Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 4812
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Stranger things have happened. | Hayatta garip şeyler olur. | Arrow-1 | 2012 | |
| Yeah. I can see that. | Evet, bunu görebiliyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Hungrier than I thought. | Sandığımdan daha açım. | Arrow-1 | 2012 | |
| Are you waiting for me to finish before giving me the lecture? | Bana nutuk çekmeden önce yemeğimi bitirmemi mi bekliyorsun? | Arrow-1 | 2012 | |
| Oliver, you've been spending a lot of time | Oliver, son iki haftadır o başlığın altında epey zaman geçirdin. | Arrow-1 | 2012 | |
| Keeps my ears warm. | Kulaklarımı sıcak tutuyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| And you made this decision to, um, | Bir de şu gönül işlerinden uzak durma kararını verişin? | Arrow-1 | 2012 | |
| For their protection. | Kendi emniyetleri için. Bana yakınlaşan insanlar zarar görüyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| What's the problem? | Sorun ne? Kontrolümü mü kaybediyorum sence? | Arrow-1 | 2012 | |
| No, it's just the opposite, really. You seem calm. | Hayır, aslında tam tersi. Sakin görünüyorsun. | Arrow-1 | 2012 | |
| Scary calm. | Korkutucu bir sakinlik. | Arrow-1 | 2012 | |
| I get that things didn't end well with Helena, with McKenna... | İşlerin Helena'yla, McKenna'yla iyi gitmemiş omasını anlıyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| With Laurel. | Laurel'la, Sarah'la. | Arrow-1 | 2012 | |
| The list goes on. Yeah. But what do you do? | Liste uzayıp gidiyor. Evet ama sen ne yapıyorsun? Iron Heights'a gittin mi? | Arrow-1 | 2012 | |
| You hood up, you go home, you repeat. It's not much of a life. | Başlığını geçiriyorsun, eve gidiyorsun, tekrar yapıyorsun. Buna yaşam denmez pek. | Arrow-1 | 2012 | |
| Well, the life that I'm leading for myself right now | Şu anda kendim için sürdürdüğüm hayat... | Arrow-1 | 2012 | |
| doesn't leave much room for an actual life. | ...gerçek bir yaşam için fazla yer bırakmıyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| And I don't need one. Wow. | Ve benim de ihtiyacım yok. | Arrow-1 | 2012 | |
| That's a pretty bleak future you plan on spending...with no one. | Kendine epey kasvetli bir gelecek çizmişsin...hayatında biri olmadan. | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm used to isolation. | İnzivaya alışığım. Beni endişelendiren de bu işte. | Arrow-1 | 2012 | |
| You've been home for 8 months, Oliver, | Eve döneli 8 ay oldu Oliver ama henüz o adadan ayrıldığını sanmıyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| What the hell is going on? | Ne oluyor ya? | Arrow-1 | 2012 | |
| Yeah? | Evet? Nickel'i buldum. Gönderdiğim linke tıkla. İyiyim. | Arrow-1 | 2012 | |
| This came up on every screen with an I.P. address | Bu Glades'ten kaynaklanan bir IP adresiyle birlikte hemen her ekranda çıktı. | Arrow-1 | 2012 | |
| originating from the Glades. | Blood ya da onun için çalışan Cyrus Gold adında biri. | Arrow-1 | 2012 | |
| If you make the Glades your home, | Glades'i yuvanız yapmışsanız bu adamın kim olduğunu da bilirsiniz. | Arrow-1 | 2012 | |
| John Nickel. | John Nickel. | Arrow-1 | 2012 | |
| He owns your tenements. | Kiralık konutlarınızın sahibi. | Arrow-1 | 2012 | |
| Manages your slums. | Gecekondularınızı idare ediyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| Provides the leaking roofs over your head. | Başınızın üstündeki akan damı... | Arrow-1 | 2012 | |
| The mold in your pipes | ...tesisatlarınızdaki küfü, duvarlarınızdaki asbesti sağlıyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| Basically, he makes money off our suffering. | Kısaca, sefaletimizden para kazanıyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| But the police aren't interested in helping us. | Ancak polis bize yardım etmekle ilgilenmiyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| They may have let us down, but I won't. | Onlar bizi düş kırıklığına uğratmış olabilir ama ben uğratmayacağım. | Arrow-1 | 2012 | |
| John, I want to give you the chance to state your case. | John sana davanı açıklamak için bir şans vermek istiyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| I knew there was bad stuff in my buildings. | Binalarımda kötü şeyler olduğunu biliyordum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Track him, Felicity. | İzini sür Felicity. | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm looking. Ok, yes, I made a little profit! | Arıyorum. Tamam, evet, küçük bir kâr sağladım! | Arrow-1 | 2012 | |
| At least they had a place to live. | En azından yaşayacak bir evleri oldu. | Arrow-1 | 2012 | |
| "People like that." | "Bunun gibi insanlar". | Arrow-1 | 2012 | |
| That's all we are to guys like this. | Bunun gibi adamlar için hepimiz bundan ibaretiz. | Arrow-1 | 2012 | |
| I find you... | Seni... | Arrow-1 | 2012 | |
| Guilty. | .."suçlu" buluyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| There are plenty more people who need to answer | Bize karşı işledikleri suçlardan dolayı hesap vermesi gereken pek çok kişi var. | Arrow-1 | 2012 | |
| So... | Şimdi... Sırada kim var? | Arrow-1 | 2012 | |
| Anything new? | Yeni bir şey var mı? Bu adamın "Wired"'a... | Arrow-1 | 2012 | |
| got more than a subscription to "Wired." | ...kesinlikle birden fazla aboneliği var. | Arrow-1 | 2012 | |
| His website's protected by some very serious encryption. | Websitesi bir takım oldukça karmaşık şifre ile korunuyorç | Arrow-1 | 2012 | |
| Well, use that air magnet thing, you said that it could trace | Şu hava mıknatıs zımbırtısını kullan. Onun iz sürebileceğini söylemiştin... Ağır ol kaplan. | Arrow-1 | 2012 | |
| Oliver! No offense. | Oliver! Gücenmek yok ama ben sana oklarını bile diyor muyum? | Arrow-1 | 2012 | |
| Spoke to my friend at the NSA. | Ulusal Güvenlik'teki arkadaşımla konuştum. | Arrow-1 | 2012 | |
| The website code matches a cyber crusader who's been on their radar. | Websitesinin kodu takibe aldıkları bir siber savaşçı ile eşleşti. | Arrow-1 | 2012 | |
| He hacks into fringe sites under the user name "The Savior." | "Kurtarıcı" kullanıcı adı altında uç siteleri hackliyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| NSA believes he's a former resident of the Glades. | Ulusal Güvenlik onun Glades'in eski bir sakini olduğuna inanıyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| Former? Yeah, well, a year ago, | Eski mi? Evet, bir yıl önce kendini hackleyip radardan çıkmış. | Arrow-1 | 2012 | |
| He erased all traces of his existence. | Varlığına dair tüm izleri ortadan kaldırmış. | Arrow-1 | 2012 | |
| So what happened a year ago? | Peki bir yıl önce ne olmuş? Geri geldik. | Arrow-1 | 2012 | |
| I have with me assistant district attorney | Yanımda Savcı Yardımcısı Gavin Carnahan var. | Arrow-1 | 2012 | |
| Now, DAs are supposed to go after bad guys. | Şimdi, Savcıların aslında kötü adamların peşine düşmesi gerekiyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| But this one can't even be bothered to bring them to trial. | Fakat buradaki savcı onları mahkemeye çıkarmaya bile zahmet etmiyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| Like the ones who killed my wife in a bodega. | Tıpkı karımı şarap dükkanında öldürenler gibi. Gitmekte özgürsün. Gitmekte özgürsün. | Arrow-1 | 2012 | |
| Felicity... I'm on it. | Felicity... Hallediyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| You think the evidence would have turned up | Sence karım Starling City'nin... | Arrow-1 | 2012 | |
| if she'd been killed in one of Starling City's | ...daha iyi mahallerinde öldürülseydi kanıt bulunur muydu? | Arrow-1 | 2012 | |
| Emma Falk. Grieving husband is Joseph Falk. | Emma Falk. Yaslı koca ise Joseph Falk. | Arrow-1 | 2012 | |
| What do we have on him? Not much. | Hakkında ne biliyoruz? Çok bir şey değil. | Arrow-1 | 2012 | |
| 42, former city worker. | 42 yaşında, eski belediye çalışanı. | Arrow-1 | 2012 | |
| Department of transportation, computer technician, | Ulaştırma dairesi, bilgisayar teknisyeni... | Arrow-1 | 2012 | |
| left his job when she was killed. One year ago today. | ...karısı öldürüldüğünde işi bırakmış. Bir yıl önce bugün. | Arrow-1 | 2012 | |
| No current phone, no current address. | Halihazırda telefonu, adresi yok. | Arrow-1 | 2012 | |
| Gavin, you're a lawyer. You're used to making a case. | Gavin, sen bir avukatsın. İddia sunmaya alışıksın. | Arrow-1 | 2012 | |
| So go ahead. | Buyur o halde. | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm going to give you ten minutes to deliver | Sana hayatının kapanış konuşmasını yapman için... | Arrow-1 | 2012 | |
| the closing argument of your life. Come on. | ...on dakika vereceğim. Hadi başla. | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm trying to get a lock on his wireless signal. | Kablosuz sinyaline saplanmaya çalışıyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| 10 minutes to convince me not to blow you away. | Beni seni havaya uçurmamam için ikna etmeye on dakika. | Arrow-1 | 2012 | |
| What did Malcolm want with you last night? | Malcolm dün gece senden ne istiyordu? | Arrow-1 | 2012 | |
| A target for reprisal. | Misilleme için bir hedef. | Arrow-1 | 2012 | |
| He wants justice, and he's not going to stop until he gets it. | Adalet istiyor, alana kadar da durmayacak. | Arrow-1 | 2012 | |
| Besides, this is good. | Üstelik, bu iyi bir şey. | Arrow-1 | 2012 | |
| I think your definition of good requires an adjustment. | Bence senin iyi tanımının bir ayara ihtiyacı var. | Arrow-1 | 2012 | |
| No, he came to me. Which means he doesn't know | Hayır, o bana geldi. Bu da hayatına kasıt girişiminden... | Arrow-1 | 2012 | |
| that we're responsible for the attempt on his life. | ...sorumlu olanın ben olduğumu bilmediği anlamına gelir. | Arrow-1 | 2012 | |
| What are the chances of Malcolm discovering | Malcolm'un Çin mafyasına suikastı için para ödeyen kişiyi keşfetme şansı nedir? | Arrow-1 | 2012 | |
| I was very discreet. | Oldukça gizli hareket ettim. | Arrow-1 | 2012 | |
| from an offshore account. Offshore? | ...hesabı üzerinden yolladım. Off shore mu? | Arrow-1 | 2012 | |
| Good. That's good. | Güzel. Bu çok güzel. | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm sending Amanda to London for a few weeks, | Sırf bir tedbir olarak Amanda'yı birkaç hafta için Londra'ya gönderiyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Perhaps you should do the same for your family. | Belki sen de ailen için aynı şeyi yapmalısın. | Arrow-1 | 2012 | |
| Hey, can I talk to you about something? | Hey, seninle bir şey hakkında konuşabilir miyim? | Arrow-1 | 2012 | |
| Almost woman to woman. | Neredeyse kadın kadına gibi. | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm really busy right now. | Şu anda gerçekten çok meşgulüm. | Arrow-1 | 2012 | |
| Thea. | Thea. | Arrow-1 | 2012 | |
| I could use some advice. | Biraz nasihat alabilirim. | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm sort of dating this guy | Kesinlikle kötü bir çocuk olarak tanımlanabilecek... | Arrow-1 | 2012 | |
| who would definitely be described as a bad boy. | ...bir adamla çıkıyor sayılırım. | Arrow-1 | 2012 | |
| And I figured, as someone who's dated | Düşündüm ki, onların düzinelercesiyle çıkmış biri olarak... | Arrow-1 | 2012 | |
| I haven't dated a gajillion. | Düzinelercesiyle çıkmadım. | Arrow-1 | 2012 | |
| All right, guilty as charged. | Pekâlâ, suçum sabittir. | Arrow-1 | 2012 | |
| You want my advice? Run. | Nasihatimi mi istiyorsun? Kaç. | Arrow-1 | 2012 |