Search
English Turkish Sentence Translations Page 4779
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| intro to Spanish with you, today is not a good day. | ...tekrar öğrenmek istesem de, bugün hiç iyi bir gün değil bunun için. | Arrow-1 | 2012 | |
| Of course not. Working in this tiny brick office is intolerable. | Elbette değil. Bu ufacık, tuğladan yapılma ofiste çalışıyor olmak katlanılmaz. | Arrow-1 | 2012 | |
| Now, you know where is a spectacular place | Gününü geçirmek için en çarpıcı yer neresidir biliyor musun? | Arrow-1 | 2012 | |
| to spend the day? | Bilmiyorum. Dedektif. | Arrow-1 | 2012 | |
| Coast City. Here's what I am thinking. | Coast şehri. Ne düşünüyorum söyleyeyim. | Arrow-1 | 2012 | |
| Sunset flight on my private plane, | Özel uçağımda günbatımı uçuşu yapar, Broome'de yemek yer, geceyarısı döneriz. | Arrow-1 | 2012 | |
| Or maybe in the morning. | Sabah da dönebiliriz tabii. Nedir bu? | Arrow-1 | 2012 | |
| This is what we talked about. | Konuştuğumuz şey işte. Beni daha iyi tanımak istiyordun hani. | Arrow-1 | 2012 | |
| Tommy, so you don't misunderstand, | Tommy, yanlış anlama diye açıklayayım. Çalıştığım yer en büyük bağışçısını yitirdi. | Arrow-1 | 2012 | |
| Which means all of the hard work and sacrifices | Bu da, bu yasal klinik çalışmaya devam etsin diye... | Arrow-1 | 2012 | |
| that I have made to help this legal clinic survive, | ...yaptığım tüm çalışma ve fedakârlıkların boşuna olabileceği anlamına geliyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| Maybe another time. | Belki başka bir gün o zaman. Tamam? | Arrow-1 | 2012 | |
| I mean, haven't you noticed she's been acting a little down lately? | Annemin son zamanlarda biraz üzgün olduğunu fark ettin mi? | Arrow-1 | 2012 | |
| What am I saying? Of course you haven't. | Ne diyorum ben? Tabii ki fark etmedin. Yargılayana da bakın hele. | Arrow-1 | 2012 | |
| Since when do you pay attention to how mom's feeling? | Ne zamandan beridir annemizin neler hissettiğine dikkat ediyorsun? | Arrow-1 | 2012 | |
| Since our stepfather suddenly decided to take a business trip | Üvey babamızın birden dünyanın öbür ucuna iş gezisi yapmaya karar verdiğinden beri. | Arrow-1 | 2012 | |
| I think when someone at Walter's pay grade takes a business trip, | Walter kadar yüksek maaşı olan birisi iş gezisine çıktığında... | Arrow-1 | 2012 | |
| it's always sudden, Thea. I wouldn't worry. | ...her zaman böyle birden olur. Yerinde olsam merak etmezdim. | Arrow-1 | 2012 | |
| Ah, guess who I just hung up with. | Az önce kiminle görüştüm tahmin edin. Janice Bowen. | Arrow-1 | 2012 | |
| Carter's mother. | Carter'in annesi. | Arrow-1 | 2012 | |
| [Chuckles] Carter Bowen. | Carter Bowen. Mükemmel evlât. | Arrow-1 | 2012 | |
| Is he perfect? | Mükemmel mi ki? Sana göre öyle. | Arrow-1 | 2012 | |
| Carter Bowen just won the national chess championship. | Carter Bower yakın bir zamanda ulusal satranç turnuvasını kazandı. 1 | Arrow-1 | 2012 | |
| Carter Bowen is anchoring the debate team. | Carter Bowen münazara takımına katılıyor. O kadar yaygara koparmamışımdır. | Arrow-1 | 2012 | |
| Oliver, Carter just got accepted | Oliver, Carter yakın bir zamanda hem Harvard'a hem de Princeton'a kabul edildi. | Arrow-1 | 2012 | |
| Well, that's because Carter got a perfect score on his SATs. | Carter, sınavlarında çok iyi bir derece aldı da ondan. | Arrow-1 | 2012 | |
| Now, how did he manage to study and cure cancer? | Hem derslerine çalışıp, hem de kansere nasıl tedavi arayabiliyor ki? | Arrow-1 | 2012 | |
| All right, all right, all right. I get it. I get it. | Tamam, tamam, tamam. Anladım. | Arrow-1 | 2012 | |
| Well, they're coming for brunch and I expect you to be there. | Kahvaltı için evimize misafir olacaklar ve kahvaltıya gelmeni bekliyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| I have plans. | Bugün işim var. Sorun olmaz. Kahvaltı yarın. | Arrow-1 | 2012 | |
| Hmm. Inches from a clean getaway. | Neredeyse kurtuluyordun. Sen de öyle, Thea. | Arrow-1 | 2012 | |
| Snap. | Şak diye koydu resmen. Artık kimse o lafı kullanmıyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| What? Mom. | Nasıl? Anne. | Arrow-1 | 2012 | |
| I can't actually go. | Cidden gelemem. Bowens'i yıllardır görmedim. | Arrow-1 | 2012 | |
| So whatever it is that you have planned, | Her ne plânladıysan... | Arrow-1 | 2012 | |
| I'm sure the two of you can make the sacrifice just this once. | ...eminim ikiniz tek seferliğine fedakârlık yapabilirsiniz. | Arrow-1 | 2012 | |
| We'll be there. | Geleceğiz. | Arrow-1 | 2012 | |
| Yeah. | Efendim? Babanın listesindeki Scott Morgan vardı ya? | Arrow-1 | 2012 | |
| He tried to kill himself. | İntihar etmeye çalıştı. Belki onu ziyaret etmenden korkmuştur. | Arrow-1 | 2012 | |
| How fast can you make it to Starling General? | Starling hastanesine ne kadar çabuk gelebilirsin? Hemen geliyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Hey, just the man I wanted to see. | Tam da görmek istediğim adam. Yeni bir spor arabası satın aldım da... | Arrow-1 | 2012 | |
| and I'm thinking we can open her up, | ...arabayı biraz kendine getirir, birkaç hız cezası alırız diye düşünüyordum. | Arrow-1 | 2012 | |
| that sounds great, but something's come up. I gotta jet. | Kulağa harika geliyor ama işim çıktı. Gitmem gerek. | Arrow-1 | 2012 | |
| Oh. Uh, okay. | Peki o zaman. Sohbet için sağ ol. | Arrow-1 | 2012 | |
| He moves fast, doesn't he? | Bir anda gözünün önünden kayboluyor, değil mi? Bana ironik geldi... | Arrow-1 | 2012 | |
| since you're the one we call speedy. | ...çünkü speedy* dediğimiz sendin. Tanrı aşkına kesin şunu artık. | Arrow-1 | 2012 | |
| Oh, please. For the love of God. | Tam olarak değil. Lance'lere neden... | Arrow-1 | 2012 | |
| But if you need somebody to talk to, I'm here. | Konuşacak birine ihtiyacın varsa, buradayım. | Arrow-1 | 2012 | |
| You know, maybe you could help. | Belki yardımcı olabilirsin cidden. | Arrow-1 | 2012 | |
| There's this girl that I'm interested in. | İlgilendiğim bir kız var da. | Arrow-1 | 2012 | |
| Have you tried using your usual lines? | Her zamanki ayartma sözlerini denedin mi? | Arrow-1 | 2012 | |
| Hi, my name is Tommy Merlyn and I'm a billionaire, | "Selam, benim adım Tommy Merlyn ve bir milyarderim... Peki, bir şekilde DNA'm okların üstünde. | Arrow-1 | 2012 | |
| but I don't look like Warren Buffet. | ...ama Warren Buffet* gibi görünmüyorum." Evet. Bunun farkında ve pek umursamıyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| You know, money really isn't a big deal to her. | Para onun için o kadar önemli değil. Ona neler hissettiğini söyle o zaman? | Arrow-1 | 2012 | |
| Well, I've I | Biz | Arrow-1 | 2012 | |
| I've known her for a long time, | Biz çok uzun zamandır tanışıyoruz... | Arrow-1 | 2012 | |
| and I'm not sure the direct approach is really the right way to go. | ...ve neler hissettiğimi söylememin o kadar da işe yarayacağını düşünmüyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Maybe you just have to figure out | Belki de onun için neyin önemli olduğunu... | Arrow-1 | 2012 | |
| what's a big deal to her and make it a big deal to you. | ...bulman ve bu şeyin senin için de önemli olduğunu göstermen gerekiyordur. | Arrow-1 | 2012 | |
| Yeah. | Thea. Resmen harikasın. | Arrow-1 | 2012 | |
| Love you. | Seviyorum seni. | Arrow-1 | 2012 | |
| Scott Morgan doesn't seem like the type | Scott Morgan intihar edecek tipte birine benzemiyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| True, but it's the best lie I could come up with on short notice. | Doğdu ama bu kadar kısa zamanda aklıma gelen tek yalan buydu. | Arrow-1 | 2012 | |
| Mr. Diggle, I can't thank you enough | Bay Diggle. Kocamın County Ward hastanesinden, Starling hastanesine... | Arrow-1 | 2012 | |
| from County Ward to Starling General. | ...nakledilmesini sağladığınız için ne kadar teşekkür etsem azdır. | Arrow-1 | 2012 | |
| Now I know he's getting the best care available. | Şimdi de en iyi doktorlar tarafından muayene edildiğini biliyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| You really should be thanking this man, | Asıl teşekkür etmeniz gereken bu adamdır, Oliver Queen. Faturaları kendisi ödüyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| Oliver Queen. He's paying the bill. | ...sırların ağırlıkları vardır. | Arrow-1 | 2012 | |
| Jana's husband Stan is a police officer, | Jana'nın kocası, Starling Bankası'na... | Arrow-1 | 2012 | |
| who happened to have been making a deposit | ...para çekmek için gitmiş bir polis memurudur. | Arrow-1 | 2012 | |
| The bank that was robbed. | Şu soyulan banka. Kocanızın başına gelenler için üzgünüm. | Arrow-1 | 2012 | |
| Is he gonna be okay? | İyileşecek mi? Doktorlar, sonraki 24 saatin önemli olduğunu söylediler. | Arrow-1 | 2012 | |
| He should have just kept his head down, you know? | Soygunculara karşı çıkmaya çalışmamalıydı. | Arrow-1 | 2012 | |
| I've known a few police officers in my day. | Zamanımda öyle birkaç polis memuru tanıdığım olmuştu. Bana doğruyu söyle. Ne demek istediğini bilmiyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Always willing to help others | Hayatının tehlikeye gireceği anlamına gelse bile diğerlerine yardım etmeye çalışırlar. | Arrow-1 | 2012 | |
| Well, Oliver, I'm the kind of man who doesn't walk away | İşte Oliver, bir şeyler değiştirme fırsatı elime geçtiğinde... | Arrow-1 | 2012 | |
| when there's a chance to make a difference. | ...bu fırsatı kaçırmak istemeyen birisiyimdir. | Arrow-1 | 2012 | |
| And neither does Stan Washington. | Stan Washington da öyle. Oliver, konuşmamı bitirmedim. Nereye gidiyorsun? | Arrow-1 | 2012 | |
| To go make a difference. | Bir şeyler değiştirmeye. Gel birkaç banka soyguncusu yakalayalım. | Arrow-1 | 2012 | |
| See that guy right there? He's got a temper. | Şunu görüyor musun? Çabuk sinirleniyor. Memur Washington'u öldüren adam bu. | Arrow-1 | 2012 | |
| College ring. | Kolej yüzüğü. Ya da lise diyelim buna. | Arrow-1 | 2012 | |
| That ring will get us an I.D. | O yüzük sayesinde kimliğini bulacağız. Evet ama fotoğrafı netleştirsen dahi... | Arrow-1 | 2012 | |
| you're gonna have a problem getting a clear shot of that ring. | ...o yüzüğü temiz bir şekilde yakalayabileceğinden şüpheliyim. | Arrow-1 | 2012 | |
| No, but it left an impression the police would have photographed. | Doğru ama çok büyük ihtimalle polis yakalamıştır gerekli resmi. | Arrow-1 | 2012 | |
| It'll be in evidence lockup. | O resim de kanıt dolabında olacaktır. | Arrow-1 | 2012 | |
| Please tell me you're not going where I think you're going. | Lütfen bana düşündüğüm yere gitmediğini söyle. | Arrow-1 | 2012 | |
| Diggle, why do you even ask? | Diggle, ne diye sorarsın ki? | Arrow-1 | 2012 | |
| Are you kidding me? I don't want to hear this. | Benimle dalga mı geçiyorsun? Bunları duymak istemiyorum. | Arrow-1 | 2012 | |
| Don't tell me about red tape. | Bana formaliteden bahsetme şimdi. Adamlarımızdan birisi vuruldu. | Arrow-1 | 2012 | |
| Tell them to find themselves a pair of scissors. | Kendilerine makas bulmalarını söyle. | Arrow-1 | 2012 | |
| So, where are you gonna take me today? | Beni bugün nereye götürüyorsun bakalım? Monte Carlo? Meclis üyesi Tyson akşam yemeği için arıyor. | Arrow-1 | 2012 | |
| Actually, I was just telling Jo here | Aslında bakarsan, aynı arkadaşın Jo'ya da söylediğim gibi, Merlyn Global grubu... | Arrow-1 | 2012 | |
| is looking to expand its local philanthropy, | ...yerel hayırseverliliğini genişletmeyi düşünüyor, ben de bu yere sponsor olarak... Laurel, elbette. Lütfen gel. | Arrow-1 | 2012 | |
| by sponsoring a benefit for CNRI. | ...başlamanın iyi fikir olacağını düşündüm. | Arrow-1 | 2012 | |
| Thank you, Tommy, but I think we can manage | Teşekkürler Tommy ama ailenin parası olmadan da hayatta kalabiliriz. | Arrow-1 | 2012 | |
| Laurel, a word? | Laurel, biraz konuşabilir miyiz? Hadi gel. | Arrow-1 | 2012 | |
| What are you doing? | Ne yapıyorsun? Tommy'nin gerçek amacı bize bağışçı bulmak değil ki. | Arrow-1 | 2012 | |
| What he wants to have is the first annual attempt | Benimle yatabilmek için uzun zamandır ilk gerçek girişimde bulunmak istiyor sadece. | Arrow-1 | 2012 | |
| Who cares why he's doing it? We need the money. | Neden yaptığı kimin umurunda? Paraya ihtiyacımız var. | Arrow-1 | 2012 | |
| Not like that we don't. | Öyle bir paraya ihtiyacımız yok. | Arrow-1 | 2012 |