Search
English Turkish Sentence Translations Page 4853
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Ow! Oh, my God. Burt, you're not qualified. | Tanrım. Burt, hiç becerikli değilsin. | Arthur-1 | 2011 | |
| That was no trouble. That was no tr... | Bak, hiç sorun olmadı. Hiç olmadı. | Arthur-1 | 2011 | |
| What a lot of fuss. What a lot of fuss about nothing. | Ne yaygara koptu ama. Hiç gerek yok bu yaygaraya. | Arthur-1 | 2011 | |
| Okay, lovely. | Tamam, çok güzel. | Arthur-1 | 2011 | |
| Who is she, Arthur? | O kız kim Arthur? | Arthur-1 | 2011 | |
| I don't know, I imagine she's called Trixy or Rocket. Something like that. | Bilmem, herhâlde adı Trixy ya da Roket falan gibi bir şeydir. | Arthur-1 | 2011 | |
| Not the horse. The girl. | At değil. O kız. | Arthur-1 | 2011 | |
| I don't know what you mean. | Kimden bahsettiğini bilmiyorum. | Arthur-1 | 2011 | |
| We'll be right back. Excuse us. | Hemen döneceğiz. Bize biraz izin verin. | Arthur-1 | 2011 | |
| Wha? Aah! I didn't agree to this. | Nee! Hayır, böyle anlaşmamıştık. | Arthur-1 | 2011 | |
| First your father, now the horse. | Önce baban, şimdi de at. | Arthur-1 | 2011 | |
| When will my testicles get some rest? | Testislerimi ne zaman rahat bırakacaksınız? | Arthur-1 | 2011 | |
| Delaying a hundred commuter trains for a secret date wasn't the smartest move. | Yüzden fazla treni gizli bir buluşma için erteletmek çok da akıllıca değildi. | Arthur-1 | 2011 | |
| It was in The Times and the Post. | Times ve Post'a çıktın yine. | Arthur-1 | 2011 | |
| I must've hurt you with that. I understand if you wanna cancel the wedding. | Anlıyorum, seni incittim. İstersen düğünü iptal edebiliriz. | Arthur-1 | 2011 | |
| We're not gonna cancel the wedding. It's happening as scheduled. End of story. | Düğünü iptal etmeyeceğiz. Her şey planlandığı gibi olacak, o kadar. | Arthur-1 | 2011 | |
| Are those gonna be your vows? "To death do us part, as scheduled"? | Evlilik andın böyle mi olacak? "Planlandığı gibi ölüm bizi ayırana dek"? | Arthur-1 | 2011 | |
| Listen, Susan, is this about money? I've got news for you, you're already rich. | Susan, bunu para için mi yapıyorsun? Sana haberlerim var, sen zaten zenginsin. | Arthur-1 | 2011 | |
| I'm not you rich, Arthur. My family doesn't have a coat of arms. | Senin gibi bir zengin değilim Arthur. Ailemin bir hanedan arması yok. | Arthur-1 | 2011 | |
| I'll draw you one. It's quite simple. It's usually just a sword. | Ben sana veririm bir tane. Basit zaten. Sadece bir kılıç var üstünde. | Arthur-1 | 2011 | |
| I hear them whisper at functions. | Köşelerde hakkımda fısıldaştıklarını duyuyorum. | Arthur-1 | 2011 | |
| In their eyes, I'm just the daughter of a contractor from Pittsburgh. | İnsanların gözünde Pittsburgh'lu bir müteahhidin kızıyım sadece. | Arthur-1 | 2011 | |
| They sneer when I walk past. | Yanlarından geçerken beni küçümsüyorlar. | Arthur-1 | 2011 | |
| That's probably just because of who you are as a person. | Büyük ihtimâlle onu senin kişiliğin yüzünden yapıyorlardır. | Arthur-1 | 2011 | |
| Bach Worldwide has been run by a Bach for generations. | Bach Uluslararası, nesillerdir hep bir Bach tarafından yönetilmiştir. | Arthur-1 | 2011 | |
| Susan Johnson Bach will be in control of one of the largest trusts in the world. | Susan Johnson Bach, dünyanın en büyük fonlarından birini yönetecek. | Arthur-1 | 2011 | |
| You're not gonna get in my way. Say goodbye to your little girlfriend. | Yoluma engel olmana izin veremem. Küçük kız arkadaşına veda edebilirsin. | Arthur-1 | 2011 | |
| But Vivienne. Susienne. Satan. Susan. I like this girl. | Ama Vivienne, Susienne. Şeytan. Susan. Bu kızdan hoşlanıyorum. | Arthur-1 | 2011 | |
| We connect, she and I. She's spontaneous and... | Birbirimize bağlandık. Hayatta anı yaşamasını biliyor... | Arthur-1 | 2011 | |
| I'm spontaneous. | Ben de anı istediğim gibi yaşarım. | Arthur-1 | 2011 | |
| Really? You planned to confront me during a contrived photo shoot... | Öyle mi? Çocukken hayalini kurduğun elbiseyi giyip... | Arthur-1 | 2011 | |
| ...wearing an outfit you selected when you were a child. | ...önceden ayarlanmış fotoğraf çekiminde benimle yüzleşme planları yapıyorsun. | Arthur-1 | 2011 | |
| Okay, lovebirds, are you ready? | Tamam, aşk böcekleri. Hazır mısınız? | Arthur-1 | 2011 | |
| Don't forget, it's all about the eyes. Those happy eyes. | Unutmayın, bütün iş gözlerde. Mutlu gülen gözler. | Arthur-1 | 2011 | |
| You embarrassed me. | Beni utandırdın. | Arthur-1 | 2011 | |
| Embarrass me again and my father will cut off... | Beni bir daha utandırırsan babam... | Arthur-1 | 2011 | |
| I know, my tongue. | Biliyorum, dilimi keser. | Arthur-1 | 2011 | |
| No, your balls. | Hayır, hayalarını. | Arthur-1 | 2011 | |
| Not if I keep them moist. | Nemli tutarsam bir şey olmaz. | Arthur-1 | 2011 | |
| Thoughts, Hobnobs? | Ne düşünüyorsun Hobson'cığım? | Arthur-1 | 2011 | |
| I think you're engaged, and going out with Naomi is a really bad idea. | Bence sen nişanlısın ve Naomi ile çıkmak çok kötü bir fikir. | Arthur-1 | 2011 | |
| Which is why I've invited her here. | O yüzden ben de onu buraya davet ettim. | Arthur-1 | 2011 | |
| Arthur, think. | Arthur, düşün. | Arthur-1 | 2011 | |
| I have thinked. And that is why we're all gonna hang out together. | Düşündüm. Bu yüzden birlikte takılacağız. | Arthur-1 | 2011 | |
| I've never hung out in my life. I'm not gonna start tonight. | Hayatımda hiç kimseyle takılmadım. Şimdiden sonra da başlamayacağım. | Arthur-1 | 2011 | |
| Hobson, if you get to know this girl, you're gonna love her. | Hobson, bu kızı bir tanısan sen de çok seveceksin. | Arthur-1 | 2011 | |
| Arthur, you must tell Naomi you're getting married. | Arthur, Naomi'ye evlenmek üzere olduğunu söylemelisin. | Arthur-1 | 2011 | |
| You don't think that might rather mar the romance of the evening? | Sence de bunu söylemek gecenin romantizmini bozmaz mı? | Arthur-1 | 2011 | |
| Hi, Hobson. Hello, Susan. How nice to see you. | Selam Hobson. Merhaba Susan. Seni görmek ne güzel. | Arthur-1 | 2011 | |
| Can you just give us one little minute? | Bize bir dakika izin verebilir misin? | Arthur-1 | 2011 | |
| Yes, of course. | Tabii, elbette. | Arthur-1 | 2011 | |
| What was that? A French kiss. | Bu neydi? Fransız öpücüğü. | Arthur-1 | 2011 | |
| Really? Because the French always surrender. | Gerçekten mi? Çünkü Fransızlar hep teslim olurlar. | Arthur-1 | 2011 | |
| That was decidedly German. | Bu daha çok Alman gibiydi. | Arthur-1 | 2011 | |
| I was just at home feeling spontaneous. | Sadece eve gelip anı yaşamak istedim. | Arthur-1 | 2011 | |
| I decided to put on a little something spontaneous... | Üstüme bir anlık bir şeyler giyip... | Arthur-1 | 2011 | |
| ...and come over here spontaneously. | ...buraya bir anda gelmeye karar verdim. | Arthur-1 | 2011 | |
| Susan, mentally ill people are spontaneous. It's all about context. | Susan, bu kadar anı yaşayan insanların akli dengesi bozuktur. İş, konseptte. | Arthur-1 | 2011 | |
| Oh, good, this is happening now. Shall we go to the bedroom? | Çok güzel. Hemen şimdi olması. Yatak odasına gidelim mi? | Arthur-1 | 2011 | |
| You're a bit drunk. Okay. | Biraz alkollü gibisin. Tamam. | Arthur-1 | 2011 | |
| So you just, uh... You wait here. Oh, no. | Sen en iyisi burada bekle. Hayır. | Arthur-1 | 2011 | |
| Oh ho. Lovely. That's come off. | Harika. O da çıktı. | Arthur-1 | 2011 | |
| Um, I'm gonna get ice. What do you have in mind? | Ben gidip buz getireyim. Aklında ne var? | Arthur-1 | 2011 | |
| Uh, I imagine there'll be some injuries. It'll reduce the swelling. | Galiba biraz yara bere olacak. Buz, şişkinliği indirir. | Arthur-1 | 2011 | |
| Naomi, I'm very happy to see you. | Naomi, seni görmek çok güzel. | Arthur-1 | 2011 | |
| You are? Um... | Öyle mi? | Arthur-1 | 2011 | |
| Naomi, I'm so glad you're here. | Naomi, gelebildiğine çok sevindim. | Arthur-1 | 2011 | |
| Um, did you kill Minnie Mouse or did she surrender her dress willingly? | Minnie Mouse'u sen mi öldürdün, yoksa derisini kendi isteğiyle mi verdi? | Arthur-1 | 2011 | |
| If it makes you feel better, she didn't suffer. | İçini rahatlatacaksa, hiç acı çekmedi. | Arthur-1 | 2011 | |
| Well, this is all very nice. Come in, Naomi. Come in. | Aman ne güzel. İçeri gel Naomi. İçeri gel. | Arthur-1 | 2011 | |
| Now, I know we were gonna have a night in... | Evde bir şeyler yapmayı planladığımızı biliyorum ama... | Arthur-1 | 2011 | |
| I can see why. But, actually, why don't we? | Şimdi anladım. Ama sence de... | Arthur-1 | 2011 | |
| This is amazing. Uh, no. Um... | Burası muhteşem. Hayır. Yani... | Arthur-1 | 2011 | |
| That fish looks like a cat. Naomi. No, it doesn't. | Şu balık kedi gibi sanki. Hayır Naomi, yok öyle bir şey. | Arthur-1 | 2011 | |
| NAOMl: Wow, bubblegum rocket. Don't look at that. | Balonlu sakız roketi. Ona hiç bakma. | Arthur-1 | 2011 | |
| Now, tell me where the room filled with buckets of gold is. | Külçe külçe altınların olduğu odayı göster bana. | Arthur-1 | 2011 | |
| It's over here, away from the bedroom, actually. | O, şu tarafta. Yatak odasından çok uzakta. | Arthur-1 | 2011 | |
| You have a glittery camel. Why? | Aydınlatılmış bir deve var orada. Neden? | Arthur-1 | 2011 | |
| They're 10 a penny in England. Ignore that. | İngiltere'de onu 10 penny'ye satıyorlar, boşver sen onu. | Arthur-1 | 2011 | |
| Naomi, let me give you a full tour of the apartment while Arthur primps himself. | Arthur kendine çeki düzen verirken sana evi gezdireyim, Naomi. | Arthur-1 | 2011 | |
| I'll be primping. I've gotta primp. | Ben kendime çeki düzen vereyim. Kendime çeki düzen vermem lâzım. | Arthur-1 | 2011 | |
| NAOMl: Oh, that's you. Yes, thank you. | Bu sensin. Evet, teşekkür ederim. | Arthur-1 | 2011 | |
| Ah, Susan. | Susan. | Arthur-1 | 2011 | |
| You're posing suggestively. | Bir şeyler sunar gibi bir poz vermişsin. | Arthur-1 | 2011 | |
| Do you like it, my fiancé? | Hoşuna gitti mi, nişanlım? | Arthur-1 | 2011 | |
| Buckets of gold? | Altınlar? | Arthur-1 | 2011 | |
| Broken lunar module. Silly bugger drove it down the stairs. | Hayır, kırık güneş modülü. Aptal herif onu merdivenlerden attı. | Arthur-1 | 2011 | |
| Come through here. This should keep your eyes off the valuables for a few minutes. | Bu tarafa gel. Gözlerini birkaç dakika da olsa değerli şeylerden uzak tutalım. | Arthur-1 | 2011 | |
| Get out. | Haydi canım. | Arthur-1 | 2011 | |
| Oh, I love Looney Tunes. | Looney Tunes'a bayılırım ben. | Arthur-1 | 2011 | |
| Are these always playing? | Hep bu mu oynuyor? | Arthur-1 | 2011 | |
| No, it, uh, alternates between this and historical documentaries. | Hayır, tarihi belgesellerle arada değişimli. | Arthur-1 | 2011 | |
| Really? No. Just this. | Gerçekten mi? Hayır, sadece bu. | Arthur-1 | 2011 | |
| Okay, I just have to get the perfect place. | En güzel yere geçmem gerek. | Arthur-1 | 2011 | |
| Your friend will be with you shortly. | Arkadaşınız biraz sonra yanınıza gelecektir. | Arthur-1 | 2011 | |
| Thank you. Oh, wait, don't you wanna stay? This is a really good one. | Teşekkür ederim. Sen neden kalmıyorsun? Bu en güzellerinden biri. | Arthur-1 | 2011 | |
| Pepé tries to kiss Penelope Pussycat, but then he falls off the boat. | Pepe, Penelope Pussycat'i öpmeye çalışırken bottan düşüyor. | Arthur-1 | 2011 | |
| You forgot to say "spoiler alert. " | Sonunu söyleyeceğim demen gerekmez miydi? | Arthur-1 | 2011 | |
| You are my peanut and I am your brittle. | Sen benim fındığımsın, ben de senin krokanınım bebeğim. | Arthur-1 | 2011 | |
| Ooh. I'm Susan Johnson, your fiancée. | Ben Susan Johnson. Nişanlın. | Arthur-1 | 2011 |