Search
English Turkish Sentence Translations Page 4709
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| and in the end it was hard for him to remember things. | ...ve sonlara doğru bazı şeyleri hatırlaması zorlaşmıştı. Ve son zamanlarında bazı şeyleri hatırlamakta güçlük çekiyordu. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| So the signs helped for a while. | İşaretlerin bir süreliğine yardımı oldu. Bu yazılar bir süre için yardımcı oldu. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Ta dah! | İşte! | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Wow. I kind of collect them. | Vay. Bunları topluyorum. Vay. Onları biriktiriyorum az çok. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| My dad and I used to watch monster movies together. | Babam ve ben beraber canavarlı filmler izlerdik. Babam ve ben birlikte canavar filmleri izlerdik. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| And I kept the models from when I was a kid. | Çocukken küçük modellerini toplardım. Çocukken bu maketleri biriktirmiştim. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| And over the years, you know, I'd pick up another one at a garage sale | Ve yıllar geçtikçe, garaj satışlarından veya bilimkurgu fuarlarından... Ve yıllar boyunca, bilirsin. Bir diğerini, bir garaj satışında | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| or a science fiction expo. | ...toplamaya başladım. veya bir bilim kurgu fuarında buluyordum. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I really like them. | Gerçekten seviyorum bunları. Onları gerçekten seviyorum. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| And I think I've got a pretty good collection, | Bence bayağı iyi bir koleksiyonum oldu. Ve sanırım, oldukça güzel bir koleksiyonum var. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| If you like that sort of thing. | Eğer bu tür şeyleri seviyorsan. Bu tür şeyleri seviyorsan tabii. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Maybe not. It's not for everybody. | Belki de sevmezsin. Herkes sevmez. Belki de sevmedin. Herkes için aynı değil tabii. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| It's dumb, I guess. We should go. | Aptalca sanırım. En iyisi çıkalım buradan. Aptalca, sanırım. En iyisi gidelim. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| No, I love 'em. | Hayır, bayıldım bunlara. Hayır, onları sevdim. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I think they're wonderful. | Bence harikalar. Bence harikalar. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| You do? Yeah. | Gerçekten mi? Evet. Öyle mi? Evet. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| What are they doing all crammed in here, though? | Neden burada tıka basa duruyorlar? Burada tıkabasa ne yapıyorlar? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| You should put them out. God knows you have the room. | Birkaçını dışarıya koymalısın. Tanrı biliyor, yeterince yerin var. Onları dışarıya koymalısın. Tanrı biliyor ya odanda yer var. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| There, that's better. | İşte. Böyle daha iyi oldu. İşte, böyle daha iyi. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| But I don't want it there. I want it back with the other monsters. | Ama orada olmasını istemiyorum, diğer canavarlarla beraber durmasını istiyorum. Ama onu orada istemiyorum. Diğer canavarların yanına götürmek istiyorum. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Okay, just try it out. | Tamam. Bir dene. Tamam. Sadece bir dene. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Consider it an experiment. | Bunu bir deney olarak düşün. Bunu bir deneme olarak değerlendir. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Arlen. Hmm? | Arlen. Hı? Arlen. Evet? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Thank you for bringing me here. | Beni buraya getirdiğin için teşekkür ederim. Beni buraya getirdiğin için teşekkür ederim. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| You caught me off guard tonight. | Bu gece beni hazırlıksız yakaladın. Bu gece beni gardım düşmüş olarak yakaladın. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Tell me, am I the first girl | Söyle bana, canavarlarını gören... Söyle bana. Canavarlarını gören | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| to see your monsters? | ...ilk kız mıyım? ilk kız ben miyim? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Just give me one second, all right? | Bana bir saniye izin ver, olur mu? Bana 1 saniye ver sadece, olur mu? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Don't go away. | Bir yere ayrılma. Bir yere ayrılma. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I'm blowing it again, aren't I? | Her şeyi berbat ediyorum yine, değil mi? Her şeyi berbat ediyorum gene, değil mi? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| No, I love it | Hayır, bayıldım. Hayır, tam birisini öpmek üzereyken | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| when I'm about to kiss someone | Ben birini öpmek üzereyken... plastik bir oyuncağı korumak için | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| and they leave me to protect a plastic toy. | ...o beni plastik bir oyuncağı korumak için bırakıyor. yanımdan ayrılmaları hoşuma gider. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| a kiss is so much better | ...güvende olduklarını bilirsem... Bir öpücük, onların güvende olduklarını bilmekten | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| knowing they're safe. | ...daha iyi öpüşürüm. çok daha iyidir. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I gotta just remember to let that shit go, you know what I mean? | Bazı şeyleri oluruna bırakmayı hatırlamalıyım, anladınız mı? Bazı şeylere aldırmamayı hatırlamalıyım, ne demek istediğimi anlıyor musunuz? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| It's just a car, right? It's not life or death. | Sadece bir araba, değil mi? Hayat memat meselesi değil. Sadece bir araba, doğru mu? Hayat mamak meselesi değil. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Wasn't that long ago, if somebody cut me off | Bundan kısa zaman önce eğer birisi önüme kırsaydı... Bundan kısa bir süre önce eğer birisi yolumu kesseydi, | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I'd go on a three day binge. | ...üç gün boyunca içki içerdim. 3 gün boyunca içki içmeye devam ederdim. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| And now I just pray silently for their death. | Şimdi ise ölmeleri için sessizce dua ediyorum. Ama şimdi, ölmeleri için sessizce dua ediyorum sadece. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Hi, my name is Ross and I'm an alcoholic. | Merhaba, benim adım Ross ve ben bir alkoliğim. Merhaba. Benim adım Ross ve ben bir alkoliğim. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Hi, Ross. | Merhaba, Ross. Merhaba, Ross. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| That's about all the time that we have, | Zamanımız doldu, eğer birinizin söyleyecek... Kimse bir şey söylemek için yanıp tutuşmuyorsa, | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| unless anyone has a burning desire. | ...bir şeyleri yoksa. sahip olduğumuz tüm zaman hemen hemen bu kadardır. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| What about you... | Ya sen? Ya sen? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| The newcomer? | Yeni gelen? Yeni gelen? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Fine. You want me to say something? | Tamam. Bir şey mi söylememi istiyorsunuz? Peki. Bir şeyler söylememi mi istiyorsun? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| How about this? | Şuna ne dersiniz? Buna ne dersin? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I fucking hate this. | Bu yaptığınızdan nefret ediyorum. Bundan nefret ediyorum ulan. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I fucking hate that I have to be here. | Burada olmaktan nefret ediyorum. Burada bulunma zorunluluğumdan nefret ediyorum ulan. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| And I fucking hate all of you | Hepinizden nefret ediyorum... Hepinizden nefret ediyorum ulan. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| and your pathetic little stories. | ve sizin zavallı küçük hikâyelerinizden nefret ediyorum. Ve acıklı küçük hikayelerinizden de. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I can't believe I've ended up here. | Buraya düştüğüme inanamıyorum. Buraya düştüğüme inanamıyorum. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| It's fucked. I'm fucked. | Bu berbat. Ben berbatım. Her şey boku yemiş. Ben boku yemişim. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| And you're fucked too. | Siz de berbatsınız. Ve siz de boku yemişsiniz. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I hear that. I hear that. | Haklısın. Haklısın. Aynı kanaatteyim. Aynı kanaatteyim. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I hear that too. Right on. | Haklısın. Devam et. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Listen, I've got a great plan. | Dinle, harika bir planım var. Dinle, harika bir planım var. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I think what I'll do is walk around at night tripping the locals, | Sanırım geceleri dolaşıp, yürüyenlere çelme takacağım... Sanırım yapacağım şey, geceleyin etrafta dolaşıp mahalle sakinlerine çelme takmak | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| throwing their backs out of alignment. | ...sırtlarını inciteceğim. ve düşürüp sırtlarını incitmek olacak. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| It's tough work, but the war needs soldiers. | Zor bir iş ama savaşta askerlere ihtiyacın var. Zor bir iş ama savaşta askerler gerek. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Well, that sounds great. When can you start? | Kulağa hoş geliyor. Ne zaman başlayabilirsin? Şey, kulağa hoş geliyor. Ne zaman başlayabilirsin? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Good luck on the moon. We always knew you could do it. | Ay seyahatinde başarılar. Bunu yapabileceğini biliyorduk. Ay'da iyi şanslar. Bunu yapabileceğini her zaman biliyorduk. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Gee, you think he's gonna be safe? | Tanrım, güvende olacağını düşünüyor musun? Ya gerçekten, onun böyle güvende olacağını düşünüyor musun? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Are you making fun of me? | Benimle dalga mı geçiyorsun? Benimle alay mı ediyorsun? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| No, I was just making fun | Hayır, araba koltuğunun dayanıklılığı... Hayır, bir araba koltuğunun tedavülden kalkması araştırmalarıyla | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| of that inquisition holdover of a car seat. | ...araştırmalarıyla dalga geçiyorum. dalga geçiyordum. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| One more strap... I think you could get him to confess. | Bir kemer daha bağlarsan, ona suçunu itiraf ettirebilirsin. Bir kemer daha takarsa, sanırım suçunu itiraf ettirebilirsin. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Keeps him safe. | Onu güvende tutuyor. Onu güvende tutar. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Okay, I'll see you later. Yeah, mm hmm. | Tamam, sonra görüşürüz. Tamam. Tamam, sonra görüşürüz. Evet. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| So what's the deal with heaven and hell anyway? | Bu cennet ve cehennem olayı da nedir? Ee, bu cennet ve cehennem ile ilgili durum nedir? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I've seen hell, and it's name is Reno, Nevada. | Cehennemi gördüm, Reno diye bir yer Nevada'da. Cehennemi görmüştüm. Nevada'da Reno diye bir yer. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I can't believe God would punish people for not believing in him. | Tanrı'nın kendine inanmayan insanları cezalandırdığına inanamıyorum. Tanrı'nın kendisine inanmayan insanları cezalandırdığına inanamıyorum. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Ah, the rapture. | Kıyamet. Evet, mest olma. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| What's that? | O nedir? O ne? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Well, I like to think of it as a monster movie. | Ben bunu canavarlı bir film olarak düşünüyorum. Ben bunu bir canavar filmi gibi düşünmeyi seviyorum. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| The monster destroys some people and spares others. | Canavar bazı insanları yok ediyor, bazılarını da bağışlıyor. Canavar bazı insanları öldürüyor ve bazılarını da bağışlıyor. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| So who is the monster? | Canavar kim peki? Öyleyse canavar kim? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| God. | Tanrı. Tanrı. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| God is the monster. | Canavar olan Tanrı. Canavar olan Tanrı. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Have you been to the chiropractor recently? | Son zamanlarda masaj yaptırdınız mı? Yakın zamanda masaja geldiniz mi? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| "Straighten up" healing center... | "Dik Durun Tedavi Merkezi". "Dik Durun" Şifa Merkezi... | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| We'll heal you as you straighten. | Sizi düzeltirken iyileştiriyoruz. Sizi düzelterek iyileştiriyoruz. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| No way. | Olamaz. Olamaz. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| "Straighten up" healing center. | "Dik Durun Tedavi Merkezi". "Dik Durun" Şifa Merkezi. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Elizabeth said we needed to get the word out. | Elizabeth diyor ki reklam yapmalıymışız. Elizabeth reklam yapmamız gerektiğini söyledi. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Nobody wants to talk to a spine. | Kimse bir belkemiğiyle konuşmak istemez. Kimse bir omurgayla konuşmak istemez. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| We're offering a discount. | İndirim yapıyoruz. İndirim teklif ediyoruz. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| A spine? I don't mind. | Belkemiği? Benim için sorun değil. Omurga? Umrumda değil. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| A spine? The spine make you come in here too? | Belkemiği? Sen de mi belkemiğini görüp geldin? Omurga mı? Seni buraya getirten de o omurga. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Bye, Mr. Mankowitz. See you next week. | Güle güle, Bay Mankowitz. Gelecek hafta görüşürüz. Güle güle, Bay Mankowitz. Gelecek hafta görüşürüz. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| We're a new business. We have to advertise. | Yeni bir iş yeriyiz. Reklam yapmalıyız. Yeni bir iş yeriyiz. Reklam yapmak zorundayız. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Is that helping your business? | Bu işine yardımcı oluyor mu? Bu, işine yardımcı oluyor mu? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Oh, no. | Hayır. Olamaz. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Honey, how did that happen? | Tatlım, nasıl oldu bu? Tatlım, bu nasıl oldu? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| We got you. Hang in there, Anne. | Seni yakaladık. Dayan biraz, Anne. Seni tuttuk. Dayan, Anne. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| We've got a bone saw around here somewhere. | Buralarda bir yerde bir kemik testeresi olacaktı. Buralarda bir yerlerde kemik testeremiz olacaktı. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| That's so funny. | Çok komik bu. Bu çok komik. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Honey, we'll get you out of it. | Tatlım, seni çıkartacağız oradan. Tatlım, seni oradan çıkartacağız. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Oh. Oh, no. Are you okay? | Oh. Olamaz. Sen iyi misin? Oh, olamaz. Sen iyi misin? | Arlen Faber-1 | 2009 |