Search
English Turkish Sentence Translations Page 2204
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| I miss him. I would like to talk with him. | Onu özlüyorum. Onunla konuşmak isterdim. | Adeul-1 | 2007 | |
| No, only if I could meet him, that would be... | Hayır, keşke onunla karşılaşabilseydim, belki o zaman... | Adeul-1 | 2007 | |
| Oh! I'm sorry. | Özür dilerim. | Adeul-1 | 2007 | |
| To tell you the truth, | Gerçeği söylemek gerekirse, | Adeul-1 | 2007 | |
| I don't remember either | her ikisini de hatırlamıyorum. | Adeul-1 | 2007 | |
| his face or his voice. | Ne yüzünü ne de sesini. | Adeul-1 | 2007 | |
| I have very little memory of my son. | Oğlum hakkında çok az hatıram var. | Adeul-1 | 2007 | |
| Since I know where my son is living | Onun nerede yaşadığını bildiğimdem beri, | Adeul-1 | 2007 | |
| I just would like to go there to talk with him and come back. | sadece oraya onunla konuşmak için gidip geri dönmek isterdim. | Adeul-1 | 2007 | |
| I don't really remember. My memory is... | Gerçekten hatırlamıyorum. Hatıralarım... | Adeul-1 | 2007 | |
| I am sorry. I am sorry. | Özür dilerim. Özür dilerim. | Adeul-1 | 2007 | |
| My eyes are clear. | Gözlerim kuru. | Adeul-1 | 2007 | |
| It looks like I didn't cry | Ağlamadım gibi gözüküyor. | Adeul-1 | 2007 | |
| because my eyes aren't gummy today. | Çünkü bugün gözlerim yapışmamış. | Adeul-1 | 2007 | |
| It's a good sign. | Bu iyiye işaret. | Adeul-1 | 2007 | |
| I used to cry so much in bed | Önceleri yatağımda o kadar çok ağlardım ki... | Adeul-1 | 2007 | |
| that the next morning... | ...ertesi sabah gözkapaklarım... | Adeul-1 | 2007 | |
| my eyelids were glued shut. | birbirine yapışırdı. | Adeul-1 | 2007 | |
| Then I got so upset. | Sonra çok mutsuz olurdum. | Adeul-1 | 2007 | |
| What more pain could be lurking in my heart? | Daha ne kadar acı kalbimde gizlenebilirdi? | Adeul-1 | 2007 | |
| Why do I still cry and wail in pain in spite of myself? | Neden hala ağlıyorum ve kendime rağmen acı içinde feryad ediyorum? | Adeul-1 | 2007 | |
| Let's go. Yes. | Gidelim. Evet. | Adeul-1 | 2007 | |
| I only have one week left. | Sadece bir haftam kaldı. | Adeul-1 | 2007 | |
| The biggest torment for lifers is that | Müebbetlikler için en büyük eziyet | Adeul-1 | 2007 | |
| we have nothing to wait for. | bizim bekleyecek birşeyimizin olmamasıdır. | Adeul-1 | 2007 | |
| Condemned prisoners wait for their execution, even if they fear it. | İdamlık mahkumlar cezalarının infazını bekler, ondan korksalar bile. | Adeul-1 | 2007 | |
| Other prisoners wait for the day of their release. | Diğer mahkumlar salınacakları günü bekler. | Adeul-1 | 2007 | |
| But for us, there's nothing to wait for. | Fakat bizim için, bekleyecek birşey yok. | Adeul-1 | 2007 | |
| It is a torture that is afflicted on only life prisoners. | Bu sadece müebbet mahkumların uğradığı bir işkencedir. | Adeul-1 | 2007 | |
| How come there's so much you wanna know? | Nasıl oluyor da bu kadar çok bilmek istediğin şey oluyor? | Adeul-1 | 2007 | |
| Where will I go after I die? | Öldükten sonra nereye gideceğim? | Adeul-1 | 2007 | |
| After I die, | Öldükten sonra, | Adeul-1 | 2007 | |
| will I be able to meet everybody I want to meet? | görüşmek istediğim kişilerle görüşebilecek miyim? | Adeul-1 | 2007 | |
| No, no, it's not right. | Hayır, hayır, bu doğru değil. | Adeul-1 | 2007 | |
| Why would I want anybody to come to hell to keep me company? | Neden birinin cehenneme gelip benimle arkadaşlık etmesini isteyeyim ki? | Adeul-1 | 2007 | |
| Not all murderers go to hell. | Tüm katiller cehenneme gitmez. | Adeul-1 | 2007 | |
| There is a place that is much better than hell. | Cehennemden çok daha güzel bir yer var. | Adeul-1 | 2007 | |
| If you repent of all your sins | Eğer tüm günahlarına kalbinin derinliklerinden | Adeul-1 | 2007 | |
| from the bottom of your heart, then you can go there. | tövbe edersen, oraya gidebilirsin. | Adeul-1 | 2007 | |
| God wouldn't be God if he wasn't benevolent. | Tanrı müşfik olmasaydı, Tanrı olmazdı. | Adeul-1 | 2007 | |
| So where is this place? Is it in the Bible? | Peki burası nerede? İncilde mi? | Adeul-1 | 2007 | |
| I've read it three times already. | Şimdiden üç kere okudum. | Adeul-1 | 2007 | |
| Where is it written? | Neresinde yazılı? 1 | Adeul-1 | 2007 | |
| You've read the Bible three times? 1 | İncili üç kere mi okudun? | Adeul-1 | 2007 | |
| I just read by bits and pieces. As if I were reading a newspaper. | Her satırını okudum. Aynı gazete okur gibi. | Adeul-1 | 2007 | |
| You know I've been here for a while. | Bir süredir burada olduğumu biliyorsun. | Adeul-1 | 2007 | |
| Hey, where is that place? | Hey, O yer nerede? | Adeul-1 | 2007 | |
| Not everything is written in the Bible. | Herşey İncilde yazmaz. | Adeul-1 | 2007 | |
| So that's why you need to come and listen. | Bu nedenle gelmeli ve dinlemelisin. | Adeul-1 | 2007 | |
| I heard that myself. | Bunu kendim duydum. | Adeul-1 | 2007 | |
| God talked to you? He did? | Tanrı seninle konuştu? Gerçekten mi? | Adeul-1 | 2007 | |
| He talked to you here? | O, seninle mi konuştu? | Adeul-1 | 2007 | |
| It was, I think, two months ago. | Öyleydi, sanırım. İki ay önceydi. | Adeul-1 | 2007 | |
| Do I look like a dumbass to you? | Sana salak gibi mi göründüm? | Adeul-1 | 2007 | |
| Go head. Be honest. | Devam et. Dürüst ol. | Adeul-1 | 2007 | |
| You think I'm some kind of half wit. | Bir tür ahmak olduğumu düşünüyorsun. | Adeul-1 | 2007 | |
| That's why you keep pulling my legs. | Bu yüzden sürekli benimle eğleniyorsun. | Adeul-1 | 2007 | |
| Even a priest goes to hell, if he lies. | Bir rahip bile yalan söylerse, cehenneme gider. | Adeul-1 | 2007 | |
| Nobody can save his ass. | Kimse kendi kıçını kurtaramaz. | Adeul-1 | 2007 | |
| Are you getting out next week? | Gelecek hafta çıkıyor musun? | Adeul-1 | 2007 | |
| Just for one day? | Sadece bir günlüğüne mi? | Adeul-1 | 2007 | |
| What do you plan to do with him? | Onunla ne yapmayı planlıyorsun? | Adeul-1 | 2007 | |
| One day is not as short as you might think it is. | Bir gün, düşündüğün kadar kısa değildir. | Adeul-1 | 2007 | |
| Tell him what you've keeping in your heart | Ona son 15 yılda kalbinde | Adeul-1 | 2007 | |
| for the last 15 years. | ne olduğunu söyle. | Adeul-1 | 2007 | |
| All the "I'm sorry"s... | Tüm "özür dilerim"leri... | Adeul-1 | 2007 | |
| "I miss you"s, "I love you"s. | "Seni özledim" leri, "Seni seviyorum" ları. | Adeul-1 | 2007 | |
| One day is enough to say all that. | Bir gün bunların hepsini söylemeye yeterlidir. | Adeul-1 | 2007 | |
| God was able to create the light, | Tanrı bir günde ışığı, | Adeul-1 | 2007 | |
| the world and the human beings in one day! | dünyayı ve insanları yarattı! | Adeul-1 | 2007 | |
| No, it took Him six days. | Hayır, altı gününü aldı. | Adeul-1 | 2007 | |
| And he took a day off because he was tired. | Ve yorulduğu için sonraki günde dinlendi. | Adeul-1 | 2007 | |
| I told you I read the Bible three times from cover to cover. | Sana İncili baştan sonra üç kere okuduğumu söylemiştim. | Adeul-1 | 2007 | |
| What's wrong with you, really! | Senin sorunun ne, gerçekten! | Adeul-1 | 2007 | |
| No, I was just... | Hayır, ben sadece... | Adeul-1 | 2007 | |
| I heard it's been confirmed. | Onaylandığını duydum. | Adeul-1 | 2007 | |
| No, I kind of feel bad for my cellmates. | Hayır, hücre arkadaşlarım için kötü hissediyorum. | Adeul-1 | 2007 | |
| Come to the education room after lunch. | Öğle yemeğinden sonra eğitim odasına gel. | Adeul-1 | 2007 | |
| You are supposed to receive some training before you go out. | Dışarı çıkmadan önce biraz alıştırma yapmalısın. | Adeul-1 | 2007 | |
| I'll help you out. | Sana yardımcı olacağım. | Adeul-1 | 2007 | |
| Hi, Yo Yo, Wassup? | Hey, Yo Yo, Naber? | Adeul-1 | 2007 | |
| Hi, Yo, yo? | Hey, Yo, yo? | Adeul-1 | 2007 | |
| That's how it is. | Artık böyle. | Adeul-1 | 2007 | |
| That's how they speak nowadays. | Bugünlerde böyle konuşuyorlar. | Adeul-1 | 2007 | |
| There's no more "how are you?" | Artık " Nasılsınız? " yok. | Adeul-1 | 2007 | |
| Ha. That's interesting. | Haa. İlginç. | Adeul-1 | 2007 | |
| Funny, isn't it? | Komik, değil mi? | Adeul-1 | 2007 | |
| When I talk with kids, speaking like that, | Çocuklarla böyle konuştuğum zaman, | Adeul-1 | 2007 | |
| I feel like I should be carrying a passport. | pasaport taşımam gerektiğini hissediyorum. | Adeul-1 | 2007 | |
| As if I'm in a foreign country or something. | Sanki yabancı bir ülkede ya da onun gibi bir yerdeyim. | Adeul-1 | 2007 | |
| Take a long glance at it. | Ona uzunca bir göz gezdir. | Adeul-1 | 2007 | |
| You'll get used to it after awhile. | Bir süre sonra alışacaksın. | Adeul-1 | 2007 | |
| Hi, Yo Yo, Wassup? | Merhaba, Yo Yo, ne haber? | Adeul-1 | 2007 | |
| Yo straight? Haven't caught up with ya in a while. | Doğru ya? Seninle bir süredir takılmadık. | Adeul-1 | 2007 | |
| Man, you've got it going on. | Adamım, devam etmeliyiz. | Adeul-1 | 2007 | |
| No makeup, right? Ah! Calm down. Wait for a second. | Küs değiliz, değil mi? Ah! Sakin ol. Bir saniye bekle. | Adeul-1 | 2007 | |
| No makeup? Makeup for a boy? Hm... That doesn't make sense. | Küs olmamak? Çocukla küs olmak? Hm... Bu mantıklı değil. | Adeul-1 | 2007 | |
| It's gotta mean something. | Başka birşey söylemek lazım. | Adeul-1 | 2007 | |
| Father will be here soon. | Babam yakında burada olacak. | Adeul-1 | 2007 | |
| Please check if you need to bring any of those. | İhtiyacın olan birşey getirmesi için lütfen kontrol et. | Adeul-1 | 2007 |