyor musunuz? | 11 11 11-1 | 2011 | |
You're one very lucky man. Am I? | Çok şanslı bir adamsınız. Öyle mi? | 11 11 11-1 | 2011 | |
Yes you are. You are in St. Luke's hospital now. | Evet, öyle. St. Luke Hastanesi'ndesiniz. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Mr. Crone, do you remember what happened? | Bay Crone, olanları hatırlıyor musunuz? | 11 11 11-1 | 2011 | |
I do not know who your guardian angel is, | Koruyucu meleğiniz kim, bilmiyorum ama... | 11 11 11-1 | 2011 | |
but you might consider giving him a raise. | ...maaşına zam yapsanız, iyi edersiniz. | 11 11 11-1 | 2011 | |
The other driver? He didn't have your luck. | Diğer sürücüye ne oldu? O sizin kadar şanslı değildi. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Can I come in? | Girebilir miyim? | 11 11 11-1 | 2011 | |
Sorry, I can leave. I just didn't know who to call or... | Artık gidebilirim. Kimi arayacağımı bilemedim. | 11 11 11-1 | 2011 | |
There's no one to call. Looks like you're gonna need a new watch. | Arayacak kimsem yok. Görünüşe göre, sana yeni bir saat lazım. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I get to bed every night praying I won't wake up in the morning. | Her gece yatarken, sabaha uyanmayayım diye dua ediyorum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I pray I walk out of the house and get struck by lightning. | Evden çıktığımda bir yıldırım çarpsın diye dua ediyorum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I pray to a God I know doesn't exist to run me down by car, | Var olmadığını bildiğim Tanrı'ya, arabanın altında kalayım diye dua ediyorum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
and the day it finally happens I walk away without a scratch. | Bunun gerçekleştiği gün de, burnum bile kanamadan kurtuluyorum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
It wasn't your time. No it is my time, I have no purpose. | Ecelin gelmemişti. Hayır, geldi. Bir amacım bile yok. | 11 11 11-1 | 2011 | |
You're a famous author, with legions of fans. Your books inspire millions of people. | Sen, birçok hayranı olan ünlü bir yazarsın. Kitapların milyonlarca kişiye ilham veriyor. | 11 11 11-1 | 2011 | |
But you have no purpose? This is not group therapy. Okay? | Amacın yok mu yani? Grup terapisinde değiliz. Tamam mı? | 11 11 11-1 | 2011 | |
Look. I know what it's like to feel sorry for yourself, and it's dangerous. | Bak, kendine acımak ne demektir, bilirim. Bu tehlikeli bir şey. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I used to be alone and have no reason to... Yeah, I know, you found God. | Ben de yalnızdım, amacım yoktu, ta ki... Evet, biliyorum. Tanrı'yı bulana kadar. | 11 11 11-1 | 2011 | |
No. I met someone who showed me something that changed my outlook on the world. | Hayır, dünya görüşümü değiştiren biriyle tanıştım. | 11 11 11-1 | 2011 | |
We all have our purpose. | Hepimizin bir amacı var. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Just because you feel alone, it doesn't mean you've lost yours. | Yalnız hissetmen, amacını yitirdiğin anlamına gelmez. | 11 11 11-1 | 2011 | |
How you're getting home? Taking a cab. | Evine nasıl gideceksin? Taksi tutacağım. | 11 11 11-1 | 2011 | |
No you're not. | Hayır, tutmayacaksın. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I'll get the car and meet you outside. | Arabayı getireyim. Kapının önünde buluşuruz. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Do not answer the call, Joseph. | Sakın çağrıyı cevaplama, Joseph. | 11 11 11-1 | 2011 | |
They are watching you. | Seni izliyorlar. | 11 11 11-1 | 2011 | |
But do not answer their call. | Sakın çağrıyı cevaplama. 1 | 11 11 11-1 | 2011 | |
Will I see you at group tomorrow? I can give you a lift if you like. | Seni yarın grupta görecek miyim? İstersen, seni oraya bırakabilirim. | 11 11 11-1 | 2011 | |
That's probably a good idea considering my driving skills | Sürüş yeteneğimi göz önüne alırsak, iyi bir fikir olabilir. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Joseph. 1 | Joseph. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Don't forget this. | Bunu unutma. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I just wanted to say thank you for being there for me. | Yanımda olduğun için teşekkür etmek istiyorum. | 11 11 11-1 | 2011 | |
And thanks for this! | Bunun için de sağ ol. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Bye! | Güle güle. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Shit. Hello? | Ha siktir. Alo? | 11 11 11-1 | 2011 | |
Joseph? | Joseph? | 11 11 11-1 | 2011 | |
Dad's dying. | Babam ölüm döşeğinde. | 11 11 11-1 | 2011 | |
The hospital released him to spend his last days at home. | Hastane, son günlerini evinde geçirsin diye babamı taburcu etti. | 11 11 11-1 | 2011 | |
I don't expect you to come, I just thought you should know. | Gelmeni beklemiyorum, bilmen gerekir diye düşündüm sadece. | 11 11 11-1 | 2011 | |
Barcelona, Spain | BARSELONA, İSPANYA | 11 11 11-1 | 2011 | |
That address is 45 minutes from Barcelona. | Bayım, verdiğiniz adres Barselona'ya 45 dakika uzaklıkta | 11 11 11-1 | 2011 |