Search
English Turkish Sentence Translations Page 2206
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| We can have dinner together when you come back. | Geldiğin zaman beraber akşam yemeği yiyebiliriz. | Adeul-1 | 2007 | |
| Or... Could you roll up the window? | Ya da... Camı biraz kapatır mısın? | Adeul-1 | 2007 | |
| The wind is a bit too much. | Rüzgar biraz fazla. | Adeul-1 | 2007 | |
| Uh, uh, sure! | Ah, Ah, tabii! | Adeul-1 | 2007 | |
| I'm home. | Evdeyim. | Adeul-1 | 2007 | |
| It's completely dry! | Tamamen kuru! | Adeul-1 | 2007 | |
| You were good today. | Bugün iyisin. | Adeul-1 | 2007 | |
| I'll get some groceries. | Bakkaldan birşeyler alacağım. | Adeul-1 | 2007 | |
| You wanna come? | Gelmek ister misin? | Adeul-1 | 2007 | |
| When did you move here? | Buraya ne zaman taşındınız? | Adeul-1 | 2007 | |
| Do you like it here? | Burayı sevdin mi? | Adeul-1 | 2007 | |
| Is living alone with your grandmother hard? | Büyükannenle beraber yalnız yaşamak zor mu? | Adeul-1 | 2007 | |
| Has your grandmother been like that for a very long time? | Büyükannen çok uzun zamandan beridir böyle mi? | Adeul-1 | 2007 | |
| I wrote you a letter a few times. | Sana birkaç kez mektup yazdım. | Adeul-1 | 2007 | |
| But I didn't know you had moved. | Fakat taşındığınızı bilmiyordum. | Adeul-1 | 2007 | |
| When I didn't hear from you, I just thought... | Senden haber alamayınca, düşündüm ki... | Adeul-1 | 2007 | |
| the previous house was... | önceki ev... | Adeul-1 | 2007 | |
| I don't think I can make it today. | Bugün yapabileceğimi düşünmüyorum. | Adeul-1 | 2007 | |
| No, just... I have a guest here. | Hayır, sadece... bir misafirim var. | Adeul-1 | 2007 | |
| Today I am a guest who paid a visit to my family. | Bugün ailemi ziyaret eden bir misafirim. | Adeul-1 | 2007 | |
| I'm nothing more than a guest to my son. | Oğlum için bir misafirden fazlası değilim. | Adeul-1 | 2007 | |
| I am a guest who is supposed to exchange greetings, | Ben selamlaşıp, biraz konuştuktan sonra | Adeul-1 | 2007 | |
| have some talk and then leave. | ayrılması beklenen bir misafirim. | Adeul-1 | 2007 | |
| "Hi, how have you been?" | "Merhaba, nasılsınız?" | Adeul-1 | 2007 | |
| "Take care." | "Kendinize dikkat edin." | Adeul-1 | 2007 | |
| "We will meet again someday." | "Birgün tekrar görüşeceğiz." | Adeul-1 | 2007 | |
| "Bye!" | "Hoşçakalın!" | Adeul-1 | 2007 | |
| Do you know Mr. Kim who lives on the other side of the stream? | Nehrin bür tarafında yaşayan Bay Kim 'i biliyor musun? | Adeul-1 | 2007 | |
| His daughter got married a year ago. | Kızı bir yıl önce evlendi. | Adeul-1 | 2007 | |
| She visited him a few days ago | Bir kaç ay önce babası evlendikten sonra | Adeul-1 | 2007 | |
| for the first time after the marriage. | ilk defa ziyarete geldi. | Adeul-1 | 2007 | |
| She came with a baby who could already walk. | Yürümesini bilen bir bebekle geldi. | Adeul-1 | 2007 | |
| The baby even runs sometimes. | Bebek arada bir koşuyor bile. | Adeul-1 | 2007 | |
| It isn't because the baby developed fast. | Bu çocuk çabuk geliştiği için değil. | Adeul-1 | 2007 | |
| You see, the baby was born before marriage. | Anlarsın, çocuk evlenmeden önce doğmuş. | Adeul-1 | 2007 | |
| That cracked me up. | Bay Kim 'in bu kadar aptal | Adeul-1 | 2007 | |
| That Mr. Kim is a goofball. | olması beni yıktı. | Adeul-1 | 2007 | |
| What's wrong with having a baby before marriage? | Evlenmeden önce çocuk sahibi olmanın nesi yanlış? | Adeul-1 | 2007 | |
| Then he said, | Ondan sonrada, | Adeul-1 | 2007 | |
| My newborn grandson can already run! | " Yeni doğan torunum koşabiliyor! " dedi. | Adeul-1 | 2007 | |
| What a load of crap! | Tam bir saçmalık! | Adeul-1 | 2007 | |
| He said running was a special sport. | Koşmanın özel bir spor olduğunu söyledi. | Adeul-1 | 2007 | |
| He wanted the baby to run like the famous female runner, Lim Choon ae. | Bebeğin ünlü kadın koşucu Lim Choon ae gibi koşmasını istedi. | Adeul-1 | 2007 | |
| Why Lim Choon ae? I thought it was a boy. | Neden Lim Choon ae? Bebeğin erkek olduğunu sanıyordum. | Adeul-1 | 2007 | |
| Are you taking me for a fool? | Beni aptal mı zannediyorsun? | Adeul-1 | 2007 | |
| I'm just repeating what Mr. Kim said. | Sadece bay Kim'in dediğini tekrarlıyorum. | Adeul-1 | 2007 | |
| That grandson's already in grade school. | Torunu ilkokula gidiyor. | Adeul-1 | 2007 | |
| How come you repeat the same story year after year? | Ne diye her yıl aynı hikayeyi anlatıp duruyorsun? | Adeul-1 | 2007 | |
| Mr. Kim died a long, long time ago! | Bay Kim uzun zaman önce öldü! | Adeul-1 | 2007 | |
| By the way, who are you? | Bu arada, sen kimsin? | Adeul-1 | 2007 | |
| To be honest, Mr. Park's food is | Dürüst olmak gerekirse, Bay Park 'ın yemeği... | Adeul-1 | 2007 | |
| worse than the prison meals. | ...hapishane öğünlerinden daha kötü. | Adeul-1 | 2007 | |
| That is probably why he always eats his meals in prison. | Muhtemelen bu yüzden sürekli yemeğini hapishanede yiyor. | Adeul-1 | 2007 | |
| But his food is not the reason why my son | Ama oğlum ve benim yemeği | Adeul-1 | 2007 | |
| and I can hardly eat right now. | zorlukla yememizin nedeni bu değil. | Adeul-1 | 2007 | |
| My son cannot eat because of me. | Oğlum benim yüzümden yiyemiyor. | Adeul-1 | 2007 | |
| And I cannot eat because of myself. | Ve ben, kendim yüzünden yiyemiyorum. | Adeul-1 | 2007 | |
| The way he fiddles with his chopsticks | Çubukları rahatsız kullanışı, | Adeul-1 | 2007 | |
| fills my heart with a sense of guilt. | kalbimi suçluluk hissiyle dolduruyor. | Adeul-1 | 2007 | |
| Now you're using them properly. | Artık düzgün kullanıyorsun. | Adeul-1 | 2007 | |
| When you were younger, | Küçükken, | Adeul-1 | 2007 | |
| you used your spoon with your left hand. | kaşığını sol elinde kullanırdın. | Adeul-1 | 2007 | |
| So I bawled you out a lot. | Bu yüzden sana çok bağırıp çağırdım. | Adeul-1 | 2007 | |
| But you don't use your left hand anymore. | Ama artık sol elini kullanmıyorsun. | Adeul-1 | 2007 | |
| Why was I so hard on you? You would correct it yourself. | Neden sana karşı bu kadar serttim? Kendi kendine düzeltecektin. | Adeul-1 | 2007 | |
| Now I feel sorry for being so hard on you. | Şimdi sana sert davrandığım için üzgünüm. | Adeul-1 | 2007 | |
| Do you remember your victim? | Kurbanını hatırlıyor musun? | Adeul-1 | 2007 | |
| Do you remember the face of the person you killed? | Öldürdüğün kişinin yüzünü hatırlıyor musun? | Adeul-1 | 2007 | |
| Oh, it was... | Oh, O... | Adeul-1 | 2007 | |
| a young woman, I think... | genç bir kadındı, sanırım... | Adeul-1 | 2007 | |
| There were two people. | İki kişilerdi. | Adeul-1 | 2007 | |
| Her and her father. | O ve babası. | Adeul-1 | 2007 | |
| I read everything on the Internet, every newspaper article. | Internetteki herşeyi okudum, her gazete haberini. | Adeul-1 | 2007 | |
| Yes, two of them. You're right. | Evet, iki tane. Haklısın. | Adeul-1 | 2007 | |
| Actually, I didn't know until later | Aslında, iki kişinin olduğunu... | Adeul-1 | 2007 | |
| that there was two people. | ...önceleri bilmiyordum. | Adeul-1 | 2007 | |
| My mind was hazy when I was doing it. | Yaparken kafam dumanlıydı. | Adeul-1 | 2007 | |
| By the way, did you just call me "father"? | Bu arada, bana " baba " mı dedin? | Adeul-1 | 2007 | |
| Oh, It must've been my ears then. | Oh, öyle duymuş olmalıyım. | Adeul-1 | 2007 | |
| You have mean eyes. | Gözlerinin, korkutucu bir bakışı var. | Adeul-1 | 2007 | |
| Your eyes are still... | Bakışların... | Adeul-1 | 2007 | |
| Perhaps you were born like that, but your eyes scare me. | Muhtemelen bu şekilde doğdun, ama gözlerin beni korkutuyor. | Adeul-1 | 2007 | |
| Yeah, my eyes... they're a bit like that. | Evet, gözlerim... biraz öyleler. | Adeul-1 | 2007 | |
| I am standing in front of a mirror. | Bir aynanın önünde duruyorum. | Adeul-1 | 2007 | |
| It seems like my son does not see the present me. | Görünüşe göre oğlum şimdi ki beni görmüyor. | Adeul-1 | 2007 | |
| All he sees is the brutal murderer from the past. | Tüm gördüğü geçmişindeki cani bir katil. | Adeul-1 | 2007 | |
| It's sad. | Üzücü. | Adeul-1 | 2007 | |
| It hurts. | Acı verici. | Adeul-1 | 2007 | |
| I despise my eyes. | Gözlerimden utanıyorum. | Adeul-1 | 2007 | |
| I loathe the eyes that scare my son. | Oğlumu korkutan gözlerden tiksiniyorum. | Adeul-1 | 2007 | |
| What should I do with my eyes, so that they won't scare my son? | Gözlerime ne yapmalıyım ki oğlumu korkutmasınlar? | Adeul-1 | 2007 | |
| Maybe I should have kept my eyes closed. | Belki de onları kapalı tutmalıyım. | Adeul-1 | 2007 | |
| Tears are streaming down like crazy. | Gözyaşlarım çılgın gibi akıyor. | Adeul-1 | 2007 | |
| Even with these tears welling my eyes, | Gözlerimden fışkıran yaşlarla bile, | Adeul-1 | 2007 | |
| they remain the same. They scare me, too. | hala aynılar. Beni de korkutuyorlar. | Adeul-1 | 2007 | |
| Maybe these tears are all fake. | Belki de bütün bu göz yaşları sahtedir. | Adeul-1 | 2007 | |
| How on earth could a person's eyes | Nasıl olurda bir kişinin gözleri o ağlarken | Adeul-1 | 2007 | |
| look so scary even when he's crying? | bile bu kadar korkutucu görünür? | Adeul-1 | 2007 | |
| I'll do the dishes today. No, it's OK. I'll do it. That'll be faster. | Bugün bulaşıkları ben yıkayacağım. Hayır, sorun değil. Ben yıkarım, daha hızlı olur.. | Adeul-1 | 2007 | |
| You know, I'm used to doing dishes. | Bilirsin, bulaşık yıkamaya alışkınım. | Adeul-1 | 2007 |