Search
English Turkish Sentence Translations Page 4858
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Humiliating. | Ne kadar küçük düşürücü. | Arthur-1 | 2011 | |
| You look really dignified. Mm. | Ne kadar asil durdu. | Arthur-1 | 2011 | |
| How much did you waste on this? | Buna ne kadar para çarçur ettin? | Arthur-1 | 2011 | |
| They're very reasonable, actually. | Çok makul fiyatlardı, aslında. | Arthur-1 | 2011 | |
| Uh, so say, "Wash your winkie. " Wash your winkie. | "Pipini yıka" der misin? Pipini yıka. | Arthur-1 | 2011 | |
| Say, "If you have to pay them, it's not love. " | "Para ödedikten sonra buna sevgi denmez." | Arthur-1 | 2011 | |
| If you have to pay, it's not love. | Para ödedikten sonra buna sevgi denmez. | Arthur-1 | 2011 | |
| Ha! You do one, you do one. | Sen bir tane söyle. Sen söyle. | Arthur-1 | 2011 | |
| Could you do Sammy Davis, Jr? | Sammy Davis Jr. taklidi yapar mısın? | Arthur-1 | 2011 | |
| Sammy Davis, Jr. Is not to do with that costume. | Sammy Davis Jr. mı? Bu kostümle ne alâkası var? | Arthur-1 | 2011 | |
| I like Sammy. What's the point in that? | Sammy'yi severim. İyi de ne alâkası var? | Arthur-1 | 2011 | |
| I see you've decided not to grow up. | Görünüşe göre büyümemeye karar vermişsin. | Arthur-1 | 2011 | |
| Yeah, I already decided not to bother. | Evet, ciddiye almaya gerek olmadığına karar verdim. | Arthur-1 | 2011 | |
| Where's Naomi? Outside. Do you wanna see her? | Naomi nerede? Dışarıda. Onu mu görmek istiyorsun? | Arthur-1 | 2011 | |
| You see her for me, will you? | Benim yerime onu sen gör, olur mu? | Arthur-1 | 2011 | |
| All she'll tell me is she's got a headache. No one else will tell me anything... | Tek söylediği baş ağrısı olduğu. Başka kimse de bir şey demiyor. | Arthur-1 | 2011 | |
| ...because we're not family. That's hospitals. | Ailesinden değilmişiz. Aptal hastaneler. | Arthur-1 | 2011 | |
| Why was she at your house? | Senin evinde ne işi vardı? | Arthur-1 | 2011 | |
| Hobson and I hang out all the time. We go shoplifting every Wednesday. Bergdorf's. | Hobson'la ikimiz hep takılırız. Her Çarşamba kapkaç için çıkarız. Bergdorf'a. | Arthur-1 | 2011 | |
| That's a good time to do it. Hardly any security. | Güzel zaman seçmişsiniz. Güvenlik çok az olur. | Arthur-1 | 2011 | |
| She was worried about you. | Senin için endişeleniyordu. | Arthur-1 | 2011 | |
| Hey, how's the writing going? | Yazarlık nasıl gidiyor? | Arthur-1 | 2011 | |
| It's really good, actually. | Çok iyi aslında. | Arthur-1 | 2011 | |
| I sold my book. | Kitabımı sattım. | Arthur-1 | 2011 | |
| Congratulations, that's such fantastic news. You deserve that. | Tebrikler. Müthiş bir haber bu. Hakediyordun ama. | Arthur-1 | 2011 | |
| When you found out, did you do a scream? | Öğrendiğinde çığlık attın mı? | Arthur-1 | 2011 | |
| I did. I went: | Evet. Şöyle yaptım. | Arthur-1 | 2011 | |
| Only louder. Right. | Daha yüksek sesle tabii. Doğru. | Arthur-1 | 2011 | |
| Yeah. I mean, a scream is defined by its vocal quality to some degree. | Yani çığlık, ses kalitesinin yüksekliğine göre tanımlanabilir. | Arthur-1 | 2011 | |
| I've been really angry at you. | Sana çok kızgındım. | Arthur-1 | 2011 | |
| And I've been rehearsing in my head what I was gonna say to you if I saw you again. | Seni tekrar görünce neler söyleyeceğimi aklımdan geçirip duruyordum. | Arthur-1 | 2011 | |
| And it was gonna start with, "Hi, Arthur. " | Şöyle başlayacaktım: "Merhaba Arthur." | Arthur-1 | 2011 | |
| That's conventional. | Gayet geleneksel. | Arthur-1 | 2011 | |
| And then I was gonna get into a lot of really mean stuff. | Devamında bir sürü sert ve kırıcı şeyler söyleyecektim. | Arthur-1 | 2011 | |
| And it was gonna be directed at you in a very pointed way because you lied to me. | Hepsi de belli bir şekilde doğruca sana yönelik olacaktı, çünkü bana yalan söyledin. | Arthur-1 | 2011 | |
| But then I would run out of steam eventually and I'd say, begrudgingly: | Fakat sonra öfkem yavaş yavaş geçecekti ve sana istemeyerek: | Arthur-1 | 2011 | |
| "Thank you for encouraging me with my writing. " | "Beni yazma konusunda cesaretlendirdiğin için teşekkürler." diyecektim. | Arthur-1 | 2011 | |
| And then I would get very serious and I'd look at you in the eyes and I would say: | En sonunda da tekrar ciddileşip, gözlerinin içine bakarak şöyle diyecektim: | Arthur-1 | 2011 | |
| "Arthur... | "Arthur... | Arthur-1 | 2011 | |
| ...you have a problem. " | ...senin bir problemin var." | Arthur-1 | 2011 | |
| I'm glad that was hypothetical because that would be really hard to hear. | Bunların hepsinin farazi olması güzel çünkü duyması çok ağır olabilirmiş. | Arthur-1 | 2011 | |
| How is Hobson? | Hobson nasıl? | Arthur-1 | 2011 | |
| Ah. Well... | Şey... | Arthur-1 | 2011 | |
| Naomi, this is Susan... | Naomi, bu Susan. | Arthur-1 | 2011 | |
| ...my fiancée. | Nişanlım. | Arthur-1 | 2011 | |
| And, uh, Susan, this is Naomi. | Susan, bu da Naomi. | Arthur-1 | 2011 | |
| It's nice to finally meet you. | Sonunda tanışabildiğimize sevindim. | Arthur-1 | 2011 | |
| That is like a medium size ice rink. | Orta boy bir buz pateni pistine benziyor. | Arthur-1 | 2011 | |
| And ice rink. That's what I said, but I said for mice. Because it's small. | Buz pateni pisti. Ben de öyle demiştim. Ama ben fareler için demiştim, küçük ya. | Arthur-1 | 2011 | |
| You're a tour guide, right? NAOMl: Yep. | Sen tur rehberiydin, değil mi? Evet. | Arthur-1 | 2011 | |
| Well, actually, Susan, Naomi's a writer. She's being published. | Aslında Susan, Naomi yazar. Kitabı yayınlanacak. | Arthur-1 | 2011 | |
| Oh, well, congratulations. Who's gonna publish your book? | Tebrikler. Hangi yayınevi ile anlaştın? | Arthur-1 | 2011 | |
| Doesn't matter, does it? Uh, Painted Wagon Press. | Fark eder mi? Ne önemi var? Boyalı Vagon Yayınları. | Arthur-1 | 2011 | |
| They're all the same. Ha, ha, Painted Wagon Press. | Hepsi aynı sonuçta. Aa, Boyalı Vagon Yayınları mı? | Arthur-1 | 2011 | |
| That name sounds familiar. Sorry, I can't think of... | İsim bana yabancı gelmedi. Aklıma gelmedi ama... | Arthur-1 | 2011 | |
| Why might that name sound so familiar to me? | Neden bu isim bana hiç yabancı gelmedi? | Arthur-1 | 2011 | |
| Can you help me with that? Why I might know that name? | Yardımcı olabilir misin? Bu ismi nereden biliyorum ben? | Arthur-1 | 2011 | |
| No, Susan, I can't. | Olamam Susan, bilmiyorum. | Arthur-1 | 2011 | |
| It's coming to me. Bach Worldwide just acquired them. | Şimdi hatırladım. Bach Uluslararası orayı daha yeni satın aldı. | Arthur-1 | 2011 | |
| You should've come to me about that. I could've made you a better deal. | Bana gelsen daha iyi olurdu. Daha iyi bir anlaşma yapardık. | Arthur-1 | 2011 | |
| But why would you buy them? | İyi de neden orayı satın aldın? | Arthur-1 | 2011 | |
| So you could tell them to publish my book. | Onlara kitabımı basmalarını söyleyebilmek için. | Arthur-1 | 2011 | |
| What'd you do that for? | Bunu neden yaptın? | Arthur-1 | 2011 | |
| I just did her a favor. | Sadece ona bir iyilik yaptım. | Arthur-1 | 2011 | |
| Naomi, wait. | Naomi, dur. | Arthur-1 | 2011 | |
| I didn't think I was ever gonna see you again, and I think you're talented... | Seni bir daha göreceğimi sanmıyordum ve senin yetenekli olduğunu düşünüyordum... | Arthur-1 | 2011 | |
| I thought other people thought that I was talented. | Ben, başkalarının da benim yetenekli olduğumu düşündüğünü sandım. | Arthur-1 | 2011 | |
| I thought that I had earned it. I thought that I had earned it. | Bunu hakettiğimi sandım. Hakettiğimi. | Arthur-1 | 2011 | |
| And that felt really good. I like that. I like earning something. | Ve o kadar iyi hissettirmişti ki. Çok sevmiştim. Bir şeyleri haketmeyi çok sevdim. | Arthur-1 | 2011 | |
| And I know that you don't know what that feels like, but it's great. | Biliyorum, senin bu duygudan haberin yok ama harika bir şey. | Arthur-1 | 2011 | |
| You should try it sometime. | Bir ara sen de denemelisin. | Arthur-1 | 2011 | |
| I cut my hand. There's blood in those. | Elimi kestim. Yemeğin içine biraz bulaştı. | Arthur-1 | 2011 | |
| Actually, um, don't eat them because of the blood. | Aslında onu yemesen iyi olur çünkü içinde kan var. | Arthur-1 | 2011 | |
| Hobson, how does this bag of tea work? | Hobson, bu çay poşetleri nasıl oluyor? | Arthur-1 | 2011 | |
| Do you tear the top off or you use this to cut in? How? | Uç kısmını mı koparıyorsun yoksa şunla deliyor musun? Nasıl? | Arthur-1 | 2011 | |
| No, you put the whole bag in the pot. | Hayır, poşedi o şekilde demliğe koyacaksın. | Arthur-1 | 2011 | |
| Just put the whole bag in? Mm. With water. Hot water. | Öyle koyacak mıyım yani? Suyla birlikte. Sıcak suyla. | Arthur-1 | 2011 | |
| Brilliant. But not out of the tap. | Çok mantıklı. Suyu tavada ısıtma ama. | Arthur-1 | 2011 | |
| From a? Kettle. | Nerede peki? Kettle. | Arthur-1 | 2011 | |
| Brilliant. Perfect. | Çok mantıklı. Mükemmel. | Arthur-1 | 2011 | |
| Be careful of that plate. It's gonna be very, very... | Tabağa dikkat et. Çok, çok... | Arthur-1 | 2011 | |
| Oh, God, no! | Tanrım! | Arthur-1 | 2011 | |
| Hot. | ...sıcak olabilir. | Arthur-1 | 2011 | |
| I think I was better off in the hospital. | Hastanede daha iyiydim galiba. | Arthur-1 | 2011 | |
| Bon appétit. | Afiyet olsun. | Arthur-1 | 2011 | |
| Actually, my medication makes me sufficiently nauseous. | Aslında ilaçlarım midemi yeterince bulandırıyor. | Arthur-1 | 2011 | |
| You're forever pestering me about change... | Beni kendimi bildim bileli değişikliğe zorladın... | Arthur-1 | 2011 | |
| ...and you're afraid to eat a little bowl of spaghetti circles. Come along. | ...ama şimdi halka makarna yemekten korkuyorsun. Yapma ama. | Arthur-1 | 2011 | |
| Please let me look after you. | İzin ver seninle ilgileneyim. | Arthur-1 | 2011 | |
| Quite nice. | Fena değilmiş. | Arthur-1 | 2011 | |
| Really? Mm hm. | Gerçekten mi? | Arthur-1 | 2011 | |
| It's not unpleasant, is it? Well, it is unpleasant... | Çirkin olmamış, değil mi? Çirkin olmasına çirkin... | Arthur-1 | 2011 | |
| Ha. ... but it's quite nice. | ...ama tadı fena değil. | Arthur-1 | 2011 | |
| I'm a genius in there. | Mutfakta tam bir dahiyim. | Arthur-1 | 2011 | |
| Mother bear will care for her cubs... | Anne ayı, çocuklarına iki yaşlarına... | Arthur-1 | 2011 | |
| ...for up to two years. | ...kadar bakar. | Arthur-1 | 2011 | |
| Come on, come on, come on. | Haydi, haydi. | Arthur-1 | 2011 | |
| No. Not like this. Aah! Ha ha ha. | Hayır. Olmaz. | Arthur-1 | 2011 | |
| You've got so much to give. | Daha verecek çok şeyin vardı! | Arthur-1 | 2011 | |
| Have you called her, Arthur? | Onu aradın mı Arthur? | Arthur-1 | 2011 |