Search
English Turkish Sentence Translations Page 4833
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Please, Mom. | Lütfen anne. Bırak boğulmadan önce sana yardım edeyim. | Arrow-1 | 2012 | |
| You need to stop asking these things. Do you understand? | Bu şeyleri sormayı kesmelisin. Anlıyor musun? | Arrow-1 | 2012 | |
| I need you to stop. | Durmanı istiyorum. Yapamam. | Arrow-1 | 2012 | |
| I need to know. | Bilmek zorundayım. | Arrow-1 | 2012 | |
| Is that a power outage? | Bir elektrik kesintisi mi bu? Bilmiyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Oliver! Oliver! | Oliver! Oliver! | Arrow-1 | 2012 | |
| Oliver. | Oliver. İyi misin? | Arrow-1 | 2012 | |
| Oliver? | Oliver? Ne...ne... | Arrow-1 | 2012 | |
| we got to get out of here. | Buradan çıkmalıyız. | Arrow-1 | 2012 | |
| Moira Queen... | Moira Queen... | Arrow-1 | 2012 | |
| You have failed the city. | Şehri hayal kırıklığına uğrattın. | Arrow-1 | 2012 | |
| It doesn't make any sense! | Bu çok anlamsız! Neden bir uçağı havaya uçurmak istiyorsun? | Arrow-1 | 2012 | |
| When the New York Stock Exchange | New York Borsası 9/11'den sonra yeniden açıldığında... | Arrow-1 | 2012 | |
| the Dow Jones dropped nearly 685 points. | ...Dow Jones endeksi neredeyse 685 puan düştü. | Arrow-1 | 2012 | |
| Can you imagine what would happen to China, | Çin'e gelen ve giden tüm hava taşıtları belirsiz bir süreyle düşürülseydi... | Arrow-1 | 2012 | |
| if all air travel in and out of China | ...Çin'e, dünyanın 2. en büyük ekonomisine neler olurdu düşüne biliyor musun? | Arrow-1 | 2012 | |
| You want to destabilize China's economy? | Çin'in ekonomisini bozmak mı istiyorsun? | Arrow-1 | 2012 | |
| It's not what I want, but rather my employer. | Bu benim değil daha ziyade işverenimin istediği şey. | Arrow-1 | 2012 | |
| We have enough missiles here | Anakaraya yaklaşan her türlü hava aracını düşürmeye yetecek kadar füzemiz var burada. | Arrow-1 | 2012 | |
| And that will decimate China's economy. | Ve bu da Çin ekonomisini bozacak. | Arrow-1 | 2012 | |
| You see, inconvenient though you occasionally were, | Görüyorsun, her ne kadar arada sırada rahatsız edici olsan da... | Arrow-1 | 2012 | |
| you're always worth more to me alive than dead. | ...benim için ölü olmandansa sağ olman hep daha iyiydi. Ama destek olarak seninle geliyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Then you should have killed me. | O halde beni öldürmeliydin. Çünkü bunu yapmayacağım. | Arrow-1 | 2012 | |
| Shado! Shado! | Shado! Shado! | Arrow-1 | 2012 | |
| I said I need you alive, | Sana ihtiyacım olduğunu söyledim ama değer verdiğin herkesi öldürebilirim. | Arrow-1 | 2012 | |
| Help you with something? | Yardım edebileceğim bir şey var mı? | Arrow-1 | 2012 | |
| Yes, um, I'm from CNRI | Evet, ben CNRI'dan geliyorum... | Arrow-1 | 2012 | |
| and we're investigating claims of racial bias in SCPD arrests. | ...ve SC polisinin tutuklamalarında ırk ayrımcılığı iddialarını soruşturuyoruz. | Arrow-1 | 2012 | |
| So I'm going to need a copy of each file | Bu nedenle Ocak 2011'den bugüne kadar Starling City'de... | Arrow-1 | 2012 | |
| from every arrest in Starling City January, | ...yapılan her tutuklama dosyasının bir nüshasına ihtiyacım olacak. | Arrow-1 | 2012 | |
| It's almost 9:00 at night. | Saat neredeyse akşam 9'a geliyor. Bunu Hakim Crow'a anlat. | Arrow-1 | 2012 | |
| He's the one who signed the court order. | Mahkeme emrini imzalayan o. | Arrow-1 | 2012 | |
| I don't know, it seems like a bit of a reach. | Bilemiyorum, bu biraz uzak ihtimal gibi oluyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| Yeah, which is what you do when you got nothin'. | Aynen öyle ki hiçbir şey bulamadığında yaptığın tam da bu. | Arrow-1 | 2012 | |
| 'Cause all I know is the copycat, | Çünkü bildiğim tek şey Unidac'taki her kaydı Kopyacının ateşe verdiği. | Arrow-1 | 2012 | |
| And all we got are phone records | Üstelik elimizde olan tek şey telefon kayıtları ve onlar da Markov denen adamın... | Arrow-1 | 2012 | |
| he made a couple of calls to an unclaimed line at Merlyn Global. | ...Merlyn Global'de sahipsiz bir hatta birkaç telefon açtığı. | Arrow-1 | 2012 | |
| A couple of calls? Did I say reach? | Birkaç telefon mu? Abartı mı demiştim ben? Yanlış söylemişim. Bu koca bir atlama. | Arrow-1 | 2012 | |
| Just get someone down here from Merlyn Global | Birkaç soruya yemin altında ifade vermesi için Merlyn Global'den birini getir hadi. | Arrow-1 | 2012 | |
| Did you find anything? | Bir şey buldun mu? Bir sürü şey. | Arrow-1 | 2012 | |
| Anything helpful? No, still looking. | Yararlı bir şey var mı? Hayır, hâlâ bakıyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| What about you? You learn anything from the cops? | Senden ne haber? Polislerden bir şey öğrenebildin mi? | Arrow-1 | 2012 | |
| As a matter of fact... | Aslına bakarsan... Bunun çağrışımlarını sevdim. | Arrow-1 | 2012 | |
| You know that copycat archer? | Şu kopyacı okçuyu biliyorsun? Evet. | Arrow-1 | 2012 | |
| Turns out he's connected to Merlyn Global somehow. | Meğer bir şekilde Merlyn Global'le ilişkiliymiş. | Arrow-1 | 2012 | |
| Or, at least his victims are. | Ya da en azından kurbanlar öyle. | Arrow-1 | 2012 | |
| We're looking for the Hood, not some crazy wannabe. | Biz Başlıklı'yı arıyoruz kaçık özenti herifin tekini değil. | Arrow-1 | 2012 | |
| Well, the guy with the black arrows | Şey, anlaşılan kara oklu adam yeşil oklu adamdan nefret ediyor, yani... | Arrow-1 | 2012 | |
| So what, we just show up at Merlyn Global | Yani ne, Merlyn Global'e gidip Başlıklı'nın gelmesini mi umacağız? | Arrow-1 | 2012 | |
| Last I checked, | Son baktığımda senin de daha iyi bir fikrin yoktu. | Arrow-1 | 2012 | |
| Do not hurt my son. | Oğluma zarar verme. | Arrow-1 | 2012 | |
| Tell me what the Undertaking is and I won't have to. | Bana Girişim'in ne olduğunu söyle ben de zarar vermek zorunda kalmayayım. | Arrow-1 | 2012 | |
| No! Tell me! | Hayır! Söyle! | Arrow-1 | 2012 | |
| Please! | Lütfen! Oğlumu rahat bırak! | Arrow-1 | 2012 | |
| What is Malcolm Merlyn planning?! | Malcolm Merlyn ne planlıyor? Sana söyleyemem! | Arrow-1 | 2012 | |
| He'll kill me, he'll kill my family. | Beni öldürür, tüm ailemi öldürür. | Arrow-1 | 2012 | |
| You should be more worried about what I'll do. | Asıl benim yapacaklarımdan endişe duyman lazım. | Arrow-1 | 2012 | |
| No! | Hayır! Malcolm, Glades'i yıkmayı planlıyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| He said so he could rebuild it, but... | Böylece yeniden inşa edebileceğini söyledi ama... | Arrow-1 | 2012 | |
| There's a device. What device?! | Bir cihaz var. Ne cihazı? | Arrow-1 | 2012 | |
| He says that it can cause an earthquake. | Bir depreme yol açabileceğini söylüyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| How is this possible? | Bu nasıl mümkün olabilir? Bilmiyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| It was invented by Unidac Industries. | Unidac Sanayi tarafından icat edilmiş. | Arrow-1 | 2012 | |
| Malcolm used my company's Applied Sciences | Malcolm onu bir silaha dönüştürmek için... | Arrow-1 | 2012 | |
| to turn it into a weapon. | ...şirketimin Uygulamalı Bilimler bölümünü kullandı. | Arrow-1 | 2012 | |
| Why would you get involved in something like this? | Neden böyle bir şeye karıştınız? | Arrow-1 | 2012 | |
| He was just trying to do some good. | Sadece iyilik yapmaya çalışıyordu. | Arrow-1 | 2012 | |
| He was lost. He... | Kaybolmuştu. O... | Arrow-1 | 2012 | |
| His decisions left me vulnerable | Kararları beni Malcolm karşısında... | Arrow-1 | 2012 | |
| to Malcolm, and I had no choice. | ...savunmasız bıraktı ve benim de başka çarem yoktu. | Arrow-1 | 2012 | |
| I had to protect my family and my children. | Ailemi ve çocuklarımı korumak zorundaydım. | Arrow-1 | 2012 | |
| This device... Where is it? | Şu cihaz... Nerede o? | Arrow-1 | 2012 | |
| If you don't tell me, I can't stop Merlyn! | Bana söylemezsen Merlyn'i durduramam! | Arrow-1 | 2012 | |
| Oh, you can't stop him. | Onu durduramazsın. | Arrow-1 | 2012 | |
| No, no, no, I told you everything! | Hayır, hayır, hayır. Sana her şeyi anlattım! | Arrow-1 | 2012 | |
| Oliver! | Oliver! Hayır! Tatlı... | Arrow-1 | 2012 | |
| Please, I know what you must be thinking, sweetheart, | Lütfen, neler düşünüyor olabileceğini biliyorum canım... | Arrow-1 | 2012 | |
| but I never intended any of this to happen. | ...ama bunların hiçbirinin olmasını istememiştim. | Arrow-1 | 2012 | |
| You know I would never willingly | Böyle bir şeye hiçbir zaman isteyerek karışmayacağımı biliyorsun. | Arrow-1 | 2012 | |
| I don't know anything anymore. | Artık hiçbir şey bilmiyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Oh, my God. | Tanrım. Yumruklarını artık kullanmayacağını söylemiştin! | Arrow-1 | 2012 | |
| I did. Let me get you an icepack for... | Kullanmadım. Sana bir buz getireyim şey için... | Arrow-1 | 2012 | |
| Everything. I'm fine. | Hepsi için. Ben iyiyim. | Arrow-1 | 2012 | |
| I need you to dig up everything you can | Unidac sanayi hakkında bulabileceğin her şeyi istiyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Well, we know Queen Consolidated acquired them seven months ago. | Şey, Queen Holding'in onları yedi ay önce satın aldığını biliyoruz. | Arrow-1 | 2012 | |
| That's when we met. | O sırada tanışmıştık. | Arrow-1 | 2012 | |
| I need information about what I don't know. | Bilmediklerim hakkında bilgi istiyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Unidac is a small research and development | Unidac sismik ihlaller konusunda uzmanlaşmış küçük bir... | Arrow-1 | 2012 | |
| and plug in my tablet directly, there's no way of getting that location. | Şu "değişebilirsin, gerçek seni görebiliyorum" nutkunu. | Arrow-1 | 2012 | |
| that they didn't want you putting an arrow in them today? | Sevdiğim kadını öldürerek mi? Evet. | Arrow-1 | 2012 | |
| but not you and her. | ...ailem için ve nedense bunun nedenini hiç sormadım. | Arrow-1 | 2012 | |
| Well, that's ironic. | Kardeşinin babasını öldürmek. Kardeşinin babasını öldürmek. | Arrow-1 | 2012 | |
| Yeah, someone good. | Ama lütfen evimden defolup gider misin? | Arrow-1 | 2012 | |
| But now I'm standing here... | Ama şimdi burada dikilmiş... | Arrow-1 | 2012 | |
| Looking at you, and it's | ...sana bakarken... | Arrow-1 | 2012 | |
| Just say what you have to say and go, ok? | Söyleyeceğini söyle ve git, tamam mı? | Arrow-1 | 2012 | |
| Ever since I've been back, we've been doing this dance. | Geri döndüğümden beri bu dansı yapıp duruyoruz. | Arrow-1 | 2012 | |
| We come together, and then I pull away. | Bir araya geliyoruz sonra ben geri çekiliyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Something pulls me away. | Bir şey beni geri çekiyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| But I think... | Ama sanırım... | Arrow-1 | 2012 |