Search
English Turkish Sentence Translations Page 1901
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| "I have a gun, but I can't kill him. Only he knows where Aahul is" | Silahım varken bile onu öldüremedim, Rahul'un yerini yalnızca o biliyor. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Vishwas, you can only hear. I can also see | Vishwas, sen sadece duyabiliyorsun. Ama ben görebiliyorum da. | Aankhen-1 | 2002 | |
| What little time we have, we are losing. Listen to me | Çok az zamanımız var, biz kaybediyoruz. Beni dinleyin. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Instead of five I'll pay each of you 10 million | 5 yerine size 10 milyon ödeyeceğim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Just let me have the container. You won't ever find it Mr. Aajput | Sadece bana şu kasayı verin. Onu asla bulamayacaksın, Bay Rajput. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Only llyas knew where it is. No! No Arjun! | Onun yerini sadece İlyas biliyordu. Hayır! Hayır Arjun! | Aankhen-1 | 2002 | |
| If you really don't know where the container is... | Eğer gerçekten de kasanın yerini bilmiyorsanız... | Aankhen-1 | 2002 | |
| Farewell | ... o zaman, elveda. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Want to play hide and seek? | Saklambaç oynamak ister misiniz? | Aankhen-1 | 2002 | |
| So no lights | Işıklar kapalı. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Vishwas! It's me, Arjun | Vishwas, benim, Arjun. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Come on, quick | Gel, çabuk. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Arjun, are you all right? Yes, how are you doing? | Arjun, sen iyi misin? Evet, sen? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Okay | İyiyim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Arjun, there's a window ahead | Arjun, önünde bir pencere var. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Open up | Aç kapıyı. Ben polisim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| How good of you to come here! Mr. Aajput, what are you doing here? | Buraya gelmeniz ne kadar da iyi oldu. Bay Rajput, burada ne yapıyorsun? | Aankhen-1 | 2002 | |
| I... come inside | Ben... içeriye gel. | Aankhen-1 | 2002 | |
| The robbers have been nabbed. The constable told me | Soyguncular yakalanmış. Memur bana söyledi. | Aankhen-1 | 2002 | |
| That face... I noticed something peculiar at the bank | Bu yüz... bu yüzde bir anormallik olduğunu fark etmiştim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| I told you I'd find the man who robbed my bank | Size bankayı soyan adamı bulduğumu söyledim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Here's the man you identified | Tespit edilen adam. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Call an ambulance, quick | Hemen ambulans çağırın. | Aankhen-1 | 2002 | |
| And who's this woman? | Peki bu kadın kim? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Who killed her? What's going on here, Mr. Aajput? | Onu kim öldürdü? Burada neler oldu, Bay Rajput? | Aankhen-1 | 2002 | |
| She planned the robbery. What nonsense... | Soygunu o planladı. Bu ne saçmalık! | Aankhen-1 | 2002 | |
| Can you explain how she was murdered? She had three accomplices | Onun nasıl öldürüldüğünü açıklayabilir misin? Onun üç suç ortağı vardı. | Aankhen-1 | 2002 | |
| They robbed the bank. One, this llyas. The two others, they killed him | Onlar bankayı soydular. Biri bu İlyas. Ve iki kişi, onu öldürdüler. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Aight now, they're locked inside that room | Ve şimdi, onlar içeride kilitli kaldılar. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Where are you going? They're dangerous | Nereye gidiyorsunuz? Onlar çok tehlikeliler. | Aankhen-1 | 2002 | |
| We ought to surrender. And it's best to tell the truth | Teslim olmamız gerekiyor. En iyisi gerçeği anlatmak. | Aankhen-1 | 2002 | |
| In her death, Neha wanted to tell us something. Think Vishwas | Ölürken, Neha bize bir şey söylemek istedi. Düşün, Vishwas. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Yes, she wanted us to come out with the truth | Evet, o gerçeği ortaya çıkarmamızı istedi. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Open the door. Come out | Kapıyı açın. Dışarı çıkın. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Surrender to the police | Polise teslim olun. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Something peculiar, something strange happened when he stole my purse | Tuhaf bir şey oldu, o adam cüzdanımı çaldığında tuhaf bir şey oldu. | Aankhen-1 | 2002 | |
| They...? | Bunlar onlar mı? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Mr. Aajput, the two of them? Yes they are the ones | Bay Rajput, bunlar o ikisi mi? Evet bunlar onlar. | Aankhen-1 | 2002 | |
| I heard you're just a little crazy. Not this wild | Ben senin biraz deli olduğunu duymuştum, ama vahşi olduğunu duymamıştım. | Aankhen-1 | 2002 | |
| What do you mean to say? You mean to say that they... | Ne demek istiyorsun? Sen bunlar onlar derken... | Aankhen-1 | 2002 | |
| these blind men robbed the bank? Yes | ... yani bu kör adamlar mı bankayı soydular? Evet. | Aankhen-1 | 2002 | |
| What...? We robbed a bank? | Ne? Biz banka mı soymuşuz? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Luckless as we are, robbed of even a moment's joy, how can we rob a bank? | Bizim gibi şansız insanlar, bize bir an mutluluk bile verilmemişken, bankayı nasıl soyacağız? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Sir, please save us. He is a madman | Efendim, lütfen bizi kurtar. O bir deli. | Aankhen-1 | 2002 | |
| He keeps threatening us, he'll kill us | Bizi sürekli tehdit ediyor, bizi öldürecek. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Fate hasn't been kind to us. And he said something about... | Bizim de kaderimiz yokmuş. Ve bizden, banka soygununa... | Aankhen-1 | 2002 | |
| implicating ourselves in some robbery. Else, he said he'd shoot us | ... bulaştığımızı söylememizi, yoksa bizi öldüreceğini söyledi. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Mr. Aajput, what they are saying... I can hear. I hear them... | Neler söylüyorlar, bay Rajput,... Duyabiliyorum. Onları duyuyorum... | Aankhen-1 | 2002 | |
| the poor helpless scoundrels. Now you listen to me | ... bu zavallı alçaklar. Şimdi siz beni dinleyin. | Aankhen-1 | 2002 | |
| The three of them... don't laugh I'm going to prove this | Bu üçü... sakın gülme, ben bunu kanıtlayacağım. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Please go on. This one, llyas | Lütfen devam et. Bu biri, İlyas. | Aankhen-1 | 2002 | |
| He was involved in the robbery, you accept that, don't you? | Bu soyguna dahil oldu, bunu kabul ettin, öyle değil mi? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Without doubt. But he was blind | Kuşkusuz. Ama o kördü. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Was he? But from the sight of him, the eyes were gouged out, recently | Öyle mi? Ama ona bakınca, onun gözlerinin oyulduğu ortaya çıkıyor. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Gouged out, to prove that blind men can rob a bank | Evet, kör bir adamın banka soyabileceğini kanıtlamak için İlyas'ın gözlerini oydu. | Aankhen-1 | 2002 | |
| llyas could see perfectly well | İlyas çok iyi görebiliyordu. | Aankhen-1 | 2002 | |
| What? What else? | Ne? Tabiî ki öyleydi. | Aankhen-1 | 2002 | |
| llyas was blind. Arjun was the one in a burqa | İlyas kördü. Arjun çarşaflıydı. | Aankhen-1 | 2002 | |
| In a burqa? I'm not a pervert. You didn't wear the burqa? | Çarşaf mı? Ben sapık değilim. Sen çarşaf giymedin mi? | Aankhen-1 | 2002 | |
| The teacher wore the burqa. Neha, who is no more | Öğretmen çarşaf giyiyordu. Neha artık yok. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Another lie! llyas wasn't blind, Neha wore a burqa. And the third? | Bir yalan daha! İlyas kör değildi. Neha çarşaf giyiyordu, sırada ne var? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Ibrahim. He vanished with the loot. Who's this Ibrahim? | İbrahim. Mücevherleri alıp, gözden kayboldu. İbrahim de kim? | Aankhen-1 | 2002 | |
| I don't know any Ibrahim. It was the three of them | Ben İbrahim diye birini tanımıyorum. Sadece bu üçü vardı. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Vishwas, llyas, Arjun. Neha, llyas, Ibrahim | Vishwas, İlyas ve Arjun. Neha, İlyas ve İbrahim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Ibrahim! He's llyas'boss! | İbrahim! O İlyas'ın patronu! | Aankhen-1 | 2002 | |
| You hear him?. Moments ago he said... | Onu duydun mu? Az önce... | Aankhen-1 | 2002 | |
| I don't know any Ibrahim. And now? What I meant to say was... | ... İbrahim diye birini tanımıyorum demişti. Peki şimdi? Benim demek istediğim... | Aankhen-1 | 2002 | |
| Decide Mr. Aajput. Did you know him? Did you not know him? | Bay Rajput karar verin. Onu tanıyor muydunuz, yoksa tanımıyor muydunuz? | Aankhen-1 | 2002 | |
| please come with me | ... benimle gel lütfen. | Aankhen-1 | 2002 | |
| In a warehouse in the rear... | Arkadaki depoda... | Aankhen-1 | 2002 | |
| you'll find a perfect model of the bank headquarters | Bankanın tıpatıp benzeyen modelini göreceksin. | Aankhen-1 | 2002 | |
| See for yourself. You will know the wheat from the chaff. Come | O zaman kendi gözünle iyiyi de kötüyü de göreceksin. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Get Delnaz, her boyfriend and the taxi driver | Delnaz'ı, erkek arkadaşını ve taksi şoförünü getirin. | Aankhen-1 | 2002 | |
| You wanted to frisk him. And he refused | Üzerini aramak istedim. Ama kabul etmedi. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Afterwards... he was frisked... Come on, the boss wants you | Daha sonra... arandı... Patron sizi çağırıyor. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Come in. Look | İçeriye bakın. | Aankhen-1 | 2002 | |
| The logs are rotten. Burn them right now | Acele et. Kirişler çürümüş. Hemen onları yak. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Mr. Aajput, I'm waiting for the wheat and the chaff | Bay Rajput, hala iyiyle kötüyü ayırmanı bekliyorum. | Aankhen-1 | 2002 | |
| The model was right here. I saw it. Aeally? | Tam buradaydı. Onu gördüm. Gerçekten mi? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Where is the model? What modeling are you talking of? | Model nerede? Sen ne modelinden söz ediyorsun? | Aankhen-1 | 2002 | |
| There was no modeling here. It's only the workshop | Burada model falan yoktu. Burası atölye. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Here we were taught how to weave baskets, make flower vases | Burada sepet örmeyi, vazo yapmayı öğretiliyordu. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Clay toys... Horses, elephants, monkeys | Kil oyuncaklar... Atlar, filler, maymunlar. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Yes, also classical dance. Shall we show you a dance? | Evet, aynı zamanda klasik dans. Size bir dans gösterelim mi? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Bless us Lord | Tanrı sizi korusun. | Aankhen-1 | 2002 | |
| The poor things are blind. They aren't blind | Zavallı adamlar kör. Onlar kör değiller. | Aankhen-1 | 2002 | |
| They're frauds! Pretending to be innocent | Onlar birer dolandırıcı! Masum gibi görünenlerden. | Aankhen-1 | 2002 | |
| During the robbery, you saw them, didn't you? | Soygun sırasında, bunları gördün, değil mi? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Take a good look. Aecognize them? | İyice bak. Onları tanımadın mı? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Tell him. One minute Mr. Aajput | Söyle ona. Bir dakika, Bay Rajput. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Take a good look at them. Could they be bank robbers? | Onlara iyice bak, sence bunlar banka soyguncuları olabilir mi? | Aankhen-1 | 2002 | |
| This one might be | Bu biri olabilir. | Aankhen-1 | 2002 | |
| And you? If she says might be, it maybe | Peki sen? Eğer kız olabilir diyorsa, o zaman olabilir. | Aankhen-1 | 2002 | |
| What if I tell you they're blind? Blind...? | Peki size bunların kör olduklarını söylesem ne dersiniz? Kör mü? | Aankhen-1 | 2002 | |
| In that case, impossible | Bu durumda, bu imkansız. | Aankhen-1 | 2002 | |
| What do you think? What did Delnaz say, sir? | Sen ne düşünüyorsun? Delnaz ne dedi, efendim? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Did you suspect that the passengers in your cab were blind? | Taksine binenlerin kör olma ihtimalleri var mıydı? | Aankhen-1 | 2002 | |
| Who said? I said | Kim söyledi? Ben dedim. | Aankhen-1 | 2002 | |
| Are you raving? Are you blind? On the way from Byculla to Borivli... | Siz neler saçmalıyorsunuz? Byculla'dan Borivli yolunda... | Aankhen-1 | 2002 | |
| they showed me the shortcuts. They knew all the roads | ... tüm kestirmeleri gösterdiler. Adamlar tüm yolları biliyorlardı. | Aankhen-1 | 2002 |