Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 183767
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
White slave. | Seni kaltak. | Zift-1 | 2008 | |
The praying mantis. | Peygamber devesi. | Zift-1 | 2008 | |
She seems to be praying, while in fact she's stalking her prey. | Dua ediyor gibi görünür ama aslında avına gizlice yaklaşıyordur. | Zift-1 | 2008 | |
When in heat, she takes on a praying position | Sıcak olduğunda, dua ediyormuş gibi şekil alır... | Zift-1 | 2008 | |
and remains exquisitely still until a vagrant male specimen mounts her. | ...ve başıboş bir erkek üstüne çıkana kadar o şekilde kalır. | Zift-1 | 2008 | |
A little before the male ejaculates, she bites off and swallows his head. | Erkek tam boşalırken, kafasını ısırarak kopartır ve yutar. | Zift-1 | 2008 | |
The beheaded male doesn't die immediately;, | Kafası kopan erkek hemen ölmez. | Zift-1 | 2008 | |
in fact, his potency is enhanced. | Hatta seks gücü artar. | Zift-1 | 2008 | |
Copulation is the reverse of self preservation. | Seks, kendini savunmasız bıraktığın bir andır. | Zift-1 | 2008 | |
Suddenly, Slug was born out of the night | Slug, yeni basılmış bir kitabın kokusuyla... | Zift-1 | 2008 | |
with the smell of a freshly printed book. | ...gecenin karanlığında aniden beliriverdi. | Zift-1 | 2008 | |
I"m losing my mind. | Aklımı kaçırıyorum. | Zift-1 | 2008 | |
Tell me about Leo. | Bana Leo'dan bahset. | Zift-1 | 2008 | |
Leo's gone. There's only the grave. | Leo öldü. Sadece mezarı kaldı. | Zift-1 | 2008 | |
Let's run away from here. | Kaçalım buralardan. | Zift-1 | 2008 | |
We'll need money. I'll take some from the cocktail lounge cash register. | Paraya ihtiyacımız olacak. Barın yazar kasasından biraz para alabilirim. | Zift-1 | 2008 | |
There's no need. I know. Know what? | Gerek yok. Biliyorum. Neyi biliyorsun? | Zift-1 | 2008 | |
Where the stone is. The stone? | Taşın yerini. Taş mı? | Zift-1 | 2008 | |
The diamond. | Elmasın. | Zift-1 | 2008 | |
In Bijou's grave. | Bijou'nun mezarında. | Zift-1 | 2008 | |
So there was a stone after all. | Yani elmas gerçekten vardı. | Zift-1 | 2008 | |
Slug had already ransacked the room. | Slug çoktan odanın altını üstüne getirmişti. | Zift-1 | 2008 | |
There wasn't a trace of the negro's penis. | Zenci'nin penisinden eser yoktu. | Zift-1 | 2008 | |
A little before they knocked down the door, | Onlar kapıyı kırmadan kısa bir süre önce... | Zift-1 | 2008 | |
my eyes fell on Lolushikin's ass. And it all came together. | ...gözlerim Lolushikin'in kıçına takıldı. Ve işte o zaman anladım. | Zift-1 | 2008 | |
The penis was in... Yes. | Yani penisi Evet. | Zift-1 | 2008 | |
Slug had shot him in the chest. | Slug onu göğsünden vurmuştu. | Zift-1 | 2008 | |
He was in his death throes and soiled himself in the agony. | Yerde acı içinde kıvranıp can çekişiyordu. | Zift-1 | 2008 | |
The penis fell out. | Penis düştü. | Zift-1 | 2008 | |
Just before they stormed in, a black diamond slipped into my hand. | Onlar içeri dalmadan önce siyah bir elmas elime düştü. | Zift-1 | 2008 | |
They were already knocking off the hinges | Menteşeleri çoktan sökmüşlerdi. | Zift-1 | 2008 | |
and Lolushkin was breathing his last. His mouth opened. | Lolushkin son nefesini veriyordu ve ağzı açıktı. | Zift-1 | 2008 | |
I dropped the stone inside. | Ben de elması ağzına soktum. | Zift-1 | 2008 | |
He swallowed it convulsively and died. | Onu yuttu ve öldü. | Zift-1 | 2008 | |
I came to myself in the hospital. A policeman was guarding me. | Kendime geldiğimde hastanedeydim. Başımda bir polis vardı. | Zift-1 | 2008 | |
Didn't they ask about the stone?. | Elmas hakkında sorular sormadılar mı? | Zift-1 | 2008 | |
No one suspected there was a stone. | Kimse bir elmas olduğundan şüphelenmedi. | Zift-1 | 2008 | |
Or that I had accomplices. That I had you. | Ya da suç ortağım, yani senin olduğundan. | Zift-1 | 2008 | |
Gravediggers. Living Quarters. | ÖLÜM BÜTÜN SORUNLARI ÇÖZER. İNSAN YOKSA PROBLEM DE YOKTUR. | Zift-1 | 2008 | |
Give me a good one. | Bir kez daha. | Zift-1 | 2008 | |
Good evening. Who's in charge here?. | İyi akşamlar. Buraya kim bakıyor? | Zift-1 | 2008 | |
Peter Raychev. Deputy gravedigger. The chief is out. | Ben Peter Raychev. Yardımcı mezar kazıcı. Patron dışarıda. | Zift-1 | 2008 | |
The stench of rubber boots, rotten teeth, and burned flatulence. | İçerisi iğrenç derecede lastik çizme, çürük diş ve yanık osuruk kokuyordu. | Zift-1 | 2008 | |
First we visit the grave of our son Leonid, then bijou's. | Önce oğlumuz Leonid'in mezarını ziyaret edelim, sonra Bijou'nunkine gideriz. | Zift-1 | 2008 | |
The grave is fresh. | Toprak taze. | Zift-1 | 2008 | |
Leonid | LEONİD | Zift-1 | 2008 | |
Someone was buried here recently. | Birisi yeni gömülmüş. | Zift-1 | 2008 | |
The obituary says: | Mezar taşında şöyle yazıyordu: | Zift-1 | 2008 | |
""The dark years after the death of Leonid | "Leonid'in ölümünden sonraki acı dolu seneler... | Zift-1 | 2008 | |
were the death of his mother Paraskeva. May she rest in peace!'" | ...annesi Paraskeva için ölümdü. Huzur içinde yat!" | Zift-1 | 2008 | |
This is not my son's grave. | Bu benim oğlumun mezarı değil. | Zift-1 | 2008 | |
If this Leonid's mother wasn"t buried recently here, | Eğer bu Leonid'in annesi yakın zamanda buraya gömülmeseydi... | Zift-1 | 2008 | |
the fraud might have never been exposed. | ...bu yalan hiç ortaya çıkmayabilirdi. | Zift-1 | 2008 | |
I've never had a son. | Meğerse hiçbir zaman oğlum olmamış. | Zift-1 | 2008 | |
She was lying to me all along. | Onca sene bana yalan söylemiş. | Zift-1 | 2008 | |
She brought me to someone else's grave. | Beni başka birinin mezarına getirmiş. | Zift-1 | 2008 | |
I feel sick. My head is about to burst, | Kendimi çok kötü hissediyorum. Başım çatlamak üzere. | Zift-1 | 2008 | |
as if death wants to remove me from this world with a corkscrew, | Sanki ölüm bir tirbuşon ile beni bu dünyadan ayırmak istiyor... | Zift-1 | 2008 | |
and is now screwing it into my brain. | ...ve şu an onu beynime sokuyor. | Zift-1 | 2008 | |
Slug is standing next to Ada. | Slug, Ada'nın yanında duruyor. | Zift-1 | 2008 | |
It doesn't matter anymore. | Artık hiçbir önemi yok. | Zift-1 | 2008 | |
I'm looking at her, | Ona bakıyorum. | Zift-1 | 2008 | |
the most volatile variable in life | Hayattaki en yanar döner şeye,... | Zift-1 | 2008 | |
the female variable. | ...kadına. | Zift-1 | 2008 | |
To bijou's grave, Moth. | Bijou'nun mezarına, Güve | Zift-1 | 2008 | |
Vladivostok Dmitrievich Lolushkin | Vladivostok Dmitrievich Lolushkin | Zift-1 | 2008 | |
Vengeance makes you feel good, really good. | İntikam almak gerçekten çok güzel bir duygu. | Zift-1 | 2008 | |
That was the last time I saw her. | Bu onu son görüşüm oldu. | Zift-1 | 2008 | |
The mantis is a special creature, | Peygamber devesi özel bir yaratıktır. | Zift-1 | 2008 | |
by which Nature prays to the Creator | Doğa onunla, Tanrı'ya insanlığı affetmesi için... | Zift-1 | 2008 | |
to forgive the fall of man. | ...dua eder. | Zift-1 | 2008 | |
It's butt warm inside. | İçerisi çok sıcak. | Zift-1 | 2008 | |
I overstuffed myself with shit, deputy gravedigger. | Boğazıma kadar boka battım mezar kazıcı. | Zift-1 | 2008 | |
It's time for me to go. | Artık gitme vaktim geldi. | Zift-1 | 2008 | |
Don't worry, man. | Canını sıkma dostum. | Zift-1 | 2008 | |
You're a good man, | Sen iyi bir adamsın... | Zift-1 | 2008 | |
as earnest as Lenin. | ...ve Lenin kadar ağırbaşlısın. | Zift-1 | 2008 | |
I have one last wish. | Son bir dileğim var. | Zift-1 | 2008 | |
Pass me the zift from the pocket, | Cebimden zifti uzatsana. | Zift-1 | 2008 | |
so I can get a fresh taste in my mouth before I depart. | Ölmeden önce son bir ısırık alayım. | Zift-1 | 2008 | |
The moth. | Güve. | Zift-1 | 2008 | |
Picture him flying. | Onu uçarken hayal edin. | Zift-1 | 2008 | |
He doesn't fly, but flutters chaotically. | Uçamaz ama hızlı hızlı kanat çırpar. | Zift-1 | 2008 | |
If you try to map his flight, | Eğer onu uçarken çizmeye çalışırsan... | Zift-1 | 2008 | |
you'll get an inscrutable drawing. | ...anlaşılmaz bir çizim elde edersin. | Zift-1 | 2008 | |
My life was something of the sort, actually any life. | Benim hayatım da bir bakıma normal hayatlardan biriydi. | Zift-1 | 2008 | |
Moth, who lived by chance and died thereby. | Şans eseri yaşayan ve o şekilde ölen, Güve. | Zift-1 | 2008 | |
""Where are you, where are you, brown eyes, | "Neredesin, neredesin kahverengi gözlüm. | Zift-1 | 2008 | |
where are you my homeland? | Neredesin memleketim? | Zift-1 | 2008 | |
In front of us Bulgaria, | Önümüzde Bulgaristan... | Zift-1 | 2008 | |
behind us the Danube. | ...arkamızda Tuna Nehri. | Zift-1 | 2008 | |
We've traveled many leagues | Hem denizden hem karadan... | Zift-1 | 2008 | |
over water and land, | ...birçok yer dolaştık. | Zift-1 | 2008 | |
but our Soviet fatherland | Ama Sovyet vatanımız... | Zift-1 | 2008 | |
we have not forgotten. | ...aklımızdan asla çıkmadı. | Zift-1 | 2008 | |
And under Balkan stars | Balkan yıldızlarının altında... | Zift-1 | 2008 | |
we persistently recall | ...sürekli anımsarız... | Zift-1 | 2008 | |
the Yaroslavl, Rezanski, | ...Yaroslavl, Rezanski... | Zift-1 | 2008 | |
and Smolensky places. | ...ve Smolensky bölgelerini. | Zift-1 | 2008 | |
We recall the brown eyes, | Kahverengi gözleri, alçak sesleri... | Zift-1 | 2008 |