Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 2009
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| and not realising it was the day | Hayatımı sonsuza dek değiştirecek gün olduğunun farkında değildim. | About Time-1 | 2013 | |
| Get up, stupid. | Hadi kalk, şapşal. | About Time-1 | 2013 | |
| Tim, come in. | Tim, içeri gel. | About Time-1 | 2013 | |
| Do | Lütfen... | About Time-1 | 2013 | |
| That's very formal. | Çok resmi. | About Time-1 | 2013 | |
| Well, um, yeah. | Peki, evet. | About Time-1 | 2013 | |
| my life was never the same, so I approach it pretty, um, nervously. | hayatım bir daha asla aynı olmadı, bu yüzden biraz endişeli yaklaşıyorum. | About Time-1 | 2013 | |
| This is going to sound strange, | kulağa biraz garip gelecek ama... | About Time-1 | 2013 | |
| but there's this family secret. | Bir aile sırrımız var. | About Time-1 | 2013 | |
| travel in time. | zamanda yolculuk yapabilmesi. | About Time-1 | 2013 | |
| This is such a weird joke. | Bu çok tuhaf bir şaka. | About Time-1 | 2013 | |
| I can only go to places where I actually was and can remember. | Sadece gerçekten bulunduğum ve hatırlayabildiğim yerlere gidebiliyorum. | About Time-1 | 2013 | |
| if it's true, which it isn't. Although it is. | Eğer doğruysa ki değil. Ama doğru. | About Time-1 | 2013 | |
| You go into a dark place, big cupboards are | Karanlık bir yere git, büyük dolaplar çok kullanışlıdır. Gerekirse tuvaletler. | About Time-1 | 2013 | |
| Think of the moment you're going to | Gideceğin anı düşün ve kendini orada bulacaksın. | About Time-1 | 2013 | |
| You all right, Tim? | İyi misin, Tim? Evet. İyiyim, süper. | About Time-1 | 2013 | |
| Good, come on. it's nearly midnight and we've got to find... | Güzel, hadi gel. Neredeyse gece yarısı oldu ve gidip bulmamız gerek... | About Time-1 | 2013 | |
| 10, 9, 8, 7, | On, dokuz, sekiz, yedi... | About Time-1 | 2013 | |
| Thank you, Tim. | Teşekkür ederim, Tim. Bir şey değil, Polly. | About Time-1 | 2013 | |
| Does Mum know? | Annem biliyor mu? | About Time-1 | 2013 | |
| For me, it's books, books, books. | Benim için kitaplar, kitaplar, kitaplar. Bir insanın isteyebileceği her şeyi okudum. | About Time-1 | 2013 | |
| Twice. Dickens three times. Any first thoughts? | İki defa. Dickens'ı üç defa. İlk izlenimin ne? | About Time-1 | 2013 | |
| I've never bumped into a genuinely happy rich person. | Gerçekten mutlu bir zengine hiç rastlamadım. | About Time-1 | 2013 | |
| ?t would be nice not to have to work. | Çalışmak zorunda olmamak iyi olurdu. | About Time-1 | 2013 | |
| No, that's a real recipe for disaster. | Bu felaketin tarifi olur. Fred amcana olanlara bak. | About Time-1 | 2013 | |
| to be honest, I suppose, at the moment, | dürüst olmak gerekirse, sanırım şu anda... | About Time-1 | 2013 | |
| it would be just great if it could help me get a girlfriend. | bir kız arkadaşım olmasına yardım edebilseydi çok iyi olurdu. | About Time-1 | 2013 | |
| The mothership. | En güzeli. | About Time-1 | 2013 | |
| For me, it was always gonna be about love. | Benim için önemli olan daima aşk olacaktı. | About Time-1 | 2013 | |
| Her name was Charlotte. Cousin of Kit Kat's | İsmi Charlotte'tu. Kit Kat'ın yakışıklı ama kötü erkek arkadaşı Jimmy'nin kuzeni. | About Time-1 | 2013 | |
| And she was staying for two whole months. | Ve tam iki ay boyunca kalacaktı. | About Time-1 | 2013 | |
| Tim, | Tim... | About Time-1 | 2013 | |
| will you do my back? | sırtımı yağlar mısın? | About Time-1 | 2013 | |
| Very keen! | Çok hevesli! | About Time-1 | 2013 | |
| Tim. Will you do my back? | Tim. Sırtımı yağlar mısın? | About Time-1 | 2013 | |
| Sure. Just give us a sec. | Tabii. Ama bir saniye bekle. | About Time-1 | 2013 | |
| Ooh. Nice. | Güzel. | About Time-1 | 2013 | |
| ?t's my area. | Uzmanlık alanım. | About Time-1 | 2013 | |
| it was a summer of suntan and torture. | Bronzluk ve işkenceyle dolu bir yazdı. | About Time-1 | 2013 | |
| I was wrong! | Yanılmıştım! | About Time-1 | 2013 | |
| Bad luck, Tim. | Kötü şans, Tim. | About Time-1 | 2013 | |
| How are you meant to live your life | Böyle dikkat dağıtan bir şey varken hayatını nasıl yaşarsın? | About Time-1 | 2013 | |
| it was almost too late. | hiçbir zaman daha iyi olmamıştı. | About Time-1 | 2013 | |
| Beg your pardon? | Anlayamadım. Charlotte'ın burada olması çok hoştu. | About Time-1 | 2013 | |
| Charlotte? Who's Charlotte? | Charlotte kim? | About Time-1 | 2013 | |
| There goes August. | Ağustos da bitiyor. | About Time-1 | 2013 | |
| I've introduced him to most things, haven't I? | Onu birçok şeyle tanıştırdım. Evet. Sen daha bilgiliydin. | About Time-1 | 2013 | |
| In a quiet way, I like to think. | Sanırım gösterişsiz bir biçimde. | About Time-1 | 2013 | |
| Charlotte. Yeah! | Charlotte. Evet! | About Time-1 | 2013 | |
| As it's your last night, can I ask you a question? | Son gecen olduğu için sana bir soru sorabilir miyim? | About Time-1 | 2013 | |
| Yeah. Ask away. | Evet. Hemen sor. | About Time-1 | 2013 | |
| No, wait. | Hayır, bekle. | About Time-1 | 2013 | |
| Love? What? | Aşk mı? Ne? | About Time-1 | 2013 | |
| and not be stupid. | beni uyarmıştı. | About Time-1 | 2013 | |
| Or have I just made a total fool of myself | Yoksa kendimi aptal yerine mi koydum... | About Time-1 | 2013 | |
| That's very sweet of you. | Çok tatlısın. | About Time-1 | 2013 | |
| You should have tried creeping along the corridor while we still had time. | Hâlâ vaktin varken koridordan gizlice gelmeyi denemeliydin. | About Time-1 | 2013 | |
| Very bad idea. it feels like an ever so slightly insulting afterthought. | Çok kötü bir fikir. Akla sonradan gelen, hafif aşağılayıcı bir fikir gibi geliyor. | About Time-1 | 2013 | |
| All right. Good. I've got it. | Tamam. Güzel. Anladım. | About Time-1 | 2013 | |
| Tim. Hi. Charlotte. | Tim. Charlotte. | About Time-1 | 2013 | |
| Now obviously this was gonna happen | Bunun olacağı çok belliydi... | About Time-1 | 2013 | |
| and that hair, | bir tanrıçasın... | About Time-1 | 2013 | |
| because of some bizarre medical reason, | tek bir tel saçın olmasaydı da... | About Time-1 | 2013 | |
| I'd still adore you, | seni yine çok severdim... | About Time-1 | 2013 | |
| and I... | ve ben de... | About Time-1 | 2013 | |
| I just wondered whether, by any chance, you might share my feelings. | duygularımı paylaşıyor olabilme ihtimalin var mı diye merak etmiştim. | About Time-1 | 2013 | |
| I tell you what. | Sana şunu söyleyeyim. | About Time-1 | 2013 | |
| No, it's a perfect plan. That's absolutely perfect. Last night. | Hayır, mükemmel bir plan. Kesinlikle mükemmel. Son gece. | About Time-1 | 2013 | |
| Last night. | Son gece. | About Time-1 | 2013 | |
| And the very next day it was my turn to leave. | Hemen ertesi gün de gitme sırası bendeydi. | About Time-1 | 2013 | |
| There you go. Don't spend it all at once. | Al bakalım. Hepsini birden harcama. | About Time-1 | 2013 | |
| He said you had a room. | Bir odanız olduğunu söyledi. | About Time-1 | 2013 | |
| Or I'll kill you. | Yoksa seni öldürürüm. | About Time-1 | 2013 | |
| I was actually having the first good idea I've had for a decade | Aslında sen kapıyı çaldığında on yıldır ilk iyi fikrimi bulmuştum. | About Time-1 | 2013 | |
| But now it's gone. | Ama artık gitti. | About Time-1 | 2013 | |
| Weird cock, I always thought. Something weird about him. | Tuhaf adam diye düşünürdüm. Tuhaf bir yanı vardı. | About Time-1 | 2013 | |
| Sarcastic cow. | Alaycı inek. | About Time-1 | 2013 | |
| No chance of that. | Öyle bir ihtimal yok. Tanrım, bir evde iki başarısız. | About Time-1 | 2013 | |
| It wasn't a hopeful set up for romance. | Aşk için umut verici bir yer değildi. | About Time-1 | 2013 | |
| Well, who knows, we might become, you know, pals, et cetera. | Kim bilir, belki iyi arkadaş falan oluruz. | About Time-1 | 2013 | |
| Who the hell are you? Tim Lake. | Sen de kimsin? Tim Lake. | About Time-1 | 2013 | |
| So six lonely months went by and it was still just me and Harry. | Böylece altı yalnız ay daha geçti ve hâlâ sadece Harry ve ben vardık. | About Time-1 | 2013 | |
| And him putting the finishing touches to his new play. | O da yeni oyununun rötuşlarını yapıyordu. | About Time-1 | 2013 | |
| I always seemed to end up with Rory. | sonunda hep Rory'yle kalıyor gibiydim. | About Time-1 | 2013 | |
| wait for this, right, they're blind. | şunu bekle, görme engelli. Dalga mı geçiyorsun? | About Time-1 | 2013 | |
| Can I have your right hand on my right shoulder, please? | Sağ elini omzuma koyabilir misin lütfen? Arkadaşın da senin omzunu tutabilir. | About Time-1 | 2013 | |
| No, no, her clothes look terrible on me. | Hayır, hayır. Onun kıyafetleri bende berbat duruyor. | About Time-1 | 2013 | |
| I actually hate him. | Aslında ondan nefret ederim. | About Time-1 | 2013 | |
| Um... Okay. I'll try it. | Tamam. Denerim. Peki, ağzın nerede? | About Time-1 | 2013 | |
| My God, I'm so in there. What about you? | Tanrım, çok iyi gidiyorum. Ya sen? | About Time-1 | 2013 | |
| Joanna? Jay. | Joanna? Jay. | About Time-1 | 2013 | |
| Christ, you're a babe. | Tanrım, çok güzelsin. | About Time-1 | 2013 | |
| We've got to rush, but help me find a cab and I might give you my number. | Acelemiz var ama taksi bulmama yardım edersen sana numaramı verebilirim. | About Time-1 | 2013 | |
| Even my frock? | Elbisemden bile mi? | About Time-1 | 2013 | |
| I hope I see you again. | Umarım seni tekrar görürüm. | About Time-1 | 2013 | |
| Nothing. It's just a flesh wound. | Önemli değil. Sadece küçük bir yara. | About Time-1 | 2013 | |
| You could tell in the room a masterpiece was being unfurled. | Salonda bir başyapıtın sergilendiği anlaşılıyordu. | About Time-1 | 2013 | |
| No, no, no. Yes, yes, yes. | Hayır, hayır, hayır. Evet, evet, evet. | About Time-1 | 2013 | |
| He didn't just forget his lines. | Sadece repliklerini unutmadı. Öyle çok unuttu ki... | About Time-1 | 2013 | |
| No women, no children, | Ne kadınlar, ne de çocuklar... | About Time-1 | 2013 |