Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 3834
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| "We want to live in society where the sun shines." | "Güneşin ışıldadığı bir toplumda yaşamak istiyoruz." | An-2 | 2015 | |
| It turned cold. | Hava soğudu. Hava soğukken... | An-2 | 2015 | |
| people want a sweet dorayaki. | ...insanlar tatlı dorayaki yemek ister. | An-2 | 2015 | |
| I'll take a break... | Mola vereceğim. | An-2 | 2015 | |
| Tokue... | Tokue... Evet. | An-2 | 2015 | |
| Take the rest of the day off. | Bugünlük bu kadar yeter. | An-2 | 2015 | |
| Ah, OK. | Tamam. | An-2 | 2015 | |
| Hello. This is for you. | Merhaba. Bu size. Teşekkürler. | An-2 | 2015 | |
| Dear boss, How are things at the shop? | Sevgili patron, dükkânda işler nasıl? | An-2 | 2015 | |
| I worry that your spirit might be low. | Şevkinin kırılmasından endişeleniyorum. | An-2 | 2015 | |
| When I was cooking the bean paste, | Fasulye ezmesi pişirirken... | An-2 | 2015 | |
| I was always listening for the stories the beans tell. | ...daima fasulyelerin anlattığı hikâyeleri dinlerdim. | An-2 | 2015 | |
| It's a way of imagining | Bu fasulyelerin gördüğü... | An-2 | 2015 | |
| the rainy days and sunny days the beans have seen. | ...yağmurlu ve güneşli günleri düşlemenin bir yolu. | An-2 | 2015 | |
| What breeze blew across the beanstalks? | Fasulye sırıklarının arasında hangi rüzgâr esti? | An-2 | 2015 | |
| Listen to the story of their journey. | Yolculuklarının öyküsünü dinle. Evet, onlara kulak ver. | An-2 | 2015 | |
| I believe that everything in this world | İnanıyorum ki bu dünyadaki her şeyin... | An-2 | 2015 | |
| has a story to tell. | ...anlatacak bir hikâyesi var. | An-2 | 2015 | |
| Even the sunshine and the wind, | Gün ışığının ve rüzgârın bile. | An-2 | 2015 | |
| I think you can hear their stories. | Bence sen onların öyküsünü duyabilirsin. | An-2 | 2015 | |
| Maybe that's the reason. | Belki sebep budur. | An-2 | 2015 | |
| Last night, the breeze that blew in, across the hedge of holly, | Dün gece çobanpüsküllerini aşıp da içeri giren rüzgâr... | An-2 | 2015 | |
| seemed to be telling me I should get in touch with you. | ...anladığım kadarıyla bana seninle konuşmam gerektiğini söylüyordu. | An-2 | 2015 | |
| We try to live our lives beyond reproach, | Hayatlarımızı kusursuzca yaşamaya çalışırız. | An-2 | 2015 | |
| but sometimes we are crushed by the ignorance of the world. | Ancak bazen dünyanın cehaleti tarafından eziliriz. | An-2 | 2015 | |
| There are times when we have to use our wits. | Aklımızı kullanmamız gereken zamanlar vardır. | An-2 | 2015 | |
| I should have talked about that with you. | Bu konuyu seninle konuşmalıydım. | An-2 | 2015 | |
| I'm sure that | Emin ki patron... | An-2 | 2015 | |
| someday, boss, you'll create a dorayaki | ...günün birinde kendi düşlerini gerçekleştiren... | An-2 | 2015 | |
| that fulfills your own vision. | ...dorayakiyi yapacaksın. | An-2 | 2015 | |
| Have confidence to follow your own path. | Kendi yolunda yürüyecek inancın olsun. | An-2 | 2015 | |
| I'm sure you can do that, boss. | Eminim bunu yapabilirsin patron. | An-2 | 2015 | |
| Where's Tokue? | Tokue nerede? | An-2 | 2015 | |
| She quit. | İşten çıktı. Ne? | An-2 | 2015 | |
| What is it? | Bu ne? Şey... | An-2 | 2015 | |
| I'm running away from home. | ...evden kaçıyorum. Kaçıyor musun? | An-2 | 2015 | |
| Since when? | Ne zamandır? Sabahtan beri. | An-2 | 2015 | |
| Just this morning... | Sabahtan beri. | An-2 | 2015 | |
| His name is Marvy. | Adı Marvy. | An-2 | 2015 | |
| We live in an apartment, and pets are prohibited. | Evcil hayvanların yasak olduğu bir apartmanda yaşıyoruz. | An-2 | 2015 | |
| A neighbor complained to the landlord, and he said to get rid of him. | Komşu ev sahibine şikâyet edince adam kuştan kurtulmamı söyledi. | An-2 | 2015 | |
| I once talked with Tokue about this, here at the shop. | Bir keresinde dükkânda Tokue ile bu konuyu konuşmuştum. | An-2 | 2015 | |
| When I first met Tokue. | Tokue ile ilk karşılaştığımda. Ve? | An-2 | 2015 | |
| She said, | Demişti ki... | An-2 | 2015 | |
| if I can't keep Marvy, either you or she would take him. | ...Marvy'i evde tutamazsam onun ya da senin kanaryamı alacağını söyledi. | An-2 | 2015 | |
| Without asking me... | Bana sormadan. Alamaz mısın? | An-2 | 2015 | |
| I live in an apartment. | Apartmanda yaşıyorum. Yapamam. | An-2 | 2015 | |
| I only told one person about Tokue's fingers. | Tokue'nin parmaklarından sadece bir kişiye bahsettim. | An-2 | 2015 | |
| Who? | Kime? Anneme. | An-2 | 2015 | |
| The rumor mill is scary. | Dedikodu kazanı korkunç. | An-2 | 2015 | |
| But then... | Öyleyse... | An-2 | 2015 | |
| in this case, | ...bu durumda... | An-2 | 2015 | |
| more than the rumors, | ...dedikodulardan daha fazla... | An-2 | 2015 | |
| I'm to blame. | ...ben suçluyum. | An-2 | 2015 | |
| I couldn't protect her. | Onu koruyamadım. Suçluyum. | An-2 | 2015 | |
| Boss... | Patron Tokue'nin yaşadığı yere gidip... | An-2 | 2015 | |
| In the place where Tokue lives. | ...niye onu ziyaret etmiyoruz? | An-2 | 2015 | |
| When I first met Tokue, | Tokue ile ilk karşılaştığımda beraber aya baktık. | An-2 | 2015 | |
| The moon was rising above those cherry trees. | Ay kiraz ağaçlarının üzerinden yükseliyordu. | An-2 | 2015 | |
| Tokue said, "It's so pretty, let's have a look." | Tokue "Çok güzel, hadi gel de bakalım" demişti. | An-2 | 2015 | |
| The two of us were looking at the moon, | İkimizi aya bakarken... | An-2 | 2015 | |
| when she said she'd look after Marvy. | ...Marvy'e bakabileceğini söylemişti. | An-2 | 2015 | |
| Tokue and the moon and me. | Tokue, Ay ve ben. | An-2 | 2015 | |
| "The 3 of us promise," she said. | Bu üçümüzün sözü, demişti. | An-2 | 2015 | |
| A promise to the moon... | Aya verilen bir söz. | An-2 | 2015 | |
| The next stop is Zensho en. | Gelecek istasyon Zensho en. | An-2 | 2015 | |
| It's so quiet. | Çok sessiz. Evet. | An-2 | 2015 | |
| With Hansen's disease, some people lose their noses. | Hansen hastalığıyla bazı insanlar burunlarını kaybetti. | An-2 | 2015 | |
| Their faces are disfigured. | Yüzlerinin biçimi bozuldu. | An-2 | 2015 | |
| There will be people like that here. | Burada böyle insanlar olur. | An-2 | 2015 | |
| Tokue. | Tokue. | An-2 | 2015 | |
| Hello. | Merhaba. Nasılsın? | An-2 | 2015 | |
| Both of you. | İkiniz. | An-2 | 2015 | |
| This is Marvy. | Bu Marvy. | An-2 | 2015 | |
| You're a beautiful yellow, Marvy. | Rengin ne güzel Marvy. | An-2 | 2015 | |
| Marvy... | Marvy... | An-2 | 2015 | |
| It's ten years now since my husband died. | Kocam öleli 10 sene oldu. | An-2 | 2015 | |
| I was feeling lonesome. | Yalnız hissediyordum. | An-2 | 2015 | |
| Marvy came just at the right time. | Marvy tam zamanında geldi. | An-2 | 2015 | |
| Tokue, | Tokue... | An-2 | 2015 | |
| when did you start living here? | ...burada yaşamaya ne zaman başladın? | An-2 | 2015 | |
| When I was about your age. | Senin yaşlarındayken. | An-2 | 2015 | |
| So... | Yani epey uzun zaman önce. | An-2 | 2015 | |
| I came here with my brother. | Buraya kardeşimle gelmiştim. Beni buraya getirdi. | An-2 | 2015 | |
| When we got to the station, he said for the first time, | İstasyona geldiğimizde ilk defa... | An-2 | 2015 | |
| "You probably have leprosy." | ...muhtemelen cüzzamlısın. | An-2 | 2015 | |
| "If you do, I'll have to leave you." | Öyleysen seni bırakmak zorundayım. | An-2 | 2015 | |
| "I'll leave you, and go back home." | Seni burada bırakıp eve döneceğim, dedi. | An-2 | 2015 | |
| My mother... | Annem bütün gece uyumayıp... | An-2 | 2015 | |
| sewing a blouse for me. | ...bana bir bluz ördü. | An-2 | 2015 | |
| I don't know where she found the material. | Malzemeyi nereden buldu bilmem. | An-2 | 2015 | |
| It was a white, knitted fabric. | Rengi beyazdı. | An-2 | 2015 | |
| I had never worn anything like it. | Daha önce öylesini hiç giymemiştim. | An-2 | 2015 | |
| But when I got here, | Ancak buraya geldiğimde... | An-2 | 2015 | |
| everything I wore and everything I carried was disposed of. | ...annemin ördüğü giysi ve yanımda getirdiğim her şey... | An-2 | 2015 | |
| Tokue... | Tokue... | An-2 | 2015 | |
| Are you the boss | Dorayaki dükkânının sahibi sen misin? | An-2 | 2015 | |
| Yes, I am. | Evet. | An-2 | 2015 | |
| I see. Hello. | Demek öyle. Merhaba. | An-2 | 2015 | |
| I wanted to work there too. | Ben de orada çalışmak istemiştim. | An-2 | 2015 |