Search
English Turkish Sentence Translations Page 2881
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Look at these people. Why? | Bak şu insanlara. Neden? Amrita, bak. | Airlift-1 | 2016 | |
| Some of them have been working in our office... | Bazıları, 10 12 yıldır bizim için çalışıyordu. | Airlift-1 | 2016 | |
| But I didn't even know their names. | İsimlerini dahi bilmiyordum. Ama şimdi maalesef biliyorum. | Airlift-1 | 2016 | |
| If we walk away... | Eğer bırakıp gidersek, sadece kalabalığı değil, o isimleri de geride bırakacağız. | Airlift-1 | 2016 | |
| It's true, they're not related to us. | Doğru, onlar bizim akrabamız değil. Ama Nair de öyle değildi. | Airlift-1 | 2016 | |
| And he lost his life. | Ve o öldü. Ve benim şu anki yaptığımdan çok fazlasını yaptı. | Airlift-1 | 2016 | |
| If I turn away now, won't you ask... | Eğer şimdi çekip gidersem, sen bana "Ranjit, sen nasıl bir adamsın?" demeyecek misin? | Airlift-1 | 2016 | |
| Ranjit! | Ranjit! | Airlift-1 | 2016 | |
| Sir, we're Indians. | Biz Hintliyiz. Bizim iznimiz var. | Airlift-1 | 2016 | |
| We have permission. | İznimiz var. Geri çekil! Hadi! | Airlift-1 | 2016 | |
| Ismail, Mani. Go hide the food. Okay. | İsmail, Mani. Yemekleri sakla. Tamam. | Airlift-1 | 2016 | |
| Good to see you, Mr. Ranjit. | Sizi görmek çok güzel, Bay Ranjit. Bugünkü viskim nerede? | Airlift-1 | 2016 | |
| Your soldiers came... | Askerleriniz geldi, kampı yağmaladılar. Özür dilerim. | Airlift-1 | 2016 | |
| But what can they do? | Ama ne yapsınlar? Bağdat bizi gönderdi ama malzeme göndermeyi unuttu. | Airlift-1 | 2016 | |
| They thought we could depend on your hospitality. | Ama sanırım hastanelerinizi kullanabiliriz. Ama neden bu kadar endişelisin? | Airlift-1 | 2016 | |
| It's not like they really did anything to you. | Sana bir şey yapsalardı daha mı iyiydi? Yaptılar mı? | Airlift-1 | 2016 | |
| Maybe they will come back. | Belki yine gelirler. Onları durduramam. | Airlift-1 | 2016 | |
| How do I ensure the safety of my people? | Peki ben insanlarımın güvenliğini nasıl garanti edeceğim? | Airlift-1 | 2016 | |
| Ranjit! Ranjit! Ranjit! | Ranjit! Ranjit! Ranjit! | Airlift-1 | 2016 | |
| Now I know for sure you're trapped. | Sanırım artık gerçekten de bir çıkmazdasın. | Airlift-1 | 2016 | |
| You can all leave Kuwait anytime if you want. | İstediğiniz zaman Kuveyt'ten çıkabilirsiniz. Başkan da benim gibi Hint dostu. | Airlift-1 | 2016 | |
| And he has already permitted Indians to leave. | Ve Hintlilere çıkış izni vermiş durumda. | Airlift-1 | 2016 | |
| You never told me that. You never asked. | Ama bana hiç söylemedin. Sen hiç sormadın ki. Bu yüzden mi söylemedin? | Airlift-1 | 2016 | |
| May Allah be with you. | Allah'a emanet ol! | Airlift-1 | 2016 | |
| But Ranjit...te|| me.. | Ama, Ranjit, söylesene, bu kadar insanla nereye gideceksin acaba? | Airlift-1 | 2016 | |
| Yes, sir? Joseph. My medicines are almost over. | Evet, efendim. Joseph. İlaçlarım bitmek üzere. İçeriye bakayım efendim. | Airlift-1 | 2016 | |
| What if the soldiers come back? | Ya askerler geri gelirse? Yapabileceğimiz bir şey yok, efendim. | Airlift-1 | 2016 | |
| Joseph. Yes, sir. | Joseph. Buyurun efendim. Affedersiniz. | Airlift-1 | 2016 | |
| Make a list... | Buradaki insanların bir listesini yap. Hepsinin ismini yaz. | Airlift-1 | 2016 | |
| We should know how many people are here. | Kaç kişi olduğunu öğrenmemiz lazım. Ve kaç günlük yiyeceğimiz olduğunu da. | Airlift-1 | 2016 | |
| Sir, we still have food for 2 3 days. | Hala 2 3 günlük yiyeceğimiz var, efendim. İbrahim yarısını saklamayı başarmıştı. | Airlift-1 | 2016 | |
| Thank God. Well, that's good. | Çok şükür, aferin size. | Airlift-1 | 2016 | |
| But why are you calling me? | Ama beni neden arıyorsunuz? Ben numarayı Körfez Bürosuna iletmiştim. | Airlift-1 | 2016 | |
| Sir, no one has called from the Ministry yet. | Hala Bakanlıktan arayan olmadı, efendim. Belki de hiç aramayacaklar. | Airlift-1 | 2016 | |
| I need your help. What? | Yardıma ihtiyacım var. Ne? | Airlift-1 | 2016 | |
| Look, Saddam Hussain has permitted... | Bak, Saddam Hüseyin, Hintlilerin Kuveyt'ten çıkmalarına izin vermiş. | Airlift-1 | 2016 | |
| But we don't know where to go... | Ama nereye ve nasıl gideceğimizi bilmiyoruz. Eğer bize yardım ederseniz çok iyi olur. | Airlift-1 | 2016 | |
| Let me speak to the Minister and call you back. | Bakanla konuşayım ve size haber vereyim. | Airlift-1 | 2016 | |
| 0K8‘! | Efendim. Evet, Kohli, söyle. | Airlift-1 | 2016 | |
| Those Indians stuck in Kuwait... | Efendim, Kuveyt'te mahsur kalanlar... Körfez Bürosundaki Sharma'yı ara. | Airlift-1 | 2016 | |
| Sir, if you could just put in a word. | Araya girseydiniz efendim... Kohli, Başbakan beni bekliyor. | Airlift-1 | 2016 | |
| Hurry HP! | Acele et! | Airlift-1 | 2016 | |
| Father's name, Vasudevan. | Baba adı, Vasudevan. Trichur. Tamam. | Airlift-1 | 2016 | |
| Next. | Arkaya. | Airlift-1 | 2016 | |
| We must tell sir now. | Efendime söylemeliyiz. | Airlift-1 | 2016 | |
| Ibrahim, have you lost your mind? | İbrahim sen kafayı mı yedin? Bunu benden gizlememeliydin! | Airlift-1 | 2016 | |
| If those Iraqi soldiers had found out... | Eğer Irak askerleri burada bir Kuveytli olduğunu öğrenirlerse... | Airlift-1 | 2016 | |
| They would've shot everyone in the camp. | Kamptaki herkesi vururlar! | Airlift-1 | 2016 | |
| Sir, I didn't think about that. | Efendim, onu düşünemedim, ben sadece ona neler yapabileceklerini düşündüm. | Airlift-1 | 2016 | |
| But honestly, sir... | Açıkçası, bizim Kuveytli olmadığımızın kanıtı ne, efendim? | Airlift-1 | 2016 | |
| Most of them don't have any documents. | Ellerinde herhangi bir evrak yok. Ajanların pasaportları var. | Airlift-1 | 2016 | |
| Who will believe we're Indian? | Bizim Hintli olduğumuza kim inanır ki? | Airlift-1 | 2016 | |
| Mr. Ranjit Katiyal. | Bay Ranjit Katiyal. Bakın, aslında pek bir şey bulamadım. | Airlift-1 | 2016 | |
| But I was informed by the Gulf Division that... | Ama Körfez Bürosuna, belki de sizin Ürdün'e gidebileceğinizi söylemiştim. | Airlift-1 | 2016 | |
| Possibly? | Belki mi? | Airlift-1 | 2016 | |
| But Mr. Kohli, many of us don't have passpons. | Ama Bay Kohli, bir çoğumuzun pasaportu yok. | Airlift-1 | 2016 | |
| What do we do? I don't know about that. | Ne yapacağız? O konuyu bilemiyorum. Ama... | Airlift-1 | 2016 | |
| Do you have any contacts in Baghdad? | Bağdat'ta herhangi bir bağlantınız var mı? | Airlift-1 | 2016 | |
| Are you crazy? | Delirdin mi sen? Irak'a mı gidecek? | Airlift-1 | 2016 | |
| Do you think it's a picnic? | Sence bu bir piknik mi? Bu askerlerin kimi deli, kimi çocuk. | Airlift-1 | 2016 | |
| Ashok, what choice do we have? | Ashok, seçeneklerimiz ne? Bunu kolayca söyleyebiliyorsun, ama seçeneğimiz var mı? | Airlift-1 | 2016 | |
| Those crazy Iraqis can come back anytime. | O deli Irak askerleri her an gelebilir. Her an okulu patlatabilirler. | Airlift-1 | 2016 | |
| And what can we do? | O zaman ne yaparız? Bağdat'a gitmem daha iyi. | Airlift-1 | 2016 | |
| Talk to some people. I know some people. | Birileriyle konuşur, birilerini bulurum. Bir şeyler yaparım. | Airlift-1 | 2016 | |
| We can't just sit here with our hands tied. | Burada ellerimiz bağlı oturmakla bir şey yapamayız. | Airlift-1 | 2016 | |
| Sir, there's a hospital up ahead. | Efendim, ileride bir hastane var. Sakıncası yoksa orada durabilir miyiz? | Airlift-1 | 2016 | |
| Sorry for the trouble, sir. | Sorun için özür dilerim, efendim. Hadi, hadi, gidelim buradan. | Airlift-1 | 2016 | |
| Paper. | Belge. Fark etmez! Kuveytli mi? Belge! | Airlift-1 | 2016 | |
| Indian. Indian. | Hint, Hint. Etiket. | Airlift-1 | 2016 | |
| How did he get this? | Bunu nereden bulmuş? Tamam, tamam, bırakın! | Airlift-1 | 2016 | |
| Open the way! | Yol verin, yol verin! Tamam. Hadi. Teşekkürler. | Airlift-1 | 2016 | |
| ls someone at the hospital? | Hastanede biri mi vardı? 8 gün önce nikâhımız kıyılmıştı. | Airlift-1 | 2016 | |
| My bride's name is Shazin. | Gelinimin adı Shazin. Onu gönderdikten 2 gün sonra düğün olacaktı. | Airlift-1 | 2016 | |
| ButmSaddam sent his cavalry that night. | Ama o gece Saddam, birliklerini gönderdi. | Airlift-1 | 2016 | |
| Shazin is a nurse at the hospital. | Shazin o hastanede hemşire. Ve hastanede çok yoğun, öyle mi? | Airlift-1 | 2016 | |
| No, sir. She's not at the hospital... | Hayır, efendim, o ne hastanede ne de evde. | Airlift-1 | 2016 | |
| I've been looking for her... | Onu arıyorum, ama hiç bir yerde izine rastlamadım. | Airlift-1 | 2016 | |
| Don't go, Ranjit. It's not safe. | Gitme, Ranjit. Bu güvenli değil. | Airlift-1 | 2016 | |
| Why don't you understand me these days? | Bugünlerde sen neden beni anlamıyorsun? | Airlift-1 | 2016 | |
| Neither of us understands the other. | Diğerleri de beni anlamıyor. | Airlift-1 | 2016 | |
| It's the circumstances that are wrong... Not us. | Sorun bizde değil, durumlarda. | Airlift-1 | 2016 | |
| "| am going to love you so much." | Seni çok seviyorum | Airlift-1 | 2016 | |
| I'm going to love you 100 times in a moment. | Her an seni 100 defa seveceğim | Airlift-1 | 2016 | |
| "|f you ever live me." | Sen benim için yaşarsan... | Airlift-1 | 2016 | |
| "| will only wait for death." | ...ben senin için canımı veririm | Airlift-1 | 2016 | |
| "|'ve forsaken the world for you." | Senin için dünyadan vazgeçerim | Airlift-1 | 2016 | |
| "My breath stops on you." | Nefesimi senin için durdururum | Airlift-1 | 2016 | |
| "| love you so much." | Seni çok seviyorum | Airlift-1 | 2016 | |
| "You can never imagine." | Bunu hayal bile edemezsin | Airlift-1 | 2016 | |
| Sir, we've setup camp in a school... | HİNDİSTAN BÜYÜKELÇİLİĞİ, BAĞDAT Efendim, biz bir okuldayız... | Airlift-1 | 2016 | |
| It's considered Iraq's national biscuit. | Bu, Irak ulusal bisküvi olarak görülüyor. | Airlift-1 | 2016 | |
| I am talking about my problem. | Ben size sorunumdan söz ediyorum. Bu çocuğunkini çok duydum. | Airlift-1 | 2016 | |
| But he made only 10 runs in the first innings... | Ama ilk atışta 10 vuruş yaptı, ikincide de 27. | Airlift-1 | 2016 | |
| I think the selectors don't have a clue. | Bence seçenlerin hiç bir fikri yok. Yani Hint takımına herhangi birini alıyorlar. | Airlift-1 | 2016 | |
| Look, I'm not here for your biscuits... | Bak, ben buraya, ne Irak bisküvilerini... | Airlift-1 | 2016 | |
| ...nor to discuss anyone's future... | ...ne de Hint kriket takımındaki birilerinin geleceğini konuşmaya gelmedim. | Airlift-1 | 2016 | |
| We're all trapped in a war zone in a foreign country. | Biz yabancı bir ülkede savaşın ortasında kalmışız ve sen... | Airlift-1 | 2016 | |
| I have no interest in hassling you. | Sizinle tartışma meraklısı değilim. | Airlift-1 | 2016 | |
| How would we know if... | Kampınızdaki herkesin Hintli olup olmadığını nereden bileceğiz? | Airlift-1 | 2016 | |
| What if they turn out to be Pakistani or Bangladeshi? | Ya Pakistanlı ya da Bangladeşliyse? Onlara da pasaport çıkartamayız, değil mi? | Airlift-1 | 2016 |