Search
English Turkish Sentence Translations Page 2942
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| To hell with the Restoration! To hell with the "world renewal!" | Değişimin canı cehenneme! Dünyanın yenilenmesinin canı cehenneme! | Akage-1 | 1969 | |
| Damn you... You wretched bastards! | Lanet olsun... Sizi kahrolası piçler! | Akage-1 | 1969 | |
| Bastards... | Piçler... | Akage-1 | 1969 | |
| Holy shrine charms came falling down from the sky, don't you know! | Kutsal tapınak muskalarının gökyüzünden yağdığını bilmiyor musunuz! | Akage-1 | 1969 | |
| The gods were with our commander, the Red Lion, after all! | Unutulmamalıdır ki tanrılar komutanımız Kızıl Aslan'la birlikteydi! | Akage-1 | 1969 | |
| Dance... Dance... | Dans edin... Dans edin... | Akage-1 | 1969 | |
| Let us dance! | Dans edelim! | Akage-1 | 1969 | |
| "It's okay! It's okay! Nevermind!" | "Her şey yolunda! Her şey yolunda! Boşver!" | Akage-1 | 1969 | |
| Let us dance... | Dans edelim!... | Akage-1 | 1969 | |
| Let us dance, for our commander the Red Lion is... | Dans edelim, bizim gibi köylülerin gerçek tanrısı... | Akage-1 | 1969 | |
| ...the true god for us peasants! | ...komutanımız Kızıl Aslan için! | Akage-1 | 1969 | |
| If something stinks, cover it with paper. | Bir şey kokuşmuşsa, kağıtla kapatın. | Akage-1 | 1969 | |
| If the paper gets torn, glue some more on. Nevermind! | Kağıt parçalanmışsa, biraz tutkalla. Boşver! | Akage-1 | 1969 | |
| Keep pushing! Keep pushing! Nevermind! | İtmeye devam et! İtmeye devam et! Boşver! | Akage-1 | 1969 | |
| Push hard! Push hard! Nevermind! | Sertçe it! Sertçe it! Boşver! | Akage-1 | 1969 | |
| LATE AUTUMN | GÜZ SONU | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Directed by YASUJIRO OZU | Yönetmen YASUJIRO OZU | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Really? That sounds delicious. | Sahi mi? Çok lezzetli olmalı. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| What does? | Neymiş o? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| We were talking about steak. He knows a good place. | Biftek yemekten söz açılmıştı. O iyi bir yer biliyor. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| You know the Honmokutei in Ueno? It's near there. | Ueno'daki Honmokutei'yi bilir misiniz? O civarda bir yer. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| It's run by an old couple. | Yaşlı bir çift tarafından işletiliyor. 1 | Akibiyori-1 | 1960 | |
| I'll have to try it. | Bir uğramam gerekecek. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| I often go to the cutlet place behind Matsuzakaya. You too, right? | Sık sık Matsuzakaya'daki pirzolacıya giderim. Sen de öyle, değil mi? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Yeah, it was just a stall when I started going. | Evet, ilk gittiğim vakitler henüz bir büfeydi. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| We were poor, hungry students back then. | O sıralar, beş parasız, mideleri boş birer öğrenciydik. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| But with our late friend, we'd scrape together the money. | Ama rahmetliyle kıt kanaat parayı denkleştirebiliyorduk. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Really? So you and Mr. Miwa were old friends. | İşe bakın siz! Demek Bay Miwa dostunuzdu. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Yes. We lived in the same dorm in high school. | Evet. Lisedeyken aynı yurtta kalmıştık. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| My goodness. | Demeyin! | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Mr. Miwa did so much for me. | Bay Miwa'nın bana iyiliği çoktur. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| He was a great manager. | Çok iyi bir müdürdü. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| A gentle man. | Kibar bir adamdı. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Seven years already. | Yedi yıl olmuş. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Time flies. | Zaman akıp geçiyor. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| How long has it been for you? | Senin ne kadar oldu? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Since your wife passed away. | Karının öldüğü. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Four, nearly five years. | Dört, neredeyse beş yıl. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Look! The tea stalks stood on end. | Bak! Çayın çöpü üste çıktı. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Is that so? | Sahi mi? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| That's a good sign. | Bu iyiye işaret. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| We're in a temple. It might mean your wife is coming for you. | Tapınaktayız. Karın seni yanına almaya geliyor olabilir. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Cut it out. I'm not ready to die. | Uzattın ama. Ölmeye hazır değilim daha. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Uncle's very late. | Amcam çok gecikti. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Yes, I wonder what's keeping him. | Evet, neden eğleşti acaba? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Here he is. | Ah! İşte geldi. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| I'm sorry I'm late. | Affedersiniz, geciktim. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| I'm Shuzo Miwa's older brother. | Ben Shuzo, Miwa'nın abisiyim. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Thank you all for coming. | Geldiğiniz için hepinize teşekkürler. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Living in the country, I don't know my way around here, | Şehirden uzak yaşadığım için, buradaki yolları bilmiyorum. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| and I took a wrong turn. | Yanlış yola sapmışım. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Mr. Hirayama. Mr. Taguchi. | Bay Hirayama. Bay Taguchi. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| It's been a long time. Did you arrive in Tokyo today? | Uzun zaman oldu. Tokyo'ya bugün mü geldiniz? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| No, I came in yesterday for other business. | Hayır, başka bir iş için dün gelmiştim. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Oh, yes. Thanks for looking after my boy. | Evet, anladım. Oğlumla ilgilendiğiniz için sağ olun. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Don't mention it. It was nothing. | Boş verin. Lafını etmeye değmez. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| What happened? | Nasıl oldu bu? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| My kid took his friends ice skating on Lake Haruna this winter | Oğlum bu kış arkadaşlarını buz kayağına Haruna Gölü'ne götürdüğünde... | Akibiyori-1 | 1960 | |
| and stayed at his inn. | ...onun otelinde kalmışlardı. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| And thanks for the gift you sent along. | Gönderdiğiniz hediye için de ayrıca teşekkürler. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Don't mention it. Did you like them? | Lafını etmeyin. Hoşunuza gitti mi? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| We pickled them the previous spring. | Geçen bahar turşusunu kurmuştuk. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Nothing too fancy, | Öyle ahım şahım değiller... | Akibiyori-1 | 1960 | |
| but they've been a specialty of the region for a long time. | ...ama çoktandır bölgeye has bir şey olarak biliniyorlar. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| They were delicious. | Çok lezzetliydiler. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Oh, the pickled bracken? | Şu eğreltiotu turşusu mu? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| They were great! | Harikaydılar! | Akibiyori-1 | 1960 | |
| The older one gets, the more one enjoys such food. | İnsan yaşlandıkça yeşillikleri daha bir sevmeye başlıyor. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| That's true. | Haklısın. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Hijiki and carrots, | Hijiki ve havuç... | Akibiyori-1 | 1960 | |
| shiitake and dried radish, | ...mantar, kurutulmuş turp... | Akibiyori-1 | 1960 | |
| fresh tofu and deep fried tofu. | ...taze veya çok kızartılmış soya peyniri. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| What about beefsteak and pork cutlets? | Biftekle domuz pirzolasına ne oldu? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Is everyone present? | Herkes burada mı? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| We're ready to proceed. | Biz başlamaya hazırız. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Come to the main temple, please. | Büyük tapınağa geçelim, lütfen. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Yes, a bit. | Evet, biraz. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| It just started. Then I'm too early. | Az önce başladı. Öyleyse çok erken gelmişim. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| The chanting went on forever. Yes, it was long. | İlahi bitmek bilmedi. Evet, uzun sürdü. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| You should talk! You came in late! | Bir de konuşuyorsun! Zaten geç geldin! | Akibiyori-1 | 1960 | |
| It really was trying, wasrt it? | Gerçekten de sıkıcıydı, değil mi? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| They should keep it brief and just chant the most moving sutras. | Daha kısa tutup, daha canlı sutralardan okumalılar. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| That's what Mr. Taguchi said, | Bay Taguchi de aynen bunu söylemişti. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| and that's what I asked the priest to do. Didrt I? | Ben de rahiplerden öyle yapmalarını rica etmiştim. Değil mi? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Yes, the monks went a little overboard. | Evet, keşişler kendilerini fena kaptırmışlardı. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Did you make a large offering this year? 1 | Bu sene kesenin ağzını açtın galiba? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Don't be silly! I'd never give that much. | Aptal olmayın! Nerede bende o kadar para. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| At least the weather was cool today. | Neyse ki bugün hava serindi. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| It was so hot the day of the funeral. | Cenaze günü aşırı sıcak vardı. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| It was terrible! And me in a winter coat! | Evet, felaketti! Üstelik kışlık ceketimleydim! | Akibiyori-1 | 1960 | |
| How old were you then, Ayako? | O zaman kaç yaşındaydın, Ayako? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Eighteen. | On sekiz. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| And now? Twenty four. | Ya şimdi? Yirmi dört. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Time to get married, eh? | Evlenme vakti gelmiş, ha? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Yes. Please let us know of any suitable prospects. | Evet. Münasip bir talibi olursa lütfen bizi de haberdar edin. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| I'm sure there are plenty. Ayako's very beautiful. | Bir sürü talibi olduğuna eminim. Ayako çok güzel. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| What type do you like? Don't just smile. | Nasıl tiplerden hoşlanıyorsun? Gülme de konuş biraz. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| Tell us. | Söyle bize. | Akibiyori-1 | 1960 | |
| What if he were like me? | Benim gibi biri olsaydı eğer? | Akibiyori-1 | 1960 | |
| I'd like him. | Severdim. | Akibiyori-1 | 1960 |