Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 183725
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
...so you can kill someone right away instead of a day later. | ...sırf birini yarın değil de hemen öldüresin diye. | Zero Effect-1 | 1998 | |
For $5 million... | Hayır, beş milyon dolar için bunu sen yapacaksın. | Zero Effect-1 | 1998 | |
What if I walked in right now... He's not in there. | Ya hemen şimdi içeri girersem? O içeride değil, Stark. | Zero Effect-1 | 1998 | |
What if I want to find out myself? | Ya bunu kendi gözlerimle görmek istersem? | Zero Effect-1 | 1998 | |
Really. I will. | Gerçekten. Yaparım. | Zero Effect-1 | 1998 | |
I have a gun and everything. | Silahım da var. | Zero Effect-1 | 1998 | |
Right before you jump off the plane... | Uçaktan atlamadan hemen önce... | Zero Effect-1 | 1998 | |
...you stand there with all the equipment on. | ...bütün ekipmanlarınla birlikte orada duruyorsun. | Zero Effect-1 | 1998 | |
You know what to do, you can't wait. | Ne yapacağını biliyor, sabırsızlanıyorsun. | Zero Effect-1 | 1998 | |
Is there a time when you think: | Hiç şöyle düşündüğün oluyor mu? | Zero Effect-1 | 1998 | |
"What if it doesn't open? What if this is the last thing I ever do?" | Ya açılmazsa? Ya bu benim yaptığım son şey olursa? | Zero Effect-1 | 1998 | |
You're really stuck on the skydiving thing. | Sen gerçekten bu paraşütle atlama olayına takılı kaldın. | Zero Effect-1 | 1998 | |
Even dangerous things can be safe if you're careful. | Tehlikeli şeyler bile dikkatli olduğunda güvenlidir. | Zero Effect-1 | 1998 | |
There's such a thing as knowing the odds. | İhtimalleri bilmek diye bir şey vardır. | Zero Effect-1 | 1998 | |
Quitting while you're ahead. | Zirvedeyken bırakmak gibi mi? | Zero Effect-1 | 1998 | |
Quitting before you're dead. | Ölmeden bırakmak gibi. | Zero Effect-1 | 1998 | |
You know, you, me... | Biliyorsun, sen, ben... | Zero Effect-1 | 1998 | |
...anyone could walk out here and get killed by some drunk in a pickup. | ...herhangi bir kimse, buradan çıkıp kamyonet kullanan bir sarhoş tarafından öldürülebilir. | Zero Effect-1 | 1998 | |
I could slip in the shower and break my neck. | Duşta ayağım kayabilir ve boynumu kırabilirim. | Zero Effect-1 | 1998 | |
When your number's up it's up. | Miladın dolmuşsa dolmuştur. | Zero Effect-1 | 1998 | |
There's no sense to it. There's no justice. | Bunun mantığı yoktur. Adalet yoktur. | Zero Effect-1 | 1998 | |
Innocent people suffer... | Masum insanlar acı çeker... | Zero Effect-1 | 1998 | |
...and murderers get away with it. | ...ve katillerin yaptıkları yanlarına kar kalır. | Zero Effect-1 | 1998 | |
So when my number's up, whether I'm walking down the street... | Benim miladım dolduğu zaman, sokakta yürüyor da olsam... | Zero Effect-1 | 1998 | |
...or doing something else... | ...başka bir şey yapıyor da olsam... | Zero Effect-1 | 1998 | |
...that will be that. | ...öleceğim. | Zero Effect-1 | 1998 | |
And until then, I'm just going to do what I need to do. | O zaman kadar ne yapmam gerekiyorsa yapacağım. | Zero Effect-1 | 1998 | |
What is it you need to do? | Yapman gereken nedir? | Zero Effect-1 | 1998 | |
I need... | İyi hissetmeye ihtiyacım var. | Zero Effect-1 | 1998 | |
Can I get you anything else? | Size başka bir şey getirmemi ister misiniz? | Zero Effect-1 | 1998 | |
No, I think that's it. | Hayır, bu yeterli. | Zero Effect-1 | 1998 | |
I'll take the check. | Hesabı alayım. | Zero Effect-1 | 1998 | |
You got it. Be right back. | Getiriyorum. Hemen dönerim. | Zero Effect-1 | 1998 | |
...I used to hope that someday I'd grow up to look like that waitress. | ...büyüyünce bu garson gibi görünmeyi isterdim. | Zero Effect-1 | 1998 | |
My mother had hair like that. | Annemin saçları da böyleydi. | Zero Effect-1 | 1998 | |
My natural mother. | Öz annemin. | Zero Effect-1 | 1998 | |
God, I forgot how that works. Wait a minute. | Tanrım, nasıl olduğunu unutmuşum. Bekle bir dakika. | Zero Effect-1 | 1998 | |
Can a person be considered physical evidence? Like in a rape case? | Bir şahıs, somut kanıt olarak kabul edilebilir mi? Mesela bir tecavüz vakasında? | Zero Effect-1 | 1998 | |
You mean if the guy doesn't know about the kid? | Adamın çocuktan haberi yoksa mı? | Zero Effect-1 | 1998 | |
We think so. Why? | Evet, öyle sanıyoruz. Niye? | Zero Effect-1 | 1998 | |
She is the evidence. | Kanıt kızın kendisi. | Zero Effect-1 | 1998 | |
She's not Kragen's daughter. | O Kragen'ın kızı değil. | Zero Effect-1 | 1998 | |
She's Stark's daughter. | Stark'ın kızı. | Zero Effect-1 | 1998 | |
I must admit, I like this place. | Kabul etmeliyim ki burayı sevdim. | Zero Effect-1 | 1998 | |
You said that you don't speak to your family. | Ailenle görüşmediğini söylemiştin. | Zero Effect-1 | 1998 | |
I realize I'm prying... | Özel hayatına burnumu soktuğumun farkındayım... | Zero Effect-1 | 1998 | |
...but what can I say? I'm prying. | ...ama ne diyebilirim? Yine de sokuyorum. | Zero Effect-1 | 1998 | |
Just look me in the eyes and talk to me. | Gözlerimin içine bak ve benimle konuş. | Zero Effect-1 | 1998 | |
...an evil, abusive man. | ...kötü ve dayak atan biriydi. | Zero Effect-1 | 1998 | |
And he killed my mother... | Annem uyurken... | Zero Effect-1 | 1998 | |
...when she was sleeping. | ...onu öldürdü. | Zero Effect-1 | 1998 | |
...he slit his wrists... | ...bileklerini kesti. | Zero Effect-1 | 1998 | |
...when I was... | Ben daha... | Zero Effect-1 | 1998 | |
...13. | ...on üç yaşındaydım. | Zero Effect-1 | 1998 | |
I don't talk about that... | Bu konuda konuşmam... | Zero Effect-1 | 1998 | |
...much. | ...pek. | Zero Effect-1 | 1998 | |
I used to when it happened... | Bu olayın olduğu zamanlarda konuşurdum. | Zero Effect-1 | 1998 | |
...and then one day I woke up... | Sonra bir gün uyandım... | Zero Effect-1 | 1998 | |
Everything was different. | Her şey değişmişti. | Zero Effect-1 | 1998 | |
What doesn't kill you defines you. | Seni öldürmeyen şey seni tanımlar. | Zero Effect-1 | 1998 | |
I don't believe in an interventionist God | Müdahale eden bir tanrıya inanmam. | Zero Effect-1 | 1998 | |
But I know darling... | Ama biliyorum tatlım... | Zero Effect-1 | 1998 | |
... that you do | ...sen inanıyorsun. | Zero Effect-1 | 1998 | |
But if I did... | Ama inansaydım... | Zero Effect-1 | 1998 | |
... I would kneel down and ask Him | ...dizlerimin üzerinde eğilir ve ondan isterdim ki... | Zero Effect-1 | 1998 | |
Not to intervene... | ...konu sen olduğunda müdahale etmesin. | Zero Effect-1 | 1998 | |
Or not to touch a hair in your head | Saçının tek teline bile dokunmasın. | Zero Effect-1 | 1998 | |
Leave you as you are | Seni kendi haline bıraksın. | Zero Effect-1 | 1998 | |
If he felt he had to direct you | Seni yönlendirme ihtiyacı duyarsa... | Zero Effect-1 | 1998 | |
Then direct you into my arms | ...benim kollarıma yönlendirsin. | Zero Effect-1 | 1998 | |
Sometimes what you're looking for is right in front of your nose. | Bazen aradığın şey tam burnunun ucundadır. | Zero Effect-1 | 1998 | |
That's what I've always said. | Ben de hep öyle derim. | Zero Effect-1 | 1998 | |
You just going to stand there watching or you going to do something about it? | Orada öylece bakıp duracak mısın, yoksa bir şey yapacak mısın? | Zero Effect-1 | 1998 | |
And I don't believe in the existence of angels | Ben meleklerin varlığına inanmam. | Zero Effect-1 | 1998 | |
But looking at you... | Ama sana bakınca... | Zero Effect-1 | 1998 | |
... I wonder if that's true | ...acaba doğru mu diye düşünüyorum. | Zero Effect-1 | 1998 | |
... I would summon them together | ...onları bir araya toplar... | Zero Effect-1 | 1998 | |
And ask them to watch over you | ...ve seni korumalarını isterdim. | Zero Effect-1 | 1998 | |
I got to get going. | Gitmeliyim. | Zero Effect-1 | 1998 | |
So I'll see you around 6:00 at my place. | Saat altı civarı benim evimde buluşuruz. | Zero Effect-1 | 1998 | |
As soon as I'm done with my meetings. | Toplantılarım biter bitmez gelirim. | Zero Effect-1 | 1998 | |
At this point, you will receive a final message on the pager. | Bu noktada, çağrı cihazına son kez mesaj gelecek. | Zero Effect-1 | 1998 | |
Get on the corresponding bus and take it to the end of the line. | Mesaja karşılık gelen otobüse bin ve hattın sonuna kadar git. | Zero Effect-1 | 1998 | |
Find the nearby bank of outhouses. | Yakındaki tuvalet kabinlerini bul. | Zero Effect-1 | 1998 | |
In center unit, find pair of blue plastic garbage bags. | Ortadaki kabinde bir çift mavi plastik çöp torbası olacak. | Zero Effect-1 | 1998 | |
Make your deposit as usual. | Parayı her zamanki gibi oraya bırak. | Zero Effect-1 | 1998 | |
When you have done this get back on the bus. | İşin bitince otobüse tekrar bin. | Zero Effect-1 | 1998 | |
Do not hesitate. Do not deviate from the designated course. | Tereddüt etme. Tarif edilen yolun dışına çıkma. | Zero Effect-1 | 1998 | |
You'll be monitored at every interval. | Sürekli olarak gözleniyor olacaksın. | Zero Effect-1 | 1998 | |
We are prepared to act. | Harekete geçmeye hazırlıklıyız. | Zero Effect-1 | 1998 | |
The words were similar but there was a new component this time: | Kelimeler benzerdi ama bu sefer yeni bir bileşen daha vardı. | Zero Effect-1 | 1998 | |
When you spend enough time around the chemistry of desperation... | Çaresizliğin kimyasında yeteri kadar vakit geçirirseniz... | Zero Effect-1 | 1998 | |
... you come to recognize the smell. | ...kokusunu tanımaya başlarsınız. | Zero Effect-1 | 1998 | |
One desperate element is combustible. | Tek bir çaresiz öğe yanıcıdır. | Zero Effect-1 | 1998 | |
More than one desperate element is lethal. | Birden fazla çaresiz öğe ise ölümcüldür. | Zero Effect-1 | 1998 | |
Call 911. Hurry up. | 911'i arayın. Acele edin. | Zero Effect-1 | 1998 | |
That's right, sir. Who are you? You know? | Doğru, beyefendi. Sen kimsin? Biliyor musun? | Zero Effect-1 | 1998 | |
What happened? Cardiac arrest. | Ne oldu? Kalp krizi. | Zero Effect-1 | 1998 | |
What's the name on that box, sir? | Bu kasa kimin adına, beyefendi? | Zero Effect-1 | 1998 | |
The name is Stark. | Stark adına. | Zero Effect-1 | 1998 |