Search
English Turkish Sentence Translations Page 3040
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Are you okay? Yep. Never felt better. | İyi misin? Evet. Hiç bu kadar iyi olmamıştım. | Alaska-1 | 1996 | |
| Come on, let's get going. | Haydi. Yola devam edelim. | Alaska-1 | 1996 | |
| You should lie down, get some sleep. You're not thinking straight. | Uzanmalısın. Bir gece rahat uyumalısın. Sağlıklı düşünemiyorsun. | Alaska-1 | 1996 | |
| Dad's out there. You think he's gonna get a good night's sleep? | Babamız orada bir yerde. Sence o rahat uyuyacak mı? | Alaska-1 | 1996 | |
| What do I tell Dad after you die from exposure? | Peki sen yorgunluktan ölürsen babama ne diyeceğim? | Alaska-1 | 1996 | |
| Tell him I... | Ona benim, | Alaska-1 | 1996 | |
| Tell him I died trying to find him. Look, you have to get some rest. | Onu bulmaya çalışırken öldüğümü söylersin. Sean, bak. Biraz dinlenmelisin. | Alaska-1 | 1996 | |
| There's two days walking along this river before we climb Devil's Thumb. | 2 gün daha bu nehir boyunca yürüdükten sonra, hala Şeytan kayalığı'na tırmanmamız gerekiyor. | Alaska-1 | 1996 | |
| You can walk if you like. | Sen istersen yürüyebilirsin, Jessie. | Alaska-1 | 1996 | |
| I'm taking the canoe. | Ben kanoyu alıyorum. | Alaska-1 | 1996 | |
| Quincy Rescue, this is helicopter 2 3 4 Zulu. | Quincy kurtarma, burası helikopter 234 Zulu. | Alaska-1 | 1996 | |
| I've searched the inside passage and haven't seen a thing. | Nehrin ağzında ileri geri bir çok kere uçtum ama bir şey göremedim. | Alaska-1 | 1996 | |
| I'm gonna head back and refuel. Over. | Dönüp yakıt almam gerekiyor. Tamam. | Alaska-1 | 1996 | |
| Roger, Charlie. You've been out all day. Take a breather. | Anlaşıldı, Charlie. Bütün gün aradın. Biraz soluklan. | Alaska-1 | 1996 | |
| That was a lot of fun. | Çok eğlenceliydi. | Alaska-1 | 1996 | |
| Really, Jess, where would you be without me? | Haklısın, Jess, ben olmasam nerede olurdun? | Alaska-1 | 1996 | |
| Pretty much where I am now. | Şu anda neredeysem orada, Sean. | Alaska-1 | 1996 | |
| Oh, man. | Olamaz. | Alaska-1 | 1996 | |
| Packed it in case I had to tape your mouth shut. | Çeneni kapatmam gerekirse diye koli bandı almıştım. | Alaska-1 | 1996 | |
| Hope there's some left. | Umarım ona yetecek kadar kalır. | Alaska-1 | 1996 | |
| What do you say... | Çocuklar. Ne diyorsunuz? | Alaska-1 | 1996 | |
| ...we have a little dinner? | Bir şeyler yiyelim mi? | Alaska-1 | 1996 | |
| Never give up. Never give up. Never... | Pes etme. Asla pes etme. Asla... | Alaska-1 | 1996 | |
| See? It floats. Where would you be without me? | Gördün mü? Yüzüyor. Ben olmasan nerede olurdun? | Alaska-1 | 1996 | |
| Probably back in Chicago. | Herhalde Chicago'da. | Alaska-1 | 1996 | |
| Sorry, Cubby, we're all full up. | Üzgünüm, Cubby. Yer kalmadı. | Alaska-1 | 1996 | |
| Cubby? Where'd you get that name? | Cubby? Bu adı nerden buldun? | Alaska-1 | 1996 | |
| It's what his mother called him. | Annesi de ona öyle diyordu. | Alaska-1 | 1996 | |
| That bear's relentless. | Peşimizi bırakmıyor. | Alaska-1 | 1996 | |
| What now, Cubby? | Yapma, Cubby? | Alaska-1 | 1996 | |
| Sean... | Sean... | Alaska-1 | 1996 | |
| Maybe we should've walked after all. | Belki de yürüsek daha iyi olacaktı. | Alaska-1 | 1996 | |
| Forward! Forward hard! | İleri! Daha hızlı! | Alaska-1 | 1996 | |
| Watch the rocks, Jessie! | Kayalara dikkat et, Jessie! | Alaska-1 | 1996 | |
| Here we go, break! Left, go left! | Soldaki kayaya gidiyoruz! | Alaska-1 | 1996 | |
| Hold on, Jessie, here comes another one! | Haydi, Jessie. Devam et. | Alaska-1 | 1996 | |
| Hold on! | Dikkatli ol! | Alaska-1 | 1996 | |
| Watch the rocks! | Sağdan gitmeliyiz! | Alaska-1 | 1996 | |
| Left! Left, go left! | Bir tane daha var! | Alaska-1 | 1996 | |
| Here we go! | Dayan! | Alaska-1 | 1996 | |
| Left, turn left! | Sola! Soldan! | Alaska-1 | 1996 | |
| Watch the rock! | Kayalara dikkat. | Alaska-1 | 1996 | |
| Watch the rocks, Jessie! | Kayalara dikkat, Jessie! | Alaska-1 | 1996 | |
| Here we go! Watch it! Here we go! Coming up right! | Başlıyoruz! Başlıyoruz! Sağa gel! | Alaska-1 | 1996 | |
| We made it, Jessie! | Başardık, Jessie! | Alaska-1 | 1996 | |
| Paddle to shore. No, too late. | Jessie, hemen kıyıya! Hayır, akıntı çok hızlı! | Alaska-1 | 1996 | |
| Go for it! Paddle hard! | Üzerine git, hızlı sür. | Alaska-1 | 1996 | |
| Up there! Get up there, Jessie! | Jessie! Hemen çık, Jessie! | Alaska-1 | 1996 | |
| Climb on top! | Çabuk ol! | Alaska-1 | 1996 | |
| Sean! Grab on to my hand! | Sean! Elimi tut! | Alaska-1 | 1996 | |
| Jessie! Grab hold of me. | Jessie! Jessie! | Alaska-1 | 1996 | |
| Jessie! Sean! | Jessie! Sean! | Alaska-1 | 1996 | |
| Jessie! Help! | Jessie! Yardım et! | Alaska-1 | 1996 | |
| Sean, are you okay? | Sean, iyi misin? | Alaska-1 | 1996 | |
| We saved some of your gear, but your canoe's history. | Malzemelerinizden bazılarını kurtardık. Ancak kanonuzun işi bitti. | Alaska-1 | 1996 | |
| We usually portage around these falls. | Bu şelale bölgesinde yüzmek pek akıllıca değildir. | Alaska-1 | 1996 | |
| You two are a long way from home. | Sizin evden bu kadar uzakta olmamanız gerekirdi. | Alaska-1 | 1996 | |
| Their tornak led them here. | Büyük baba onları buraya Tornac'larının getiridiğini söylüyor. | Alaska-1 | 1996 | |
| I'll take you back tomorrow. No! We can't go back. | Yarın tekneyle sizi kasabaya götürürüm. Olmaz! Geri dönemeyiz. | Alaska-1 | 1996 | |
| You don't appreciate this country. That's why they need to go. | Siz çocuklar bu doğayı takdir etmiyorsunuz. O yüzden gitmeleri gerekiyor. | Alaska-1 | 1996 | |
| Listen, Dad... No. You listen to me. | Beni dinle. Hayır, sen beni dinle, delikanlı. | Alaska-1 | 1996 | |
| In my father's time, a young man had to hunt a bear with only a spear... | Babamın zamanında bir delikanlının sadece tek bir mızrakla ayı avlaması gerekiyordu... | Alaska-1 | 1996 | |
| ...and so take on a bear's power. Or die trying. | ...ayının gücüne sahip olabilmek veya uğurda ölmek için. | Alaska-1 | 1996 | |
| These two are on a spirit journey. | Bu ikisi ruhani bir yolculukta. Çok ilerlemişler. | Alaska-1 | 1996 | |
| They've gone too far. It'd be wrong for us to stop them now. | Onları geri getirmemiz çok yanlış olur. | Alaska-1 | 1996 | |
| Are you finished, Dad? | Bitirdin mi, baba? | Alaska-1 | 1996 | |
| Their spirit journey is over. This is the '90s, old man. | Ruhani yolculuklarının sonuna geldiler. Artık 90'lı yıllardayız ihtiyar. | Alaska-1 | 1996 | |
| We head home in the morning. | Sabah erkenden eve gideceğiz. | Alaska-1 | 1996 | |
| My dad says he'll get you two home no matter what. | Babam, gerekirse sizi tekneye bağlayıp geri götüreceğini söylüyor. | Alaska-1 | 1996 | |
| We've gotta get you out of here before he wakes up. | O yüzden acele edin. O uyanmadan buradan gitmeniz gerekiyor. | Alaska-1 | 1996 | |
| Come on. Wake up! | Haydi, uyan! | Alaska-1 | 1996 | |
| I packed food and stuff for you. Let's go. Your dad will kill you. | Alın! Size yiyecek falan koydum. Haydi gidelim. Baban seni öldürecek. | Alaska-1 | 1996 | |
| Then you can come to my funeral. This is really manly of you. | Cenazeme gelirsin. Çok erkeksi bir davranış sergiliyorsun. | Alaska-1 | 1996 | |
| There's a white bear over there staring at you. | Orada size bakan bir beyaz ayı var. | Alaska-1 | 1996 | |
| Cubby! You made it! | Cubby! Demek başardın! | Alaska-1 | 1996 | |
| He's been following us for two days. | 2 gündür bizi izliyor. | Alaska-1 | 1996 | |
| Her mother was killed by poachers. | Annesini kaçak avcılar öldürmüştü. | Alaska-1 | 1996 | |
| These things don't happen every day. I'd say he's looking out for you. | Son zamanlarda çok sık olan bir şey. Onun sizi kolladığını söyleyelim. | Alaska-1 | 1996 | |
| I'd say he's looking out for food. He's been eating dinner with us. | Bence o sadece daha fazla yemek peşinde. Son bir kaç akşamdır bizimle yemek yiyor. | Alaska-1 | 1996 | |
| Come here, girl. Come on! | Gel, kızım. Haydi. | Alaska-1 | 1996 | |
| Some things you can only see with an open heart. | Bazı şeyleri ancak kalp gözünle görebilirsin. | Alaska-1 | 1996 | |
| Yeah. Or another box of marshmallow pies. | Evet. Veya yeni bir kutu kurabiyeyle. | Alaska-1 | 1996 | |
| Little Nanook. | Küçük Nanook. | Alaska-1 | 1996 | |
| In the old days, we called him "one who gives power". | Eskiden onlara "güç veren" derdik. | Alaska-1 | 1996 | |
| To touch him is a gift. Don't throw it away. | Bu özel bir hediyedir. Lütfen onu atma. | Alaska-1 | 1996 | |
| Thanks. I won't forget what you've done for us. | Sağolun. Bizim için yaptıklarınızı unutmayacağım. | Alaska-1 | 1996 | |
| Trust the bear. | Ayıya güven. | Alaska-1 | 1996 | |
| Come on, Cubby. | Haydi, Cubby. | Alaska-1 | 1996 | |
| Quincy Rescue, this is 2 3 4 Zulu, over. | Quincy burası, Helikopter 234 Zulu, tamam! | Alaska-1 | 1996 | |
| I think I found something. | Sanırım bir şey buldum. | Alaska-1 | 1996 | |
| Some sort of camp. I'm gonna take a look. | Bir çeşit kamp gibi. İnip göz atacağım. | Alaska-1 | 1996 | |
| Poachers. | Kaçak avcılar. | Alaska-1 | 1996 | |
| Sergeant, you better send somebody up here. | Quincy, hemen buraya birilerini yollayın. | Alaska-1 | 1996 | |
| They were poachers. Sent me on a wild goose chase. | O adamlar kaçak avcıymış. Beni yanlış yöne sevk ettiler. | Alaska-1 | 1996 | |
| I'm heading back to Devil's Thumb. | Şeytan Kayalığı'na yöneleceğim. | Alaska-1 | 1996 | |
| Where does he think he's going? | Nereye gittiğini sanıyor? | Alaska-1 | 1996 | |
| Well, that's Devil's Thumb. | Şeytan Kayalığı orada. | Alaska-1 | 1996 | |
| I think he wants us to follow him. | Sanırım onu takip etmemizi istiyor. | Alaska-1 | 1996 | |
| Dad wouldn't have flown that way. | Babam o yönden uçmazdı. | Alaska-1 | 1996 | |
| Maybe Cubby knows something we don't. | Belki Cubby bizim bilmediğimiz bir şey biliyordur. | Alaska-1 | 1996 |