Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 2008
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Anyone else want in? You know, Will, | Başka isteyen var mı? Will aslında... | About a Boy-5 | 2014 | |
| there's a veritable cornucopia of delectable items on this menu | ...menüde aynı güzellikte bir sürü leziz şey var. | About a Boy-5 | 2014 | |
| that aren't meat that are far more amicable to your heart | Et olmadıkları için de hem kalbin hem de sindirim sistemin için çok daha sağlıklı. | About a Boy-5 | 2014 | |
| The vegan pho is quite nice, and the Luc Lac | Mesela erişteli çorba çok iyi. Luc Lac da Vietnam'dan mercimek bifteği... | About a Boy-5 | 2014 | |
| What do you think's grosser? | Sence hangisi daha çirkin? Mercimek Luc Lac yemek mi yoksa onları sıçmak mı? | About a Boy-5 | 2014 | |
| Um, a word with you, please, neighbor. | Bir şey konuşacağım komşucuğum. Ne? Gel hadi. | About a Boy-5 | 2014 | |
| I was just over there. | Daha yeni gittim oraya. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Are you aware how disrespectful | Chris'e karşı çok saygısızca davrandığının farkında mısın? | About a Boy-5 | 2014 | |
| Excuse me, I did my job. | Pardon ama ben görevimi yaptım. | About a Boy-5 | 2014 | |
| I got everyone all together, now I just want to go home | Herkesi bir araya getirdim. Artık evime gidip... | About a Boy-5 | 2014 | |
| so I can work on my hook in peace and quiet. | ...huzur ve sessizlik içinde nakaratıma çalışmak istiyorum. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Marcus is not going to come home with me | Bay Chris'le dalga geçmeyi bırakmazsan Marcus benimle eve gelmeyecek. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Luc Lac, Luc Lac? | Luc Lac, Luc Lac? Dalga geçiyorsun sanırım. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Will, Marcus idolizes you. | Will, Marcus seni idolü olarak görüyor. Bay Chris'e iyi davranırsan o da davranır. | About a Boy-5 | 2014 | |
| I can't believe I'm embroiled in this plan. | Bu plana karıştığıma inanamıyorum. | About a Boy-5 | 2014 | |
| And now you want me to be nice to that... | Şimdi de şeye iyi davranmamı istiyorsun. Latince'de "mankafa" nasıl söyleniyor? | About a Boy-5 | 2014 | |
| Instrumentum. Thank you. | Instrumentum. Teşekkür ederim. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Alright, you know what? I will try to be nice | Var ya yine de bu palavracı mankafaya iyi davranmaya çalışacağım. | About a Boy-5 | 2014 | |
| just so Marcus can get out of my house and I can finally | Yeter ki Marcus evimden gitsin de ben de sonunda nakarata çalışabileyim. Tamam mı? | About a Boy-5 | 2014 | |
| What does that mean? It's a body part. | O ne demek? Vücudun bir parçası. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Mm, so Chris, it sounds like you're quite | Chris, anladığım kadarıyla dünyayı geziyorsun? Evet, aynen öyle. | About a Boy-5 | 2014 | |
| I have... I've been to all six continents. | Altı kıtanın hepsinde bulundum. Ne düşündüğünü biliyorum. Yedi tane diyorsun. | About a Boy-5 | 2014 | |
| But most geographers, myself included, agree | Ama çoğu coğrafyacı, buna ben de dahil, Avrupa ile Asya'nın... | About a Boy-5 | 2014 | |
| It's just the same land mass. It is. | ...aynı kara kütlesi olduğunu kabul ediyoruz. Evet. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Yeah, I definitely wasn't thinking that. | Kesinlikle aklımın ucundan geçmedi. | About a Boy-5 | 2014 | |
| No. So... I been to Barcelona. | Neyse ben Barcelona'ya gitmiştim. Sen de gittin mi? | About a Boy-5 | 2014 | |
| but I was blown away by the curved body | Hayır ama kokteyl hizmetçişi "Içevalla"nın eğimli vücudu çok şaşırttı. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Hm, I'm not sure "Isabella" | Iseballa yürüyüş turunda var mıydı emin değilim. | About a Boy-5 | 2014 | |
| I did happen to catch an FC Barcelona match | Barçelona'nın bir maçını yakalama şansı buldum. | About a Boy-5 | 2014 | |
| and while the fans were as wild as advertised, | Taraftarlar reklamlardaki gibi çılgıncaydı. Hiçbir Niners maçıyla kıyaslanamaz ama. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Oh, so you're a Niners fan? | Niners taraftarısın demek? Evet, biraz delisi sayılırım. | About a Boy-5 | 2014 | |
| What, like a real freak, or like bandwagon freak? | Bir dakika. Gerçekten delisi misin yoksa çoğunluk gibi mi? | About a Boy-5 | 2014 | |
| Well, one of the greatest days of my life was | Hayatımın en güzel günlerinden biri 94 NFC Şampiyonluk Maçı'nda Niners'ın... | About a Boy-5 | 2014 | |
| Cowboys. | ... Cowboys'u yendiği gün. 38 28. | About a Boy-5 | 2014 | |
| I was at that game with my father. | Maça babamla gitmiştim. Ben de babamla o maça gitmiştim. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Come on. Yeah, I was on | Yok artık. 40 yard çizgisinin oradaydım. | About a Boy-5 | 2014 | |
| And then Young hits Ricky Watters who showboats | Sonra da Young gösteriş meraklısı Ricky Watters'ı sayı çizgisine yolladı. | About a Boy-5 | 2014 | |
| You know, he's like... | Aynen şöyleydi... | About a Boy-5 | 2014 | |
| Oh, and then we steamrolled 'em from there. | Ezip geçtik ondan sonra da. Evet, Super Bowl'da Chargers'ı yendik. | About a Boy-5 | 2014 | |
| But it was beating the Cowboys that made it so sweet. | Ama onu asıl güzel kılan şey Cowboys'u yenmemizdi. | About a Boy-5 | 2014 | |
| The sweetest, man. It's still sweet! | En güzeli adamım. Hâlâ çok güzel! Evet! Dalga mı geçiyorsun ya? | About a Boy-5 | 2014 | |
| I'm out of here. Marcus. | Gidiyorum ben. Marcus. Hayatım! | About a Boy-5 | 2014 | |
| Quinoa mushroom balls are coming with me, | Kinoa mantarları da benimle geliyor. Onlar ihanet etmedi bana. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Hey, bud, normally I'd bring a food item | Normalde barış antlaşması olarak yemek getirirdim... | About a Boy-5 | 2014 | |
| You know what hurts the most, Will? | En çok ne canımı acıtıyor biliyor musun Will? Anlat bakalım. | About a Boy-5 | 2014 | |
| It's that the entire 23 hours and 18 minutes | Ayrı olduğumuz 23 saat 18 dakika boyunca... | About a Boy-5 | 2014 | |
| I've been gone, my mom hasn't missed me. | ...annem beni hiç özlemedi. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Not even a little. Marcus, you know that | Hem de hiç. Marcus yanlış olduğunu biliyorsun. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Hey, Will, it's Fiona. | Merhaba Will, ben Fiona. Marcus 20 saniye önce evi terk etti. | About a Boy-5 | 2014 | |
| and I wanted to make sure he arrived safely. | Sapasağlam vardı mı merak ettim. Selam Will, ben Fiona. | About a Boy-5 | 2014 | |
| It's Fiona. Has he bathed? | Ben Fiona. Banyosunu yaptı mı? Üşümüyor değil mi? | About a Boy-5 | 2014 | |
| Please don't give him | Lütfen iyi geceler öpücüğü verme ona. Benim görevim o. | About a Boy-5 | 2014 | |
| I do miss you, darling. | Seni özlüyorum hayatım. | About a Boy-5 | 2014 | |
| It's Fiona. I'm just thinking about my sweet little chicken. | Ben Fiona. Küçük tatlı tavuğumu düşünüp duruyorum. | About a Boy-5 | 2014 | |
| I've got my arms out because I wish I were holding him. | Kollarımı kaldırdım çünkü keşke ona sarılıyor olsaydım. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Every time I've ever held my arms out, | Ne zaman kollarımı kaldırsam hemen koşarak gelir. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Mommy's got her arms out, darling. | Annen kollarını kaldırdı hayatım. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Mommy's got her arms out. | Annen kollarını kaldırdı. | About a Boy-5 | 2014 | |
| You missed me. | Beni özlemişsin. Hem de her geçen saniye. | About a Boy-5 | 2014 | |
| You know, I've been thinking a lot about our love bubble. | Sevgi kabarcığımız hakkında epey düşündüm. Ne olmuş ona? | About a Boy-5 | 2014 | |
| Well, we let Will into it and it didn't pop, did it? | Will'in girmesine izin verdik ve patlamadı değil mi? | About a Boy-5 | 2014 | |
| It didn't pop. | Patlamadı. Tatlım, hayatımda kimin olduğu fark etmez. | About a Boy-5 | 2014 | |
| I'll always make room for you in my love bubble. | Her zaman sevgi kabarcığımda sana ait bir yer olacak. | About a Boy-5 | 2014 | |
| ♪ I've got room ♪ | Yer olacak... Her zaman yer olacak... | About a Boy-5 | 2014 | |
| Love Bubble? | Sevgi kabarcığı mı? Sevdim. İşte! | About a Boy-5 | 2014 | |
| Yeah! Whoo! | İşte be! | About a Boy-5 | 2014 | |
| But this? Two guys in a minivan, | Ama arabadaki iki adam garip kaçıyor. Buna bir son verin. | About a Boy-5 | 2014 | |
| You ever heard of email? | Email diye bir şey duydunuz mu hiç? Doğru diyor. Garip olduğunu söylemiştim. | About a Boy-5 | 2014 | |
| We should've brought one of your kids, I told you. | Demiştim sana çocuklarından birini getirelim diye. | About a Boy-5 | 2014 | |
| My kids! | Çocuklarım! Çocuklarımı okulda unuttum! | About a Boy-5 | 2014 | |
| Laurie's gonna kill me! | Laurie gebertecek beni! | About a Boy-5 | 2014 | |
| Hey, Mom, whatcha doing? | Ne yapıyorsun anne? Mantar ve kinoa köftesi yapıyorum. | About a Boy-5 | 2014 | |
| but they're not really boiling, are they? | Pek de kaynamıyorlar ama değil mi? Sanırım şekil verebilirim. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Nobody loafs it better. | Kimseye daha iyi şekil veremez. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Loafs, loaves? I think it can be either. | Şekil mi biçim mi? İkisi de olur. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Oh, hey, I set up our Paint Our Feelings Night. | Duygularımızı Resmediyoruz Gecesi'ni hazırladım. Git de bir bak. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Why are there theasels? | Neden üç tane şövale var? | About a Boy-5 | 2014 | |
| So thanks to Marcus, 'm no longer persona non grata. | Marcus sağ olsun "persona non grata" değilim artık. | About a Boy-5 | 2014 | |
| Okay, let's keep the Latin in school, huh? | Latince'yi okulda bırakalım, tamam mı? | About a Boy-5 | 2014 | |
| I always knew we were a fairly odd family. | Biraz tuhaf bir aile olduğumuzu hep biliyordum. Öncelikle ben vardım. | About Time-1 | 2013 | |
| Too tall. Too skinny. Too orange. | Fazla uzun. Fazla zayıf. Fazla turuncu. | About Time-1 | 2013 | |
| My mum was lovely, but not like other mums. | Annem güzeldi ama diğer anneler gibi değildi. | About Time-1 | 2013 | |
| There was something solid about her. | Güvenilir bir yanı vardı. Sıra dışı, meşgul ve soğukkanlı. | About Time-1 | 2013 | |
| Her fashion icon was the Queen. | Moda ikonu, kraliçeydi. | About Time-1 | 2013 | |
| Dad, well, he was more normal. He always seemed to have time on his hands. | Babam daha normaldi. Hep boş vakti var gibiydi. | About Time-1 | 2013 | |
| After giving up teaching university students on his 50th birthday, 1 | 50. yaş gününde üniversitede öğretmenlik yapmayı bıraktıktan sonra... | About Time-1 | 2013 | |
| he was eternally available for a leisurely chat or | telaşsız bir sohbet ya da masa tenisinde kazanmama izin vermek için... 1 | About Time-1 | 2013 | |
| to let me win at table tennis. | sonsuza dek müsaitti. | About Time-1 | 2013 | |
| And then there was Mum's brother, Uncle Desmond. | Sonra bir de annemin erkek kardeşi Desmond dayı vardı. | About Time-1 | 2013 | |
| Always impeccably dressed. He spent the days just, well, | Her zaman kusursuz giyinirdi. Günlerini sadece... | About Time-1 | 2013 | |
| being Uncle Desmond. | Desmond dayı gibi geçirirdi. | About Time-1 | 2013 | |
| He was the most charming and least clever man you could ever meet. | Tanıyabileceğiniz en sevimli ve en saf adamdı. | About Time-1 | 2013 | |
| And then, finally there was Catherine. | Son olarak bir de Catherine vardı. | About Time-1 | 2013 | |
| Katie. Kit Kat. My sister. | Katie. Kit Kat. Kız kardeşim. | About Time-1 | 2013 | |
| she was then, and still is to me, | benim için o zaman da, şimdi de... | About Time-1 | 2013 | |
| By the time I was 21, we were still | 21 yaşına geldiğimde hâlâ her gün sahilde çay içiyorduk. | About Time-1 | 2013 | |
| Skimming stones and eating sandwiches, | Yaz ya da kış, hava nasıl olursa olsun... | About Time-1 | 2013 | |
| no matter what the weather. | her cuma akşamı bir film. | About Time-1 | 2013 | |
| Come on, it's nearly midnight. | Hadi, gece yarısı olmak üzere. Biz geçiyoruz. | About Time-1 | 2013 | |
| Look, I've gotta find you a... | Dinle, sana birini bulmalıyım. | About Time-1 | 2013 |