Search
English Turkish Sentence Translations Page 1966
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| I wouldn't exactly call Dakota my soul mate, but, uh... | Ben, Dakota'ya kesinlikle ruh ikizim demezdim, ama... | About a Boy-1 | 2014 | |
| It's just the same as it was in Roanoke. | Aynı Roanoke'deki gibi. | About a Boy-1 | 2014 | |
| And Santa Fe and Butte. | Ya da Santa Fe ve Butte'deki gibi. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Even in Kenya, I'm the school geek. | Kenya'da bile, okulun ineğiydim. | About a Boy-1 | 2014 | |
| You lived in Kenya? | Sen Kenya'da mı yaşadın? | About a Boy-1 | 2014 | |
| I'm an honorary Kikuyu tribe member, | Ben, fahri bir Kikiyu kabilesi üyesiyim. | About a Boy-1 | 2014 | |
| but that's a story for another day. | Ama bu başka bir gün anlatmam gereken bir hikaye. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Listen, Marcus, | Dinle, Marcus. | About a Boy-1 | 2014 | |
| you're a sweet, smart, honest, just wonderful kid. | Sen tatlı, akıllı, dürüst, anlayacağın harika bir çocuksun. 1 | About a Boy-1 | 2014 | |
| Unfortunately, those qualities repel women. | Maalesef, bu özellikler kadınları geri püskürtüyor. | About a Boy-1 | 2014 | |
| They like guys who are mysterious. | Onlar, gizemli erkekleri beğeniyorlar. | About a Boy-1 | 2014 | |
| You mean like magicians? No. No, no, no. | Sihirbazlar gibi mi demek istiyorsun? Hayır, hayır, hayır, hayır. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Like... like the opposite of... of magicians. | Sihirbazların tam tersi gibi. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Um, girls like what they can't have. | Kızlar sahip olamadıkları şeyleri beğenirler. | About a Boy-1 | 2014 | |
| They like bad boys... | Kötü erkekleri beğenirler. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Guys who ignore them. | Onları görmezden gelen erkekleri... | About a Boy-1 | 2014 | |
| Can you be a bad boy? | Sen, kötü bir erkek olabilir misin? | About a Boy-1 | 2014 | |
| Sometimes I don't rinse out my cereal bowl. | Bazen, kahvaltılık gevrek yediğim kaseyi durulamıyorum. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Let's put this on pause for one second. | Hadi, buna bir saniyeliğine ara verelim. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Yes. Dakota is back. | Evet. Dakota geri geldi. | About a Boy-1 | 2014 | |
| All right, I'm going back in. | Pekala. Ben tekrar gidiyorum. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Isn't that kind of needy? | Bu, ihtiyacımız olan şeye girmiyor mu? | About a Boy-1 | 2014 | |
| I thought girls only like bad boys, | Kızlar, sadece onu görmezden gelen kötü erkekleri beğenir diye düşündüm. | About a Boy-1 | 2014 | |
| I like where you're going with this. | Bununla nereye değinmek istediğini beğendim. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Isn't that driving you crazy? What? | Bu seni de delirtmiyor mu? Ne? | About a Boy-1 | 2014 | |
| Oh, that. No, he's always there. | Bu mu? Hayır, o her zaman orada. | About a Boy-1 | 2014 | |
| I've learned to tune him out, like a crow or a leaf blower. | Onu, bir çığlık ya da yaprak üfleyici gibi kafamdan atmayı öğrendim. Böylece, ağlamak gibi küçük düşürücü bir şey yaparsam, sen beni durdurursun. | About a Boy-1 | 2014 | |
| I'd take some of that leaf blower. | Bu yaprak üfleyicilerden bir tane almam lazım. | About a Boy-1 | 2014 | |
| If I might be so bold, Dakota, | Biraz cüretkar olmam gerekirse, Dakota... | About a Boy-1 | 2014 | |
| I think you get to know men | ...bence, kendini tanımak pahasına erkekleri tanıdın. | About a Boy-1 | 2014 | |
| I'm not that interesting. | Ben, bu kadar ilgi çekici değilim. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Do you know I thought the same thing about myself? | Biliyor musun? Ben de kendi hakkımda aynı şeyi düşünüyordum. | About a Boy-1 | 2014 | |
| And then I went on a journey of self discovery, | Kendimi keşfetme yolculuğuna çıktıktan sonra... | About a Boy-1 | 2014 | |
| and I intentionally didn't date, and I looked inward. | ...kasten birisiyle çıkmadım ve daha derinlemesine görebildim. | About a Boy-1 | 2014 | |
| I called that time of my life "the nomadic years." | Hayatımın bu zamanına 'göçebe yılları' dedim. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Nomadic years? | Göçebe yılları mı? | About a Boy-1 | 2014 | |
| Fiona, you've just blown my mind! | Fiona, aklımı başımdan aldın! | About a Boy-1 | 2014 | |
| You know, that really is bloody annoying! | Biliyor musun? Bu aşırı derecede rahatsız edici! | About a Boy-1 | 2014 | |
| Sorry, I'm just working on my hog. | Üzgünüm. Motorumun üzerinde çalışıyorum. | About a Boy-1 | 2014 | |
| It's my bad. | Benim eşekliğim. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Sometimes I run with them like this... | Bazen, bunlarla bu şekilde koşuyorum. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Not full speed, but fast enough to make it dicey. | Tam hız değil, ama şüphelendirmeye yetecek kadar hızlı. | About a Boy-1 | 2014 | |
| I'm being bad. I'm kind of a bad boy. | Kötü oluyorum. Ben de bir tür kötü çocuğum. | About a Boy-1 | 2014 | |
| I wanted to keep a low profile my first few weeks here, but... | Buradaki ilk haftalarımda, düşük bir profil çizmek istedim. Ama... | About a Boy-1 | 2014 | |
| It's time you learned the truth. | Bunu öğrenme zamanın geldi. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Well, can you help me out with this? | Pekala. Bana bunun için yardım edebilir misin? | About a Boy-1 | 2014 | |
| I could, but I won't. | Edebilirdim, ama etmeyeceğim. | About a Boy-1 | 2014 | |
| I'm being tough. | Kabadayı oluyorum ve sadece bir uyarı... | About a Boy-1 | 2014 | |
| Now I'm gonna start ignoring you. | Şu andan itibaren, seni görmezden gelmeye başlayacağım. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Well, would you just tell me which beaker I pour into which? | Peki, sadece hangi deney şişesini hangisine dökmem gerektiğini söyler misin? | About a Boy-1 | 2014 | |
| Eh, you'll figure it out. | Kendin halledersin. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Oh, my God! Marcus, are you all right? | Aman Tanrım! Marcus, sen iyi misin? | About a Boy-1 | 2014 | |
| Oh, mom. I am in trouble, big trouble. | Anne... Başım belada, büyük belada. | About a Boy-1 | 2014 | |
| We're talking a lifetime of shame here. | Hayatımın en utanç verici anından bahsediyoruz burada. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Well, the phone call I got said that you instigated | Telefon geldiğinde, senin bilimsel bir patlamayı körüklediğin söylendi. Ama ben müdüre... | About a Boy-1 | 2014 | |
| I couldn't believe that that was intentional. | ...bunu kasıtlı olarak yaptığına inanmadığımı söyledim. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Oh, it was intentional. | Kasıtlı olaraktı. | About a Boy-1 | 2014 | |
| A real bad boy would lie and say it wasn't, | Gerçek bir kötü erkek yalan söyleyip kasıtlı olmadığını söylerdi. | About a Boy-1 | 2014 | |
| but look at me. | Ama bana bak. | About a Boy-1 | 2014 | |
| I'm not a bad boy. I'm singing like a canary. | Kötü bir erkek değilim. Kanarya gibi şakıyorum. | About a Boy-1 | 2014 | |
| I did it. | Ben yaptım. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Why did you do it? | Niye yaptın? | About a Boy-1 | 2014 | |
| Will told me to be an unattainable bad boy. | Will, bana ulaşılamayan kötü bir erkek olmamı söyledi. | About a Boy-1 | 2014 | |
| He what? | Ne dedi? | About a Boy-1 | 2014 | |
| I thought it would get me invited | Bunun, beni Hannah'ın doğum günü partisine davet ettireceğini sandım. Ama buna değmezdi, anne. | About a Boy-1 | 2014 | |
| No party is worth tarnishing my permanent record. | Hiçbir parti benim sicilimi kirletmeme değmez. | About a Boy-1 | 2014 | |
| It was so beautiful, so clean. | Çok güzel ve temizdi. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Oh, Joanne, I'm so glad that... | Joanne, çok memnunum... | About a Boy-1 | 2014 | |
| I just got a call that my daughter was involved | Kızımın bazı manyaklar tarafından patlamaya dahil edildiğiyle ilgili bir telefon aldım. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Can we just talk in private? | Biraz özel konuşabilir miyiz? | About a Boy-1 | 2014 | |
| My daughter has never been called | Kızım, daha önce müdürün odasına hiç çağırılmadı. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Well, neither has my son. | Benim oğlum da öyle. | About a Boy-1 | 2014 | |
| I'm sorry. I realize I'm not holding the talking stick, | Üzgünüm. Konuşma çubuğunu tutmadığımın farkındayım, ama... | About a Boy-1 | 2014 | |
| but I really just want to get my daughter and go, okay? | Gerçekten, sadece kızımı alıp gitmek istiyorum. Tamam mı? | About a Boy-1 | 2014 | |
| Wait, Joanne. Wait. | Bekle, Joanne. Bekle. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Can... can I just share something with you? | Seninle bir şey paylaşabilir miyim? | About a Boy-1 | 2014 | |
| I think that my son got some very bad advice | Sanırım, oğlum duygusal bakımdan bodur olan bir erkek çocuğundan tavsiye almış. | About a Boy-1 | 2014 | |
| And I've just been piecing it together, | Sadece bunu toparlamak istedim. | About a Boy-1 | 2014 | |
| but I think all my son wanted was an invite | Ama sanırım, oğlumun tek istediği kızınızın doğum günü partisine davet edilmekti. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Well, I'm not sure she's gonna want him there, | Pekala. Onun orada olmasını isteyeceğinden pek emin değilim. | About a Boy-1 | 2014 | |
| especially after what happened today. | Özellikle, bugün olanlardan sonra... | About a Boy-1 | 2014 | |
| Please, will you just consider it? | Lütfen, bunu sadece göz önünde bulundurur musunuz? | About a Boy-1 | 2014 | |
| As I said, very misguided advice, | Söylediğim gibi, çok yanlış bir tavsiye. | About a Boy-1 | 2014 | |
| very misguided man. | Çok yanlış bir adam. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Nope, I'm not ready. Hold on. | Hayır, hazır değilim. Bekle. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Two, three, exhale. | İki, üç, nefes ver. | About a Boy-1 | 2014 | |
| I'm better now. I'm better. | Şimdi daha iyiyim. Daha iyiyim. | About a Boy-1 | 2014 | |
| I am very upset! | Çok sinirliyim! | About a Boy-1 | 2014 | |
| Did you run out of incense sticks? | Tütsü çubuğun mu kalmadı? | About a Boy-1 | 2014 | |
| You gave my son advice | Oğluma, onu mudürün odasına yollayan ve neredeyse... | About a Boy-1 | 2014 | |
| and almost caused a near fatal explosion | ...fen laboratuvarında ölümcül bir patlamaya sebep olabilecek bir tavsiye verdin. | About a Boy-1 | 2014 | |
| That is a slight exaggeration. I'm very angry! | Bu küçük bir abartı. Çok kızgınım! | About a Boy-1 | 2014 | |
| I did not tell him to blow up his science lab. | Ona, fen laboratuvarını havaya uçurmasını söylemedim. | About a Boy-1 | 2014 | |
| You told him to be an unattainable bad boy. | Ona, ulaşılamayan kötü bir erkek olmasını söyledin. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Oh, yeah, I did tell him that. | Evet, bunu ben söyledim. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Marcus needs some game, okay? | Marcus'un biraz oyuna ihtiyacı var. Tamam mı? | About a Boy-1 | 2014 | |
| I was just trying to help him out, | Ona sadece, hoşlandığı kız tarafından farkedilmesi için yardımcı oldum. | About a Boy-1 | 2014 | |
| What girl? Hannah Bickleman. | Hangi kız? Hannah Bickleman. | About a Boy-1 | 2014 | |
| He does not like a girl. He's not there yet. | O, kimseden hoşlanmıyor. Daha öyle şeylerle işi olmaz. | About a Boy-1 | 2014 | |
| Oh, he's there. No, he is not there. | Olur. Hayır, olmaz. | About a Boy-1 | 2014 |