Search
English Turkish Sentence Translations Page 1387
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Never can tell what she's liable to whisper | Kim bilir sessiz bir gecede o polisin kulağına neler fısıldayacaktır! | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| The girl knows nothing. | Kızın bir şey bildiği yok. Bir şey söyleyemez. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Just one way to be sure. | İşi sağlama alalım. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| If he is killed, he will be replaced, | Adam öldürülürse, başka birini getirirler. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| certainly someone we won't know. | Mutlaka hiç tanımadığımız biridir. Onu gözlemek en kolay iş. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Yes. Who's there? | Evet. Kim o? Marianne Lorress. Girin. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Police? | Polis mi? Sanmıyorum. Sizce? | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| You suspect me, don't you? | Benden şüpheleniyorsunuz değil mi? Niye açık açık söylemiyorsunuz? | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Last night after bringing you to my hotel, | Dün gece sizi otele getirdikten sonra ilk defa beni ziyaret ettiler. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| A remarkable coincidence. | Dikkat çekici bir rastlantı. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| One encounters coincidence frequently. | Rastlantılar sık sık oluyor. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Who would guess that in havana | Havana'da Budapeşte Belediye Reisinin güzel yeğenine rastlayacağımı kim derdi? | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| If there was a mayor lorress in budapest, | Şayet Budapeşte'de Lorress adında biri varsa ben tanımıyorum. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| And i don't know why palinov chose that introduction. | Palinov niye böyle takdim etti bilmiyorum. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| As for the visitors, i... | Ziyaretçilere gelince... | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| well, let's say the visitors were just thieves. | Hırsız olduklarını varsayalım. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I'm prepared to ignore | Olan biteni unutmaya hazırım. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I came here this morning | Bu sabah yaptıklarınıza teşekkür etmek için geldim. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Any gentleman would have provided a room | Kim olsa başı dertte olan bir hanıma oda bulurdu. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| But not every gentleman would have been so considerate. | Ama herkes bu kadar düşünceli davranamazdı. Sağ olun. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Uh, wait. | Durun... | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Havana can be lonely. | Havana'da insan yalnızlık çeker. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Surely you can find the company you want. | İstediğiniz arkadaşı bulamaz mısınız? Buldum. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I hoped i had, too. | Ben de bulduğumu sanmıştım. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I'm sorry we're both disappointed. | İkimiz de hayal kırıklığına uğradık. Üzgünüm. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| You wouldn't want to knock on the door again? | Tekrar kapıyı çalmaz mısınız? Yeni gelmişsiniz gibi davranırız. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I would open the door | Kapıyı açar ve sizi gördüğüme çok sevinirdim. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I'd bow, wish you good morning, invite you in. | Sizi selamlar ve içeri davet ederdim. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| We'd go to breakfast together, spend the day. | Birlikte kahvaltı yapar, vakit geçirirdik. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Good bye, mr. Gombush. | Hoşça kalın Bay Gombush. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Buenos días. | "Buenos días." | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Havana looks different today. | Havana bugün gözüme değişik görünüyor. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Maybe it's because i'm seeing it with you. | Belki birlikte gezdiğim içindir. Şaşırdın mı? | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| You knew without my telling you, didn't you? | Söylememe gerek kalmadan biliyordun değil mi? | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| A little kindness means a great deal to you. | Küçük bir iyiliğin sence çok önemi var. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Kindness has been a stranger to me for a long time. | İyilik uzun zamandır bana yabancı kalmıştı. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| But anyone who came along, | İyi ya da kötü biri olsun, yanına yaklaşan kişi... | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Not anyone. | Herkes değil ama. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Havana does look lovely. | Havana gerçekten şirin görünüyor. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| It's a way station, the last one, | Yol üstünde son uğrak, sonra Birleşik Devletler. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Is it everything people dream about? | Herkesin hayal ettiği gibi mi? | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I don't know. | Bilmiyorum. Çoğunun hayal ettiği gibi. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Others whose dreams have edges | Hayalleri çok yuvarlak köşeli, çok parlak renkli olanlar inkisara uğrar. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Oh, i'm not looking | Altın döşeli caddeler aramıyorum. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| A home, respect, freedom, | Bir yuva, saygı, özgürlük ve aynı şeyi isteyen komşular. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Marianne, don't hope for too much. | Marianne, fazla şey ümit etme. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I'm just beginning to hope. | Ummaya yeni başladım. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Even if things go as you expect, | İşler umduğun gibi gitse bile... Ben Birleşik Devletlerde bulundum... | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| A little thing like an accent, a foreign name | Aksanlı şive, yabancı bir isim gibi ufak bir şeyden ayrım yaparlar. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| There's always someone who laughs. | Gülen birisi daima çıkar. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I can't be bothered with things like that. | Bu gibi şeyler beni rahatsız etmez. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Joseph, what is it? | Joseph, ne var? Gidiyorsun. Ayrılacağız. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Oh, we'll go together. | Birlikte gideriz. Palinov bunu ayarlar. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| He hasn't yet. | Henüz yapmadı. Ama paran varsa, niye olmasın... | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| you have no money. How will you go? | Senin hiç paran yok. Nasıl gideceksin? Ben giderim. Nasıl? | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I'll make my arrangements. | Hazırlığımı yaparım. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I'll speak to palinov about you. | Senin için Palinov'la konuşurum. Hayır. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I'll speak to palinov myself. | Palinov'la ben konuşurum. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| You are taking miss lorress | Bayan Lorress'i Birleşik Devletlere götürüyorsun. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I demand to be taken also. | Beni de götürmeni istiyorum. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| It occurs to me that you are in no position | Bana göre hiçbir şey isteyecek durumda değilsin. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Don't expect me to plead. | Yalvarmamı bekleme. Aldığımı nakden öderim. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I must leave havana | Havana'dan ayrılıp Birleşik Devletlere gitmem gerekli. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Have you tired of havana so soon? | Havana'dan bu kadar çabuk bıktın mı? | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Are its charms so ordinary | Cazibesi bu kadar adi mi ki, kolayca başından atıyorsun? | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| You, go on. | Devam et bakalım. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Why the hurried leave? | Niye alelacele gidiyorsun? | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Is there anyone you wouldn't care to face | Kim olduğun ortaya çıkınca yüzleşmek istemediğin biri mi var? | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| When i go, i don't go alone, | Giderken tek başıma gitmem... | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| and i don't promise transportation is paid | ...yolculuk parasının ödeneceğini bir refakatçi sağlamak için vaat etmiyorum. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| You use lies as bait. | Yalanları yem olarak kullanıyorsun. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| A blackmailer should know all about lies. | Şantaj yapan yalandan iyi anlar. Bir polis kadar. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| It's out in the open. | Her şey açığa çıktı. Pis kokular ortalığa yayıldı. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I got a personal interest in you, palinov. | Seninle kişisel ilgiliyim Palinov. Bundan böyle bana aitsin. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Don't let anyone else squash you underfoot. | Başka birinin ayakları altında kalma. Ben hazır olana kadar koru kendini. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Señor. | Bayım! | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Hello, mr. Westlake. Pete karczag. | Alo Bay Westlake. Ben Pete Karczag. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| This thing's blowing up pretty fast, | Bu iş çok çabuk gelişiyor. Suratımda patlayacak gibi. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| This guy knows who i am. | Adam kim olduğumu, Amerika'ya girene kadar kendisine ilişemeyeceğimizi biliyor. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| We can't let this one blow up, pete. | Bunu berbat edemeyiz Pete. Kurtarmanın bir yolu olmalı. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| What about the lorress girl? | Lorress kızdan ne haber? Postaladığın raporu aldım. Onu işleyelim. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Well, i wouldn't count too much on her. | Ona fazla bel bağlamayalım. O... Evet, ama ben... | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| well, maybe i'm not the right guy | Artık bu işe uygun biri değilim. Beni alın. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Maybe i will. | Almasına alırız. Ama sen onu bırakma. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Don't let her out of your sight... | Gözünden kaybolmasın... bilgi sağla. Olur efendim. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| You saw palinov? | Palinov'la görüştün mü? Sen gidiyorsun, ben gitmiyorum. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Am i the reason he won't take you? | Seni almamasının sebebi ben miyim? | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| When do you leave? | Ne zaman gidiyorsun? Yarın. Sanırım geceleyin. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| How will you go? | Neyle gidiyorsun? Öğrendiğinde bana söyle. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| At least i'll be able to wave bon voyage. | Hiç olmazsa iyi yolculuklar dilerim. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Joseph, you know what it means to me | Joseph, Amerika'ya gitmek benim için önemli. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| Some are not so impatient. | O kadar sabırsız olmayanlar da var. Yasal yoldan girmeyi bekliyorlar. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I would enter legally if i could. | Elimde olsa yasal yolu denerdim. Ya Palinov'la girmeliyim ya da hiç. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| No one has asked you to make excuses. | Kimse mazeret göstermeni istemedi. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| My father is in the united states. | Babam Birleşik Devletlerde. On yıldır bekliyoruz. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| He's fortunate his daughter | Kızının ona kavuşmak için yolu yordamı olduğuna şükretsin. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| He can't help me to get in. | Elinden bir şey gelmiyor. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| He's an alien, | Yabancı statüsünde kanunsuz olarak Amerika'da. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I've never said that to anyone before. | Bunu şimdiye dek kimseye söylememiştim. Bana söylemen gerekmezdi. | A Lady Without Passport-1 | 1950 | |
| I have a home waiting for me, joseph, a home. | Beni bekleyen bir yuvam var Joseph. Duymak istemiyorum. | A Lady Without Passport-1 | 1950 |