Search
English Turkish Sentence Translations Page 2970
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Not taking a shower? | Duş almayacak mısın? Mail gönderdiğimde biriyle görüşmek konusunda ciddiydim. Duş almayacak mısın? | Akunin-1 | 2010 | |
| It's all I have. | Bu kadar var. Çoğu insan siteyi zaman öldürmek ve benzeri sebeplerle kullanıyor. Tüm param bu. | Akunin-1 | 2010 | |
| You know... | Biliyor musun... Ama ben ciddiydim. Biliyorsun... | Akunin-1 | 2010 | |
| I was serious about meeting someone when I sent that email. | Mail gönderdiğimde biriyle görüşmek konusunda ciddiydim. Sanırım biraz geri kafalıyım. O maili gönderirken, biriyle tanışma konusunda ciddiydim. | Akunin-1 | 2010 | |
| I know most people use dating sites just to kill time or something. | Çoğu insan siteyi zaman öldürmek ve benzeri sebeplerle kullanıyor. Hoşça kal. Biliyorum, insanlar çöpçatanlık sitelerini... | Akunin-1 | 2010 | |
| But I was serious about it. | Ama ben ciddiydim. Doktor. Fakat ben bu konuda ciddiydim. | Akunin-1 | 2010 | |
| I guess I'm a square. | Sanırım biraz geri kafalıyım. Benim güzel sekreterim gelmiş! Galiba eski kafalı biriyim. | Akunin-1 | 2010 | |
| Goodbye. | Hoşça kal. Kocamın hastanesi yakınlarda, uğrayayım dedim. Hoşça kal. | Akunin-1 | 2010 | |
| Ah. | Seni gördüğüme sevindim! Gelmek ister misin? Vay! | Akunin-1 | 2010 | |
| Oh, Doctor. | Doktor. Rahatsız etmeyeyim? Doktor Bey! | Akunin-1 | 2010 | |
| My beautiful secretary is here. | Benim güzel sekreterim gelmiş! Olur mu, buyur. Benim güzel sekreterim gelmiş. | Akunin-1 | 2010 | |
| My husband's hospital is nearby, so I decided to stop by. | Kocamın hastanesi yakınlarda, uğrayayım dedim. Ben taşırım. Kocamın hastanesi bu civarda, o vesileyle size uğrayayım dedim. | Akunin-1 | 2010 | |
| Glad to see you! Want to come up? | Seni gördüğüme sevindim! Gelmek ister misin? Sorun değil. Seni gördüğüme sevindim! Yukarı gelmek ister misin? | Akunin-1 | 2010 | |
| Is that okay? | O kadar yoldan gelmişsin. Olur mu ki? Elbette, gidelim. | Akunin-1 | 2010 | |
| Of course, come on up. | Korkacak bir şey yok büyükanne. | Akunin-1 | 2010 | |
| I'll hold this. | Ben taşırım. Şurayı imzalarsan evine gidebilirsin. Ben taşırım. | Akunin-1 | 2010 | |
| Don't worry. | Sorun değil. Seni tehdit falan etmiyoruz. Gerek yok. | Akunin-1 | 2010 | |
| You came from so far. | O kadar yoldan gelmişsin. Sadece böyle harika bir teklifi geri çevirmene şaşırıyoruz. Uzaktan geldin. | Akunin-1 | 2010 | |
| Nothing to be scared about, Granny. | Korkacak bir şey yok büyükanne. Torunun için ne kadar para biriktirdiğinle övünmüyor muydun? Bunda korkacak bir şey yok, büyükanne. | Akunin-1 | 2010 | |
| Just sign there, and you can go home. | Şurayı imzalarsan evine gidebilirsin. Hadi! Sadece şurayı imzala, sonra evine gidebilirsin. | Akunin-1 | 2010 | |
| We're not threatening you. | Seni tehdit falan etmiyoruz. Makbuz Çin İlaçları: 263,500 yen Sana gözdağı vermiyoruz ki. | Akunin-1 | 2010 | |
| We're just surprised you're refusing the great deal we offered you. | Sadece böyle harika bir teklifi geri çevirmene şaşırıyoruz. Çocuğu dün bulduk ve... Sana teklif ettiğimiz harika anlaşmayı reddetmene çok şaşırdık o kadar. | Akunin-1 | 2010 | |
| You bragged about how much money you saved up for your grandson, right? | Torunun için ne kadar para biriktirdiğinle övünmüyor muydun? ...sorgulamak için getirdik. Torunun için ne kadar para biriktirdiğinle böbürleniyordun, değil mi? | Akunin-1 | 2010 | |
| C'mon! | Hadi! Yani yakaladınız? Hadi! | Akunin-1 | 2010 | |
| (RECEIPT Chinese medicine: 263,500 yen) | Makbuz Çin İlaçları: 263,500 yen Nagoya'daki bir kapsül otelde saklanıyordu. MAKBUZ Çin ilacı: 263.500 Yen | Akunin-1 | 2010 | |
| We found the kid yesterday... | Çocuğu dün bulduk ve... Beş para etmeyen, kadın gibi cıyaklayan biriydi. Çocuğu dün bulduk... | Akunin-1 | 2010 | |
| and brought him in for questioning. | ...sorgulamak için getirdik. Keigo Masuo, değil mi? ...ve onu sorgu için buraya getirdik. | Akunin-1 | 2010 | |
| So you caught him? | Yani yakaladınız? Sakinleş! Demek onu yakaladınız? | Akunin-1 | 2010 | |
| He was hiding in a capsule hotel in Nagoya. | Nagoya'daki bir kapsül otelde saklanıyordu. Karşı koyma! Nagoya'da bir kapsül otelde saklanıyordu. | Akunin-1 | 2010 | |
| A pathetic young man, screaming like a girl. | Beş para etmeyen, kadın gibi cıyaklayan biriydi. Kalk! Bir kız gibi çığlık atan acınası bir delikanlı. | Akunin-1 | 2010 | |
| Keigo Masuo, correct? | Keigo Masuo, değil mi? Anne! Sen Keigo Masuo'sun, değil mi? | Akunin-1 | 2010 | |
| Calm down! | Sakinleş! Anneciğim! Sakin ol! | Akunin-1 | 2010 | |
| Quit resisting! | Karşı koyma! Sakinleş dedim! Direnmeyi kes. | Akunin-1 | 2010 | |
| Get up! | Kalk! Affet beni! Kalk! | Akunin-1 | 2010 | |
| Mommy! | Anne! Sonra? Anneciğim! | Akunin-1 | 2010 | |
| Mommy! | Anneciğim! Maalesef, görünen o ki... Anneciğim! | Akunin-1 | 2010 | |
| I said calm down! | Sakinleş dedim! ...katil o değilmiş. Sakin ol dedim! | Akunin-1 | 2010 | |
| Forgive me! | Affet beni! Değil miymiş? Affet beni! | Akunin-1 | 2010 | |
| And then? | Sonra? Ne demek istiyorsunuz? Ya sonra? | Akunin-1 | 2010 | |
| Unfortunately, it appears... | Maalesef, görünen o ki... Şey, Masuo, yani o üniversiteli çocuk... Maalesef, görünüşe göre... | Akunin-1 | 2010 | |
| he wasn't the killer. | ...katil o değilmiş. ...kızınızın o gün başka birisiyle buluşması gerektiğini söyledi. ...katil o değil. | Akunin-1 | 2010 | |
| He wasn't? | Değil miymiş? Masuo onunla şans eseri karşılaşmış. Değil mi? | Akunin-1 | 2010 | |
| But... what do you mean? | Ne demek istiyorsunuz? Ama o zaman... Nasıl? Fakat... Ne demek istiyorsun? | Akunin-1 | 2010 | |
| Well, you see, Masuo, the college kid... | Şey, Masuo, yani o üniversiteli çocuk... Masuo'yla Mitsuse Geçidi’ne kadar gitmişler. Anlayacağınız üzere, Masuo üniversiteli bir çocuk... | Akunin-1 | 2010 | |
| He says your daughter was supposed to meet someone else. | ...kızınızın o gün başka birisiyle buluşması gerektiğini söyledi. Ama orada... O gün kızınızın başka biriyle buluşacağını söyledi. | Akunin-1 | 2010 | |
| Masuo only met her by chance. | Masuo onunla şans eseri karşılaşmış. Bu şarkıya bayılıyorum. Masuo onunla tesadüfen karşılaşmış. | Akunin-1 | 2010 | |
| But then, how did...? | Ama o zaman... Nasıl? Biliyor musun, Sari ve Mako... Ama öyleyse, nasıl...? | Akunin-1 | 2010 | |
| She and Masuo did drive up to the Mitsuse Pass. | Masuo'yla Mitsuse Geçidi’ne kadar gitmişler. ...bizim çıktığımızı düşünüyor. Kızınız ve Masuo arabayla Mitsuse Geçiti'ne kadar gitmişler. | Akunin-1 | 2010 | |
| But there... | Ama orada... İnkar ettim ama bana inanmıyorlar. Ama orada... | Akunin-1 | 2010 | |
| I'm so in love with this song. | Bu şarkıya bayılıyorum. Çıkmıyoruz zaten. Bu şarkıya bayılıyorum. | Akunin-1 | 2010 | |
| You know, Sari and Mako think... | Biliyor musun, Sari ve Mako... Nasıl kızlardan hoşlanırsın? Biliyorsun, Sari ve Mako... | Akunin-1 | 2010 | |
| that you and I are dating. | ...bizim çıktığımızı düşünüyor. Bilmem. ...seninle benim çıktığımızı sanıyorlar. | Akunin-1 | 2010 | |
| I denied it, but they don't believe me. | İnkar ettim ama bana inanmıyorlar. Favori tipin yok mu? İnkar ettim, ama bana inanmıyorlar. | Akunin-1 | 2010 | |
| Well, we're not dating. | Çıkmıyoruz zaten. Yok. Öyle, biz çıkmıyoruz. | Akunin-1 | 2010 | |
| What kind of girls do you like? | Nasıl kızlardan hoşlanırsın? Geçide mi geldik? İleride hiçbir şey yok. Ne tür kızlardan hoşlanırsın? | Akunin-1 | 2010 | |
| I dunno. | Bilmem. Ne oldu? Fazla sessizsin. Bilmiyorum. | Akunin-1 | 2010 | |
| No favorite types? | Favori tipin yok mu? Sarımsak gibi bir şey kokuyorsun. Çok sevdiğin bir tip yok mu? | Akunin-1 | 2010 | |
| Nah. | Yok. Kusura bakma, bu akşam etli hamur yemiştim de. Hayır. | Akunin-1 | 2010 | |
| Are we really crossing over? There's nothing ahead. | Geçide mi geldik? İleride hiçbir şey yok. Hava çok soğuk! Sahiden geçitten mi geçiyoruz? İleride hiçbir şey yok. | Akunin-1 | 2010 | |
| What's the matter? You've been so quiet. | Ne oldu? Fazla sessizsin. Baksana, ailen ünlü bir otel işletiyor değil mi? Ne oldu? Birdenbire çok sessizleştin. | Akunin-1 | 2010 | |
| You kinda smell of garlic. | Sarımsak gibi bir şey kokuyorsun. Harika! Biraz sarımsak kokuyorsun. | Akunin-1 | 2010 | |
| Sorry, I actually ate some dumplings earlier. | Kusura bakma, bu akşam etli hamur yemiştim de. Ki bu da anneni oranın hanımefendisi yapıyor. | Akunin-1 | 2010 | |
| Hey, it's cold. | Hava çok soğuk! Çok zor bir iştir, ben kesin kıvıramazdım. Hava çok soğuk. | Akunin-1 | 2010 | |
| Say, your parents run a famous inn, right? That's amazing! | Baksana, ailen ünlü bir otel işletiyor değil mi? Zaten endişelenmene gerek yok. Demek ailen ünlü bir otel işletiyor, doğru mu? Bu inanılmaz! | Akunin-1 | 2010 | |
| Which means your mom is the madam there, huh? | Harika! Sen o tip biri değilsin. Annen oranın... | Akunin-1 | 2010 | |
| Sounds like a hard job. I doubt I could do it. | Çok zor bir iştir, ben kesin kıvıramazdım. Yani annem ve sen tamamen farklısınız. Zor işe benziyor. Altından kalkabileceğimi sanmıyorum. | Akunin-1 | 2010 | |
| You won't need to. | Zaten endişelenmene gerek yok. Sende daha çok hizmetçi tipi var. Gerek kalmayacak. | Akunin-1 | 2010 | |
| You're not the type, anyway. | Sen o tip biri değilsin. Ancak bizim otelimizde hizmetli olursun. Zaten öyle biri değilsin. | Akunin-1 | 2010 | |
| I mean you and my mother are different types of women. | Yani annem ve sen tamamen farklısınız. İn burada. Yani sen ve annem farklı türden insanlarsınız. | Akunin-1 | 2010 | |
| You're more of a maid type. | Sende daha çok hizmetçi tipi var. Seni buraya getirmek bile çekilmezdi. Sen daha çok hizmetçi türündensin. | Akunin-1 | 2010 | |
| That is, if you ever end up even working at our inn. | Ancak bizim otelimizde hizmetli olursun. Beş para etmezsin. Bizim otelde çalışıyor olsan bile, sonuç aynı olacak. | Akunin-1 | 2010 | |
| Get off here. | İn burada. Neredeyse hiç tanımadığın birinin arabasına bindin. Burada iniyorsun. | Akunin-1 | 2010 | |
| Just having you here pisses me off. | Seni buraya getirmek bile çekilmezdi. Normal bir kız bunu yapmazdı. Burada olman sinirimi bozuyor. | Akunin-1 | 2010 | |
| You're just kinda trashy. | Beş para etmezsin. Açıkçası senin gibi kızlar hiç tipim değildir. Beş para etmez birisin. | Akunin-1 | 2010 | |
| You hop in a car with some guy you barely know. | Neredeyse hiç tanımadığın birinin arabasına bindin. İn arabadan. Hiç tanımadığın erkeklerin arabasına biniyorsun. | Akunin-1 | 2010 | |
| A normal girl wouldn't do that. | Normal bir kız bunu yapmazdı. Seni atmamı mı istiyorsun? Normal bir kız bunu yapmaz. | Akunin-1 | 2010 | |
| To be honest, girls like you aren't my type. | Açıkçası senin gibi kızlar hiç tipim değildir. Ne yaptım ben? Dürüst olmak gerekirse, senin gibi kızlar tipim değildir. | Akunin-1 | 2010 | |
| So get out. | İn arabadan. Beni burada bırakamazsın! Şimdi çık arabadan. | Akunin-1 | 2010 | |
| Want me to kick you out? | Seni atmamı mı istiyorsun? Eminim birileri seni arabasına alır. Seni dışarı atmamı mı istersin? | Akunin-1 | 2010 | |
| What did I do? | Ne yaptım ben? Nasılsa yabancıların arabalarına biniyorsun, değil mi? Ne yaptım ki ben? | Akunin-1 | 2010 | |
| You can't kick me out here! | Beni burada bırakamazsın! Çabuk! Defol! Beni burada bırakamazsın! | Akunin-1 | 2010 | |
| I'm sure someone will pick you up. | Eminim birileri seni arabasına alır. Çabuk! Birileri seni arabasına alır kesin. | Akunin-1 | 2010 | |
| You'd get in a car with any stranger, right? | Nasılsa yabancıların arabalarına biniyorsun, değil mi? İn dedim! Bir yabancının arabasına binerdin, değil mi? | Akunin-1 | 2010 | |
| Hurry, get out. | Çabuk! Defol! Yapma! Hemen dışarı çık. | Akunin-1 | 2010 | |
| Hurry! | Çabuk! İyi! İniyorum! Hemen! | Akunin-1 | 2010 | |
| I said get out! | İn dedim! Onu oracıkta bırakmış mı? Çık, dedim! | Akunin-1 | 2010 | |
| Hey! Stop it! | Yapma! Nasıl böyle bir şeyi...? Kes şunu! | Akunin-1 | 2010 | |
| Fine! I'll get out! | İyi! İniyorum! Hoşlandığı biri olduğunu söylemişti. Öyle olsun! Gidiyorum! | Akunin-1 | 2010 | |
| Kicked her out...? | Onu oracıkta bırakmış mı? Onunla Osaka'ya gitmek istiyordu. Onu arabadan atmış yani? | Akunin-1 | 2010 | |
| Why would he...? | Nasıl böyle bir şeyi...? Anlatırken çok mutluydu. Neden? | Akunin-1 | 2010 | |
| She said she was in love with someone. | Hoşlandığı biri olduğunu söylemişti. Böyle adamlarla çıkmamasını sağlamak annenin görevidir. Birine âşık olduğunu söylemişti. | Akunin-1 | 2010 | |
| She wanted to go to Osaka with him. | Onunla Osaka'ya gitmek istiyordu. Yoshino'nun şehirde yaşamasına... O adamla Osaka'ya gitmek istiyordu. | Akunin-1 | 2010 | |
| She sounded so happy about it. | Anlatırken çok mutluydu. ...ben baştan beri karşıydım! Mutlu olduğu sesinden anlaşılıyordu. | Akunin-1 | 2010 | |
| It's a mother's job to make sure she doesn't go with guys like that. | Böyle adamlarla çıkmamasını sağlamak annenin görevidir. Hemen gitmesine izin verdik! Öyleleriyle düşüp kalkmadığından emin olmak bir annenin görevidir. | Akunin-1 | 2010 | |
| I was opposed to it from the start. | Yoshino'nun şehirde yaşamasına... Onu sonsuza kadar burada esir mi tutacaktın yani? Baştan beri buna karşıydım. | Akunin-1 | 2010 | |
| About Yoshino living in the city. | ...ben baştan beri karşıydım! Benim hatam olduğunu mu söylüyorsun? Sadece ben mi... Yoshino'nun bu şehirde yaşamasına. | Akunin-1 | 2010 | |
| You were so quick to let her go. | Hemen gitmesine izin verdik! Öyle bir şey söylemedim! Gitmesine hemen razı oldun. | Akunin-1 | 2010 | |
| So we should've kept her trapped here forever? | Onu sonsuza kadar burada esir mi tutacaktın yani? Sus! Kes ağlamayı! Peki onu sonsuza dek burada mı tutmalıydık? | Akunin-1 | 2010 | |
| You're saying it's my fault? That I'm the one who... | Benim hatam olduğunu mu söylüyorsun? Sadece ben mi... Ağlamak Yoshino'yu geri getirmeyecek. Benim hatam olduğunu mu söylüyorsun? Ben... | Akunin-1 | 2010 | |
| I didn't say that! | Öyle bir şey söylemedim! Hoş geldiniz. Öyle bir şey demedim! | Akunin-1 | 2010 |