Search
English Turkish Sentence Translations Page 4788
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| everything that has meaning to him, | ...her şeyi ondan koparıp alıyorum... | Arrow-1 | 2012 | |
| just like he did to me when he had Michael killed. | ...aynı Michael'i öldürttüğü zaman bana yapmış olduğu gibi. | Arrow-1 | 2012 | |
| What if I could show you another way, | Ya sana bir yol daha olduğunu söylesem... Babanın organizasyonunu... | Arrow-1 | 2012 | |
| without putting innocent people at risk? | ...insanların hayatlarını riske etmeden yerle bir edeceğin bir yol? | Arrow-1 | 2012 | |
| Thank you | Kahve için teşekkür ederim... | Arrow-1 | 2012 | |
| and the sex. | ...seks için de ama ilgilenmiyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| I don't know where the next Olympics are at, | İstersen sıradaki Olimpiyat'ların nerede yapıldığını öğren de... | Arrow-1 | 2012 | |
| but you might want to think about signing yourself up. | ...kendini oraya yazdırıver. | Arrow-1 | 2012 | |
| So, you want to talk about last night? | Dün gece hakkında konuşmak ister misin? | Arrow-1 | 2012 | |
| Okay. Last time you and I spoke, | Peki. Seninle en son konuştuğumuzda... | Arrow-1 | 2012 | |
| you were on your way to stop Helena Bertinelli | ...mafyaya karşı tek kişilik savaş vermesini... | Arrow-1 | 2012 | |
| from her one woman war against the Mafia. | ...durdurmak için Helena Bartinelli'nin yanına gidiyordun. | Arrow-1 | 2012 | |
| How'd that work out for you? | Sonunda ne oldu peki? | Arrow-1 | 2012 | |
| Nick Salvati, Frank Bertinelli's right hand, | Frank Bertinelli'nin sağ kolu olan Nick Salvati... | Arrow-1 | 2012 | |
| was found with his neck snapped | ...birkaç adamıyla birlikte boynu kırılmış olarak bulundu. | Arrow-1 | 2012 | |
| along with a few of his thugs. | Şu, lavaboya gitmem gerek deyip asla dönmediğim yemekten mi bahsediyorsun? | Arrow-1 | 2012 | |
| Was that her or you? | Bunu hanginiz yaptı? Bizi kaçırdıklarında Helena'yla birlikteydim. | Arrow-1 | 2012 | |
| We didn't have a choice. | Başka şansımız yoktu. Şansımız derken? | Arrow-1 | 2012 | |
| She knows, Diggle, about me. | Hakkımdakileri biliyor, Diggle. Ya sırlarımı ortaya çıkaracaktım ya da kendisi ölecekti. | Arrow-1 | 2012 | |
| It's not just your secret anymore, Oliver. | Tek endişelendiğim sırların değil, Oliver. | Arrow-1 | 2012 | |
| This woman is a killer. She's been dropping bodies all over the city. | Helena bir katil. Şehirde nereye gitse peşinde bir sürü ceset bırakıyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| Diggle, she's not what you think she is. | Helena sandığın kişi değil. | Arrow-1 | 2012 | |
| 3 years ago she was gonna turn her father in to the FBI. | Üç sene önce babasını FBI'a ihbar edecekti. | Arrow-1 | 2012 | |
| She put everything she had on him on a laptop. | Elindeki tüm kanıtları bir dizüstüne kaydetmiş. | Arrow-1 | 2012 | |
| Her father found it, thought it belonged to her fiance, | Babası da bulunca, bilgisayarın nişanlısına ait olduğunu düşünmüş... | Arrow-1 | 2012 | |
| and had him murdered. 1 | ...ve gidip adamı öldürtmüş. | Arrow-1 | 2012 | |
| All right, listen, that's a heavy thing, man. | Başına gelenler cidden feciymiş, dostum. | Arrow-1 | 2012 | |
| But it doesn't change the fact that she is dangerous. | Yine de bu tehlikeli olduğu gerçeğini değiştirmez. | Arrow-1 | 2012 | |
| And if Bertinelli retaliates against the Triad | Bertinelli, Triad'a karşı misillemede bulunursa... | Arrow-1 | 2012 | |
| or is perceived to, the Triad is gonna rain down hell | ...ya da tehdit olarak görürse, Triad koca şehri yerle bir eder... | Arrow-1 | 2012 | |
| and innocent people are gonna be killed. | ...ve masum insanlar hayatlarını kaybeder. | Arrow-1 | 2012 | |
| She's lost, Diggle, | Kendini kaybetmiş ve bunu bilse de bilmese de onu tedbirsiz... | Arrow-1 | 2012 | |
| stop her from doing anything reckless. | ...bir şeyler yapmaktan alıkoyabilirim. | Arrow-1 | 2012 | |
| That's just it. You can't save her, okay? | Bahsettiğim de bu. Onu kurtaramazsın. Bazı insanlar değişmez. | Arrow-1 | 2012 | |
| I can. | Kurtarabilirim. Ona yardım edebilirim. | Arrow-1 | 2012 | |
| Maybe you think you're more persuasive than you are, | Belki de olduğundan daha ikna edici olduğunu düşünüyorsundur... | Arrow-1 | 2012 | |
| or maybe she thinks she's fine the way she is | ...ya da Helena böylesine öfkeli olarak iyi yolda olduğunu düşünüyordur. | Arrow-1 | 2012 | |
| Whatever it is, either way, | Durum ne olursa olsun tüm bunlar kötü bitecek. | Arrow-1 | 2012 | |
| Either way... | Ne olursa olsun... | Arrow-1 | 2012 | |
| I got to try. | ...denemek zorundayım. | Arrow-1 | 2012 | |
| Where are you off to so early? You just got home. | Bu kadar erken nereye gidiyorsun? Eve daha yeni geldin. | Arrow-1 | 2012 | |
| The trouble with traveling overseas for a few weeks | Birkaç hafta boyunca ülke dışı bir yere seyahat etmenin asıl sorunu... | Arrow-1 | 2012 | |
| is that a few weeks' worth of work is piling up on my desk. | ...masana birkaç haftalık kâğıtların birikmiş olmasıdır. | Arrow-1 | 2012 | |
| I just want to start digging my way out from underneath it. | Çıkarken kâğıtların içinden bir tünel kazmak istemiyorum sadece. | Arrow-1 | 2012 | |
| Well, I can imagine finding out | Robert'in yatını enkaz altından kurtarmamı ve Robert'in cinayete... | Arrow-1 | 2012 | |
| and that he was murdered, it was a lot for you to take in. | ...kurban gittiğini öğrenmenin senin için oldukça zor olduğunu farkındayım. 1 | Arrow-1 | 2012 | |
| I just don't want you | Bana bir daha güvenemeyecekmişsin gibi hissetmeni istemiyorum sadece. | Arrow-1 | 2012 | |
| I wasn't lying to to hurt you, | Ben sana seni kırmak için değil, seni korumak için yalan söylüyordum. | Arrow-1 | 2012 | |
| I haven't changed, Walter. | Değişmedim, Walter. Ben hâlâ aşık olduğun ve evlendiğin kadınım. | Arrow-1 | 2012 | |
| Do you see that? | Bunu görebiliyor musun? Evet. | Arrow-1 | 2012 | |
| Yeah. | Ve bunu yaparken de merhamet göstermemelisin. | Arrow-1 | 2012 | |
| Of course I do. | Elbette görebiliyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| I just want us to agree | Sadece birbirimize karşı dürüst olacağımızı ve gelişme kaydettiğimizi görmek istiyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Okay. Yes, of course. | Evet, tabii ki. | Arrow-1 | 2012 | |
| Will you give me a lift to school? | Beni okula götürebilir misin? | Arrow-1 | 2012 | |
| I like to mix it up sometimes and actually be on time. | Bir şeyler karıştırmaktan ve bazen de zamanında okulda olmayı severim. | Arrow-1 | 2012 | |
| That would be my parental privilege. | Bir baba olarak bunu yapmak hakkımdır tabii. | Arrow-1 | 2012 | |
| Or, you know, you could just buy me a convertible | Ya da bana üstü açık bir araba alırsan tüm bunların önüne geçebiliriz. | Arrow-1 | 2012 | |
| What, and miss out on all those wonderful conversations | Arabadayken yaptığımız tüm o güzel sohbetleri... | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm so sorry, Frank. The last thing you need | Çok üzgünüm, Frank. İhtiyacın olan son şey benim gece boyunca omzunda ağlamam. | Arrow-1 | 2012 | |
| I just can't believe that Nick is gone. | Nick'in öldüğüne inanamıyorum sadece. | Arrow-1 | 2012 | |
| Dina, look, you and Nicky, | Dina dinle beni. Sen ve Nick benim için aile gibiydiniz, tamam mı? | Arrow-1 | 2012 | |
| And in my family, | Benim ailemde, birbirimizi kollarız. Tamam mı? | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm sorry for your loss. | Başınız sağ olsun. Nick benim için abi gibiydi. | Arrow-1 | 2012 | |
| Hey now, come on. | Hadi bakalım. | Arrow-1 | 2012 | |
| We'll talk to you soon. Okay. | Yakında görüşürüz tekrar. Tamam. | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm gonna find the son of a bitch who did this. | Nick'i öldüren orospu çocuğunu bulacağım. | Arrow-1 | 2012 | |
| And on my life, I'm gonna make him pay. | Hayatım üzerine yemin ederim ki bunu ona ödettireceğim. | Arrow-1 | 2012 | |
| You know, that girl's always forgetting something. | Şu kız da bir şeyleri unutup duruyor yahu. | Arrow-1 | 2012 | |
| Frank. | Frank. Haber vermeden geldiğim için kusura bakma. | Arrow-1 | 2012 | |
| No, no, no, come on in. It's all right. | Yok, yok, yok, lafı bile olmaz. Sorun değil. İçeri gir bakalım. | Arrow-1 | 2012 | |
| Look, I know, uh, I know we've been working | Dinle, şu inşaat anlaşmasında... | Arrow-1 | 2012 | |
| on that construction deal, | ...anlaştığımızı biliyorum ve çuvalladığım için çok özür diliyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| and I'm sorry for my dropping the ball. | ...arabayı sürmesi için verdiği adam 22 yaşında üniversitede Siyasal bilimler mastırı... | Arrow-1 | 2012 | |
| We've had a death in the family. | Ailemizde biri vefat etti de. Bunu duyduğum için çok üzgünüm. | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm terribly sorry to hear that. | Ama sen her zaman biliyordun. | Arrow-1 | 2012 | |
| Actually, though, I'm not here | Aslında buraya iş konuşmaya gelmedim. | Arrow-1 | 2012 | |
| Oh. Okay. | Peki. | Arrow-1 | 2012 | |
| Well, this is, uh... | Keşke o adada ölmüş olsaydın. Bu aslında... | Arrow-1 | 2012 | |
| this is one merger I won't stand in the way of. | Bu aslında yolunuzda durmayacağım bir buluşma olacak. | Arrow-1 | 2012 | |
| Excuse me, sweetie. | Müsaadenle, tatlım. Bir baba ihtiyacı olunmadığı zamanı anlar. | Arrow-1 | 2012 | |
| Was I not clear | Konuşmak istemediğimi anlatamamış mıyım? | Arrow-1 | 2012 | |
| You don't have to talk. | Konuşmak zorunda değilsin. | Arrow-1 | 2012 | |
| Who was she? | Kimdi bu? Uzun zaman önce tanıdığım biri. | Arrow-1 | 2012 | |
| But I was excellent at screwing things up. | İşleri berbat etmekte ustaydım ama. | Arrow-1 | 2012 | |
| I started sleeping with Sara. | Sarah'la yatmaya başlamıştım. | Arrow-1 | 2012 | |
| I started sleeping with my girlfriend's sister. | Kız arkadaşımın kız kardeşiyle yatmaya başlamıştım. | Arrow-1 | 2012 | |
| I brought her on the yacht and she died. | Onu yatıma götürdüm ve orada hayatını kaybetti. | Arrow-1 | 2012 | |
| Right in front of me. | Gözümün önünde hem de. | Arrow-1 | 2012 | |
| And I hurt I hurt her family... | Bu sayede ailesine Ailesine zarar verdim. | Arrow-1 | 2012 | |
| I just didn't care. | Umurumda olmadı. | Arrow-1 | 2012 | |
| Before the island, I wasn't a good person. | Adadan önce iyi bir insan değildim. Ben... | Arrow-1 | 2012 | |
| Selfish and thoughtless | Bencil ve düşüncesiz... | Arrow-1 | 2012 | |
| and awful, and it affected really affected people. | ...ve rezalet biriydim ve insanları insanları fena halde üzdüm. | Arrow-1 | 2012 | |
| You're on an island, too. | Aslında sen de adadasın. | Arrow-1 | 2012 | |
| But...Michael was the last man I opened up to. | Michael kendimi açtığım son insandı. | Arrow-1 | 2012 | |
| I can't be hurt again. | Bir daha üzülmeyi göze alamam. | Arrow-1 | 2012 | |
| I would never hurt you. | Seni asla üzmem. Sana söz veriyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Uh uh. Relax. | Rahatla biraz. Rahatla, rahatla, rahatla. Sen taksiyle direk otele gidiyorsun. | Arrow-1 | 2012 | |
| Now, pull back gently. | Yavaşça ger. | Arrow-1 | 2012 |