Search
English Turkish Sentence Translations Page 4710
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| I'll go home. Go home now? | Ben eve gidiyorum. Şimdi mi? Ben eve gidiyorum. Şimdi mi gidiyorsun? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Well, that sucked. Oh, no. | Bu kötü oldu. Hayır. Tabii, bu kötü oldu. Oh, olamaz. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I'm so sorry. Are you coming back? | Çok üzgünüm. Geri gelecek misin? Çok üzgünüm. Geri gelecek misin? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Do you want me to call you later? | Sonra seni aramamı ister misin? Daha sonra seni aramamı ister misin? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| What are we gonna do with you? | Seninle ne yapacağız peki? Seninle ne yapacağız? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I can take him to the park. | Onu parka ben götürebilirim. Onu parka götürebilirim. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Okay. No, that's okay. | Yok, sorun değil. Hayır, sorun değil. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| It's more complicated than you think. | Sandığından daha karmaşık bir iş. Düşündüğünden daha karmaşık bir iştir. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I can take a kid to a park. | Bir çocuğu parka götürebilirim. Bir çocuğu parka götürebilirim. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Right. | Tamam. Doğru. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Wanna do that? Yes. | Gitmek ister misin? Evet. Bunu ister misin? Evet. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Yes? | Evet mi? Evet mi? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Okay, go to the park. Come on. | Hadi parka gidin. Hadi. Tamam, parka git bakalım. Hadi. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Just to the park, though, right? Be careful. | Sadece parka, tamam mı? Dikkatli olun. Yalnızca parka, tamam mı? Yine de dikkatli ol. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I mean, have fun. Be careful. | İyi eğlenceler! Dikkatli olun. Yani, iyi eğlenceler. Dikkatli ol. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Just the park. Have fun. | Sadece parka. İyi eğlenceler. Yalnızca park. İyi eğlenceler. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I don't ever want to step on a nail. | Hiç bir çiviye basmak istemiyorum. Asla bir çiviye basmak istemem. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| In your house, do you have a favorite towel? | Evinde, çok sevdiğin bir havlun var mı? Evinde favori bir havlun var mı? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I can read upside down. | Baş aşağı okuyabiliyorum. Baş aşağı okuyabilirim. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Hey, I got something for you. | Senin için bir şeyim var. Hey, senin için bir şeyim var. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| It's a proper vehicle | Gelecekteki görevlerin için... Gelecekteki görevlerin için | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| For future missions. | ...uygun bir araç. uygun bir araç. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| What are you waiting for? Go play already. | Neyi bekliyorsun? Gidip oynasana. Neyi bekliyorsun? Gidip oynasana. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Can I? Yeah, get out of here. | Gidebilir miyim? Tabii ki. Oynayabilir miyim? Evet, hadi git. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I don't really have a favorite towel. | Çok sevdiğim bir havlum yok. Aslında favori bir havlum yok. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Me neither. | Benim de. Benim de. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Bring it in. Bring it in. | Yanaştır. Yanaştır. Bu tarafa getir. Bu tarafa getir. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| That's it. Come on. | İşte böyle. Hadi. İşte bu. Hadi. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Circle the airport. Circle the airport. | Hava alanında tur at. Hava alanında tur at. Havaalanının üzerinde tur at. Havaalanının üzerinde tur at. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| That's it. Bring it in. | İşte böyle. Yanaştır. İşte bu. Bu tarafa getir. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Kris, now is not a good time. | Kris, şu an hiç uygun bir zaman değil. Kris, şu an uygun bir zaman değil. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| My dad died today. | Babam bugün öldü. Babam öldü bugün. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| My dad died today. Oh my God. | Babam bugün öldü. Tanrım. Babam öldü bugün. Aman tanrım! | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I didn't know where else to go, so I just came here. | Nereye gideceğimi bilemedim. O yüzden buraya geldim. Başka nereye gideceğimi bilemedim. O yüzden buraya geldim işte. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I know it's not our regular time, | Her zamanki saatimiz olmadığını biliyorum... Her zamanki saatimiz olmadığını biliyorum. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| So you can give me some extra books if you want to. | ...yani istersen fazladan kitap verebilirsin. Bu yüzden, eğer istersen birkaç ilave kitap verebilirsin. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| What's he talking about? Nothing. Kris, | Neden bahsediyor? Hiçbir şeyden. Kris... Neden söz ediyor? Hiçbir şeyden. Kris, | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| now is not a good time. | ...şu an hiç uygun bir zaman değil. şu an uygun bir zaman değil. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I'm thirsty. | Susadım. Ben susadım. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Yeah, Arlen, get him something to drink. | Arlen, ona içecek bir şeyler getir. Evet, Arlen. Ona içecek bir şeyler getir. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Sure. | Tabii ki. Tabii. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I've never been in here. 1 | İçeri hiç girmemiştim. 1 İçeriye hiç girmemiştim. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| The place is huge. It is. | Burası amma büyükmüş. Öyle. Burası çok büyük. Öyle. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| He's got nice stuff. | Eşyaları güzelmiş. Güzel eşyaları var. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| So I came home and I found him. | İşte, eve geldim ve onu öyle buldum. İşte, eve geldim ve onu öylece buldum. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| He was sitting at the table | Masada oturur... Masada oturuyormuş. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| doing a crossword puzzle. | ...çapraz bulmaca çözer halde. Çapraz bulmaca çözüyormuş. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| He never does crossword puzzles. | Hiç çapraz bulmaca çözmezdi. O hiç çapraz bulmaca çözmezdi. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Kris just got out of rehab. | Kris rehabilitasyondan yeni çıktı. Kris rehabilitasyondan yeni çıktı. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Oh. Are you okay? | Nasıl oldun? Sen iyi misin? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Hey, let's not talk. Let's just sit here. | Bence hiç konuşmayalım. Öylece oturalım burada. Hey, hiç konuşmayalım. Sadece oturalım burada. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| That's a good idea. | Çok iyi bir fikir. Bu iyi bir fikir. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| What did you mean about extra books? | Fazladan kitap derken neyi kastettin? İlave kitap demekle neyi kastettin? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I own a little bookstore... "Book Trader". | Küçük bir kitapçı dükkânım var... "Sahaf" adında. Küçük bir kitapçı dükkanım var. İsmi "Kitap Taciri". | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Oh, yeah, that's where I bought your book. | Evet, senin kitabını aldığım yer. Oh, evet. Orası senin kitabını aldığım yer. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Perfect. | Harika. Çok doğru. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Arlen tried to sell me back some books and I couldn't afford it. | Arlen bana bazı kitaplarını satmak istiyordu, benim de param yoktu. Arlen, bana bazı kitapları satmaya çalışmıştı ama ben bunları ödeyemezdim. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| So he freaked out. And now I come to his house | O yüzden çıldırdı. Ben de evine geldim... Bu yüzden çıldırdı. Sonra ben de evine geldim. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| and exchange books for questions. | ...ve sorularıma karşılık kitaplarını alıyorum. Ve sorularıma karşılık olarak kitaplarını alıyorum. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| You make him pay for his questions with books? | Sorularını kitapla mı ödetiyordun? Ona sorularını kitaplarla mı ödetiyordun? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Totally fair. No, it's not. It's awful. | Tamamen adil. Hayır, değil. Çok fena. Tamamen adil. Hayır, değil. Çok kötü. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| You haven't heard the questions. | Sorularını duymadın ama. Sorularını hiç duymadın ki. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Arlen, I can't feel anything... | Arlen, hiçbir şey hissedemiyorum... Arlen. Herhangi bir şey hissedemiyorum. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Nothing. | ...hiçbir şey. Hiçbir şey. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I should be able to feel something, shouldn't I? | Bir şeyler hissedebilmem gerek, değil mi? Bir şey hissedebiliyor olmam gerekir, değil mi? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Do you like working at the bookstore? | Kitapçıda çalışmayı seviyor musun? Kitapçı dükkanında çalışmayı seviyor musun? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I love the bookstore... | Kitapçıda çalışmayı seviyorum. Kitapçı dükkanını seviyorum. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| All those ideas somebody cared enough about | Birilerinin değer verip de ortaya koyduğu... Birilerinin yeterince önemseyerek içlerine koydukları | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| To put all that work into. | ...bütün o fikirler. tüm o fikirler... | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I could never do anything like that. | Ben asla öyle bir şey yapamazdım. Ben asla öyle bir şey yapamazdım. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Sometimes I'll just stand in the middle of the store at night | Bazen geceleri dükkânın ortasında duruyorum... Bazen geceleri dükkanın ortasında duruyorum | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| and imagine that all those authors are surrounding me. | ...ve beni çevreleyen onca yazarı hayal ediyorum. ve etrafımı saran bütün o yazarları hayal ediyorum. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I close my eyes and pretend that they're trying to tell me something. | Gözlerimi kapıyorum ve bana bir şeyler anlatmaya çalıştıklarını hayal ediyorum. Gözlerimi kapatıyorum ve bana bir şeyler anlatmaya çalıştıklarını varsayıyorum. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| They are. They're saying, "Give me your money". | Anlatıyorlar. Diyorlar ki "Bana paranı ver". Anlatıyorlar. Onlar "Bana paranı ver" diyorlar. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| What else? | Başka neyi? Başka neyi? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| What else do you love about the bookstore? | Başka neyi seviyorsun kitap dükkânında? Kitapçı dükkanı ile ilgili başka neyi seviyorsun? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I love that I feel safe there. | Orada güvende hissetmek hoşuma gidiyor. Orada güvende hissetmeyi seviyorum. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Safe from what? | Neyden güvende? Neyden güvende? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I don't know. Yes, you do. | Bilmiyorum. Evet, biliyorsun. Bilmiyorum. Evet, biliyorsun. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Come on, safe from what? | Hadi. Neyden güvende? Hadi, neyden güvende? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Safe... | Sürekli... Güvende... | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Safe from being scared all the time... | ...korkar olmaktan güvende. Sürekli korku içinde olmaktan güvende. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| all the time. | Sürekli. Sürekli. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I get so tired of it. | Çok yoruldum. O kadar yoruldum ki. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I get so tired of being scared. | Sürekli korkar olmaktan yoruldum. Korku içinde olmaktan o kadar yoruldum ki. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I get... | Çok... O kadar... | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I know, baby. | Biliyorum, bebeğim. Biliyorum, bebeğim. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I'm sorry. I'm sorry. | Çok üzgünüm. Çok üzgünüm. Üzgünüm. Üzgünüm. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Will you be okay? Yeah. | İyi olacak mısın? Evet. İyi olacak mısın? Evet. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Come by the office this week, okay... | Bu hafta iş yerime uğra, tamam mı? Bu hafta ofise uğra, tamam mı? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| A free adjustment? | Bedava düzeltme? Ücretsiz bir seans için. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Hey, I'm around, you know. If you need anything, you can come by. | Ben de buralardayım, bilirsin. Eğer bir ihtiyacın olursa, gelebilirsin. Hey, ben buralardayım. Bir şeye ihtiyacın olursa uğrayabileceğini biliyorsun. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| We'll see. | Bakarız. Göreceğiz. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Hey, you want to...? I need to go. | Şey yapmak ister...? Gitmem gerek. Hey, istersen...? Gitmem gerek. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Why is it that when you're with me | Neden benimleyken... Benimleyken en harikulade | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| you say the most amazing things, | ...harika şeyler söylüyorsun da... şeyleri söylüyorsun da, | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| but when some broken down kid who's lost his dad needs you... | ...babasını yitirmiş, yıkılmış bir çocuk sana ihtiyaç duyduğunda... babasını kaybetmiş perişan bir çocuk sana ihtiyaç duyduğunda | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| Nothing. Why is that? | ...tık yok. Neden böyle? niçin yoksun? Niye böyle? | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| It's complicated. | Anlatması zor. Anlatması zor. | Arlen Faber-1 | 2009 | |
| I would think something like that is easy for Arlen Faber. | Böyle bir şey Arlen Faber için kolay olur sanıyordum. Böyle bir şeyin Arlen Faber için kolay olduğunu sanırdım. | Arlen Faber-1 | 2009 |