Search
English Turkish Sentence Translations Page 4663
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| one, two, three. | ...bir, iki, üç. Bir, iki, üç. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Dude, come on. | Dostum, hadi ama. Dostum, hadi ama. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I'm not paying you guys 10 bucks apiece | Size adam başı 10 dolar vermem... Size kişi başı 10 dolar vermiyorum... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| just because I don't need 30 bucks. | ...30 dolara ihtiyacım yok demek değil. ...çünkü 30 dolar ödeyemem. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| We got work to do. | Yapacak işimiz var. Şu işi bitirmeliyiz. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Nick. | Nick. Nick. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Whoo, honey, slow down. | Tatlım, ağır ol. Tatlım, yavaş. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I didn't think it was gonna work that fast. | Bu kadar hızlı işe yarayacağını düşünmemiştim. Bu kadar hızlı olacağını beklemiyordum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Baby? Huh? | Bebeğim? Evet? Bebeğim? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| You don't understand. | Anlamıyorsun. Anlamıyorsun. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Understand what? | Neyi anlamıyorum? Neyi? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Hey, guys. | Selam, millet. Selam, çocuklar. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Hey, Nick. Hey, Nick. | Selam Nick. Selam Nick. Selam, Nick. Selam, Nick. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| How was it? | Nasıl geçti? Nasıl geçti? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| It was a little scary at first, | Başlangıçta biraz korkutucuydu... Başlarda biraz korkunçtu... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| but then she gave us money | ...ama bize para verdi... ...ama sonra bize para verdi... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| and let us wander around the mall by ourselves. | ...ve alışveriş merkezinde tek başımıza gezinmemize izin verdi. ...ve alışveriş merkezini istediğimiz gibi dolaşmamıza izin verdi. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Yep, turns out, she doesn't hate us after all. | Evet, görünüşe göre bizden nefret etmiyor. Evet, anlaşılan, bizden hiç nefret etmiyor. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Okay. Go wash up. | Tamam. Gidin ellerinizi yıkayın. Tamam. Ellerinizi yıkayın. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Mom fixed dinner. | Anneniz yemek hazırladı. Anneniz sofrayı kurdu. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Cool. All right. | Süper. Harika. Tamam. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Looks like you had a good time with the kids, ma. | Görünüşe göre çocuklarla iyi vakit geçirmişsin, anne. Çocuklarla iyi zaman geçirmişsin gibi, anne. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Don't tell me what kind of time I had. | Bana nasıl zaman geçirdiğimi söyleme. Nasıl vakit geçirdiğimi bana söyleme. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I need a glass of water, | Bir bardak su içmeliyim... Bir bardak su getir bana. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| and by "water," I mean vodka. | ..."su" derken, votkayı kast etmiştim. Su derken, votkayı kastediyorum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| What's wrong with you? | Senin sorunun ne böyle? Neyin var senin? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Suzanne's been mad at me all day. | Suzanne tüm gün beni deli etti. Suzanne beni bütün gün deli etti. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Well, if she worked anywhere near as hard as I did, | Benim de bu kadar yakınımda çalışsaydı... Benim çalıştığım yere bu kadar yakın olsaydı, | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I'd be mad too. | ...ben de deli olurdum. Ben de deliye dönerdim. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| That's just it. | Hepsi bu. Bir de bana sor. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| She didn't go to work. She had the day off. | İşe gitmedi. İzinliydi. İşe gitmedi. İzinliydi. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I don't know what kind of sick game you're playing, | Bilmiyorum ne tür bir oyun çeviriyorsunuz... Bana ne tür bir iğrenç oyun oynuyorsun bilmem ama... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| but the next time these kids are at home | ...ama bir daha anneleri evde olacaksa... ...bir dahakine, bu evdeki çocuklar... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| and their mother is at home, | ...çocuklar da evde olacak. ...ve anneleri... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| you let them stay home. | Evde kalmalarına izin vereceksin. ...evde kalacaklar. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| She's their family too. | O kadın da çocukların ailesinden. O kadın da onların ailesi. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I didn't want to change your plans. | Planlarını değiştirmek istemedim. İşlerine engel olmak istemedim. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| What is wrong with you, man? | Senin sorunun ne, adamım? Senin sorunun nedir, dostum? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I had plenty of things I could've been doing | Yapacak bir sürü planım vardı... Alışveriş merkezinde o çocuklara bakıcılık yapmaktan başka... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| besides babysitting those kids at the mall. | ...o çocuklara alışveriş merkezinde bakıcılık yapmak dışında. ...bir sürü şey yaptım. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Now, if they were my grandkids, | Şimdi, eğer onlar torunlarım olsaydı... Artık onlar torunumsa... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| it'd be a different story. | ...başka şeyler olabilirdi. ...o da ayrı bir hikâye. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| They are your grandkids. | Onlar senin torunların. Onlar senin torunun. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| You know what I mean. | Ne demek istediğimi biliyorsun. Dediğimi anladın sen. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Boy, where is my vodka? | Evlat, nerede benim votkam? Evlat, votkam nerede kaldı? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I'm sorry about what happened earlier. | Bugün olanlar için üzgünüm. Bugün olanlar için özür dilerim. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| No, you're not. | Hayır, değilsin. Hayır, gerek yok. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I'm sorry. | Ben üzgünüm. Üzgünüm. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| They saw me naked. | Beni çıplak gördüler. Seni çıplak olarak gördüler. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| You act like it's my fault. | Sanki benim hatammış gibi davranıyorsun. Benim hatammış gibi davranıyorsun. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I would never come down to your job in my drawers | Ben hiç bir zaman yanına sen çalışırken, yarı çıplak gelip... Ben asla senin iş yerinde... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| and pose in the doorway | ...kapıda poz verip... ...külotumu indirerek, kapının önünde poz verip... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| and then get mad when everybody stared at me. | ...herkes bana bakarken çıldırmadım. ...sonra herkesin bana baktığını görüp çılgına dönmem. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| It is not the same thing. | Bu aynı şey değil. Bu aynı şey değil. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I don't work in the garage. | Ben garajda çalışmam. Ben garajda çalışmıyorum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Just because my office is at home | Ofisimin evimde olması... Ofisimin evde olması... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| doesn't mean I'm not at work. | ...işte olmadığım anlamına gelmez. ...çalışmadığım anlamına gelmiyor. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| You don't see Michele Obama | Michele Obama' yı oval ofiste... Michele Obama'ya baksana; | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| waltzing around the oval office in her panties. | ...iç çamaşırıyla vals yaparken göremezsin. Külotla Oval Ofis'te vals yapıyor. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| So now you're the President of the United States? | Şimdi de A.B.D başkanı mı oldun? Şimdi de Amerikan Başkanı mı oldun? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| You just have to pretend I'm not here. | Sadece burada yokmuşum gibi davran. Burada olmadığımı düşün. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Now my workday is over. | Artık mesaim bitti. Artık mesaim sona erdi. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Get off of me. | Çek elini üzerimden. Benden uzak dur. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I'm still pretending you're not here. | Hâlâ burada yokmuşsun gibi davranıyorum. Hâlâ burada olmadığını düşünüyorum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Kevin, Lindsey, dinner is ready! | Kevin, Lindsey, yemek hazır! Kevin, Lindsey, yemek hazır! | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| How come you're not eating? | Neden yemiyorsunuz? Niye yemiyorsunuz? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I'm not hungry. Me neither. | Aç değilim. Ben de. Aç değilim. Ben de. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| We ate. | Biz yedik. Biz yedik. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I specifically asked your grandmother | Özellikle büyükannenize 3:00' ü geçtikten sonra... Büyükannenize, 3'e kadar... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| not to feed you past 3:00. | ...size yemek yedirmemesini söylemiştim. ...size yemek yedirmemesini bilhassa söyledim. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| She didn't. | Hayır yedirmedi. Yedirmedi zaten. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| But we ate everything we wanted from 2:30 to 2:59. | 2:30 ila 2:59 arasında istediğimiz her şeyi yedik. Ama 02:30'dan 02:59'a kadar istediğimiz her şeyi yedik. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Well, that's just great. | Bu harika. İyi yapmışsınız. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I sat around this house all day long | Tüm gün boyunca evde oturdum... Ben de, bütün gün... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| and couldn't figure out a thing to do, | ...yapacak bir şey bulamadım... ...yapacak bir şey bulamadan evde oturdum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| and the one thing I came up with | ...ve aklıma gelen tek şey... Sonunda ailem için... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| was cooking a nice dinner for my family. | ...aileme güzel bir akşam yemeği hazırlamaktı. ...güzel bir sofra hazırlamak aklıma geldi. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| And what does your mama do? | Peki ya senin annen ne yaptı? Peki annen ne yapıyor? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| She takes the kids to the mall | Çocukları alışveriş merkezine götürdü... Çocukları alışveriş merkezine götürüp... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| and lobs a corn dog right in the middle of my plan. | ...ve planımın tam ortasında çocuklara abur cubur yedirdi. ...işlerimin içine limon sıkıyor. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Nick, if this is how you're going to treat me | Nick, evde olduğum zaman... Nick, ben evdeyken... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| when I'm at home, | ...bana bu şekilde davranacaksan... ...bana böyle davranacaksan... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| why didn't you just let me go to work? | ...neden işe gitmeme izin vermedin ki? ...neden işe gitmeme izin vermiyorsun? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| 'Cause I love your mashed potatoes? | Çünkü senin yaptığın patates püresini çok seviyorum. Çünkü patates pürene bayılıyorum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I'm telling you, Chuck, | Sana söylüyorum, Chuck*... İnan bana, Chuck, | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| sometimes you can't win for losing. | ...bazen kaybetmek için kazanamazsın. Bazen kaybetmek, kazanmaktır. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| If anybody knows that, it's you. | Eğer bunun sen olduğunu biri bilirse. Bunu bilen tek kişi sensin. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| If I knew she wanted to do that, I would've come in late. | Eğer bunu yapmak istediğini bilseydim, daha sonra gelirdim. Bunu yapmak istediğini bilseydim, içeri daha geç girerdim. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Hey, ma. | Alo, anne. Selam, anne. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| It's Nick. | Ben Nick. Benim, Nick. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I need you to keep the kids tomorrow. | Yarın çocukları almanı istiyorum. Yarın çocuklarla ilgilenmeni istiyorum. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Both: Hey, Marilyn! | Selam, Marilyn! Selam Marilyn! | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| So what are we doing today? | Bugün ne yapıyoruz? Bugün ne yapacağız? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I don't know, but you're coming home hungry, | Bilmiyorum, fakat eve aç geleceğinizi söyleyebilirim. Bilmiyorum, ama eve aç geleceğinizi... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| I can tell you that. | ...söyleyebilirim. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Can we please go back to the mall? | Lütfen tekrar alışveriş merkezine gidebilir miyiz? Lütfen, yine alışveriş merkezine gidebilir miyiz? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Sure, as long as you promise not to talk to me until... | Tabii, benimle konuşmayacağınıza söz verdiğiniz zaman... Elbette, şeye kadar benimle konuşmadığınız sürece... | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| As long as you promise not to talk to me. | Benimle konuşmayacağınıza söz verdiğiniz zaman. Benimle konuşmadığınız sürece. | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| Hey, ma, you want a cup of coffee? | Selam, anne. Bir bardak kahve ister misin? Selam, anne. Bir fincan kahve alır mısın? | Are We There Yet-1 | 2010 | |
| You got six hours to fix | Karınla aranı düzeltmen için... | Are We There Yet-1 | 2010 |