Search
English Turkish Sentence Translations Page 2880
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| As long as you're with us. | O zamana kadar sizinleyiz. Sana yağcılık yapmamı mı istiyorsun? | Airlift-1 | 2016 | |
| Even the President considers Indians as friends. | Başkan da Hintlileri dost olarak görür. Kampı istediğin yerde kurabilirsin. | Airlift-1 | 2016 | |
| You have my permission. Thank you. | Sana benden izin. Teşekkürler. | Airlift-1 | 2016 | |
| But why take your family to the camp? | Ama neden aileni kampa götürmek istiyorsun? | Airlift-1 | 2016 | |
| Tell your wife it's safe at home. | Karına, evde güvende olacağını söyle. Sana söz veriyorum. | Airlift-1 | 2016 | |
| Come on. | Çekilin. | Airlift-1 | 2016 | |
| There are classrooms at the back. | Arkada odalar var. Orada yatabilirsiniz. | Airlift-1 | 2016 | |
| There are bathrooms here too. | Banyolar da var. Orada su da olması lazım. | Airlift-1 | 2016 | |
| And Ashok's trying to find out. | Ashok öğrenmeye çalışıyor. | Airlift-1 | 2016 | |
| You see...we can put up tents here... | Bak, orada çadırlar var, insanlar orada yatabilir. | Airlift-1 | 2016 | |
| Ranjit. Yes, Ashok. | Ranjit. Evet, Ashok. Kantin o tarafta. Yemekleri oradan verebiliriz. | Airlift-1 | 2016 | |
| Simu. | Simu. Simu! | Airlift-1 | 2016 | |
| Simu! | Simu! Simu! | Airlift-1 | 2016 | |
| Simu! | Simu! Anne! | Airlift-1 | 2016 | |
| Simu, out of the bus! | Simu, in o otobüsten! Ben sana burada kal demedim mi? | Airlift-1 | 2016 | |
| Come on. | Hadi! Gel buraya! | Airlift-1 | 2016 | |
| You can stay here. | Siz burada kalabilirsiniz. | Airlift-1 | 2016 | |
| This is my luggage | Bu benim bavulum. Bavulum derken ne demek istiyorsun? | Airlift-1 | 2016 | |
| This is my room. No, we'll shift to some other room. | Bu oda benim. Hayır, biz başka bir odaya gidelim. | Airlift-1 | 2016 | |
| It should be first come, first served. | Hey, ilk hizmeti önce gelen alır. Önce ben geldim. | Airlift-1 | 2016 | |
| What do you think this is... | Sen buranın öyle bir yer olduğunu mu düşünüyorsun? | Airlift-1 | 2016 | |
| We'll go.. No, no, not at all. | Biz gideriz. Hayır, hayır, gitmeyin. Gitmek istiyorsa, bırak gitsin. | Airlift-1 | 2016 | |
| Nonsense! | Saçmalık! | Airlift-1 | 2016 | |
| Come on, let's go. No! | Gel, Amrita. Hayır, burada kalamayız. | Airlift-1 | 2016 | |
| We'll all be together here. It'll be safe. | Burada bir arada güvende olacağız. Güvende mi? | Airlift-1 | 2016 | |
| I found Simu playing with this! A bullet! | Simu bununla oynuyordu, bu kurşunla! | Airlift-1 | 2016 | |
| You can help them settle down, if you want. | Yerleşmelerine yardım edebilirsin, ama bizi onlara dahil etme. | Airlift-1 | 2016 | |
| Amrita... No. | Amrita... Hayır. Hazır olduğunda bizi eve götür. | Airlift-1 | 2016 | |
| The Major has guaranteed our safety, hasn't he? | Binbaşı garanti etti, değil mi? | Airlift-1 | 2016 | |
| I'm leaving. | Ben gidiyorum. Sen geliyor musun? | Airlift-1 | 2016 | |
| Okay, sit. | Pekâlâ, bin. | Airlift-1 | 2016 | |
| I'll drop her home. Okay. | Ben onu eve götüreceğim. Tamam. Dikkatli olun. | Airlift-1 | 2016 | |
| What are you doing? | Ne yapıyorsunuz? Defolun! Defolun! | Airlift-1 | 2016 | |
| Get lost. | Defolun! | Airlift-1 | 2016 | |
| ls this a picnic? | Burası piknik yeri mi? | Airlift-1 | 2016 | |
| There's a war going on... | Dışarıda savaş var, sizin bir fikriniz var mı? | Airlift-1 | 2016 | |
| No discipline at all. | Disiplin falan yok. | Airlift-1 | 2016 | |
| Look at him screaming. | Şu bağırana bakın, kim o? | Airlift-1 | 2016 | |
| It can be only one guy? Who? | Bu ancak o olabilir. Kim? Benim kocam. | Airlift-1 | 2016 | |
| Let me take him... | Sen bir şeyler yiyinceye kadar onu bana ver. | Airlift-1 | 2016 | |
| I'll take it... We'll eat later. | Onu ben alırım, biz daha sonra yeriz. | Airlift-1 | 2016 | |
| Ashok, we've finished our scotch... | Ashok, viskilerimizi bitirdik, peki Amerika nerede? | Airlift-1 | 2016 | |
| Forget America...Where's India? | Amerika'yı boş ver, Hindistan nerede? Burada 150.000 civarı Hintli mahsur kaldı. | Airlift-1 | 2016 | |
| ls anyone concerned? | Hiç düşünen var mı? Hiç kimsenin bir şey yaptığı yok. | Airlift-1 | 2016 | |
| It's not like we've done anything for India either. | Bizim Hindistan için bir şey yapmadığımız gibi. Sen bir şey yapmamış olabilirsin. | Airlift-1 | 2016 | |
| We send millions of Dinar to India. | Biz onlara milyonlarca Dinar gönderdik. Dinar istiyorlar... | Airlift-1 | 2016 | |
| ...but they don't care about our lives. | Ama hayatımızı düşünmüyorlar. Eğer öyle olsaydı... | Airlift-1 | 2016 | |
| ...their embassy would've gotten their people out by now. | ...Batı ülkeleri şu anda elçiliklerini çekmiş olurdu. | Airlift-1 | 2016 | |
| The embassy can do something... | Elçilik ancak biz kamp kurunca bir şeyler yapabilir. | Airlift-1 | 2016 | |
| How will they find out? When we.. What's this? | Nereden bilecekler? Biz... Bu da ne? | Airlift-1 | 2016 | |
| There's no discipline in the camp. | Bu kampta disiplin namına bir şey yok! | Airlift-1 | 2016 | |
| What? | Ne? Beni duymadın mı? Duydum. | Airlift-1 | 2016 | |
| Let's go to the embassy. | Hadi elçiliğe gidelim. | Airlift-1 | 2016 | |
| Kurien, look there. Yes. | Kurien, oraya bak. Tamam. | Airlift-1 | 2016 | |
| Where's everyone? Gone. | Herkes nerede? Gitti. Gitti mi? Brij nerede? | Airlift-1 | 2016 | |
| The entire embassy has been evacuated. | Bütün elçilik boşaltıldı. Ben de gidiyorum. | Airlift-1 | 2016 | |
| Saddam says there's no point in having two embassies in one country. | Saddam, bir ülkede iki elçiliğe gerek yok demiş, nasıl olsa Bağdat'ta var. | Airlift-1 | 2016 | |
| So will all the Indians go to Baghdad now? | Ne yani, bütün Hintliler Bağdat'a mı gidecek? Bana bağırmanın faydası yok. | Airlift-1 | 2016 | |
| Talk to the External Affairs Ministry in Delhi. | Bunu Delhi'deki Dışişleri Bakanlığına söyle. Hintlilerin ne yapacağını onlar söyler. | Airlift-1 | 2016 | |
| What nonsense. Wait. Wait. | Bu ne saçmalık? Bekle, bekle. Herhangi bir numara hatırlıyor musun? | Airlift-1 | 2016 | |
| Someone we can call? | Arayabileceğimiz biri var mı? | Airlift-1 | 2016 | |
| Mr. Mishra, come. | Bay Mishra, gelin. Gelin. | Airlift-1 | 2016 | |
| Hello, Ministry of External Affairs. | Alo, Dışişleri Bakanlığı. Ben Ranjit Katiyal, Kuveyt'ten arıyorum. | Airlift-1 | 2016 | |
| Yes. | Evet? Bir kaç numara bulduk, bu arada kiminle görüşüyorum? | Airlift-1 | 2016 | |
| Joint Secretary, Sanjeev Kohli. | Birim Şefi, Sanjeev Kohli. | Airlift-1 | 2016 | |
| I wanted to talk to you about... | Ben size, Kuveyt'teki Hintlilerin durumunu iletmek istemiştim. | Airlift-1 | 2016 | |
| We Indians have setup camp in Apex School... | Biz Hintlileri bir okula yerleştirdiler... Bakın, Körfez bölümüne ben bakmıyorum. | Airlift-1 | 2016 | |
| You've been given the wrong number. | Yanlış yeri aradınız. Bakın, Bay Kohli, bizim yardıma ihtiyacımız var. | Airlift-1 | 2016 | |
| And we need it right now. | Ve hemen şimdi lazım. Pekâlâ... | Airlift-1 | 2016 | |
| I'll communicate this... | Bu konuyu Körfez bölümü, Birim Şefine aktaracağım. | Airlift-1 | 2016 | |
| Give me the number to your school. | Okulun numarasını verin. | Airlift-1 | 2016 | |
| Green chilly? | Yeşil biber? Hayır, teşekkürler. | Airlift-1 | 2016 | |
| Meher! Meher! | Meher! Meher! | Airlift-1 | 2016 | |
| This is where we're going to live? | Burada mı yaşayacağız? Hem de bu insanlarla mı? Ben gidiyorum. Baba! | Airlift-1 | 2016 | |
| They are killing people outside. | Dışarıda insanları öldürüyorlar. Saddam, Hintlilere zarar vermeyeceklerini söyledi. | Airlift-1 | 2016 | |
| How would they know... | Ama kimin Kuveytli, kimin Hintli olduğunu nereden bilecekler? | Airlift-1 | 2016 | |
| Meher...The bank has my entire life's savings... | Meher, bu banka senin değil benim hayatımı yedi. | Airlift-1 | 2016 | |
| It's okay, dear. | Tamam, canım. Yoluna girecek. | Airlift-1 | 2016 | |
| Let me do it. | Bırak ben yapayım. Ben bağlayabilirim. | Airlift-1 | 2016 | |
| Allow me... | İzin ver. Ne? | Airlift-1 | 2016 | |
| What did you say? | Ne dedin sen? Sen Kuveytli misin? | Airlift-1 | 2016 | |
| You go ahead. | Devam et. | Airlift-1 | 2016 | |
| Sheer insensitivity. | Sheer duyarsız. Hala Dışişleri Bakanlığından haber yok. | Airlift-1 | 2016 | |
| While taking our number... Papa! | Bizim numaramızı aldılar... Baba! Tatlım benim! | Airlift-1 | 2016 | |
| Hello, stranger. | Merhaba, Yabancı! 2 Ağustos'tan beri ilk güzel sürpriz bu. | Airlift-1 | 2016 | |
| You hardly ever come home. | Sen eve zar zor geliyorsun. Ben de Simu babasını görsün diye getirdim. Sağ ol. | Airlift-1 | 2016 | |
| Nothing much. We've been trying to reach the External Affairs Ministry... | Pek bir şey yok. 4 gündür Delhi'deki Dışişleri Bakanlığına ulaşmaya çalışıyoruz. | Airlift-1 | 2016 | |
| Hello, ma'am. | Merhaba, madam. Merhaba. Nasılsınız? İyiyim. | Airlift-1 | 2016 | |
| Come, Simu. | Gel, Simu. Sana güzel bir şey göstereceğim. | Airlift-1 | 2016 | |
| Are you enjoying all this? What? | Bütün bunlar hoşuna mı gidiyor? Ne? | Airlift-1 | 2016 | |
| I have no idea when you come or go. | Gelecek misin gelmeyecek misin bilemiyorum. | Airlift-1 | 2016 | |
| I'm trying to son all this. | Halletmeye çalışıyorum. İnsanlarımız... İnsanlarımız mı? | Airlift-1 | 2016 | |
| Our people? | İnsanlarımız mı? Her gün Delhi'yi arıyorsun. Hintli, Hintli deyip duruyorsun... | Airlift-1 | 2016 | |
| Since when did you stan caring so much about them? | Ne zamandan beri onlar için bu kadar endişe etmeye başladın? | Airlift-1 | 2016 | |
| Whenever I spoke about going to India... Amrita. | Ben Hindistan'a gidelim dediğimde... Amrita. | Airlift-1 | 2016 | |
| Amrita, once we have some clarity from De|hi.. | Amrita, insanlarımızın durumunu Delhi netleştirince, buradan gideceğiz. | Airlift-1 | 2016 | |
| Hello, ma'am. Yeah. | Merhaba, madam. Tamam. | Airlift-1 | 2016 | |
| Will you answer one question? | Kızmayacaksan bir şey soracağım. | Airlift-1 | 2016 | |
| Why? Why all this? | Neden? Tüm bunlar neden? Tüm bu saçmalık neden? | Airlift-1 | 2016 | |
| And what are you suddenly trying to be? | Aniden ne oldu sana böyle? Ranjit? | Airlift-1 | 2016 |