Search
English Turkish Sentence Translations Page 2883
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
They change during tough times. | Zor zamanlarda değişen insanlar. O da değişti. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
You stand here... | Bugün burada durmuş her şey için onu suçluyorsun. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
But you don't rea|ise...Mr. George... | Ama fark edemediğiniz şey ise Bay George... | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
...you're only standing here because of him. | ...bugün burada olmanız onun sayesinde. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Because he setup this camp. | Çünkü bu kampı o kurdu. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Unfortunately, you'll never meet... | Üzücü olan ise, bir daha asla 10 gün önceki Ranjit Katiyal'ı göremeyeceksin. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Otherwisemhe was an expen... | Onun yerine, kendini bitirmiş bir adam göreceksin. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
You talk about feelings? | Duygulardan mı bahsediyorsun? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
I saw his face when he was told... | Ben onun yüzünü, Tipu Sultan'ın geri döndüğü zaman gördüm. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
You feel bad for your family... | Sen kendi aileni düşünüyorsun değil mi? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Imagine the plight of the man... | Peki, binlerce aileyi evine götürme umudu olan biri nasıl olur düşünebiliyor musun? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Any more problems? Should I go on? | Başka sorun var mı? Gidebilir miyim? Lütfen onu götür. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
I've already told him... | Ona zaten söyledim, Kuveyt meselesi başka bir sorun çıkardı, Bay Kohli. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
The Minister hasn't been answering the phone since. | Bakan, telefonları açmıyor. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
It looks like he won't go home today. | Sanırım eve gelmeyecek. Onunla sadece konuşmak istiyorum. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
I don't get it. You're not even in the Gulf Division. | Bunu anlayamıyorum, sen Körfez Biriminde bile değilsin. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Everyone else is preparing to leave for the Malaysia conference. | Herkes Malezya konferansı için hazırlanıyor. Ve sen burada oturuyorsun. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Lata, those people are in trouble. | Lata, bu insanların başı dertte. Bu adam beni her gün arıyor. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
What do I say to him? | Ona ne cevap vereceğim? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
I told you that the Minister will support the PWD. | Bakanın PWD'yi onaylayacağını söylemiştim. Lütfen otur, merak etme. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Yes, sir. | Evet, efendim. Kohli gitti mi yoksa hala orada mı? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
I think he's gone. Good riddance. | Sanırım gitti. Çok güzel. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
You come in. Here I am, sir. | Sen buraya gel. Buradayım efendim. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Sorry, sir. | Özür dilerim efendim. Siz telefonla konuşurken kapıya vurmuştum. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Kohli, stop acting like you're scared of me. Sir. | Kohli, benden korkmuş gibi davranmayı bırak. Tamam efendim. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Kuwait is not our priority. | Önceliğimiz Kuveyt değil. Sadece bir ricam vardı, efendim. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
You know our government is not stable. | Hükümetimizin istikrarlı olmadığını sen de biliyorsun. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
There's no guarantee how long we'll stay in power. | Gücün elimizde kalacağının garantisi yok. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Of course not sir.. But you bureaucrats... | Öyle değil, efendim. Ama siz bürokratlar... | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
...are here until your retirement. | ...emekli oluncaya kadar buradasınız. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
And something will happen only if you want it to. | Ve ancak sen istediğinde bir şeyler olur. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
You're right, sir. | Haklısınız efendim. Ben 4 saattir bunu söylemek istiyordum. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
It's been four hours? | Demek 4 saattir? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Fine... | Pekâlâ, bunu siz üstlenin. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Hello. | Alo? Evet, bekle, Kurien. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Ranjit, it's Kurien. | Ranjit, Kurien. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Hello. Yes. | Evet, söyle. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Fine. That's good. | Tamam, güzel, güzel. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Fine. | Pekâlâ. Ne oldu? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
They're running out of food in the camp. | Kampa yiyecek getiriyorlar. Bunu neden yapıyorlar? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Kurien sent Ibrahim to the docks. | Kurien, İbrahim'i rıhtıma göndermiş. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
There's some holding shed... | Bir iki depo var. Süpermarketlerin alışverişi için kullanılıyordu. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
He saw some activity there. | Orada bir kaç hareketlilik görmüş. Şimdi mi? Kurien oraya gitmiş. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
He might find something. | Belki de bir şeyler bulabilirler. Peki sen neden gitmiyorsun? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Why? Are you feeling like yelling at George again? | Neden? George'un yeniden bağırması hoşuna gider miydi? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
I go there, return empty handed... | Oraya gider, elleri boş dönerim, George beni suçlar, sen ona bağırırsın. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
And we get entertained in Kuwait. | Ve Kuveyt'te kalırız. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Come on, Ranjit. | Hadi ama, Ranjit. Ranjit. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
You're a negotiator, baby. | Sen bir delegesin, bebeğim. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
They can't get what you can. | Öylece canının istediği zaman çekip gidemezsin. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
What if I fail? | Ya başarısız olursam? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
You won't. | Olmazsın. Olmazsın. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Its not in your DNA | Bu senin kanında var. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
It's definitely not a supply ship. | Kesinlikle yoktur efendim. Gitmeye hazırlanıyor gibiler. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Let's go take a look. | Hadi bir bakalım. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Excuse me...are you Indian? | Bayım, siz Hintli misiniz? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Yes. Why? | Evet. Neden? Yok bir şey, bu gemi bir yere gidiyor mu? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Yes...is there a problem? | Evet, bir sorun mu vardı? Hayır, gitmenize izin veriyorlar mı? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
We're taking garbage | Çöpleri götürüyoruz. Çöpleri mi? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Hey fatso... Come here. | Şişko, gel buraya! Gel! | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
who cares about garbage in the middle of a war? | Savaşın ortasında çöpleri kim umursar ki? Ben umursarım. Ben bu geminin kaptanıyım. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Our company has a contract for this. | Şirketimiz bunun için anlaşma imzaladı. Başka? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Captain, how many people can get on this ship? | Bu gemi kaç kişi alır, Kaptan? Aşağı yukarı 500 kişi. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
But don't even think about it. | Ama öyle bir şey düşünmüyorum. Ödeme yaparsam düşünür müsün? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Hey... Leave. | Gidin. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Quickly. Double march. | Hadi, hadi, acele edin. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
I can. | Yapabilirim. Ama bir tane Kuveytli olmayacak. Tabii ki. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
how much for a single person. | İnsan başı ne kadar? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
5000 dollar. Hey... | 5.000 dolar. Hey, çöp için kim 5.000 dolar öder? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
I can dump garbage in the middle of the sea. | Çöpü denizin ortasına dökebilirim, sizi dökebilir miyim? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Who do I have to take? What do you care about names? | Kimi götüreceğim? İsimler kimin umurunda? İnsan başı 200 dolar ödeyeceğim. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Why would I risk my life for 200 dollars? | 200 dolar için neden hayatımı riske atayım? 100.000 dolar için atar mısın? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
200 dollars per person. 500 people | İnsan başı 200 dolar, 500 insan, yani 100.000 dolar. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
It's a two hours journey The money will be all yours. | 2 saatlik bir yolculuk ve paranın hepsi senin olacak. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Let's go, Kurien. | Gidelim, Kurien. Şimdi ne olacak? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Don't look back, keep walking straight. | Arkana bakma, yürümeye devam et. Devam et. Bir dakika. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Fine. | Tamam. Ama hiç kimse benim sorumluluğumda değil. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Okay? | Tamam mı? Parayı ve insanları gece yarısı getirin. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
But not a single Kuwaiti. | Ama bir tane dahi Kuveytli olmaz. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Poonawala. | Poonawala. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
The Sheikhs are having a meeting. | Şeyhler toplantı yapıyor. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
They didn't invite us. | Bizi çağırmıyorlar. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Wherever the ship takes you... | Gemi sizi alınca, Kızıl Haç'ı arayacak ve mülteci olmayı talep edeceksiniz. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
I've spoken to the captain. | Kaptanla konuştum, kişi başı 200 dolar ödenecek. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
You can all afford it. | Bunu ödeyebilirsiniz. Bana göre bu riske girmeye değer. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
This is the army tank, these are guns and this is the Police. | Bu da tank, bunlar da silah, bunlar da polis. Bebeğim, neden? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Amrita, Simmu isn't ready yey? | Amrita, Simu hala hazırlanmadı mı? Sen de toparlanmamışsın. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Why pack when we aren't going anywhere? | Eğer gitmeyeceksek, neden hazırlanalım ki? Kitabımı ver, baba. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Don't be childish. | Çocukluk etmeyi bırak. Sanırım Punjabi'yi unutman gerek. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
"|'|| go wherever my husband goes." | Kocam nereye giderse ben de oraya giderim. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Don't force me, Ranjit. | Bana baskı yapma, Ranjit. Ben sensiz hiç bir yere gitmiyorum. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
And like you said... | Ve senin de dediğin gibi, bizim kaderimiz birbiriyle örülmüş. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Why don't you just admit that your real problem is the garbage. | Neden esas sorunun çöp olduğunu kabullenmiyorsun? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Hello. | Alo. Sanjeev Kohli, Bay Katiyal. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
You've called after quite a while | Aramayalı çok olmuştu. Günlerdir nerelerdeydin? | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
We||...| couldn't figure anything out | Bir çıkış yolu bulamadık. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
But now we're talking to Jordan... | Hintlilerin, Ürdün Amman'a geçmeleri için konuştuk. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
Amman? | Amman mı? Amman buradan 1000 kilometre uzaklıkta. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
And we'll have to go through Iraq. | Biz Irak tarafından gideceğiz. Bunu söylemek çok kolay, Bay Kohli. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |
But how will we get there? | Oraya nasıl gideceğiz? Bak, bu sizin tek şansınız. | Airlift-1 | 2016 | ![]() |