English
TurkishSearch
English Turkish Sentence Translations Page 178126
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Yeah? | Öyle mi? Öyle. | Uncertainty-1 | 2008 |  |
| How are you? | Peki ya sen? Keyfim yerinde. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| It's so good. Yeah? | Çok iyi gidiyor. Ya? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Yeah, I'm in a show. | Evet, bir şova çıkıyorum. Şov mu? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Yeah, on Broadway. | Evet, Broadway'de. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| On Broadway? Yeah. | Broadway'de mi? Evet. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Yeah. | Vay. İzlemeye gelebilir miyim? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| You already came to see me. | Zaten izlemeye gelmiştin. Görmüştün. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Yeah, I came to see you. | Evet, seni izlemiştim. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Get her! Get her! | Getir! Getir! | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Come back, Tiger! Come on! | Gel buraya, Tiger! Hadi! | Uncertainty-1 | 2008 | |
| It's a dog. | Köpek bu be? Köpeğin ne işi var burada? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Bobby and I found her crossing the street. | Bobby ile sokakta bulduk. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| I need to get that phone. | Telefonu almam gerek. O benim ve geri almam gerek. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| I'm taking the phone to the police. | Telefonu polise vereceğim. Sakın yapma, dinle beni. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Tell me where you are. | Nerede olduğunu söyle. Hemen gelebilirim fakat sakın | Uncertainty-1 | 2008 | |
| I said we're taking it to the police, | Polise götüreceğiz dedim. İstiyorsan git onlardan al. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| We should have just given it to the cab driver. | Bunu o taksiciye vermeliydik. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| So this is my fault? | Benim mi hatam yani? Şimdi de öyle mi oldu? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| No, that's not what I'm saying. | Hayır, öyle demiyorum. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| I didn't. | Açmadım. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| That's your phone. | Bu senin telefonun. Ha siktir, nereden buldu bu? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Bobby, please don't answer it. | Bobby, lütfen açma. Açma. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| I'm not asking you for the phone, Bobby. | Rica etmiyorum, Bobby. Emrediyorum. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Get off. | Kapat. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| We're gonna run, okay? | Koşacağız, tamam mı? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Go! Come on! | Hadi! Hadi! | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Come on, you okay? | Koş, iyi misin? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Slide it again. | Tekrar okut. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| It's him. | Geliyor! | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Watch out. | Dikkat et! Pardon! | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Okay, there. | Hadi, şu tarafa! Diğer taraftakine binelim. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| What the fuck just happened? You okay? | Noldu öyle be? İyi misin? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| How did he find us in Union Square? | Bizi Union Meydanı'nda nasıl bulabildi? İki dakika önce oraya gitmiştik. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Are you okay? I'm okay. | İyi misin? İyiyim. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| How did that happen? I don't know. | Nasıl oldu bu? Bilmiyorum. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| He has my cell phone number. | Numaramı bulmuş. Yani adresimi de bulabilir. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| He has your cell phone | Telefonunu buldu çünkü adını söylüyorsun, telesekreterde adın çıkıyor. Daha çok var. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Let's deal in reality. | Şu anki durumumuza bakalım. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| What's on this fuckin' thing? | Bakalım ne varmış burada. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| What is all that? | Onlar ne? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Cyrillic. | Kiril’ce. O da ne? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Man, look at all this. | Şunlara bir bak. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| This series of numbers, | Bu sayı dizisi, bilgisayarlar arası bağlantı kurma dilidir. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| This is this might be why they want this. | Bunu istemelerinin nedeni bu olabilir. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Bobby, that's you. | Bobby, bu sensin. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| My God. | Aman Tanrım! Beş yüz bin dolar mı? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| What's on this phone, Bobby? | Bu telefonda ne var, Bobby? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| We need to go to the police. | Polise gitmemiz lazım. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| City Hall? | Belediye Binası mı? Orada polis karakolu var mı? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Okay, we're gonna turn all our phones off, okay? | Pekâlâ, telefonlarımızı kapatacağız, tamam mı? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| They must be tracking the thing. | Sinyali takip ediyor olabilirler. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Listen to me, okay? | Beni dinle, tamam mı? Olur mu? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| That's more like it. | Bu iyi işte. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Hi. | Merhaba. Merhaba kızım. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| So what are you gonna tell the police? | Peki polise ne anlatacaksın? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| I'm just gonna tell them what happened. | Gerçekleri anlatacağım. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| We'll give them the phone. | Telefonu onlara vereceğiz. Umarım devamını getirirler. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| How can a phone be worth $500,000? | Bir telefon nasıl beş yüz bin dolar edebilir? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Hey. | Merhaba. Buyurun. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Let's just put this through first. | Önce bunu koyalım. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| We just found this in the back of a cab a couple hours ago. | Birkaç saat önce bir taksinin arka koltuğunda bu telefonu bulduk. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Since then, 3 different people have called us. | Bulduğumuzdan beri üç farklı kişi aradı. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| What do you need? | İstediğiniz nedir? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| We've been followed, we've been chased. | İzliyorlar bizi, takip ediliyoruz. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| We think that there's something | Bir şeyler olabileceği düşün | Uncertainty-1 | 2008 | |
| We witnessed a murder. You witnessed a murder? | Bir cinayete tanık olduk. Cinayete mi tanık oldunuz? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Yes. | Evet. Birinin vurulduğunu gördük. Bir saniye, komiser ile konuşmalısınız. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Now, he's not here right now, | Kendisi şu an burada değil, o yüzden arkadaki koltuklara oturup beklemelisiniz. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| When he gets back in, | Geri döndüğünde kendisini buraya çağırırım ve görüşürsünüz, tamam mı? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| We just saw someone get killed. | Birini öldürülürken gördük... | Uncertainty-1 | 2008 | |
| And we think it has something to do with this phone. | Telefonda bir şeyler var. ...yalnızca birkaç saat önce. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Yeah, yeah... lady, I get it. | Evet, evet, bayan, anlıyorum. Olayı gördük. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| We saw it. I get it. | Anlıyorum. Fakat komiserle görüşmeniz lazım. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Now, when he comes back in, | Ve de kendisi gelince sizinle görüşmesi için onu aşağıya çağıracağım. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Go sit down on the benches back there, okay? | Şimdi gidip arkadaki koltuklara oturun, olur mu? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Okay, can we leave this with you? | Olur. Peki bunu size bırakabilir miyiz? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Well, it's not mine either, honey. | İyi de benim de değil, tatlım. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Take your phone and sit down on the bench. | Telefonunuzu alın ve koltuğa oturun. Onunla tatlım diye konuşma, lütfen. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Easy | Sakin ol. Telefonu alın, oturun ve rahatlayın. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Yeah, how long you think it'll be? | Peki ne kadar sürer? Komiser geldiğinde sizinle görüşecek. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Very helpful. Thanks. | Çok yardımcı oldunuz. Teşekkür ederim. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Sorry. | Üzgünüm. Sorun değil. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Okay, now we put this here. | Pekâlâ, şimdi buraya koyuyoruz. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Ta da! | Sürpriz! | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Okay. | Tamamdır. Oluyor. Bunu şuradan yapacağım. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Daddy woke up. | Baban uyandı. Hoşuna gitti mi? Ne yapıyorsun, minik rakun? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| So, how is Bobby doing? | Bobby nasıl? Bobby iyi. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| How's his job? | İşleri ne âlemde? İşleri de iyi. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| How are you? | Peki siz? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| How are the both of you? | İlişkiniz ne durumda? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| We're doing good, Mom. | İyi gidiyor anne. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Kate, how's the show going? | Kate, şov nasıl gidiyor? Sona erebilir diyordun. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Yeah, it's gonna close in 3 months. | Evet, üç ay içinde bitecek. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| No, you're so good in the show. | Olamaz, şovda harikasın. Teşekkürler. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Are you bummed that it's closing? | Bitecek diye üzülüyor musun? İyi misin? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| What are you gonna do? | Ne yapmayı düşünüyorsun? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| You know what you should do is to call Peter. | Yapman gerekenin Peter'i aramak olduğunu biliyorsun. | Uncertainty-1 | 2008 | |
| Yeah? | Öyle mi? Benden Peter'ı aramamı mı istiyorsun? | Uncertainty-1 | 2008 | |
| I mean, he could help you. | Sana yardımı dokunabilir. Kim bu Peter? | Uncertainty-1 | 2008 | |
